Nehir raporlar devreye alıyor, Ali analizler yapıyor; ben bu yapılanların hiçbirinin tırnağının ucuna zarar gelmesin diye güvenlik duvarları inşa ediyorum. E ama, buraya bunun için mi geldik gerçekten?! İsterseniz iki yıla müdür, beş yıla direktör olalım ha çocuklar? Çıldıracağım şu masanın başında. Kendi kendime çıldıracağım, gören çoluğuna çocuğuna baktıktan sonra tahtaya vurup Allah korusun diyecek ardımdan.
Tam diyorum ki bu kez oldu, bu kod koşar hocam. Hatta, bu kod olimpiyatlarda altına koşar. Yok, yok, yok! Kahveler içildi o gün, gülündü eğlenildi. Sonra birlikte yemekler yenildi, keyifli sohbetler edildi. Biraz gözler süzüldü, gerdanlar kırıldı; tam kınada ne giyeceğim diye vitrin vitrin dolaşmaya başladım. Hop, her şey buhar oldu uçtu. Sanki bunu yapanlar başkasıymış gibi son bir haftadır; günaydın, kolay gelsin, ben tokum siz çıkın...
Önümdeki To Do List'e bakıyorum; Kahve Ok, Öğle Yemeği Ok, Çocukluk Anlıları Anlatmaca Ok, Alp ile Kıskandırma Not Ok (Alp'in Nehir'e baksa zaten bakacağını bütün insanlık biliyormuş, e bana kimse söylemiyor ama yani.) , Konser TBD, Kahvaltı TBD, Daha Büyük Kıskandırma TBD... Konsere geri dönelim, konser iyidir. Bir konsere gidelim be, inşallah sonrasında bu listeyi çöp kutularına göndermeyi nasip eder Allah'ım! Amin!
Tam herhangi bir karar vermiş olmanın hafifliğiyle kafamı kaldırıyorum; Ömer Bey. Öyle hızlı Alt + F4 yapıyorum ki, işlemci şapka çıkarıyor önümde. O şapka çıkarıyor çıkarmasına ama, Ömer Bey'den kaçmıyor.
"Aklıma birkaç ihtimal geliyor...Hepsi birbirinden kötü Hazal, en iyisi sen söyle." diyerek az önce rahat durmayan elimi, kolumu işaret ediyor imayla.
Kabak gibi ortada olan bu masayı bana layık gören herkese tekrar enişten dileklerimle teşekkür ediyorum (!). Kafam durmuş gibi hiçbir şey bulamıyorum. Zaman geçtikçe garipleşiyor, söyle artık bir şey!
"Kıyafet... Kıyafet bakıyordum Ömer Bey, siz gelince ondan şey ettim...Kapadım." Şirin bir gülümseme arıyorum kişisel kütüphanemde, hem hanım hem şirin bir taneye rastlıyorum. E daha ne olsun, copy + paste lütfen.
"O kadar gaddar değilim, işleri yetiştirdiğin sürece istediğine bakabilirsin." Aman ya, onu mu diyorum ben? Evet, biraz onu demiş gibi oldum.
"Değilsiniz tabi ki, Ömer Bey. İç çamaşırı... Yani, öyle şeyler bakınca panik oldum. Kim olsa ekranı kapardım, sizlik bir durum yok." Toparlayayım derken tabiri caizse tüy dikiyorum. An itibariyle yüzüne bakamıyorum adamın. O konuşurken bana bakıyorsa bile, hiçbir fikrim yok.
"Tüm kat yerine sadece ben öğrenseydim keşke." ses tonuma kadar beni kınadıktan sonra basıp odasına gidiyor. İsteyerek mi bağırıyorum Allah aşkına, insan bile isteye kendine bunu niye yapsın? Hayır, ben mutlu muyum sanıyor anlamıyorum ki?
Tam yaşandı bitti bu eziyet derken yan taraftan Alp'in gevşek sesi duyuluyor, "Yardıma ihtiyacın olursa buradayım." Bir de göz mü kırpıyor o?
"Sakın! Sakın. Alakalı bir cümleyi geçtim, en ufak bir imaya kendimi seni bitirmeye adarım Alp. Şakam yok." Herkes gücünün yettiğine...
"Sustum." diyor sadece Alp. Kırgın mı baktı o, ay ama?
"Kusura bakma Alp, benim sinirlerin ayarı kaçtı. Konser bileti bakıyordum aslında ama panik oldum Ömer Bey gelince." Bak ne güzel kıvırdın şimdi Hazal. Hani neredeydi bu kız az önce?
