2 Bölüm. "Eskisimi, yenisimi?"

1774 Words
Firuzenin eski hayatı Ben Firuze. Gerçek anne babamı kaybetdiğimde 8 yaşım vardı. Sonrasında babaannem beni yanına almış kendi bakmıştı. Dedem de erken vefat etmişti. O yüzden ikimiz kalmıştık. Annemin anne- babası babama kaçtığı için onu çocukları olarak görmediklerini net bir dille belirtmişlerdi. Zaten öldükden sonra da bir Allahın kulu gelip "biz de buradayız, ne gerekirse yardım ederiz" gibisinden laf söylememişti. Zaten sağken yapmadıkları ebeveynliyi öldükden sonra yapmanın da bir anlamı yoktu. Her şey gibi o da sahte görünürdü. Babaannemle İstanbulda iyi bir hayatımız vardı. Ta ki 19 yaşımda babaannemi kalp krizinden kaybedinceye kadar. O gün zaten benim için zorluklar başlamıştı. Mücadele dolu bir hayatımın başlangıcı olmuştu bu ölüm.Üniversiteye yeni başlamıştım o sıralar. Hem okumak, hem de çalışmaya mecburdum. Başka bir gelirim yoktu. Ama evimiz kendimizin olduğu için hiç değilse kira parası vermiyordum. Sabahları üniversiteye gidip, öğlen çalışırdım, bazen de akşamları ek iş götürüp garsonluk yapardım. Akşam olan işlerin parası iyi olduğu için onlara haftada 2 kez giderdim. Ama o işlerde de fazla yorulurdum. Tüm gece ayakta garsonluk yapmak fazla yoruyordu beni. Ama başka çarem de yoktu. Yaşamak için mücadele etmem gerekiyordu. Tabi ki yaşamak için de para gerekiyordu Her ne kadar güzel sanatlar okumak istesem de babaannemin isteği üzerine eczacılık okuyordum. Sesim çok iyiydi, okuldayken tiyatro olduğu zaman şarkı söylenmesi gerektiğinde hep bana söyletirlerdi. Ama babaannem eski düşünceliydi. Bir kızın sahnelerde boy göstermesini istemiyordu. Okulda şarkı söylememe de öncesinde karşı çıkmış, fakat ısrar edince kabul etmişdi. Ama üniversite zamanı ısrar etmedim. Çünkü ben de şarkı söylemek istemiyordum. Tüm gözlerin üzerimde olmasını sevmezdim. Küçükksen sevdiğim sahne büyüdüğümde artık kaçtığım bir yer olmuştu. Aslında sebebini biliyordum. Okulda bazı çocuklar ben okuduktan sonra beni hep alay konusu ederlerdi. Sesimin bir karga sesi gibi olduğunu, benim anne- babam olmadığı için öğretmenler bana acıdığı için beni öne çekiyorlarmış. İşte bu yüzden büyüyünce sevdiğim sahne ışıkları artık bana daha kötü bir yer gibi görünmeye başlamıştı. Sesimin iyi olduğunun farkındaydım. Her hangi birinin sözüne dayanarak buna inanası değildim tabi ki. Ama anne- babamın olmamasının yüzüme çarpılması bana fazla dokunuyordu. Kalbim hep onların hasreti ile deli gibi oluyordu. Ama nafileydi. Biliyordum gelemeyeceklerini. Yollarını hep bekliyordum. Mezarlarına kaç kere gitdim sayamam bile. Ama içimde hep bir yerlerde "gelecekler, seni sarıp sarmalayacaklar" diyen o ses hiç dinmiyordu. Ebeveynlerini kaybetmek çok acınası bir durumdu benim için. Ve sesimi kıskanan bazı çocuklar da bunu bana karşı kullanmışlardı. Bu konuda başarılı olmuşlardı. Yıllar geçmiş ve ben ek işler sayesinde hayatımı rayına oturtmayı başarmıştım. Üniversitenin 3 cü yılında arkadaşımla birlikte gece yarısı için garsonluk yapmaya çağırıldık. O, ben ve bizden başka 4 kız daha vardı. Normalde garsonlar fazla makyaj yapmazdı. Sade bir makyajla sadece ölü gibi durmamak amacı taşıyordu makyajımız. Ama bu gün diğer 4 kız fazla süslenmişti. Arkadaşımla birlikte onlara bakıp sonra da önümüze döndük. Bizi götüren araba durduğunda bir yalının karşısında dayandık. Hepimiz sırayla arabadan inerek içeri girdik. İçeride fazlasıyla erkek vardı, ama hiç kadın yoktu. Bize doğum günü partisi olacağı söylenmişti. Ama bunların hepsi erkekti. Öncesinde tereddüd etdim arkadaşıma "hadi geri dönelim" dedim. Ama onun verdiği cevapla gidemedim. Çünkü paraları önceden almıştık, evet. Ve bu defa olan para 3 katı fazlaydı. Fazla olmasının sebebi ise gördüklerimizin tamamen dışarı aktarılmaması, gizli kalması içinmiş. Bana hava hoş, zaten kimseye bir şey söylemem ki. Bize gösterilen mutfağa gidip orada hazır olan içecekleri salona götürdük. Kış olduğu için parti salonda yapılıyordu. Ama bu erkekler diğer kızları yanlarına almışlardı. Biri göğsünü sıvazlıyor, biri kalçasına vuruyor, diğeri ise kucağında oturtmuştu. Kucağında oturan kız ise adamın erkekliğinim üzerinde ileri geri gidiyordu. Arkadaşımıla gördüyümüz manzara bize şok etkisi yaratmış olacak ki, hemen dışarı çıkmak istedik. Ama kapının kapalı olduğunu gördük. Nasıl bir işin içindeydik biz. Anlamakta zorlanıyorduk. Gitmek istediğimizi gören diğer erkekler hemen yanımıza geldiler ve baya sarhoş olmaları bize yaklaşırken alkol kokan nefesinden fazlasıyla belli oluyordu. Ne kadar çabalasak da dışarı çıkamadık ve bizi doğum günü olan adamın yanına götürdüler. Bizi görünce üstünde oturan kadını kenara itekledi benim kolumdan tutdu ve beni ikinci kata doğru sürükledi. Arkadaşım arkamdan ne kadar bağırsa da hiç bir faydası olmadı. Onun da biri ağzını eliyle kapatıp başka bir yere götürdü. İkimiz de başımıza neler geleceğini az çok tahmin ediyorduk. Ama söylemek dile kolay değildi. Bir odaya girdik ve beni içeri itekledi ve odanın tam ortasına yığıldım. Dizlerim çok acımıştı. Ardından kapını kapatıp anahtarı da cebine koydu ve üzerime doğru gelmeye başlamıştı. Hemen üzerime gelip dudaklarımı öpmeye başladı. Öyle ki hem bu adam ilk öpücüğümü çalmıştı, hem de beni nefessiz bırakmıştı. Ne kadar çabalasam da bu adama karşı koyamıyordum. Beni sürüyerek yatağa fırlatdı. Sırtım yatakla buluşunca o da üstüme abandı ve üstümdekileri çıkarmaya başlamıştı. Ne kadar karşı koysam da, debelensem de hiç bir faydası olmamıştı. Göz yaşlarımsa sel misali akıyordu. Bazen dudaklarını kendimden koparıp bağırıp yardım istiyordum. Ama bana kimsenin yardıma gelmeyeceğinin farkındaydım. Fakat bir ümit belki kimse insafa gelir diye altında çaresizce debeleniyordum. Ve o korkunç an gelmişti. O da pantolunun çıkardığında bana dokunan şeyle ürpermiştim. Hayatımda yaşayacağım ilk deneyimin böyle tecavüze uğrayarak olacağını hiç düşünmemiştim. Bu aşağılık herif benim ilklerimi çalıyordu üstelik iznim dahi olmadan. Bacaklarımı açmam için bana bağırıp duruyordu. Ama istemediğim bir ilişkiye girmek de istemiyordum. Bu yüzden yapabildiğim kadar ona karşı geliyordum. Ama bunun boşa kürek çekmek olduğunu da biliyordum. Çünkü artık ona karşı koyacak gücüm kalmamıştı. Yorulduğum için bu çırnışımın hiç bir faydası olmayacağını anlamıştım. Ve birden bacaklarımın arasından içime giren şeyle avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Elini ağzıma tutarak bağırmamı engellemişti, ama bu defa da sesim içimde yankılanıyordu. Göz yaşlarımsa zaten dinmiyordu. Ne kadar içimde git gel yaptı bilmiyorum. Ama hatırladığım gözlerimden yaşlar akarken ben artık ona karşı koymuyordum. Ama o vahşi bir hayvan gibi sadece üstümde debeleniyordu. Ve devam eden başka bir şey ise göz yaşlarımdı. Sadece sessizce akıyordu. ***** Firuzenin yeni hayatı Geçmişi düşününce göz yaşlarım kendliğinden akmaya başlamıştı. Aslında iyi olmuştu böyle. Zaten güzel bir hayatım yoktu. Özlediğim hiç kimse yoktu. Ama yok biri vardı. Eski arkadaşım. Ama onu artık göremezdim. O da o gün kendini suçlamıştı bu olanlar için, ama hiç bir şeyin önemi kalmamıştı artık. Artık yeni ailem vardı. Aslında kendime izah edemiyordum bu durumu. Geçmişe ve ya geleceğe ışınlanma nasıl oluyordu? Nasıl olmuştu da ben bu şehire gelmişdim? Ve Mardin gibi aşiretlerle dolu bir şehire gelmiştim. Ama ben töre, aşiret bu denli işlerden hiç anlamazdım ki. Hafızamı kaybetmiş gibi davranmam iyi olmuşdu bir nevi. Böylelikle ben bu işlerden uzak duracaktım. Ve araba bir konağın önünde durdu. Kapımızı dışarıda bekleyen koruma gibi adamlar açmıştı. Önce annemle babam indi. Daha sonra benim inmem için babam elini bana uzatdı. Aslında korkuyordum. Hastanedeyken işler daha kolaydı, şimdi daha zor görünmeye başlamıştı. Ama babamın güven dolu gözlerini görünce hemen kendimi toparladım ve elini tutarak arabadan indim. Konağın kapısı açıldı ve içeriden benden bir kaç yaş büyük bir erkek çıktı. Kimdi ki bu? Kapını açarken sinirli bakışları olan adam beni gördüğünde kaşları arasındaki düyün yok oldu ve yüzündeki bakış yumşadı ve tebessüm ederek bana doğru geldi. Beni kolları arasına alarak " Evimize hoş geldin kardeşim. Çok korkuttun bizi" dedi ve saçlarımdan öptü. Evet, abim Harun olmalıydı bu. Benden 3 yaş büyüktü. Yani 27 yaşı vardı. Annem hepsini anlatmıştı bana. Ama ben ona sarılmadım. Tanımadığım bir adama neden sarılayım. Fakat kolunu boynuma yaslayarak birlikte içeri girdik. Ama içerisi bundan daha beterdi. Galiba yeni ailem baya genişti. Her kesler avluda düzülmüş ve bizi bekliyordu. Abim benimle birlikte geliyordu ve arkamızdan annemle babam yürüyerek geliyorlardı. Bazıları benimle selamlaşmak için yanıma gelmek istemişlerdi, ama annem hepsini durdurdu ve bir bir her kesi benimle tanıştırdı. İlk önce dedem yani Mahmut Arslanoğlu avludaki koltukta oturuyordu. Yanında bastonu vardı. Galiba yürümekte zorlanıyordu. Sonra babaannem Sakine hanım. Yaşlı esmer tenli ton ton bir kadındı. Yüzünde yer edinen tebessümü iyi birisi olduğunun kanıtıydı. Daha sonra benden bir kaç yaş küçük olduğunu düşündüğüm bir kız gösterdiler. Ama o kendini takdim etmeden boynuma sarıldı ve kulağıma " ben de senin küçük kardeşin Firdevs. Umarım bana verdiğin elbiselerini de unutmuşsundur ablacığım" dedi ve kahkaha atarak yüzümden öptü. Benim kardeşim olmamıştı, ama kardeşlerin elbiselerini paylaştıklarını biliyordum. O yüzden söyledikleri beni gülümsetmişti. Galiba kardeşimle, abimle iyi geçiniyormuşuk. Daha sonra evde çalışan iki yardımcı Kıymet abla ve kızı Kısmetle tanıştım. Kıymet abla iyiydi de ama kızı Kısmeti fazla sevememiştim. Onda anlam veremediğim bazı şeyler beni ondan uzak tutuyordu. Daha sonra babamlar 4 çocuktu, biri babam ve üç tane de halam vardı, ama hiç biri gelmemişti. Hafızamı kaybetmiş gibi davranmam buradaki insanları azar azar tanımama ve bu süreçte onlara nasıl davranmam gerektiğine yardım edecekti. O yüzden akrabaları teker teker görüp alışmam gerekiyordu. Henüz bu kadar adamla tanışmam yetmişti. Bu bile beni yormuştu. Karnımdaki tikişler daha iyileşmediği için odama çıkmama yardım eden kız kardeşim olduğunu bildiyim Firdevs koluma girdi ve beni odama çıkardı. Zaten yolu bilmiyordum. Odaya birlikte girdik. Fazla büyük değildi, ama gayet zevkle döşenmiş bir odaydı. Firdevsin yardımıyla yatağıma uzandım. Ve ona yanımda oturması için yer ayırtdım. "Sana bir şey soracağım, ama gerçeği söyle lütfen" dedim. Firdevs "Taman abla" dedi. "Bu kaza nasıl oldu?" diye sordum ve bana dikkatle bakmaya başladı. "Sen gerçekten de hatırlamıyorsun. Ben insanları kandırmak için yalan söylediğini düşünmüştüm" dedi ve gözlerini belerterek bana baktı. " Hiç bir şey hatırlamıyorum" dedim net bir dille "Tamam abla. Yolda kendini bir arabanın önüne atmışsın. O da seni atıp kaçmış ve seni ararken abim de seni yol kenarında bulmuş. Nedenini ben de bilmiyorum. Ama aşığınla buluşmaya gitmişdin o gün" dedi. "Ne aşığımmı? Hele bir de sevdiğimdemi vardı?"diye ciddiyetle ona baktım. "Evet abla" dedi Firdevs Kendimce düşündüm. Belki araba çarpmıştır. Bilerek kendini araba önüne atmaz ya. Şimdilik bu kadar bilgi bana yetmişti ve artmıştı da. Daha fazlasını ne zihnim, ne de kalbim kaldıracak durumda değildi. Hem uykum da vardı. Mardinin havası bana uyku getirmişti, eskiden bu kadar fazla uyuyan biri değildim. "Peki Firdevs. Dahasını sonra konuşalım. Olur mu? Ben şimdi çok yorgunum" dedim ve yatağıma uzanıp gözlerimi kapadım anında uyku beni kolları arasına almıştı. Uyandığımda saatin kaç olduğunu bilmiyordum, ama pencereden baktığımda hava kararmaya başlamıştı. Bir az yatağımda kıpırdandım ve odadan çıkma kararı aldım. Daha fazla odada kalamazdım. Odamdan çıkıp aşağı avluya doğru gitme kararı aldım. Ama merdivenleri düşerken aniden bir adama çarptım. Boyu uzun olduğu içim kafam göğsüne çarpmıştı. Kasla kaplı olan göğsü başımda sert bir zemine çarpma etkisi yaratmıştı. Yüzüne bakmak için başımı yukarı kaldırdığımda koyu kahverengi gözlerle bana bakan esmer tenli bir adam gördüm. Beni ilk defa gören biri gibi dikkatle izliyordu. Bu adam da kimdi? Acaba bu hangi akrabamdı? Kim olduğunu bilmiyordum, ama gerçekten de yakışıklı bir adamdı. Mardinin esmer güzeli de denilebilirdi. Bu adama bakıp hayallere dalmışken abimin sesini duydum. "Kardeşimle de tanışmışsın Boran." dedi ve ikimizin de yanına geldi. "Firuze bu benim arkadaşım Boran Kızılay. Uzun zamandır burada yoktu. Ama artık buralarda. Hatırlıyormusun küçükken bizimle oynardın" dedi ve hemen yüzüm hatırlamadığımı belirten bir surat aldı. "Afedersin kardeşim. Hatırlamadığını unutmuşum. Evet Boran bu da benim kardeşim Firuze. Ama hafızasını kaybetmiş durumda"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD