Karanlık çökmeye başladığında penceremi tıkırdatan yağmur ile iç çektim. Aynada ki yansımama son kez bakıp çantama sarıldım ve hafif topuklu botlarının odamda bıraktığı tıkırtılar ile odamdan dışarı çıkıp aşağıya indim. Babam salonda oturuyordu, annem de kapalı balkonda birileriyle dedikodu yapıyordu.
Topuklu botlarımın sesini duyan babam kaşlarını çatarak bana döndü.
“Nereye gidiyorsun bu saatte?” saat henüz akşam yedi olmamıştı bile...
“Nazlı’nın yanına.”
Kaşları olabilirmiş gibi daha da çatıldı. Bense dümdüz bir surat ifadesiyle ona bakıyordum. Kesinlikle bu evde en sevmediğim kişi babamdı.
Ak düşmüş saçları ve kibirli gözleriyle beni çileden çıkarıyordu.
“Ne işin var o sünepenin yanında? Onunla görüşme demedim mi sana?” dedi iğrenir bir tonda. Etrafında iyi insanlar görmeye tahammül edemediği için Nazlı’yı sevmiyordu. Eğer Nazlı sinsi bir kız olsaydı eminim ki bayılırdı.
“Kiminle arkadaş olacağıma ben karar veririm baba, buna alışsan iyi olur. Ayrıca sana çok seveceğim bir haber vereyim Nazlı evlendi.”
Yüzüme tiksintiyle bakmaya devam etti. “Kendi gibi sünepe birini bulmuştur.” Dediği anda yüzümde bir gülümseme oluştu. Duyacağı isim onda şok etkisi yaratacaktı.
“Yaman Demiroğlu ile.”
Gözleri irice açıldı, dudakları da aynı orantıda büyüdü. İnanamadığı her halinden belliydi. “Sosyetenin gözdesi olan Sultan Hanım’ın torunu Yaman Demiroğlu mu?” Dedi adeta bağırırcasına.
Kafamı onaylar anlamda aşağı yukarı salladım.
“İmkansız. O adam ona nasıl bakar?” diye şaşkınca sordu.
“Sen sevmiyorsun diye başkaları da sevmemek zorunda değil. Senin göremediğin ışığı görmüş demek ki.” Dedim kollarımı göğsümde bağlayarak.
Kaşları yeniden çatıldı. “O sünepe kız bile düzgün bir yere kapak attı sen hala aylak aylak gez. O salak kızın yanında gez de belki sende o camiadan birini ayartırsın.” Diyip önüne döndüğünde bu sefer şaşırma sırası bendeydi.
Bir baba nasıl kızı için bu cümleleri kullanırdı ki? Benden bahsederken çöp gibi bahsediyordu.
“Ben evlenmeyeceğim.” Dedim dişlerimin arasından sertçe.
Alayla omzunun üzerinden bana baktı. “Uygun bir aday bulduğum anda seni evlendireceğim güzel kızım, sen hiç merak etme.” Dedi ve izlediği spor kanalına geri döndü.
Sinirden gözlerim dolarken kabanımı bile almayı unutarak soğukta ve yağmurda kendimi dışarı attım. Bana karşı bu kadar vicdansız olmak zorunda mıydı? Ne annem ne de babam hiçbir şekilde bana destek olmuyordu. Sadece abim biraz destekliyordu o da belli etmiyordu hep sertti bana karşı. Ne suçum günahım vardı ki? Onlara ne yapmıştım?
Gözlerim dolarken yağmurda ıslanarak arabamın yanına geldim ve hızla içine oturup kapıyı sertçe çektikten sonra saniyeler içerisinde villanın girişinden dışarı çıktım.
Kalbim ağrıyordu. Bu kadar dışlanmak gerçekten insanın içine dokunuyordu. Hem de öz ailem tarafından. Bir insanın öz ailesi neden böylesine zulm ederdi ki canla başla büyüttüğü çocuğa? Madem öyle neden doğurdunuz neden bu boktan hayat getirmeyi seçtiniz?
İstanbul trafiğinden çıkar çıkmaz rahat bir nefes aldım. Buranın keşmekeşinden de bıkmıştım her şeyden bıkmıştım. Bazen ölmek istiyordum ama canıma kıyamayacak kadar da korkaktım.
Orman yoluna girdiğimde Nazlı’nın attığı konuma tekrar baktım. Bu manyak adam da evi Ağrı dağına falan mı yapmıştı böyle yere ev mi yapılırdı? Ürkütücüydü. Keşke biraz daha erken saatlerde yola çıksaydım. Ben karanlıktan korkan bir kızdım ve aptal gibi gece çökünce yola çıkmıştım. Aferin bana. Gerçi canım ailem ben de akıl mı bırakıyordu sanki!
Soldan sapağa giriş yapacakken aniden diğer yoldan birinin de aynı yola çıkmasıyla hazırlıksız yakalandım ve arabaya çarptım.
Çok sert çarpmamıştım ancak yine de hayrı sayılırdı. Kafamı direksiyona vururken acıyla inledim ve kendime gelmek için biraz bekledim. Yağmur deli gibi yağıyordu ve arabayı göremiyordum bile. Çarptığım arabanın kapısının açılıp kapandığını işittim ve bende toparlayıp kapımı açarak hemen dışarı çıktım. Zaten biraz ıslanmıştım şimdi tamamen ıslanacaktım.
Harika. Her şey çok yolunda gidiyor harika!
“Kardeşim kör müsün yol benim.” Diyen sert bir ses duydum ancak beni gördükten sonra sustu.
Arabadan tamamen çıkıp çatık kaşlarımla şakır şakır yağan yağmurun altında kiminle muhatap olduğuma baktım.
Bir an boğazım düğümlendi.
Hayır, bu kadar olamazdı.
Onca insan arasından bu izbe yerde onunla çarpışmış olamazdım.
Karşımda ki adamı unutmam mümkün değildi.
Çünkü karşımda ki adam, bekaretimi verdiğim adamın ta kendisiydi. Düğüm düğüm olan boğazımla şaşkın şaşkın yüzüne baktım.