"Aaa ne konseri? Ben de epeydir gitmiyorum." Hadi buyur. Hatta buyurun sohbetedir bu.
Sonrası ışık hızıyla akıyor; Alp ile bir anda yakın tarihli konserlere bakmalı Alp'in arkadaşlarını da çağırmalı bir aktivitenin içine doğru savrulup gidiyorum. En son Göksel'de karar kılıyoruz.
Artık Allah aşkına, çektiğim şunca çilenin hatırına göz göze diz dize iki aşk şarkısı söyleyin. Gözüm açık gideceğim ya.
Alp'ten kendimi zor sıyırıp hediye bilet muştusu vermek için Nehir'lerin bölüme doğru sekiyorum. Alp, kendini ve iki arkadaşını davet ettirince ben de sırıtmasın diye Nehir, Alp, Melek ve kendime bilet aldım. O yüzden rahat rahat haykırıyorum masalarının yanına vardığımda;
"Evet, şahane bir insanım biliyorum."
Nehir hariç herkes kafasını kaldırıp boş boş suratıma bakıyor, benimki kafasını ekrandan bir saniye bile ayırmadan konuşuyor.
"Eline sağlık, iyi düşünmüşsün." Ne yaparsam iyi yapacağımı, ne düşünürsem iyi düşüneceğimi bilir çünkü. Teyzemin mahsulü be!
"Her zamanki halim Nehir'im, ırmağım."
"Bir de biz sıradan faniler için açıklayabilir misiniz, lütfen?" diyen Melek ile konuşmamız yarım kalıyor. İyi açıklayalım madem.
"Senin güzel hatırın için biraz daha açayım konuyu o zaman. Yarın akşam birlikte Göksel konserine gidiyoruz!" En yakın tarihe o vardı çünkü.
"Hepimiz mi?" diyor Melek.
"Dördümüz işte; sen, ben, Nehir, Ali. Bir de Alp ve iki arkadaşı dahil oldular."
"Bilet almadan insanlara bir sorsaydın keşke Hazal." diyor birden teyzemin çürük mahsulü. Yaptığı şu U'ya bak ya; sen yuvanı kur artık ,hayırlısıyla İNŞALLAH, diye yapıyorum ben ne yapıyorsam. Nankör köpek.
"Yok ya süper olmuş, iyi yapmışsın valla Hazal. Sorsan bin tane naz, ama şimdi gideriz." diyor Melek. Ne diyebilirim ki, adını sonuna kadar hak eden bir kız.
"Çok sağ ol Hazal ama liseden bir arkadaşın bekarlığa vedası var yarın akşam. Beni bu seferlik mazur görün." diyerek hafifçe gülümseyip göz kırpıyor Ali. Ne saçma sapan bir yanıt bu ya? Diz çöküp ağıt yakacağım şimdi koridorun ortasında. Sen anca milletin bekarlığa vedasına gidersin Ali, bu gidişle seninki çok zor aslanım. Suratına tüküreceğim vallahi şimdi dayanamayıp.
"Başka sefere artık, senin bilete bulurum ben birini." diyor dışım, içimin aksine nasıl kibar. Köprüyü geçene kadar diyerek telkin ediyorum kendimi. Şunlar bir imzaları atsın, ben gösteririm o mazur görmeleri enişteciğime nasılsa.
Nehir ve Melek de sorun değil minvalinde cevaplar veriyorlar ama benimkinin yüzü düşüyor. Hay Allah'ım ya. Kursağımda kalan heveslerimle masama geri dönüyorum.
Tam listemi geri açacakken Ömer Bey sesleniyor.
"Hazal, başka toplantın yoksa Ertan Bey toplantısı için yaptığın hazırlığa bakabilir miyiz birlikte?"
Yani çokomelli * bir işim var aslında ama toplantım yok. "Hemen geliyorum, Ömer Bey."
Toplantı için hazırladığım sunumu açıyorum ve Ömer Bey'in odasına girip kapıyı kapatıyorum. Hızlıca masanın yanındaki sandalyelerden birine geçiyorum, bilgisayar ekranımı Ömer Bey'in büyük ekranı ile paylaşıyorum.
Kafamı kaldırıp sessizce beni izleyen adama dönüyorum, "Başlayayım mı?"
