Kafasının üstünde oluşan bulutlu görüntüyü kovmak ister gibi kafasını sağa sola salladı.
"Iyy. Hayır hayır. Tanrı korusun!" Gayet de heteroseksüeldi.
"Hey Nam Sung sana diyorum."
Won Chul arkadaşının sert bakışlarını gördüğü an anlamıştı kardeşinin aptalca planının işe yaradığını. Kız kardeşi bir haltı beceremediğini söylemiş olaya el koymuştu. Göründüğü üzere de mesaj asıl ulaşması gerekene ulaşmıştı. İçten içe Ae Cha'nın iyi olmasını temenni etti. Lanet intikam elini kolunu bağlasa da kendinden nefret etmesine mani olmuyordu. Bir yıldır Nam Sung'la iyi bir dostluk kurmuş, onu sırtından vuracak olmak yetmiyor gibi kendi görevi olan kıza aşık olmuştu. Bu lanet intikamı hala devam ettiren üvey annesi ve kız kardeşine içinden derin saygılarını iletti. İki kadına bir türlü söz geçirememiş olduğu için bir de erkekliğine küfür etti. Üvey annesi de çok yakında sevgilisinin oğlu ile burada olacaktı.
"Keşke hep o yurt köşelerinde kalmış olsaydım. Ama o zaman kız kardeşim ölmüş olurdu."
Bilinmezlik içinde bilinmezlik…
Dolaplar dönüyor asıl düşman yola çıkmış geliyordu. Bir sürü planı vardı intikamını almak için. Gözlerini yanındaki adama çevirdi, onunla karşılaşmamış olsaydı yıllar sonra intikam diye yanmazdı ama madem karşılaşmıştı, intikam almak zevkli olacaktı.
***
Ae Cha çoktan okula gelmiş, akşama neler olacağını kara kara düşünüyordu. Bugün ikizinin izinden giderek hiç bir derse girmeme kararı aldı. Bu kafa ile öğretmenlerin arı gibi vızıldayan seslerini çekemeyecekti. Bahçede sessiz sakin bir köşe bulmayı dileyerek etrafı taradı. En sonunda yüzünde memnun ifadeyle boş çınarın altına doğru sürüdü bedenini. Pantolon giymenin rahatlığı ile ağacın altına oturdu. Gözleri boş boş etrafta dolaştı bir süre. Yaptığı gözleme o kadar kaptırmıştı ki kendini yanına gelen Won Chul'u konuşmasıyla fark etti.
"Selam Ae Cha! Ne yapıyorsun?"
Won Chul genç kızı okulda sapa sağlam görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Uzaktan kendisini izleyen kız kardeşinin farkında değildi.
"Ne yapıyor gibi görünüyorum Won Chul? Meyve vermeyen ağacın altında meyve vermesini beklemiyorum herhalde!"
"Tanrım!"
Won Chul bu iki kardeşin ileri mi geri mi çözemediği mantığına hayran kaldı. Nereden buluyorlardı ki böyle saçma lafları.
"Nam Sung bir şeyler söyledi. Doğru mu olanlar?" diyen genç adama öfkeli gözlerle baktı.
"Sana ne Won Chul! Doğru ya da yanlış seni neden ilgilendiriyor?"
"Şey. Ben. "
"Sen ne Won Chul! Lanet ikizimin ispiyonculuğunu mu yapmaya karar verdin?"
Won Chul genç kızın söyledikleriyle anında kendini savunmaya geçti.
"Hayır, tabi ki! Neden yanlış anlıyorsun? Sadece iyi olup olmadığını merak ettim. Benim tanıdığım Ae Cha böyle bir şey yapmaz."
Ae Cha şaşkınlıkla genç adamın gözlerine baktı. İkizi ve babası sorgulamadan önce hatta güvenmeyip bir anda üstüne gelmişlerdi. Bir iki defa selam verdiği bir adam ikizi ve babasından daha çok güveniyordu ona. Gözlerinin dolduğunu hissetti. Bu sözleri babasından ve aptal ikizinden duymak isterdi. Babası ve ikizi düşünmeden hareket etmişti. Söz ve hareketten önce düşün diyen atalarına ikisi de ihanet etmişti.
"Teşekkür ederim,” dedi minnettar hissederek. Annesinden sonra birinin daha ona inanması iyi hissetmesine sebep olmuştu.
Won Chul genç kızın hüzünlü sesiyle kaderine bir kez daha küfretti. Genç kızın gözünden kaçan bir damla yaşı parmakları ile sildi. Kalbi isyan bayraklarını çekmiş, şaha kalkmıştı. Sevdiğine ilk kez bu yakında ve ilk kez ona dokunuyordu. Özgürlük bu olsa gerekti. Burnuna dolan çiçek kokusunu uzun uzun nefeslendi. Kim bilir bir daha ne zaman bu kadar yakın olabilirdi ona.
