“Sence de bana ait olma zamanı gelmedi mi, yaban gülü?”
Saniyeler önce söylediği cümlenin etkisindeydim hâlâ. Bir yanım deli gibi ona karışmak, onun olmak isterken, diğer yanım korkuyordu. Civan uğruna annemi kaybedebilir miydim, bunu bilmiyordum işte.
Bu zamana kadar anne sevgisiyle büyümüş, onun desteğiyle yeşermiştim. Her zaman yanımda olan annem, bu günlerde bana bir yabancıdan farksızdı.
Bir umut, “Civan’la birlikte olmasam affeder,” diyordum. Ama söz konusu annem olduğunda asla kestiremiyordum.
Bedenim hâlâ duvara yaslı bir şekilde dururken konuşmak için boğazımı temizledim.
“Olmaz, Civan,” dedim, titrek bir şekilde. Üzülecekti, bunu biliyordum, ama bu, isteyeceğim son şeydi. O üzüldüğünde benim içim paramparça oluyordu.
Kaşlarını çatarak gözlerime baktı. “Ne demek olmaz?” dedi, sesindeki kararlılıkla.
“İstemiyorum işte. Olmaz,” dedim, cesaretsizce. Annemden dolayı olduğunu bilmesini istemiyordum.
Civan, üzerimden çekildi ve ellerini saçlarına atarak sinirli bir gülüşle dudaklarını bükerek konuştu.
“Sen istemiyorsun beni, öyle mi?” dedi, bir şeyleri teyit ettirmek ister gibi.
“Evet, istemiyorum,” dedim, korkak bir sesle. Bu söylediklerim adeta gözlerinde yangınlar çıkarmıştı.
“Sevmiyor musun artık beni? Bu yüzden mi böyle davranıyorsun? Bir şeyleri bahane edip kavga çıkarmaya çalışıyorsun, bu yüzden mi, ha?” diye bağırdı.
Korktum. Sesimizi dışarıdan duyacaklar diye ödüm patlıyordu. Ama bundan daha önemli bir şey vardı. Civan, benim onu sevmediğimi mi söylüyordu? İşte burada dur demem gerekiyordu. Her şey bir yana, sevdam bir yanaydı.
“Senin uğruna aklımı yitirecek kadar çok seviyorum seni! Bir daha karşıma geçip seni sevmediğimi söyleme, Civan Ağa!” dedim, sinirle. Sesim onunkinden daha zayıf çıkmıştı ama hissettiklerim tam anlamıyla gerçekti.
Sözlerimden sonra gözlerinde beliren ifadeyi görmemek için kör olmak gerekirdi. Fakat ben hâlâ aynı inatla devam ettim.
“Asıl sen beni seviyor musun? Bana hesap sorması kolay tabii. Söyle şimdi, seviyor musun beni eskiden sevdiğin gibi?” dedim, gözlerimi üzerinden ayırmadan.
“Kızım, senin aklın nerede? Az önce ‘seviyorum’ dedim ya,” dedi, yüzünde alaycı bir ifade.
Sinirle omuz silktim. Umursamaz görünmeye çalışıyordum ama her şeyden çok, onun sevgisini duymak istiyordum.
Kısa bir an sessizlik oldu. Sonra bir adım bana yaklaştı, gözlerime derinlemesine baktı ve o büyülü sesiyle konuştu:
“Eğer duymak istediğin buysa, söyleyeyim... Seni seviyorum. Öyle böyle değil, akla zarar bir şekilde seviyorum. Seninle geçirdiğim her anı, soluduğum her nefesi, kalbimin atışlarını bile seni sevecek kadar çok seviyorum. Yeri gelir aklımdan giderim, yeri gelir canımdan. Ama senden asla... Çünkü sen, her şeyimsin, karımsın.”
Beni sevdiğini biliyordum zaten, ama bu itiraf... öylesine güzeldi ki kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Seviyordu işte. Bu yetmez miydi bize? Birbirimizi sevdikten sonra dağ olsa ezer geçerdik. Sevdamız her engeli aşacak kadar güçlüydü.
“Karım oldun, şimdi de kadınım olmanı istiyorum,” dedi, sesinde yılların hasretiyle. “Üç yılın özlemi ikimizin de yüreğinde. Ateşimizle yakmayalım mı içimizde buruk bir şekilde kalanları?”
