3-Kızı İstiyorum +18

1714 Words
Orlondo’dan Yüksek bir binadan İstanbul’u izlerken herkes küçücüktü. Aslında benim karşımda herkes küçüktü. İtalya’nın en ünlü mafyalarından biriydim ve İstanbul’da da bağlantılarım vardı. Türklerin gözleri kara olduğu için onları her daim avcumun içinde tutmalıydım. Ayrıca Türk kızları da çok güzel oluyordu. Burada ayak işlerimi yapan Cüneyt diye bir adam vardı. Para için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Para için kendini bile satardı bu yüzden ona para teklif etmem yetiyordu. Mafya olmanın bütün zorluklarını yaşıyordum. Bu uğurda annemi ve babamı bile kaybetmiştim. Bu travmadan kurtulmam çok uzun sürmüştü ama bu dünyada insanın alışamayacağı bir şey yoktu. Ben, manzaradan bakmaya devam ederken odamın kapısı açıldı. Omzumdan baktığımda bir kadın olduğunu gördüm. Cüneyt, buraya her geldiğimde bana bir kadın gönderirdi. Bana yaklaşmasını bekledim. Arkadan bana sarılıp omzuma öpücüklerini kondurmaya başladı. Birden boğazından tutup cama yapıştırdım. Sevişirken biraz sert olmayı severdim. “Soyun, sonra da beni soy!” diye emrettim. Ellerimi, boğazından çekince önce kısacık elbisesini çıkarttı. Altında tabii ki hiçbir şey yoktu. Sevişirken bir kadının üzerini asla soymazdım. Bu şekilde ayak işlerini yapmak benlik değildi. Üstten aşağıya kadını süzdüm. Erkekliğimi hazır hale getirecek kadın hala karşıma çıkmamıştı. Gömleğimin düğmelerini yavaşça açarken “Hızlı ol! Yavaşlığı sevmem!” diye tısladım. Bunun üzerine hızlanıp gömleğimi çıkarttı. Dilini dışarıya çıkartıp göğsümden kasığıma kadar yaladı. Gözlerimi kapatıp kafamı arkaya attım. İnledim. Bu işi iyi biliyordu. Dilini, kasıklarıma getirdiğinde elleriyle de aynı zamanda kemerimi ve pantolonumu çıkartıyordu. Erkekliğim, sonunda ortaya çıkınca onu eliyle kavradı. Ellerimi, cama yasladım. Erkekliğini, ağzıma alıp dondurma yalar gibi yalamaya başladı. Haykırışlarım odayı doldururken kadının gözleri hep benim üzerimdeydi. Baya profesyonel olmalıydı. Onun gibileri çalıştırdığım kulübüme götürmek için karar aldım. “Daha hızlı!” Ellerimi, kafasına koyup iyice bastırdım. Kadının gözlerinden yaşlar akarken umurumda bile değildi. Şu an benim zevkim onun nefes almasından daha önemliydi. Bu konuda bencildim ve ben zevk alıyorsam diğer her şey önemsizdi. “Sakın geri çekilme, yut hepsini!” O da büyük bir sırıtışla istediğimi yaptı. Ağzının içine boşaldığımda düşünmeden yuttu. Saçlarını, ellerime dolayıp kaldırdım. Beni öpmek istediğinde onu reddettim. Ben, kimseyi öpmezdim. Bu dudaklara daha önce hiçbir kadının dudakları değmemişti. “Sadece işimizi yapalım!” Arkasını döndürdüm. Göğüsleri cama yapıştı. Kadınlığının deliğini bulup içine girdim. İleri geri yaparken göğüsleri sallanıyordu. Ellerimi, onlara götürüp sertçe asıldım. “Ah!” diye bağırışlarımız odada yankılanıyordu. “Daha hızlı!” Kendisi kaşınmıştı. Onu kendime çevirip belinden tutup kucağıma aldım. Yatağın üzerine sırtını bırakıp vakit kaybetmeden içine girdim. Üstte olan her zaman daha çok zevk alırdı. Asla aşağıda olmazdım. Prensiplerime terstti. Bir kadının benden üstün olur gibi yukarıda olması bana göre imkânsız bir durumdu. Onu yapabilecek kadın yoktu. “İsmimi haykır!” diye bağırdım. “Orlondo, daha hızlı ol! Beni paramparça yap!” dediğinde sırıtmaya başladım. Onun içine öyle bir girdim ki kadın acıyla inleyeceğine zevk alır sesler çıkarıyordu. Sandığımdan daha iyiydi. İkimizde boşalınca kendimi yana attım. Doymamış gibi boynuma öpücüklerini sıralamak istediğinde “Bir kere s*ktiğim kadını ikinci kere s*kmem! Şimdi nereden geldiysen öyle git! Çıkarken korumalar paranı verecek!” dediğimde ikiletmeden üzerini giyinip gitti. Kıvırta kıvırta giderken bana döndü. “Ne zaman fikrini değiştirirsen araman yeterli.” dediğinde cevap bile vermedim. Asla fikrim değişmezdi. Kadın çıkınca ben de duşa girdim. Bazen evli insanlara özenmiyor değildim. En azından evlerine gittiklerinde onları bekleyenler vardı ama sonra tek eşliliğin bana göre olmadığını düşünüp vazgeçiyordum. Ben, sınırsız kadına ulaşabilirken onlar tek kadına takılı kalmıştı. Duştan çıkıp üzerimi giyinirken içeriye Cüneyt girdi. “Kız nasıldı?” “İdare eder, boşver sen onu şimdi. Hareketlilik var mı?” diye sordum. İstanbul’da olan olayları her zaman takip etmem zor oluyordu. Kutay ve Çakır’ın bu alemde boruları ötüyordu. Onları hep yakın markajdan takip ediyordum. “Şu an yok.” dediğinde gözlerimi kıstım. “Ne demek yok lan? Kutay ve Çakır ne yapıyor? Haberin yok mu?” diye sordum. Parasını alıp iyi çalışmıyorsa sonunun ölüm olduğunu biliyordu. Bu kadar da cesaretli değildi. “Sana bu zamana kadar olan her şeyi anlattım, şu an yok bir şey.” dediğinde bana kesinlik göstermek için ısrar etmeye devam ediyordu. “İyi bakalım. Başka bir olay var mı?” diye de sordum. Bu şerefsiz bazen unutuyordu. Ona hatırlatmak gerekiyordu. “Bu sıra kadın ticareti yapamıyoruz.” “Onu halledeceğim. Birkaç tane el değmemiş kız bulmamız gerek. Onlar iş görür.” dediğimde kafasını salladı. “Bu arada borcunu ödemeyenleri uyardınız, değil mi?” “İçlerinden birisi var, Volkan. Adam bizden devamlı kaçıyor, onun haricinde hepsini uyardık!” Bunu demesiyle kaşlarım çatıldı. Benim adamlarımdan kaçmak o kadar kolay mıydı? Küplere binmiştim. “Hemen o adamı bulun ve depoya getirin!” diye emir verdim. Cüneyt etekleri tutuşa tutuşa çıktığında arkasından göz devirdim. Bu adamı nereden bulmuştum? Bu kafayla çok yaşamazdı. Çok geçmeden adamı bulduklarına dair haber geldi. Odadan çıkıp korumalar eşliğinde arabama bindim. Her zaman dikkat çeken bir yapım vardı. Esmer, uzun boylu bir İtalyan erkeğiydim. Yanından geçtiğim kadınlar bana bakarken şu an işim olduğu için umursamadım. Sonunda depoya geldiğimizde indim. Adamın karşısına geçtim. Beni görünce korkmuştu. “Volkan sen misin?” diye sordum. Kafasını korkuyla salladı. Çenesinden tutup kavradım. “Neden vermiyorsun lan paramı? Siz Türklere para verilince vermez misiniz? Adam mısın lan