Ae Cha da Won Chul’dan farklı değildi aslında. Ufacık bir temas neler yapıyordu öyle kalbine. Yanından bir anda ayağa kalkıp uzaklaşan Won Chul'a bakakaldı. Hızlanıp arşa kalkan kalbine bir bakış attı görebilecekmiş gibi.
"Hey ne oluyor sana? Koşup nefes nefese kalmadım ki! Niye dakikalık atışın ritmini yükseltti?" Bir kalp krizi geçirmeyi bekler gibi dakikalarca kalbine baktı.
Beklediği cevabı beklememesi gerektiğini bilse de soru dolu gözleri hala göğsünün altında atan kalbine bakıyordu.
***
Miya şirkete rüzgâr gibi bir giriş bir yapmış, bilmem kaç katlı binanın en son katına kazasız belasız çıkmayı başarmıştı. Şirkete teftişe gelmeyi on- on beş gün olmuştu. Gözleri etrafı taramayı ihmal etmiyordu.
Song'un meymenetsiz sekreterine tepeden bir bakış attı. Lanet olası, pire torbası kocası her yıl yaşlanan sekreterin yerine daha genç ve uzun bacaklı sekreter alıyordu. Eh öküz buzlar lordu yaşlanan karısını değiştiremediği için içine oturan acıyı böyle hazmedemiyordu demek ki!
"Song içeride mi?"
"Hayır Miya Hanım."
Miya içinden sakin kalmayı dileyerek derin bir nefes aldı.
"Tanrı aşkına! Elimde cımbız yok. Lafları cımbızla almamı boşu boşuna bekleme de tek seferde söyle."
"Babanız ve Kang Beyle toplantıda. Babanızın odasında," diyen makyajsız kıza alıcı gözüyle baktı. Makyajsız bu kadar güzel olmayı nasıl başarıyordu acaba? Sekreteri son bir kez süzüp babasının odasına yöneldi.
Odanın kapısını çalmadan içeriye girdi.
"Merhaba!"
Song karısını karşısında görünce suratını astı. Şimdi bu kadını nasıl çekecekti? Sabah ve geceki kavgalar anlaşılan tatlı karısına yetmemişti. Yetse şaşardı zaten. Miya ne zaman yetinmeyi bilmişti ki?
"Hoş geldin hayatım!"
"Hiç hoş bulmamış olsam da hoş bulduk. Baba işiniz bittiyse kocamı alıp gidiyorum."
"Nereye?" diyen Bay Park gülmemek için zor tutuyordu kendini. Bunca yıl bir türlü çözememişti bu ikiliyi. Bu kadar kavga edecek konuyu nereden buluyordu bu çift anlamıyordu doğrusu.
"Babalık sana hesap verecek ergen yaşı geceli 35 yıl oldu. Neyse sizlerle sonra görüşürüz. Hadi buzlar lordu daha ne oturuyorsun anlamadım. "
"Tanrı'dan yardım diliyordum karıcığım."
"Daha çok beklersin buzlar lordu! Zira yıllardır gelemeyen yardımı bekliyorsun. Hadi artık!"
“Nereye gidiyoruz. Benim odamda konuşalım.”
“Havası açık ve bol oksijenli bir alana gidiyoruz kocacığım. Beynine biraz oksijen giderse belki hatanı anlarsın.”
Miya sonunda arabayı ormanlık boş bir araziye park etti. Kocasına yandan bir bakış atıp inmesini bekledi. Buzlar lordunun inmesiyle kendi de inerek kocasının tam karşısına geçti.
"O resimdeki Ae Cha değil! Yıllardır ısrarla övündüğün ama benim inatla boş olduğunu savunduğum o beynini çalıştırmayı deneseydin bariz farkı şıp diye görebilirdin," diyerek kendi telefonuna kaydettiği resmi kocasına uzattı.
Song önüne uzatılan resmi dikkatle inceledi çünkü dikkat etmezse karısı hiç düşünmeden telefonu gözüne sokabilirdi. Gördüğü ayrıntı ile daha dikkatle bakmaya başladı.
"Bu da ne demek oluyor?" diyerek buz gibi bir sesle karısına döndü. Alacağı cevap sanki ondaymış gibi. Her şeyi yine, tıpkı yıllar önce olduğu gibi yanlış anlamıştı. Hem karısına, hem de kızına karşı bir mahcubiyet dalgası yayıldı içinde. Ae Cha’nın gönlünü alması lazımdı. Anlayıp dinlemeden yine yargısız infaz yapmıştı. Ataları boşuna kuyruk uzunsa üstüne basarsın dememişti. Hata üstüne hata yapmak artık bünyesinde alışkanlık olmuştu.