"Evet, lütfen." diyor arkasına hafifçe yaslanırken. Birlikte tüm sunumun üzerinden geçiyoruz, düzeltmemi önerdiği birkaç yer hakkında gerekli notları alıyorum. Tam teşekkür edip ayrılıyorken sesleniyor Ömer Bey.
"Sabah yaptığım yersiz bir hareketti, Hazal. Tekrarı olmayacak, kusura bakma." Bir yandan utansam da diğer yandan bu konuya geldiğimiz iyi oldu. Kapıdan uzaklaşıp Ömer Bey'e dönüyorum, bir açıklayayım.
"Siz değil ki ben yaptım Ömer Bey, asıl siz kusura bakmayın. Ben sizi görünce panik oldum, o yüzden öyle bağırdım. Aslında konser bileti bakıyordum, ne alaka diyeceksiniz şimdi de haklı olarak ama. Bilmiyorum o an kafamı kaldırdım, gözlerinizde maşallah masmavi. Öyle fırladı ağzımdan." Bu da çok açık oldu sanki, aaaman be.
"Konser bileti demek? " diyerek en mantıklı noktadan soruyor neyse ki. Neden iç çamaşırı anlatsana biraz da diyebilirdi. Bu kez daha sakin cevaplıyorum, en azından öyle umuyorum.
"Göksel konseri varmış da yarın; Alp, iki arkadaşı, bir de Nehir'in ekibinden birkaç kişi bilet aldık. Aslında boşta bir bilet var elimde, gelmek ister misiniz?"
Derin bir sessizlik ve akabinde Ömer Bey'in çaresiz bakışları kafamda balyoz etkisi yaratıyor. Ya adam niye seninle konsere gelsin Hazal? Bu adam senin eşin, dostun mu? Yöneticin.
"Tabi, siz niye gelesiniz bizimle konsere? Çok haklısınız, hiç sormadım sayalım. İyi çalışmalar, Ömer Bey. Tekrar teşekkürler."
Yine tam gidecekken cevap veriyor. Bu yer eder yalnız, dikkatli olmak lazım.
"Hakkımı kalabalık olmayan bir teklife sakla, Aymaz. O herifleri görmeye tahammülüm yok. "
Herhangi bir yorum yapmadan kafamı sallayıp çıkıyorum. Tahammülü olan şey sayısı üçü geçiyorsa ben de Hazal değilim. Annesi, babası ve kendisi; o da en iyi senaryoyla.
*
Dudaklarında arzu kollarında yalnız ben
Sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim
E bu kadın daha ne yapsın? Bu Göksel, daha da ne yapsın size? Bu Hazal, artık ne yapsın? Ortam hadi aşık olalım artık diye bağırıyor. Alp burada, Melek burada, bugün tanıştığım Finans Uğur ve Marketing Metin burada, boştaki biletin çiçeği burnunda sahibi İrem burada ve en önemlisi esas kızımız Nehir Gündüz burada. Hepsi bilerek ya da bilmeyerek yakından şahit bu ikilinin elinden geleni yaptığına. O partisi batasıca Ali efendi yok. Esas oğlan yok, şaka gibi. Bunun böyle olmaması lazımdı. Offff...
Nehir'e baktıkça içim parçalanıyor, sol tarafımda oturan Uğur da öyle çok konuşuyor ki oraya da dönsem dönemiyorum. Ben yine mecbur teyzemin mahsulünün omzuna yaslıyorum başımı. Parçalanacaksa da hak eden biri için parçalansın içim. Göksel de bilir gibi giriyor şarkıya, Allah be!
Bende bi' aşk var, onu hep yanlış kalplere bıraktım
Bende bi' aşk var, onu soğuk yataklarda harcadım
Bir an birbirimize bakıyoruz sonra dönüp avaz avaz bağırıyoruz şarkıyı. İyi geliyor, hem de nasıl iyi geliyor. İyi geldikçe yükseliyor seslerimiz. Ali'yi de, yanımızdaki iş arkadaşlarımızı da, insanların ne düşündüğünü de siktir ediyoruz. Pazartesi bakarız bir çaresine!
*
Merhaba,
Yeni bölüm sizindir. Kızlarımı okuyup da sevip de beğenmeyenin, yorum yapmayanın gözümde Ali'den bir farkı yoktur; bilmenizi isterim fkgdhç.
Beğenirseniz yıldız çakın, yorumlarınızın başımın üzerinde yeri var!
Sevgiler, saygılar, yıldızlar, öpücükler! :*
*Çokomelli : Çok önemli (!)