sen?” diye kükredim. Korktuğunu gerginleşen yüz hatlarından anlayabiliyordum. Korkup korkmaması beni pek ilgilendirmiyordu. “Abi, yemin ederim verecektim hem senin adamın olduğunu bilsem kaçar mıyım?” diye sordu. Yalan söylüyordu. Bu, beni daha çok sinirlendirmişti. Yüzüne okkalı bir tokat attım. Yalan söylemenin bedeli buydu. “Yalan söyleme lan! En nefret ettiğim şeyi yapma! Neden kaçtın?” diye tısladım. Ağlayacak hale gelmişti. Böyle korkaklardan nefret ediyordum. Yalvaran bir yüzle bana bakarken “Abi, yemin ederim yalan söylemiyorum. Lütfen, bana inan!” dedi. İnsanlara genelde güvenmediğim için yüzüne yumruk attım. Atmamla inledi. Dudağının kenarından akan kan elime bulaşmıştı. Onu üzerine sildim. “Her yalanında bir tane daha vururum!” “Abi vurma kurbanın olayım! Vereceğim paranı!” dediğinde gülmeye başladım. “Onu vereceksin zaten! Hele bir verme! Alırken iyi ama vermeye gelince hepiniz yan çiziyorsunuz.” deyip bir yumruk daha attım. Adam acıyla inlerken yüzündeki o ton hoşuma gitmişti. Bundan sonra kendini bile satsa parasını verecekti. Onu döverken de biraz olsun şarj olmuştum. Dövmeyi severdim. Adamın ağzı, burnu kan içinde kalınca “Kaç para borcu vardı bunun?” diye sordum, bizimkilere. Biri belgelere baktı. “Beş yüz bin, abi!” Yaptıklarının bedeli kesinlikle iki kat ödemekti. Bu da ona ceza olur ve daha benden borç almazdı. “Bir milyon oldu. Vermezse de gebertin! Sana bir gün mühlet?” veriyorum, Volkan! Eğer o para gelmezse evine ölün gider!” diye tehdit ettim. Adamın yüzünde saf korku oluştu. Yalvarmaya başladı. “Etme, kurban olayım. Bari bir hafta ver!” dediğinde kafamı iki yana salladım. Asla söylediklerimde taviz vermezdim. “Evine bırakın! Polise gitmediğine de emin olun!” diye emrettim. Adamı yaka paça getirirlerken diğerlerine de “Bu adamı araştırın! Kimi var, kimi yok!” deyip depodan çıktım. İstanbul’a geldiğimden bu yana stres tavan yapmıştı. Sicilya’da işler böyle yürümüyordu. Hemen kafasına sıkıyorduk. Burası Kutay Aslanoğlu ve diğerlerinin mekanıydı. Öyle elimi sallaya sallaya birini öldüremezdim ama şimdilik böyleydi. Yakında onların hepsini toprağa gömüp İstanbul’un efendisi olacaktım. Bu planımdan kimsenin haberi yoktu. Kutay’ı da Çakır’ı da ortadan kaldırırsam zaten sorun kalmazdı. Başka güçlü bir mafya yoktu. Cüneyt’e döndüm. “Kutay’ın mekânından başka bir yer yok mu?” diye sordum. “Kurşun diye bir yer var. Üst kısmı bar, alt kısmında dövüşler yapılıyormuş,” dediğinde hoşuma gitmişti. Ne zamandır böyle bir yere gitmemiştim. Oraya gitmeye karar verdim. Kurşun adı gayet orijinaldi. Bu konuda Kutay da iyiydi. Kendi lakabını gece kulübüne vererek herkese gözdağı vermişti. Kurşun adlı mekâna geldiğimizde ortam yıkılıyordu. Bir sürü kız vardı. Hepsi de deli gibi dans ediyordu. İçlerinden biriyle geceyi yatakta bitirmek istesem de dövüş yapılan yere inmek istiyordum. Cüneyt’le oraya indiğimizde esmer bir adam ve sarışın bir adamın kafesin içinde olduğunu gördüm. Esmer adam, sarışın