"Çok şükür beynin devreye girdi. Biliyor musun buzlar lordu sen öküz herifin tekisin! Nasıl olur da anlayıp dinlemeden kızına el kaldırabilirsin?" Karısı haklıydı. Ne diyeceğini bilemeyerek bocaladı.
"Özür dilerim o an düşünemedim işte bir anda görünce!"
"Zaten sen ne zaman düşünüyorsun ki! Ayrıca o kadın kim! Ben neden tanımıyorum. Getireceği kişi kim?" Miya dün gecenin hesabını sormaya kararlıydı. Düşmanının kim olduğunu bilirse her şey kendisi için daha kolay olabilirdi. Kadınları da bir türlü anlamıyordu. Üstünden yıllar geçmiş, adam evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş hala neyin intikamını güdüyordu?
Song bıkkın gözlerle karısına baktı. Lanet olası eski bir kadın bir gecede bütün huzurlarını yerle bir etmişti.
"İnan sevgilim kimi getireceğini bende bilmiyorum. Senden önce olan bir şeydi." Her zamanki gerçeğe sığındı. En azından karısını aldatmamıştı ve bütün kırıkları karısından önce olmuştu. Bü yüzden senden önce olan bir şeydi diyerek karısının gazabından bir nebze de olsa kurtulmayı başarıyordu.
Miya kocasının cevabıyla gözlerini devirdi. Her zamanki bahanesine sığınan kocasına kaşlarını çatarak bakıp sinirle bağırdı.
"Bıktım artık buzlar lordu! Her yerde karşıma eski oynaşlarının çıkmasından yoruldum. Bir sürtük gidiyor diğeri geliyor. Hayatımın içine çomak sokulmasından da o çomağın baş kahramanının senin olmandan da sıkıldım."
"Hayatım lütfen sende önce olan şeylerin hesabını benden çıkaramazsın."
"Öyle mi öküz herif! Madem bunlar benden önce olan şeylerdi de niye borç listesi gibi önüme çıkıp duruyor?" Bilmek istiyordu. Niye yıllardır kocasının eskileriyle uğraşıp durduğunu anlamaya ihtiyacı vardı. Nasıl bir listeyse bitmek bilmiyordu.
"İcabına bakacağız sevgilim! Lütfen!" diyerek karısına yaklaştı. Sarılmak için hamle yaptığı anda Miya'nın engeliyle karşılaştı. Kaşları istediğini alamamasının sebebiyle çatılırken Miya'nın söyledikleri ile şaşkınlıkla yukarı kalkmıştı.
Tanrı aşkına bu kadın ne saçmalıyordu böyle!
********
Nam Sung ortamdan sıkılarak bahçeye çıktı. Jung ile baş başa kalmak kadınsız yatağa girmek kadar sıkıcıydı.
Biraz yürümüştü ki gözleri iki kişide takılı kaldı. Bu iki kişi yan yana ne halt yiyordu böyle? Biraz daha yaklaşarak dinlemek istedi fakat kendisine dönen kişiyle göz göze gelmesiyle adımlarını durdurdu. Şüpheli gözleri ikilinin üstünde dolaşırken, onları yan yana bu kadar yakın görmek canını sıkmıştı.
***
"Sen?"
Song karısının söyledikleriyle şaşkınlıkla kekeledi.
"Sen ne saçmalıyorsun be kadın!"
"Ben saçmalamıyorum buzlar lordu! Senin eski kırıklarınla uğraşmaktan bıktım. Gelecek olan sürtüğün icabına sen bakacaksın. Başaramazsan seni boşarım."
"Ama adı üstünde eski! Seni asla aldatmadığımı ve asla aldatmayacağımı çok iyi biliyorsun."
"Ah Song bazen beni çıldırtıyorsun! Eski olmaları hayatımıza çelik çomak sokmalarını engellemiyor. Tamamen eski olmaları için fi tarihine karışmaları gerekiyor. Neyse bu konuşma bittiğine göre aşk yuvamıza gidelim," diyerek Miya arabanın sağ koltuğuna geçti.
Song arkasından hayretle bakarken konuşmanın boşanmadan hangi ara aşk yuvasına geldiğine bir anlam veremedi. Başını iki yana sallayarak direksiyona geçip eve doğru yola koyuldu. Sessizlik içinde geçen araba yolculuğuyla ikisi de kafalarındaki düşüncelere odaklandı. Song karısının boşanma tehdidine çok fazla takılmak istemiyordu. Bunu daha önce de birkaç kez söylemiş ama sadece lafta kalmıştı. Yine öyle olacaktı. Yine de… İçinde bir his karısını hafife almaması gerektiğini fısıldayıp duruyordu.