O gözler... O sıcaklık... Beni ikna etmeye çalışıyordu, ben de çoktan eriyip teslim olmak üzereydim. Ama bir şeyler içimde beni durduruyordu.
“Civan...” dedim, nefesimi kontrol etmeye çalışarak. Gözlerim yerdeydi. Niye istemediğimi bilmesi gerekiyordu. “Sana söylemek istemiyorum ama... Bu sana haksızlık olur. Bu kadarını hak etmiyorsun.”
O kadar sessizdi ki nefes alışverişini bile duyabiliyordum. “Neden istemiyorsun, Berin? Söyle, neden?” dedi sabırsız bir tınıyla.
“Eğer koynuna girersem annem beni affetmez,” dedim sonunda, fısıldar gibi. “Annemi kaybetmek istemiyorum.”
Sözlerim onun suratında bir yara açmış gibiydi. Kaşları çatıldı, derin bir nefes aldı. Sessizliği dayanılmazdı.
“Ulan, tahmin etmiştim,” diye mırıldandı sonunda. “Ama yine de karışmaz demiştim...”
Kendi kendine söylendi, ama sesindeki acı içime işledi. “Berin,” dedi birden, sesi sertleşerek. “Söyle bana, sen de kocanı kaybedip anneni mi tutacaksın? Cevap ver bana! Cevap ver!”
Kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. Ne diyebilirdim ki? Haklıydı.
“Yine mi anneni tercih ettin, Berin?” dedi, sesi daha da yükselerek. “Karım oldun ama hâlâ annen aramızda. Daha ne kadar böyle sürecek? Daha ne kadar izin vereceksin?”
Gözleri öfke ve hayal kırıklığıyla yanıyordu. Cevap vermemi bekliyordu. Ama ne diyebilirdim ki?
“Annem o benim, Civan,” dedim sessizce. “Ezip geçemem. Üzerimde çok emeği var, bunu nasıl inkâr edebilirim?”
“Berin,” dedi, gözleri kızgınlıkla karışık bir umutsuzlukla bakıyordu. "Berin, annem annem diye tutturmuşsun. Ama bir düşün; annen senin mutluluğunu gerçekten isteseydi, benimle olmanı da isterdi. Oysa, annen sadece kendi acısını ve yasını düşünüyor!" diye haykırdı Civan, sesi titrerken öfkesi kontrol edilemez bir hale gelmişti. "Anlamıyorum anasını satayım! Abin arkadaşımdı, Berin. Onu kaybettiğimizde biz çok mu mutluyduk sanıyorsun? O zaman da acı çekmedik mi? Peki, niye hâlâ bu acıyı bizden çıkarmaya çalışıyor? Niye bizim üstümüzden yaşıyor yasını? Aç artık gözlerini, Berin! Aç ve gör gerçeği!"
Sesi yüksek, ama içinde gizli bir kırılganlık vardı.
Beni kendime getirmek için sesini yükseltmişti, ama ben hâlâ söylediği gerçeklerin etkisiyle hareketsizdim. Beynimde yankılanan sözleri beni başka bir boyuta sürüklüyordu. Annem... Eğer gerçekten benim mutluluğumu isteseydi, Civan’la aramıza girer miydi?
Ondan ayrıldıktan sonra, ruh gibi dolaştığım günler bir bir zihnimde canlandı. O evde, her sabah yeniden uyanmayı yük gibi hissettiğim günler...
Ama o zaman bile annem bana gram acımamıştı. Aklım bu gerçeği kabul etmeye başlarken, kalbim yavaş yavaş ağır bir uyanışın sancısını hissetmeye başlamıştı.
“Berin,” dedi, sesi yumuşamıştı ama hâlâ titriyordu. “Aç artık gözlerini. Bizi mahvetmesine daha ne kadar izin vereceksin? Seni yeniden kaybetmek istemiyorum. Bu sefer dayanamam sensizliğe.”
Haklıydı işte. Annem her zaman kendi acısını bizim önümüze sürmüş, bizi kendi yüküyle ezmişti. Ben de her seferinde ona inanıp Civan’la aramıza duvarlar örmüştüm. Niye her defasında haksızlık yapıyordum bu adama? Onun sevgisini, sabrını bu kadar sınamayı nasıl göze alıyordum? Hak etmiyordu ki bu kadarını.