adamı yumruklarıyla devamlı yere sererken onu şaşırmış bir şekilde izledim. Cüneyt’e “Kim bu?” diye sordum. Bu adamın adını daha önce duymamıştım ama yüzü bana tanıdık geliyordu. Biraz zorlasam çıkartırdım ama kendimi zorlamadım. “Bilmiyorum.” dediğinde izleyenlerden birine sordum. “Esmer olan kim?” diye sordum. “Karanlığın Sahibi namı değer Kurşun!” dediğinde kaşlarım çatıldı. Bu adamı neden gözden kaçırmıştık? Kutay ve Çakır bu kadar ön plandayken bu adam neden geri plandaydı? Üstelik herkes de onu tanırken. “İsmi ne?” “Mirza Hanoğlu!” demesiyle Cüneyt’e döndüm. Onu nasıl atlardı? Anlaşılacağı üzere bu adam güçlüydü. Duruşundan ve lakaplarından belliydi. “Neden bu isimleri kullanıyor?” “Genelde karanlıkta işlerini bitirip öldürdüğü kişinin boynuna da kurşun dövmesi yapıştırırmış,” dediğinde manyak biri olduğunu anladım. Sarışın adamı yere serip kollarını havaya kaldırdı. Kafesten çıkarken ona doğru ilerledim. Korumaları anında bana duvar oldu. “Kimsiniz?” diye sordular. “Ben Orlondo Castelli. Mirza Hanoğlu’yla görüşmek istiyorum!” dediğimde bana doğru ilerledi. Tam karşımda durdu. “Kadınları pazarlayıp onları köle gibi insanlara satan biriyle benim işim olmaz!” deyip adamlarına döndü. “Orlondo Bey’e kapıya kadar eşlik edin! Bir daha da buraya almayın!” deyip arkasına bile bakmadan gitti. Ben, dişlerimi sıkarak arkasından bakarken adamları bana bakıyordu. “Patronunuza söyleyin! Çok büyük hata yaptı!” deyip oradan çıktım. Cüneyt’le otel odasına döndüğümüzde “Bu Mirza denen adamı yakın takibe al! Bana yaptığının bedelini ödeyecek!” diye tısladım. Hala kulağımda çınlarken ellerim yumruk oldu. Cüneyt kafasını sallayıp çıkarken emir verdiğim adamlardan biri içeriye girdi. Elindeki dosyayı bana verdi. “Abi, istediğin gibi adamı araştırdım! Adam, ayyaşın teki. Yatalak bir karısı var. Bir de kızı var. O çalışıyormuş.” dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. Böyle itlerin hali zaman aynı olurdu. “Dosyayı ver!” Dosyayı elime alıp bilgileri incelerken kızının resmini gördüm. Çok güzeldi. Esmer ve çok güzel yüz hatlarına sahipti. “Bu kızın sevgilisi falan var mı?” diye sordum. Kafasını iki yana salladı. “Kız için herkes olumlu şeyler söyledi. Abi, sevgilisi de olmamış.” dediğinde sırıtmaya başladım. “Adamı arayın ve kızı karşılığında borcunu sildiğimi söyleyin! Bu kız benim olmalı!” dediğimde kafalarını salladılar. Bu kızı çok iyi bir yere satabilirdim. Cüneyt “Düşündüğüm şeyi mi yapacaksın?” diye sordu. “Evet, bu kızı satın alıp başkasına satacağım! Bu kızın değeri diğerlerinden daha çoktur.” deyip soğukça güldüm. Onun bu masum halinden etkilenmeyecek bir erkek yoktu. Belki açık arttırmada bile satılabilirdi. Çok geçmeden adamlardan biri geldi. “Abi, kızın babası kabul etti!” dediğinde kafamı salladım. “O zaman yarın bu kızı bana getireceksin sonra da İtalya’ya uçuyoruz. Onun tadına ilk ben bakacağım!” deyip dudaklarımı yaladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD