Haz, şehvet, tutku... Bu terimlerin hepsi bana yabancıydı. Tıpkı şu anda peşine düşüp elde etmeye çalıştığım gizemli adam gibi. Adeta uyuşturucu gibi kanıma karışıp beni etkisi altına almıştı ve ben aylardır ona bağımlı gibiydim. Onu görmeden geçirdiğim günler bana azla mutluluk vermiyor, gördüğüm günler ise mutluluğumu kimse bozamıyordu. Nasıl bu hale gelmiştim ben? Hiçbir fikrim yoktu fakat onun olmak istiyordum, benim olmasını istiyordum.
Bilmiyorum, belki çok şey istiyorum ama bu içimde ki bitmek tükenmek bilmeyen açlık sadece ona dokununca bitecek gibiydi. Bu nasıl lanet bir histi böyle? Belki de beni istemeyecek, tersleyecek ya da kendinden uzaklaştırıp onun olduğu ortamlarda girmemem için her şeyi yapacaktı ama denemekten zarar gelmezdi öyle değil mi? Deneyip görmek istiyordum, yanılma payım olsa da bu tutkunun peşinden gitmek ve içimde ki aç canavarı doyurarak susturmak istiyordum.
Omuzlarım dik bir şekilde arkasından bende dışarı çıktım. Huzursuzca ensesinde ki saçlarını çekiştirdiğini gördüm. Bu huzursuzluğun kaynağını çok merak ediyor olsam da ne yazık ki soracak kadar bir yakınlığımız yoktu. Belki bir gün uzun uzun dertleşirdik. Tabi bir hayal olarak kalmazsa.
Tam arabasına binmek üzereyken biraz gerisinden çığlık atıp yere düşer gibi yaptım. Kafasını hızlıca bana çevirdiğinde dudaklarımdan sahte ama onun anlayamayacağı kadar gerçek bir hıçkırık döküldü. “Bu gece neden hiçbir şey yolunda gitmiyor, lanet olsun!” diye bağırıp çantamla yere vurduğumda tek kaşım kaldırıp kararsızca bir bana bir arabasına baktı ve en sonunda bir kadını böyle bırakmanın yakışık kalmayacağını düşünmüş olmalı ki ağzından bir küfür mırıldanarak bana doğru ilerledi ve önümde çöktü.
“İyi misiniz? Sorun nedir?” işte karşımdaydı. Aylardır yanıp tutuştuğum adam ilk kez bu kadar yakınımdaydı. Dilimin tutulmasına sebebiyet verebilecek kadar yakışıklı ve mayışacağım kadar güzel bir ses tonuna sahipti. Sakin ve yatıştırıcı.
Ağzım birkaç kez aralanıp kapandı, o an ne diyeceğimi ya da ne yaptığımı bile unuttum ama hemen kendimi toparlamaya çalıştım yoksa adam kalkıp gidecekti.
“Ayağımı burktum, bugün sanırım üçüncü burkulması ve bu sefer ciddi hasar verdim sanırım. Sıçtığımın günü boktan bile beter geçiyor.” Diyerek öfkeli göründüm. Peş peşe sıraladığım küfürler onu eğlendirmiş olmalı ki kısa bir an dudağı kıvrılır gibi oldu.
“İsterseniz sizi evinize bırakabilirim.” Dedi nazikçe ama sesi hafif sarhoş geliyordu. Tamamen kendinde değildi ama gerçek hayattan da kopmamak için uğraşıyor gibi bir hali vardı.
“Çok mutlu olurum.” Dedim hafifçe tebessüm ederek. Dışım ne kadar sakin gözüküyor olsa da içimde fırtınalar kopuyordu. Şaka gibi ama tam karşımdaydı! Ayağa kalksam bacaklarım titrerdi o derece kendimden geçmiştim.
Elini bana uzattığında usulca küçük ellerimi onun iri avuçlarına bıraktım. Aslında parmaklarım ince ve uzundu ama onun elinin içinde kaybolmuştu işte. Bu görüntü o kadar hoşuma gitti ki iç geçirecek gibi oldum. Keşke bu anları çekebilseydim.
Bütün ağırlığımı alarak beni yavaşça kaldırdı ve elini belime koyup destek olarak arabasına doğru ilerlemesi sağladı. Ben mi? O sırada kalp krizi geçirmekle meşguldüm çünkü eli belimdeyken akıl sağlımı korumam mümkün değildi. Bir dokunuşuyla bile böyleysem yatağa atarken ne yapacaktım? Herhalde öbür tarafa jet hızıyla giriş yapardım.
Yolda giderken hemen bahane uydurmaya çalıştım çünkü beni eve götürmesini falan istediğim yoktu o tamamen arabaya binebilmek için bahaneydi. “Ah, kahretsin.” Dedim elimi alnıma vurarak. Ciddi bir şekilde baktığı yoldan kafasını çevirip bana baktı. “Sorun nedir?”
“Bugün eve gidemem.”
Kaşları hızla çatıldı. “Neden?”
“Babam yeni manitasını eve attı çünkü! Ve eve gitmem için resmen beni tembihledi. Aile ilişkilerimiz de boktan beter.” Dediğimde bir an gözlerini kırpıştırdı. Bu kadar açık sözlü olmamı beklemiyordu sanırım. Aslında böyle bir durum yoktu ama aklıma en hızlı gelen yalan bu olmuştu.
“Arkadaşların?”
“Hepsi bu gece dağıtıyor. Zaten onlara gıcık olduğum için partiyi terk ediyordum ama nereye gideceğimi hiç hesaba katmadım.” Diye mutsuzca söylenip saçlarımı çekiştirdim. Bu hareketim karşısında hiç beklemediğim bir şey yaparak elimi saçlarımdan çekti.
“Güzel saçlarına zarar verme.”
Söylediği söz ile ona dönüp sertçe yutkunarak yüzüne baktım ama o benden tarafa bakmadı. Şimdi ben bu adama nasıl aşık olmayayım? Hele bu laflarından ve yardımseverliğinden sonra ondan kopmam mümkün değildi. Resmen kalbim lav gibi erimişti karşısında. Bu kadar mükemmel olmak zorunda mıydı?
“İtersen benim kaldığım otelde kalabilirsin. Oldukça güvenilirdir.” Diye bir teklifte bulunduğunda kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tuttum. Neden evi yoktu? Neden evimde kalmıyordu? Şehir dışında mıydı ya da başka ilçelerde mi? Uzak olduğu için mi otel tutmuştu? Fakat aylardır buradaydı, yani aylardır o otelde mi kalıyordu? Bu içime bir şüphe düşürmedi desem yalan olur. Gerçekten sebebini merak ettiğim bir konu daha. Belki de başka bir şehirde yaşıyordu ve buraya sadece iş için gelmişti. Ayrıca bugün fazla üzgün ve melankolik gözüküyordu sanırım bunun için fazla içip kafayı bulmuştu. Ayıkmış gibi davranmaya çalışsa da kayan sesi ve arada bir direksiyon kabiliyetini yitirmesinden anlamak zor değildi.
“Çok iyi olur.” Diyerek başımı salladığımda tekrar konuşmadı ve o bahsettiği otele doğru sürmeye başladı. Otele yaklaştıkça, ışıkları göründükçe beni bir heyecan bastı ki terlemeye başladım. Bundan sonra yapacakların tamamen dişiliğimi kullanmakla alakalıydı ve ben daha önce kimseyle ne seviştim ne de öpüştüm. Çok fazla pis ortamda bulundum fakat benim için bunlar özel şeydi ve sevdiğim ya da hoşlandığım biriyle olmasını istediğim için hiç oralı olmadım. Şimdi ise kendimi aşarak sadece öpüşmek ya da sevişmekle değil direkt bu geceyi seksle kapatmayı düşünüyordum. Yapabilecek miydim? Orası meçhuldü ama deneyecek miydim? Kesinlikle.
Otele geldiğimizde gizemli adam benim olduğum tarafa gelip kapımı açtı ve yine belime destek vererek içeri girmemi sağladı. Sakat numarası yapmanın beni bu kadar yaklaştıracağımı düşünmemiştim tahmin ettiğimden de güzel ilerliyordu her şey.
Gizemli adam beni koltuklardan birine oturtup resepsiyona gitti ve benim için oda ayarlayıp yanıma geldi. “Ben ayarlardım zahmet etmeseydin.”
“Sorun değil, içimden geldiği için yaptım.” Dedikten sonra aynı şekilde destek olarak asansöre ilerlememizi sağladı ve odanın olduğu kata bastı. Heyecandan dudağımı kemirirken o dalgın dalgın yeri izlemekle bense onu izlemekle meşguldüm. Bir erkek nasıl bu kadar kusursuz olabilirdi? Yüzü pürüzsüzdü resmen. Sakallarını altında bir iz ufak tefek görünüyordu ama iyice yaklaşmadan anlayamazdım. Şu anda da yaklaşıp aa bu iz ne? Diye soracak değildim. Bu tamamen kabalık olurdu.
Odanın önüne geldi, kartı okuttu ve kapıyı açtıktan sonra kartı kenarda ki kartlık kısmına taktı ve ışıklar yandı. Beni nazikçe yatağa oturtup doğruldu ve yüzüme baktı.
“Her şey için çok teşekkür ederim, hala daha insani özelliklerini kaybetmemiş birilerinin olması güzel.” Dediğimde başını eğerek önemli olmadığını belirtti.
“Kim olsa aynısını yapardı. O saatte bir kadını orada bırakmak vahşet sevenlere davetiye olurdu. Sen istersen dinlen ben de gideyim. Odam koridor sonunda ki oda. Bir şey lazım olursa gelebilirsin.” Diyerek arkasını dönüyordu ki hızlıca elini tuttum. Bu tepkimi beklemiyor olmalı ki şaşkın şaşkın bana döndü.
“Benimle bir şeyler içer misin? Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım var tek içmeyi sevmem. Biraz da korkarım. En azından buraya alışana kadar.”
Söylediklerim ile gözlerinde büyük bir tereddüt ve kararsızlık oluştu. Bir an ne yapacağını şaşırmış gibiydi ancak kanında ki alkolden olsa gerek alkol almak ona da cazip gelmişti. “Pekala, bir iki kadeh içelim bakalım.” Dedi ve alkollerin bulunduğu dolaba ilerledi. Kendi odasında da olduğu için yerini gayet iyi biliyordu burası lüks bir oteldi.
Kadehlere viskileri doldurup yanıma geldi ve birini bana uzattı. Heyecanla elinden bardağı alıp gözlerine bakarak yudumlamaya başladım. İşte başlıyorduk.