Düşük çeneli karısı boşanabileceğini sanıyorsa oldukça yanılıyordu. Bir zamanların korkusuz mafya lideri bir kadına mı sahip çıkamayacaktı? Miya Hanım boşanmayı ancak rüyasında görebilirdi. Hoş Song rüyalara erişebilse, laflar kraliçesi boşanmayı rüyasında bile göremezdi. Song düşünceleriyle elinin altındaki direksiyonu bütün gücüyle sıkarken Miya bu sahneyi keyifle izliyordu. Kocasını istediği gibi korkutmayı başarabilmişti ve bu korku bir on yıl daha yeterdi kocasına.
*******
\ Nam Sung'un Bakış Açısı /////
Karşımdaki ikiliye şaşkın ve şüpheli gözlerle bakmaya devam ederken bir yandan da duran beynimi çalıştırmaya uğraştım. Günlerdir kafamı işgal eden düşünceler yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı. Duyduğum birkaç cümlelik sözler beni hayal kırıklığına uğratmadı değil! Bu kızıl şam şeytanı demek Won Chul'un kardeşi oluyor. Sizi düzenbaz pislikler! Bize nasıl bir oyun oynuyorsunuz kesinlikle çözeceğim. Çözdüğüm gibi ikinizin de burnundan fitil fitil getireceğim.
Şimdilik susmayı ve gizliliği tercih ederek şüpheli bakışlar atmaya devam ettim. Bu aptal komployu tam anlamı ile çözebilmek için daha fazla ip ucuna ihtiyacım olacak. En kısa zamanda zeka fışkıran annemle esaslı bir konuşma yapmalıyım. Kendimi belli ederek ikiliye yaklaştım. Ben içimde türlü planlar yaparken dostum dediğim ama aslında baş düşmanım olduğunu yeni öğrendiğim Won Chul söze girdi.
Anlat anlat heyecanlı oluyor.
"Bu kız da seni soruyordu Nam Sung!" dedi telaş kokan sesiyle.
Bak sen şu işe demek beni soruyor.
"Koskoca okulda demek bula bula seni buldu. Çok ilginç!" dememle bizim Kızıl devreye girdi. O kızıl saçları elime dolayıp boğazına çökmek vardı ama doğru zaman şimdi değil!
"Barda bu çocukta yanındaydı. Oradan hatırlıyorum kendisini." Kızıl zekiydi. Açık bırakmayacak şekilde cevap vermişti ama ben bilmem gerekeni önceden öğrenmiştim sonuçta.
İşte güzel bir laf montalama fırsatı! Kaçar mı? Elbette hayır!
"Bakıyorum da kızıl görsel hafızan çok iyiymiş. Keşke bunu boş olan beynin için de söyleyebilseydim."
Bütün lafları afiyetle yutup sadece kızıl dememe odaklandı.
"Bana kızıl deme! Benim bir adım var, Seok Young!"
Güzel bir laf sokma klasiği daha! Hadi oğlum Nam Sung! Çalıştır şu annenden aldığın zekâyı! Hah buldum!
"Ben sana kızıl demeyi tercih ederim. Bana yaptığım hatayı ve cehennem ateşini hatırlatıyorsun. Resmen tehlike kokuyorsun."
İkisinin de suratında olan değişimleri zevkle izledim. Won Chul'a nazaran Kızıl daha tehlikeli bakıyordu. Zaten bu zamana kadar Won Chul'dan hiç şüphelenmemiş olmam bunun getirisi olabilir.
Tanrı aşkına insan dostundan nasıl şüphe duyabilir ki?
Kızıl burnundan soluyarak bana döndü. Sesine şehvet dalgaları yüklemiş olması midemin bulandığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu kız böyle konuşarak bu saatten sonra beni etkileyeceğini mi sanıyor?
"O gece böyle demiyordun ama daha çok iltifatlar ediyordun."
"Sarhoşluğuma ver tatlım. Sarhoşken deve dikenini bile güle benzettiğim oluyor."
İşte bu! Nasıl da bozuldu ama! Yalnız o gece demişken hala çok fazla sır var. Won Chul böyle bir şeye nasıl müsade etti? Ya da bu kız neden arkamdan planlar yaparken benimle birlikte oldu? Hem de ilki? Tanrım bu iş arap saçına dönmüş durumda!
Biz konuşmaya devam ederken Ae Cha yanımıza geldi. Bu kızın gözleri neden Won Chul'da? Ya da Won Chul neden bu kıza özlediği birine bakıyor gibi bakıyor? Tanrım kafayı yiyeceğim. Bu günlerde ne çok şey oluyor böyle! Buna izin vermem! Seni pislik! Demek devamlı bahsettiğin, kızlardan uzak durma nedenin benim kardeşim! Bu olamaz! Lanet olsun. Bir diğer intikam malzemeleri kız kardeşim mi yoksa? Bu sabah gördüğümüz resimde bu ikilinin oyunu olabilir mi? Eğer öyleyse benden kaçabildiğin kadar uzağa kaç Won Chul…