Ruhumuzu hapsederiz karanlığa ve bir gün birinin ona el uzatıp oradan çıkarması için dua ederiz. İçinde bulunduğum karanlığın tarifi yoktu. Hiç ışık yok, ama boş insan çoktu.
Ben Beyza Esenli.
Sosyetenin en itibarlı ailelerinden birinin kızı. Hatta sosyetenin Barbie’si. Dışarıdan bakan herkesin imrendiği bir hayata sahiptim. Sarı saçlar mavi gözler, manken gibi fiziğe sahipken dış görünüş olarak da fazlasıyla imrenilirdim ama gel gelelim asıl meseleye ki aile içinde durumlar böyle değildi.
Babasının nefret edip dışladığı, annesinin hiç umurunda olmadığı, sadece abisinin bazen iyi yaklaştığı ve hapis gibi bir hayat yaşayan biriydim. Her şeyim kısıtlıydı. Harçlığım, gittiğim yerler, saatlerim kısacası her şeyim.
Ailemin neden beni sevmediğini bilmiyordum ancak tahminlerim kız çocuk olmak yönündeydi çünkü başka açıklama bulamıyordum. Şu an on dokuz yaşında bir genç kızdım ve şimdi evden firar edecektim. Artık onların katı kurallarından sıkılmıştım ve biraz aksiyona ihtiyacım vardı.
O aksiyonu bana sağlayacak olan kişi de Yasaklı Bölge’nin gözde barı olan Çengel’de ki gizemli adamdı.
Aylardır oraya geliyor, kısa bir süre durup gidiyordu ve ben o kısa sürelerde itiraf etmek gerekirse ona vurulmuştum. Çok ama çok yakışıklıydı. Simsiyah saçları, kehribar rengi gözleri ve kalıplı vücuduyla beni kendine hapsetmişti. Onu görmezsem nefes alamayacakmışım gibi hissediyordum. Adını sanını kimliğini hiçbir şeyini bilmiyordum ama ben zaten onun kehribar rengi gözlerine vurulmuştum.
Onun bakışları aklıma geldiğinde kalbim minik bir kuş gibi çırpınıyordu. Daha öncesinde birine böylesine kapılacağımı söyleseler onlara kıçımla gülerdim ama durumlar çok farklıydı. Bu hisleri daha önce hiç hissetmemiştim ve böyle hissetmek beni heyecanlandırıyordu.
Şu saçma sapan hayatıma resmen renk getirmişti sadece kehribar rengi gözleriyle. Fakat bugün kendimi aşacaktım, benden beklenilmeyecek bir şey yapacaktım.
Onu ne yapıp ne edip yatağa atacaktım. Bekaretimi verebileceğim tek erkek oydu ve eğer onunla tanışmam bir yatak odasında olacaksa ona da ey Allah’ım vardı. Artık bedenimi ele geçirmiş o tensel çekime de engel olamıyordum. Artık onunla tanışmak, sesini duymak adını öğrenmek istiyordum ve duygularımın önüne geçmem de imkansızdı. Belki ergenlik aşkı belki başka bir şey bilmiyorum ama ona fena halde kapıldım.
Aynadan son kez kendime bakıp gülümsedim. Derin yırtmaçlı kırmızı kalem elbisem bedenimi ikinci bir deri gibi sarmıştı. Aynı tonda sürdüğüm rujumla tam bir afeti devrandım.
Herkesin uyuduğuna emin olduktan sonra ayak parmak uçlarımda yükselerek aşağıya indim. Topuklu ayakkabılarım da elimdeydi. Kapıyı yavaşça açıp dışarı çıkarken korumaların da nöbet değişim saatine denk getirmiştim.
Hızlıca dışarıda ayakkabılarımı giyip ılık esintili hava da yüzümdeki tebessüm ile koşturmaya başladım. Bu gecenin sabahına uyandığımda olacaklardan habersiz bir gülümsemeyi tabi...
Beni bekleyen arkadaşım Tolga’nın yanına gittim. Ergenlik yıllarımdan beridir içine mensup olduğum çetenin lideriydi ve gerçekten iyi anlaşırdık. Bana karşı hiçbir kötülüğünü görmemiştim tam aksine her konuda yardımcı olurdu.
“Bugün yine yakıyorsun sarışın bomba!” diyerek göz kırptığında aynı şekilde göz kırpıp ön koltuğa oturdum ve kemerini taktım.
“Gazla patron! Bugün benim için büyük gün.”
Gizemli adama olan saplantımı biliyordu. Bu nedenle kafasını iki yana sallayarak umutsuz vaka olduğumu resmen vurgulamaya çalışıyordu ama hayır. Bende Beyza isem o adam bu akşam benim olacaktı!
Heyecandan ellerim buz kesmişti. “Kararlısın yani onu ayartmakta.” Diyen Tolga’ya döndüm. Gözleri yoldaydı ancak ara sıra bana da bakıyordu.
“Evet. Aylardır bekliyorum, benimle göz göze geliyor ama hiçbir atak ya da ona gelmem için sinyal vermiyor. Artık yeter, sabır da bir yere kadar değil mi? Sonuçta sabır taşı da çatlıyor.” Diyerek omuz silktiğimde içimde ki o kıpır kıpır kıza söz dinletmem mümkün değildi.
Henüz 19 yaşındaydım ve hayatımda ki en büyük heyecan o adamken nasıl ondan vazgeçeyim ki? Zaten vazgeçmek isteyen kim? Ben bu heyecanı dibine kadar yaşamak istiyordum.
Yasak Bölgenin gözde barı Çengel’e geldiğimizde dudağımı ısırdım. Buraya herkes giremezdi. Özel kartı olan VIP konuklar kabul ediliyordu ve Tolga da VIP konuklardan biri olduğu için ekibini rahatça içeri sokabiliyordu. Onun vesilesiyle biz de rahatça sadece o yanımızdayken girebiliyorduk. Onsuz girişiniz yasaktı tabi. Gerekli güvenlik önlemlerini geçtikten sonra Tolga kartını kapıya okutup ikimizi içeri soktu. Diğer ekibi benden önce içeri yerleştirip sonra da bana gelmişti.
Başlarda ki ölümcül sessizlik kendini yüksek sesli müziğe bıraktığında omuzlarımı dikleştirip perdeyi araladım ve koridoru geçtikten sonra merdivenlerden inerek devasa bara giriş yaptım. Burada binlerce insan vardı. İş adamlarından, iş kadınlarından tutun yeraltı mafya örgüt üyelerine kadar her telden insan vardı ve sanırım benim tutulduğum gizemli adam da bu yeraltı üyelerinden biriydi. Çünkü buranın patronuyla içeri giriş yaptığını görmüştüm.
Çete üyelerinin yanına geldiğimizde hepsi bizi selamladı. Onlara aynı şekilde selam verip cesaret almak istercesine masada bulunan alkol bardaklarından birini alıp kafaya diktim. Gözlerim onu görme arzusuyla her yeri tarıyor, kalbim ise heyecandan fırlamak istercesine göğüs kafesimin altında atıyordu.
Bugün gelecek miydi? Umarım gelirdi de aldığım bu riske değerdi. Yoksa gerçekten hem başım büyük bir belada olacak ailem tarafından hem de sevdiğim adamdan da olacaktım. Yaklaşık bir saat boyunca ritimle orada dans edip alkol aldıktan sonra onu gördüm. Kalbim maratona koşar gibi atmaya başladı onu görmemle.
Asık suratıyla yanından geçen garsondan bir bardak alıp kafaya dikti ve çıkışa yöneldi. Demek saatlerdir locadaydı. Yanımda kimse yoktu ve morali bozuk görünüyordu. Kim bilir neye morali bozuktu ama ben şansımı deneyecektim ne olursa olsun.
Derin bir nefes alıp bizimkilere döndüm. “Ben gidiyorum. Size iyi eğlenceler.” Dediğimde Tolga sırıttı. “Bol şans sarı kuş.”
Ona gülümseyip çıkışa yöneldim. Eğer benim adım da Beyza ise bu adam bu akşam benim olacaktı. Peki bu benim açımdan iyi mi olacaktı yoksa kötü mü?