Beni sevmenin bedeli bu kadar ağır olmamalıydı onun için. Kalbim sıkışıyor, içimde bir şeyler kopuyordu. Bunca yıldır biriken suçluluk duygusu ve onun gözlerindeki haklı öfke birleşince artık direnecek gücüm kalmamıştı.
O an, ne yaşanacağını, annemin ne diyeceğini ya da çevremdekilerin ne düşüneceğini umursamadan bir karar aldım. Civan benim kocamdı. Ve ben, bu gece onun kadını olacaktım. Annemin acısını bu sefer benden çıkarmasına izin vermeyecektim. Çünkü artık sevdamız için savaşmanın zamanı gelmişti.
Aramızdaki iki adımı hızla kapattım ve kendimi kontrolsüzce Civan’ın kollarına bıraktım. Beni anında belimden kavradı, güçlü elleriyle sımsıkı tutarken bir adım geriledi. Bacaklarımı beline sardım, hareketimle aramızdaki tüm mesafeleri yok ettim.
Bornozumun yakasından göğüslerim hafifçe görünüyordu, kadınlığım ise neredeyse tamamen açılmıştı. İçgüdüsel bir hareketle kendimi daha da sıkıca ona bastırdım, utanıyordum ama aynı zamanda bunu durdurmak istemiyordum. Bu yakınlık, beni bambaşka bir duyguya sürüklüyordu.
"Zaten senindim," dedim, dudaklarımıza birkaç santim mesafe kalmışken. Sesim yavaş ama kararlıydı. "Ama artık bir olmamızın zamanı geldi."
Sözlerimle şaşkına döndü. Yüzündeki ifadeyi gördüğümde, bunu yapacağımıdüşünmediğini anladım. Hafifçe gülümsedim, bu anın büyüsünü bozmamak için sessizce.
(Bundan sonrası +18 okumak istemeyenler bölümü geçebilirler)
Sonra, bir an bile tereddüt etmeden dudaklarına yapıştım. Bu öpücük, sadece bir sevgi göstergesi değil; aynı zamanda korkularımdan, engellerden ve geçmişin ağırlığından kurtulma çığlığıydı.
Üst dudağını emmeye başladığımda, o da kendine gelmiş gibi alt dudağımı yakaladı ve tutkulu bir şekilde karşılık verdi. Hissettiklerim tüm bedenimi sarhoş ediyordu. Tam bu sırada, bir iki adım arkamızdaki duvara doğru beni sürükledi ve sırtımı sertçe dayadı. İstemsizce bir "ahh" sesi kaçmıştı ağzımdan.
Ellerimi tuttu, başımın üstünde birleştirdi. Onun gücü ve kontrolü beni tamamen etkisi altına almıştı. Gözleri kararlı, nefesi ise sıcak ve hızlıydı. Dudaklarını yavaşça benimkilerden ayırdı, nefesi hala tenime değiyordu.
"Seni o yatağa gömeceğim bu gece," dedi, sesi kısık ama bir o kadar da kararlı bir fısıltıyla. "Aramıza koyduğun engellerin bedelini ödeyeceksin o yatakta."
Sözleriyle içimde hem bir korku hem de tarifsiz bir heyecan dalgası yükseldi. Bu gece, artık geri dönüşün olmadığı bir noktaya gelmiştik.
Hiç beklemeden dudaklarıma tekrar yapıştı. Bu tutkuyla nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum, ama ona karşılık vermekten başka çarem yoktu. Öylesine yoğun, öylesine arzulu öpüyordu ki, bir an olsun nefes almayı bile unuttum.
Bir anda üst dudağımı hafifçe ısırdı, bu ani hareketle irkildim. Dayanamamıştı belli ki. Ama kanamasından korkarak yüzüne baktım, gözlerimde hem endişe hem de ona olan teslimiyet vardı.
Beni kendine daha da bastırdı, aramızdaki mesafe tamamen kaybolmuştu. Hissettiğim sertlik nefesim kesecek gibi oldu. Tüm bedenimi saran bu duygu, kontrolümü elimden almıştı.
Hâlâ öpüşüyorduk, tutkusu bana sızmıştı adeta. Dayanamayarak bu kez ben bastırdım kendimi ona, tüm sınırlarımı hiçe sayarak.
"Daha fazla dayanamayacağım," diye fısıldadı ve beni duvardan ayırarak bir çırpıda yatağa doğru taşıdı. Ama o an ne olduğunu anlamadan kendimi yatağa fırlatılmış buldum. Hayvan herif! Şaşkınlıkla, "Ayy!" diye bir çığlık attım istemsizce. Sesim hem kızgın hem de utangaçtı.
Bornozum hareketle biraz daha açılmıştı; aceleyle ellerimle kapatmaya çalıştım, ama içimden, 'Zaten birazdan kendi çıkaracak,' diye geçirmeden edemedim.
O ise beklemiyordu bile. Hiç tereddüt etmeden üstümdeki yerini aldı. Gözlerindeki kararlılık, nefes alıp verişinin yoğunluğu beni hareketsiz bırakmıştı. Sanki bütün dünya durmuştu ve o an yalnızca ikimiz vardık.
Doğrudan bornozun üstünden görünen göğüslerime bakıyordu. Bakışlarındaki yoğunluk nefesimi kesmişti. Dudakları, boynuma doğru süzülerek tenime değdiğinde bir an ürperdim.
Sıcak nefesiyle birlikte, etimi dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Yarın mutlaka iz çıkacağını biliyordum, ama bu umurumda değildi. Sesimi çıkarmadım; o anda, ne yaparsa yapsın, her şeyine razıydım.
Ellerimi saçlarına attım, boynumu her emdiğinde saçlarını hafifçe çekiyordum. Tepkilerim onu daha da cesaretlendiriyor olmalıydı çünkü bazen dişlerini boynuma geçirip hafifçe ısırıyordu. Bu dokunuş, hissettiğim tutkunun dozunu daha da artırıyordu.
Üzerindeki gömleğin varlığı artık sinir bozucuydu. Onun tenini tamamen hissetmek istiyordum. Elleriyle belimi sıkıca kavrarken, ben de ellerimi saçlarından çekip titreyen parmaklarımla gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. Parmaklarım her dokunuşta daha da cesurlaşıyordu, çünkü artık onun sıcaklığını tenimde hissetmek istiyordum.
Titreyen ellerimle gömleğinin tüm düğmelerini açmayı başarmıştım. Nefes alışlarım hızlanmıştı, ama kontrolümü kaybetmemek için çabalıyordum. Gömleğini çıkarmak için üzerimden kalktı, ardından beyaz gömleğini odanın bir köşesine rastgele fırlattı.
Kısa bir an duraksadı ve beni süzmeye başladı. Bakışları hem yakıcı hem de derin bir anlam taşıyordu. Dudaklarını hafifçe ısırdı, gözlerini üzerimden bir an olsun ayırmadan.
"Altımda böyle sere serpe duruyorsun, o gözlerinle masum masum bakıyorsun...
Aklımı yitireceğimi düşünüyorum," dedi, sesindeki tutku açıkça hissediliyordu. Bakışları, altında kalmış bedenimde gezindi ve kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bu adamın her sözü, her dokunuşu beni biraz daha kendine bağlıyordu.
"Civan..." diye sızlandım, utançtan yüzüm alev alev yanıyordu. Utandığımı biliyordu ama buna rağmen durmadı, bilakis daha da üzerine gitmeyi tercih etti. Halime kısık bir şekilde güldü, sesi beni daha da savunmasız hissettirdi.
"Bunu çıkarma zamanı geldi," dedi bornozuma bir bakış atarak, sesinde hem emir hem de tutku vardı. Söylediği her kelime, odanın içinde yankılanıyormuş gibi geliyordu.
Benim bir şey dememe fırsat kalmadan bornozumun iplerini çözdü. "Kalk," dedi derin ve buyurgan bir sesle. Gözlerimi kaçırarak utana sıkıla yerimden kalktım.
Bedenim titrerken onun dikkatli bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hiç beklemeden kollarımdan bornozumu çıkardı ve odanın bir köşesine fırlattı. Kendimi korumak için ellerimi göğsümde birleştirdim ama o, beni tamamen çıplak görmek istiyordu; bakışlarıyla adeta soyutlanmış bir sanat eserini inceliyor gibiydi.
Tamamen karşısında çıplaktım. Yüzündeki ifadeyi gördüğümde utancım daha da arttı, ama aynı zamanda bu bakışları üzerimde hissetmek bir şekilde içimde bir sıcaklık yaratıyordu.
Gözlerini bedenimde gezdirirken derin bir nefes aldı. "Hayal ettiğimden bile daha güzelsin," dedi, sesi kısık ve hayranlık doluydu.
Eskiden öpüşmekten öteye gitmemiştik, çünkü evlenmeden böyle bir şey yaşamaya karşıydım. Ama şimdi, bu anın içinde kendimi her şeyi bırakmış gibi hissediyordum. Onun beni bu şekilde sevmesi ve sahiplenmesi bütün tabularımı yıkmıştı.
Beni tekrar yatağa yatırdı, bu sefer hiç beklemeden göğsüme gömüldü. Sağ göğsümü ağzına alırken bir anda bedenim istemsizce tepki verdi. "Ahh," diye inledim, hissettiğim bu yeni duygu tüm bedenimi esir almış gibiydi.
Diğer elini sol göğsüme koyup yavaşça yoğurmaya başladı, her dokunuşunda içimde bir kıvılcım daha yanıyordu.
Birden, göğüs ucumu hafifçe ısırınca şaşkınlıkla saçlarını çekiştirdim. "Civan!" diye bağırdım, acının tatlı bir hisse karıştığı bir an yaşadım.
Kısık bir kahkaha attı, ama dudaklarını hemen göğsümden ayırmadı. Gözlerimin içine bakarak, "Dayanamıyorum bu tomurcuklara," dedi, sesi tamamen arzuyla doluydu. Sonrasında gözlerimin içine baka baka göğüs ucuma yumuşak bir öpücük kondurdu.
Aynı ilgiyi diğer göğsüme de gösterdi. Duygularım ve bedenim tamamen onun kontrolündeydi. İtiraf etmeliydim ki, bu his inanılmazdı. Nefesim kesiliyordu, aklımı kaybetmek üzereydim. Bu kadar yoğun bir tutkuyu ilk kez hissediyordum.
Sağ göğsüme koyduğu elini tenimden aşağıya indirdi ve beklemediğim bir şekilde kadınlığımı avuçladı.
"Ahhh diye yüksek sesle inleyip, saçlarından daha güçlü bir şekilde tutarak göğsüme bastırdım."
Parmakları, kadınlığımda gezmeye başladı. "Civann..." diye inledim kendimi tutamayarak.
Dudaklarını göğsümden ayırdı ve alt bedenini bana bastırdı. Çok net bir şekilde hissetmiştim birazdan içime gömülecek olan şeyi.
"Yuvasına kavuşmak istiyor," dedi derin bir sesle. O da dayanamayacak gibiydi artık.
"Sen çıkarmak ister misin?" diye sordu, gözleriyle pantolonunu işaret ederek. Olumsuzca başımı iki yana salladım. Orada yatan şeyi özgür bırakacak kadar cesaretim yoktu. Kemerinin tokasını açtı, beklemeden.
Yutkundum, korku bedenime adeta sinsi bir şekilde yayıldı.
Pantolununu da sıyırıp attı bacaklarından. Geriye sadece boxeri kalmıştı. Hiç beklemeden onu da çıkarıp diğer eşyalar gibi odanın bir köşesine fırlattı.
Benim gibi çıplak kalmıştı o da. Tenlerimiz birazdan birbirine ait olacaktı kalplerimiz gibi.
Fakat ondan daha önemlisi önümde adeta şaha kalkmış olan erkekliği idi. Uzun, kalın ve damarları belli oluyordu. İlk aklıma düşen soru onu içime nasıl alacağımdı. Gözlerimi korkuyla gözlerine çıkardım. Onun gözleri zaten bendeydi.
"Korkma" diye fısıldadı. Korkmuştu anladığımı, adamın şeyine o kadar bakarsam anlardı tabi.
Başımı saklamakla yetindim sadece. Öyle ya da böyle birleşecektik ne de olsa. Korkunun ecele faydası yoktu. Geri yerime uzandım.
O da yeniden üstüme çıktı.
"Bacaklarını aç" dedi derinden gelen bir sesle. İstese o da açardı ama benden de bir şeyler beklediği ortadaydı.
Söylediğini yapıp beyaz bacaklarımı ikiye ayırdım. Bu hareketim ile kadınlığım daha çok belli olmaya başlamıştı.
Orta parmağını kadınlığımın katları arasında gezdirmeye başladı. Titrek bir nefes aldım. Parmağı deliğimin etrafında dolanmaya başladı. Beklemediğim bir şekilde parmağını içime sokmaya çalıştı.
"Ahh" dine inledim. Parmağını bile bu kadar içime zor alıyorsam, erkekliğini içime nasıl alacaktım.
"Islanmışsın" dedi kendi kendine konuşur gibi.
"Parmağımı bile zor içine alıyorsun, ama güven bana canını acıtmamak için elimden geleni yapacağım " dedi. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama korkan yanım daha galip geliyordu şu anda.
Erkekliğini tutup sıvazlamaya başladı. Zaten büyük olan erkekliği bu hareketi ile daha da büyümeye başladı sanki. Ucunu tutup kadınlığımın katları arasında gezdirmeye başladı. Kadınlığım kalp gibi atıyordu sanki. Adeta bana işkence yapıyordu.
İçimde istiyordum artık o şeyi. Korkuyordum ama içime de girmesi gerekiyordu.
"Civan hadi" dedim inler gibi bir sesle. Sözlerimle erkekliğinin başını girişime yasladı ve üstüme uzandı. Dudaklarıma bir öpücük bıraktı ve "sakin ol" diye fısıldadı.
Ardından beklemediğim bir şekilde kendini içime itti. Ucunu tek sokmuştu ama canım çok yanmıştı. "Ahh" diye inledim yüksek sesle.
Daha ucuna alışmamışken devamını da içime kökledi adeta. Yüksek sesli bir çığlık atacaktım ki ellerini dudaklarıma koydu, böylece çığlığım sadece odada duyuldu. Gözümden bir damla yaş dökülmütü. İçimdeki varlığına alışmaya çalışırken Civan'ın sesini duydum " özür dilerim yavrum böyle olmasa daha çok canın yanardı " dedi. Sesi üzgün çıkmıştı, gözümden akan yaşı parmakları ile sildi.
Biraz bekledi içimde, alıştırmak ister gibi içimde yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Gözlerime baktı onay almak ister gibi. Gözlerimi kapatıp açtım, devam etmesi gerekiyordu. O da zorlanıyordu farkındaydım.
Kendini geri çekti ve bir daha içime vurdu. Öyle ki damarlarına kadar hissetmeye başladım. Bu diğeri kadar acımamıştı. Yavaş yavaş alışıyordum sanırım.
"Aklımı yitireceğim lan, şu küçük parçanın beni nasıl içine aldığına bak amına koyayım" dedi kendi kendine. İçimdeyken bile yine o işi yapmaktan bahsediyordu. Arsız herifin tekiydi.
Yavaş yavaş içime vurmaya başladı. Öyle ki artık zevkten bayılacak gibiydim. Acı yerini zevke bırakmış, ömrüm boyunca hissetmediğim duygulara sebep olmuştu bu adam.
Durmadan inliyordum altında. Sanki bulutların üstünde gibiydim.
Boşalacağımı anladığımda "boşalacağım" dedim derin bir sesle.
Kocam ise gözlerini birleşme noktamızdan ayırmıyordu. Sesimle birlikte bakışları bana döndü "zevk sularını kocana bahşet" dedi.
Daha fazla dayanamadım zaten oluk oluk boşalmaya başladım. Bulutlardan düşmüş gibi hissediyordum. Benim ardımdan Civan da zaten içime bir kaç vuruştan sonra boşalmıştı. İçimden çıkarak bedenini yana devirdi ve nefes nefes kalmış beni de göğsüne çekti.
"Bu gecelik bu kadar yeter sana, bir dahakine bu kadar çabuk bırakmam seni" dedi. Onun gibi bir adamın bu kadar azla yetinmeyeceğini biliyordum. Fakat ilk seferim diye çok üstüme gelmemişti.
Yorgunluktan hemen uykuya dalmıştım ,kocamın geniş göğsünde. İşte bu gece de birbirimize ait olmuştuk tamamen.