3. Cengaver

1345 Words
CENGAVER Üç gibi mahalleye giriş yaptım. Yorucu bir yolculuk olmuştu. Kahve öğlenleri sakin olurdu. Ben de bu yüzden doğrudan eve geçtim. Annemin evde olmamasını fırsat bilerek önce kısa bir duş alıp ardından kendimi yatağa attım. Uykuya dalmam çok uzun sürmemişti. “Kalk, kalk, kalkkkk... Kalk da bana hesap ver.” “Noluyo yaa!” diyerek fırladım yataktan. Annem elindeki terlikle bir kez daha kalçama vurmaya çalıştı. “Asıl sana noluyo ya? Sen ne haltlar yedin de millet Mine ile seni konuşuyor? Kızı bir istediler. Ortalıkta bir laflar bir laflar. Ateş olmayan yerden duman çıkar mı çıkmaz.” “Ne lafı anne ya? Giy şu terliği ayağına. Farkında mısın otuz üç yaşındayım ben.” “İstersen kırk yaşında ol. Küçükken dövmediğimden oluyor bunlar zaten.” Annem bir kez daha terliği vurmaya çalışacakken elinden alıp açık kapıdan içeriye doğru fırlattım. “Noluyo anne Noluyo? Ne konuşuyormuş millet ? Allah Allah ya! Bir darlama beni ya.” “Kızı istediler geçen, iki haftaya düğünü var ama millet senin ona olan aşkını konuşuyor.” “Yok öyle bir şey,” dedim çabucak. Geçmişte olmuş olması şimdi varmış gibi itiraf etmemi gerektirmiyordu. Köprünün altından benim için çok sular akmıştı. “Geçen kıza laf attı diye İsmail’i dövmüşsün ama...” Bu mahallede olan her halt annemin kulağına gelmek zorunda mıydı? Ne meraklıydı şu millet dedikoduya... “Laf attı, abuk subuk konuştu diye dövdüm. Başka bir halt aramasınlar altında!” “Olmasın Cengaver, olmasın oğlum. Kırk yaşına geldi demem mahallenin ortasında döverim seni. Her isteyelim dediğim kızı o mendebur yüzünden reddetmedin yani?” Kırk yaşıma yedi yıl var diyemedim tabi. Mukaddes Sultan zaten sinirliydi. Üstüne gitmemek lazımdı. Daha terliğin acısı geçmemişti. “Yok anam, yok vallahi sultanım.” “Vallahi kalbime indirme benim Cengaver. Ben Mine gibi çıktığı kabuğu beğenmeyen bir kız için yetiştirmedim seni. O kız seni katil ederdi oğlum. Aman Allah korusun. Uzak dur. Mahallelinin ağzını da kapat.” “Anam olmayan bir şey için ne diye üzülüyorsun şimdi kurban olduğum? Hem ben bu milletin ağzını nasıl kapatayım Allah’ını seversen?” “Gel mutfağa, yemeğini ısıtırken konuşalım,” diyerek beni kendiyle birlikte mutfağa sürükledi. Babam sağ olsun zamanında annemle evlendiği sene, birikimiyle bu iki katlı küçük evi almış. Annem üst katı son kiracı çıktıktan sonra kiraya vermemiş, güzelce tadilat ettirmişti. Oğlum ha evlendi, ha evlenecek diyerek. Ve bu tadilatın üzerinden on yıl geçmişti. Alt kat annemle bize yetiyordu. İki oda bir salondu. Üst katta fazladan bir oda, geniş de bir balkon vardı. Üç sene önce de hem dışını hem de temelini yenilemiştik. Annem yıllardır üst kata yerleşecek olan gelin hayaliyle yaşıyor ve bana birilerini aramaktan asla vazgeçmiyordu. “Bak, Yeliz’e sorduydum. İşyerinde oğluma göz koyan, beğenen yok mu diye. Bir kız varmış. Resmini de gönderdi bana o whattan mı neydi. Uygulama var ya...” “w*****p’” “Ha oradan. Kızı göstereyim sana, şirkete gittiğin vakit incelersin.” İki yıl önce bir rakı sofrasında Toprak’tan iş teklifi almıştım. Çayımı beğenirse şirketin çay ocağını bana verecekti. Gelip içmiş, beğenmişti de... o günden beri şirketin çay ocağını ben işletiyordum. Başına kendi yetiştirdiğim bir elemanı da koymuştum zaman içinde. Hem kahveyi, hem orayı işletmek kazancım için oluyordu. “Ana bana birilerini aramaktan hiç vazgeçmeyecek misin?” “Tohuma kaçacaksın oğlum, nasıl vazgeçeyim. O kız olmaz dersen, bak Hasret’in kızı geliyor İki haftaya. Bitti görevi. Burada okula başlayacak. Sen seversin Dilem’i hem. Birlikte büyüdünüz.” Dehşet içinde anneme baktım. Dilem’in de şu an tek derdi benimle bir evlilik fikriydi zaten. Hem bacımdı kız benim lan. İnsan hiç bacısı gibi gördüğü birine yan gözle bakar mıydı? Anam kız bulamadıkça, daha doğrusu beni ikna edemedikçe devreleri yakmıştı galiba. “Ana sen ne dersin? Dilem bacım benim.” “Nereden bacın oluyormuş. Benim Dilem adında kızım yok. Hem Allah için güzel bizim kızımız. Hem mahallemizin kızı. Akçana pakçana, helal süt emmiş kız. Ailesi bizi bilir, biz ailesini. He deyiver gidip istiyem.” Anamın hızına yetişmek ne mümkündü. Hangi ara şirketteki kızdan Dilem’e kaymıştı anlamadım. “Anaların sultanı ne istiyon sen? Mine'de mahallemizin kızıydı. Onun için niye terlik yedim ben?” diyerek damarına bastım. Elindeki kepçeyi sallaya sallaya bana döndü. “Sen Dilem ile Mine'yi bir mi tutuyon? Dilem kim Mine kim? Allah'tan kork. Dilem yalanla dolanla işi olmayan, tertemiz kız. Mine’nin ne olduğu tüm mahallenin dilinde. Hem biliyon mu hamile kalıp adamı kandırdı diyolar. Yoksa o adamın onun alacağı yokmuş.” Duyduğum haber derince yutkunmama neden oldu. İftira diyemedim. Mine o kadar çok kez düşmüştü ki mahallelinin diline, yoktur öyle bir şey demek içimden gelmedi. Yapardı bilirim. Entrikaları iyi becerirdi. Düşünmem için bana zaman ver Cengaver dedikten bir ay sonra başkasıyla görmüştüm. Hem beni cepte tutmaya çalışıp hem de daha paralısının peşinde koşmuştu. “Allah kimseyi bu mahallelinin diline düşürmesin,” demekle yetindim. “Düştün diyem ya oğlum. Sen beni dinlemiyon mu? Sen güya Mine’ye aşıkmışsın da haspam seni beğenmemiş. İsmail’i de o yüzden dövmüşsün. İşte bir kız beğensen de artık baş göz etsek. Herkes ağzını tutar, olmayan laflar etmezdi.” Yemekleri tabaklara koyup önüme koydu, ardından geçip karşıma oturdu. Yemeği hızlı hızlı yemeğe çalıştım yoksa anamın dilinden kurtuluş yoktu bana. “Kim ne diyorsa desin ana. Beni tanıyan tanır. Sen düşünüp üzülme.” “Yuvan olsun istiyom oğlum. Kötü mü diyom. Kaç yaşına geldin. Yarın öbür gün ölüp gidicem. Tek kalma istiyom.” “Allah korusun anne ya. Nasıl konuşuyorsun? Ajitasyon yapma bana.” “He, işe yaramıyo mu?” “Yaramıyo ana...” “Ömrümü yedin Cengaver,” dedi homurdanarak. “En sonunda attırıcan tepemin tasını. Gidip Deli Fatma’nın yarım akıllı kızını alacam sana.” “He ana He... Ben şirkete uğrayayım bir. Akşam da kahveye geçerim. Kaç gündür çocuklar ilgileniyor. Bir gidip bakayım.” “İşine gelmeyince kaç tabi...” Yeminle illallah gelmişti bu evlilik işinden. Anam da bu inat, ben de bu basiretsizlik oldukça sittin sene evlenemezdim. Zaten niyetim de yoktu ya, yine de bir umut belki kafamın yattığı biri olur diye düşünüyordum. Evden çıkıp önce bir kahveye geçip çocuklara selam verdim. Beni görenler alttan alttan güya çaktırmadan beni süzmeye başlayınca sinirlerim tırmanışa geçti. Bu adamlar karılarıyla yata yata mı böyle oluyordu yoksa kadınlar bunlarla yata yata mı dedikodu sever hale geliyordu emin olamadım. Kahvedeki erkeklerin hiçbiri karısını aratmıyordu Allah belamı versin. “Var mı bir sıkıntı koçum?” Samet beni görünce koştur koştur yanıma geldi. “Yok abi. Asayiş berkemal.” “İyi aferin Samet. Ay başında görürüm seni. Eline koluna sağlık.” “İşimiz bu abi. Ustamız kim?” dedi gülerek. Ensesinden çekip “aslan parçasına bak sen. Ağzı da laf yaparmış,” dedim gülerek. Ardından kahvede çok oyalanmadan akşam geleceğim diyerek kapıya çıktım. Kahvenin yan tarafına duran külüstürüme yöneldiğim sırada İsmail’in kaba sesini duydum. “Seninki sonunda kapak atacak yer bulmuş,” diyorlar Cengaver. “Benimki kimmiş oğlum?” Annemle yaptığım muhabbetten bir gerginlik vardı üstümde zaten. Duyduğum dedikodular da yeterince canımı sıkmıştı. Bir İsmail eksikti anasını satayım. “Uğruna beni haşat ettiğin hatunu unuttun mu lan? Sana verdiği için mi korudun hatunu? Amcık tatlı mı geldi?” “Ebene rahmet İsmail. Dayak arama. Zaten canım burnumda.” “Canın burnunda olur tabi, insanın sevdiği başkasına gidince.” La havle... Yok kimine dayak da yetmiyordu. Dövdükçe dövülmek istiyordu. İflah olmuyordu it herif. “Siktirme oğlum sevdiğini! Kimseyle işim yok benim. Saçma sapan dedikodular yayıp durmayın. Kızın da mutluluğuna gölge etmeyin. Alın şu herifi şuradan elimden kaza çıkacak şimdi. Sonra Cengaver suçlu oluyor.” Arabaya yöneldim yeniden. Canım kavga istemiyordu. Yeterince sıkıntı vardı zaten başımda. “Sikmişsin ya lan zaten. Ne konuşuyorsun? Biz de herifi adam sanıyoruz. Düzgün adamdır Cengaver diyoruz. Herif mahallenin kızını götürüp bize gelince aslan kesiliyor. Senin adaletine sokayım Cengaver.” Öfke içimi yakarak ayyuka çıktı. Ben sabır dedikçe bela gelip beni buluyordu.. Geriye döndüğüm gibi İsmail’in üstüne yürüdüm. Suratına sağlam bir yumruk indirip yakasından kendime doğru çekerek suratına bir kafa attım. “Ulan İsmail ille de beni öldür diyorsun. Sen ne istiyorsun oğlum benden? Beni öldürsün, gitsin yatsın mı diyorsun?” “Abi dur?” diyen Osman beni geriye doğru çekti. Sinirden gözlerim iyice kör olmuştu. “Benim Mine ile işim olmaz. Olacaksa da Allah’ın emriyle olurdu. Bu gavatın ağzına bakıp dedikodu yapacaksanız siktirin gidin kahvemden.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD