Cengaver

1526 Words
CENGAVER “Cengaver!” “Hop dedik,” “Çayla bizi,” diye kahvenin kapısından böğüren Osman'ın olduğu masaya baktım. Masayı üçlemişlerdi her zamanki gibi... Hemen üç bardak hazırlayıp çaylarını doldurdum. Osman’ın masasına doğru yürüyüp göz ucuyla diğer adamların yanından geçerken kafamı salladım. “Eyvallah bilader.” “Afiyet olsun.” Kafamın içinde koca bir futbol sahası vardı bu sabah. Kimin hangi alanda, hangi yöne koşturduğu belli değil. Sanki top bir sağ yanıma, bir sol yanıma çarpıyor, olan iflah olmaz beynime oluyordu. “Lan Mine’ye bak,” dedi Kaypak İsmail. Osman başını çevirirken ben de başımı çevirdim otomatik olarak. Hoş başım kendi içinde evrilip çevriliyordu zaten bugün. “Araba yine değişmiş. Lan bu kıza ne araba dayanıyor, ne adam. Koca İstanbul’da vermediği bir biz mahalleli kaldık.” Öfkem beynimin içinde zangıldadı. Mesele şu an Mine değildi. Hiçbir zaman benim kahvemde kimse ileri geri konuşamazdı. Bu boş boğaz halleri yüzünden benden iki kere dayak yese de hala akıllanmamıştı. “Bir kere de bana verse ya! Off off! Yatakta ne hüner ...” diye siktiri boktan konuşmasına devam edince daha fazla dayanamayıp oturduğu sandalyenin arkasına ayakkabımın tabanıyla bir tekme geçirdim. İsmail sandalyesiyle birlikte yere kapaklandı. Bakışlarım kısa bir an arabadan inmeye bile tenezzül etmeyen adamla el sıkışan Mine’ye takıldı. Bir kez eli elime değmemiş, bırakın değmesini bakmaya kıyamadığım parmakları adamın elinin içinde kaybolmuştu. Başka elleri tutan Mine’ye mi dargındım, beni reddettiği halde hala onu düşünen kalbime mi bilemedim. “Noluyo amına koyim,” diyen İsmail ile odak noktam bir kez daha değişti. İçimi kasıp kavuran öfke bu kez yekten ona dönmüştü. “Seni yatağınla birlikte sikicem sonunda İsmail,” dedim üzerine eğilirken. Yakasından tuttuğum gibi ayağa kaldırdım. Zayıfça da bir şeydi. Vursam yarısı boşa gidiyordu. Osman yanımıza geldiği gibi beni tutmaya çalıştı. “Ağzının yayına sokturma lan piç! Sana kaç kez diyeceğim benim kahvemde abuk subuk konuşma diye. Yakışıyor mu hiç mahallenin kızının arkasından konuşmak? Adam ol lan!” “Veren Mine, dayak yiyen ben. İki gramlık malı vere vere bitiremedi.” “Hala konuşuyor,” dedim beni tutmaya çalışan Osman'dan elimi kurtarıp. Elimi gere gere açıp İsmail’in suratına bir tane indirdim. Yeniden yere kapaklanınca tekrar yakasından tutup ayağa kaldırdım. Bir elimle boynunu kavradım. Kendimi kaybetmiştim. Öfkeme kolay kolay yenilmezdim ama yenildiğim zaman da ortaya hoş manzaralar çıkmazdı. Herkes beni İsmail’den ayırmak için ayaklanmıştı. “Oğlum bıraksana adamı!” diyen Berkan’ın sesini ayırt etmemle İsmail’i iterek kendimden uzaklaştırmam bir oldu. Bir polisimiz eksikti zaten. Mahallede polis olması da sıkıntıydı arkadaş. Ağız tadıyla adam bile dövemiyordun. “Manyak mısın lan sen? Öldürecek misin adamı?” dedi yerde öksüren İsmail’in yanına giderek. Teker teker gelin anasını satayım. Berkan’ı takmadan İsmail‘e doğru yaklaştım. Hemen anında ense yapıp Berkan’ın arkasına saklandı. “Bu sondu kaypak İsmail. Bundan sonra seni kahvemde görürsem değil mahallenin polisi Emniyet müdürü gelse alamaz elimden seni.” İsmail başını sallayıp Berkan’ın arkasından gerisin geri giderek kahvenin bahçesinden çıktığı gibi topuklarını götüne vura vura uzaklaştı. “Bir gün çekicem seni nezarete, alacam aklını Cengaver.” “Boş yapma sen de. Ağzı yamulmuştu, düzelttik. İyilik de yaramıyor bilader.” “Ben bilirim senin düzeltmeleri,” diyen Berkan millete bir bakış atınca herkes yerine oturup işine döndü. Herifin cebinde TP9 vardı, boru mu? “Gel, bir çay iç.” “Yok, hatun bekliyor. Nöbet vardı. Oğlan çoktan uyanıp anasını asker etmiştir şimdi. Bir katliamda evde çıkmadan yetişeyim.” “Hanım köylü oldun sen de!” Berkan gülerek başını salladı. “Seni de göreceğiz yiğido. Parayla değil sırayla... Hadi kolay gelsin.” “Aslan parçasını öp benim yerime,” diye bağırdım arkasından. Elini kaldırıp eyvallah der gibi yoluna devam etti. Evde bekleyen hatun olunca, hele bir de adam harbi aşıksa kahveden ayağı kesiliyordu. “Tavlayı göndersene,” diye seslendi Hasip amca. Çırağa işaret edip içeriye yöneldim. Hasip amca gibiler de evden kaçmak için sabahın köründe geliyor, gece yarısı benimle kepenk indiriyordu. Allah versin karısında bir çene vardı, sokakta denk gelsek yolumu değiştirmek zorunda kalıyordum. Es kaza yakalandıysam yandık ki ne yandık. Mahallenin tüm haberlerini vermeden düşmüyordu adamın yakasından. Yıldırana kadar konuşuyor da konuşuyordu. Kim bilir kırk yıldır ne çekmişti Hasip amca. Aklım yeniden Mine’ye gitti. İşin özü İsmail haksız değildi de insanın kanına dokunuyordu. Bombok bir duyguydu. Elime bıçağı alıp kalbimi oymak istiyordum. Onu her seferinde farkı bir arabayla mahalleye girerken görmekten midem bulanıyordu artık. Ben böyle birine abayı yakmış olmaktan kendime bile dargındım. Neyse ki eskisi gibi koymuyordu artık. Koya koya koyulacak bir yerim kalmamıştı herhalde. Ne kimin altına yattığıyla ilgileniyordum, ne de hangi model arabayla mahalleye giriş yapmasıyla. Beni reddettiği gün kapatmıştım defteri. İçim hala sızlasa da artık bir beklentim yoktu. Her şeyi göze alarak çıkmıştım karşısına. Allah’in emri Peygamberin kavliyle helalim ol demiştim. O ise bir süre naz niyaz ile hem beni oyalamış hem de milletin herifleriyle görüşmeye devam etmişti. Bu utanmazlığını fark ettiğim anda dürmüştüm defterini de, kalbimi de... Böyle aşkın ıstırabını siksinler... Telefon çalınca Mine'yi düşünmemek üzere bir kenara fırlattım. Yeterince düşüneni vardı zaten, bir de ben fazlalık olmayaydım. “Ooo Ezman Ağam özledik,” diye açtım telefonu. “Alo, Cengaver.” Ciddi sesiyle ben de dikleştim. Ezman benimle kolay kolay bu tonla konuşmazdı. “Hayırdır?” dedim. “Dilem’in eşi şehit düştü. Haberi geldi bir saat önce. Durumları biliyorsun, ailesi bilmiyor. Yalnız kaldı kız. Biz varız ama... Gelsen iyi olur tertip.” “Hadi be!” dedim sarsılarak. Daha altı ay önce, yine Ezman’ın telefonuyla almıştım Dilem evleniyor haberini. Ailesi bulduğu adamı şark görevi bitmeden kabul etmeyeceğini söylemiş, biraz daha beklemelerini istemişti. Dilem ve Levent ise beklemek istemedikleri için kendi başlarına bir işe kalkışmış ben de Ezman’ın telefonuyla soluğu Urfa’da almıştım. Almıştım almasına da Dilem’i beklemeye ikna etmem, ailenin rızasını alarak evlen demem bir halta yaramamıştı. Bana da nikahlarını izleyip tebrik etmek, İstanbul’a geri dönmek kalmıştı. Düşündükçe bu konuda hala şaşkındım. Benim mahalleden tanıdığım Dilem sessiz, sakin bir kızdı. Urfa bu kızı çok değiştirmişti. Şark görevinin bitmesine yedi ay var, birlikte dönüp açıklayacağız demişti. Ben de yedi ay sonra evlenin o zaman demiştim. Dilem ise gözlerimin içine baka baka artık ayrı kalmak istemediğini söylemişti. O andan itibaren bana diyecek bir şey bırakmamıştı. Osman’a seslenip yanıma çağırdım. İşim çıktığında dükkana göz kulak olurdu. Zaten Samet sabah dükkanı benden önce açardı. Osman sadece yanında olsun, kalabalık zamanda el atsın yeterdi. “Benim işim çıktı. Birkaç gün olmayacağım. Dükkan size emanet.” “Hayırdır abi?” “Arkadaşın eşi vefat etmiş,” dedim cinsiyet belirtmeden. “Yanında olmam lazım.” “Tamamdır.” “Samet ben gidiyorum oğlum. Osman'la iki gün idare edersiniz dükkanı. Aynı düzende devam et aslanım.” “Tamam abi.” Dükkandan çıkıp eve yöneldim. Dükkan sokağın bir başında, evimiz diğer başındaydı. “Hayrola Cengaver? Nereye böyle hızlı hızlı? Sen bu saatte dükkanı boşlamazsın.” Sami amcayı görünce durakladım. Kendimi küçük çocuklar gibi hissedip başımı eğme dürtüsünü zorlukla bastırdım. Adam daha kızının evlendiğini bilmiyordu, kocası ölmüş mü diyecektim. “Arkadaşın eşi vefat etmiş Sami amca. Oraya gideceğim.” “Allah rahmet eylesin. Başı sağ olsun. Git tabi, destek ol. Dost kötü günde belki olur. Ben tutmayayım seni.” Yutkuna yutkuna başımı salladım. Dilem’in bizi düşürdüğü duruma içten içe söylendim. Koskoca adama yalan söylediğimiz yetmiyor, kızının zor anında yanında olma hakkını elinden alıyorduk. Eve ulaşıp anneme de bir arkadaşın Eşi vefat etmiş diyerek küçük bir çanta yapıp yola çıktım. Taksideyken havaalanını arayıp ilk uçaktan bilet rezervasyonu yaptırdım. Uçağa bindiğimde aklım tamamen Dilem’deydi. Şu an nasıl bir durumda olduğunu düşünmek bile istemiyordum. Evlenmeden önce ayda bir de olsa arar halini hatırını sorardım. Zaten Ezman da sağ olsun sürekli haber alırdı. Eşi de aynı okulda olduğu için haber almak ilk yıllarındaki gibi zor olmuyordu. İki saatin sonunda havalimanın çıkışına gelebilmiştim. Ezman sağ olsun araba göndertmişti. Dilem’in evinin önünde durduğunda Diyar’a teşekkür edip araçtan indim. Daha önceden geldiğim için bildiğim merdivenleri birer ikişer çıkmaya başladım. Kapının önü ayakkabı doluydu. Derin bir nefes alıp ayakkabıyı çıkarıp içeriye girdim. Ezman beni görünce ayaklanıp yanıma geldi. El sıkışıp sarıldık. “Dilem nasıl?” diye sordum etrafta göremeyince. “Hava almak isteyince Berçem balkona çıkardı.” “Ben bir bakayım.” Balkona yöneldim. Beni gören Berçem’in gözleri büyüdü, ardından ayaklanıp bana yer açtı. Başıyla selam verip balkondan çıktı. Dilem dirseğini balkonun mermerine, avucunu da çenesine dayamış gözleri yaşlı bir şekilde sokağa bakıyordu. “Başın sağ olsun Pıtır,” dedim eski lakabını kullanarak. Yıllar önce Pıtır adında bir kedisi vardı. Sürekli kaçardı, mahalle mahalle pıtır arar dururduk. Dilem ismini bildiğini iddia edip tüm sokaklarda avazı çıktığınca Pıtır diye bağırır dururdu. O gün bugündür Pıtır kalmıştı benim için adı. Bakışlarını çevirip gözlerimin içine baktı. Yeşil gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Beni görünce ayaklanıp kollarıma atıldı. Sarılışına karşılık verip saçlarını okşadım. “Çok üzgünüm Dilem.” Hıçkırıkları göğsümde sönüyor, dışarıya çok ses çıkmıyordu. “Ben de,” diye fısıldadı. “Çok iyi, harika bir adamdı.” Yeniden hıçkırdı. Acısı içimi yakıp geçti. Bu aşk dedikleri harbiden bombok bir duyguydu hee! “Hala şaka gibi geliyor,” diye fısıldayan Dilem ile aklım geçmişe gitti. Annemin yaşadıklarına. Benim babam da şehit düşmüştü. Annem kucağında benimle bir başına kalmıştı. Dilem’in saçlarını okşarken iyi ki çocukları olmamış diye düşündüm. Annemin çektiği zorlukları çekmesini istemedim. “Ben ne yapacağım,” diye hıçkırdı bir kez daha Dilem. “Ben yanındayım,” diyerek teselli etmeye çalıştım. Kocasını kaybetmiş bir kadına başka ne diyebilirdim bilemedim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD