"Neyse sizlerle sonra görüşürüz! Hadi Ae Cha gidelim.” Ae Cha ikiliyi süzüyordu. Aralarında ne olduğunu anlamaya çalıştığının farkındaydı. Kız kardeşinin insanlara hala güvenebiliyor olmasına şaşırıyordu. Kendisi insanlara güvenmeyi çok daha öncesinde bırakmıştı. Dedesinin dediği gibi bir kediye balık emanet edilmezdi.
Ae Cha "Peki!' demekle yetinirken kızıl lafa girdi.
"Beni kardeşinle tanıştırmayacak mısın hayatım!"
Ben şimdi seni! Sakin olmalıyım.
"Bana bak sürtük bir kere koynuma girmiş olman seni koluma takıp gezdireceğim anlamına gelmiyor."
Bu da pek sakince olmadı sanırım. Duyduklarımı hala sindiremediğim için ister istemez sinirli çıkıyordu sesim.
Won Chul’un suratından geçen kara bulutlar bunun en belirgin göstergesi! Madem kardeşine bu kadar düşkünsün bu saçma planlar ne Won Chul? Neden bu kızın kardeşin olduğunu bana söylemiyorsun? Lütfen Won Chul bu işin altından kötü şeyler çıkmasın. Henüz geç değilken gerçeği söyleyin bana! Ben de bu gizli saklı işlerin nedenini bileyim. Yoksa çok geç olacak!
Bir daha tek kelime etmeden Ae Cha'yı da alarak otoparka yöneldim. Bekledim. Kızıl olmasa bile Won Chul'un gelip bu kızın kardeşi olduğunu söylemesini diledim. Ama olmadı. Ne arkamızdan geldi ne de tek kelime etti. Demek ki düşündüğüm gibi başka bir iş var bu işin içinde. Umarım Won Chul umarım beni karşına alacak işler içinde değilsindir.
Sessiz bir yolculuğun ardından eve giriş yaptık. Annemin de babamın da suratı sirke satıyor. Bugünlerde ne oluyor bizim aileye?
"Anne seninle konuşmak istediğim bir şey var."
Annem soru dolu gözlerle bana baktı. Yine ne yumurtlayacaksın der gibi bakıyordu. Sabahki olay yüzünden bana hala kızgın olduğunu bakışlarından anlıyordum.
"Tamam! Yalnız önce benim bir şey söylemem lazım!" diyerek telefonu bana uzattı.
"Bu resme iyi bak! Bu gerçekten Ae Cha mı?"
Sabah gördüğüm anda delirdiğim resmin önüme gelmesiyle derin bir nefes aldım. Bu resmin de bir oyun olabileceği aklıma gelmişti ama resmi tekrar görmek istemiyordum.
"Bu resmi görmek istemiyorum," deyip telefonu anneme vermek istedim lakin onun sert bakışları ile bundan vazgeçtim. Beş dakika boyunca neyi atladığımı anlamayarak resmi süzdüm. Bakışlarım Ae Cha ve resim arasında gelip giderken bir anda bütün gerçek yüzüme çarpıldı.
"Aman Tanrım! Ben ben bunu nasıl fark etmedim."
Annem kollarını göğsünde birleştirip başını iki yana salladı. Yine okkalı bir laf edecek gibi görünüyordu.
"Zeka olarak babana çekmiş olman gerçekten çok acı! Siz iki adam özür dilemeniz gerekiyor."
Babam ve ben Ae Cha'dan özür diledik. İkizim suratını sallandırdı. Kızgınlığını anlıyordum. Ona güvenmemekle hatta olayı tam anlamadan suçlamakla hata yapmıştık.
“Özür dilerim benim güzel meleğim. Bu aptal babanı affet,” diyen babam kızını kolları arasına aldı.
“Bende özür dilerim tekrar ikiz. Gerçekten öküzlük yaptık.”
“Hah şunu bileydiniz,” dedi annem. “Öküz adamın öküz oğlu.” Normalde annesinin biricik oğlu olan ben öküz adamın öküz oğluna terfi etmiştim. Ah anne! Hiç laf sokmaktan vazgeçmeyeceksin.
“Peki, peki affettim,” diyen Ae Cha kollarını babama doladı.
Kızının gülümsediğini gören annem mutfağa geçti. Bende peşinden tabi ki!
Bugünkü olanları anneme anlattım bazı şeyler hariç! Örneğin kızılın ilk erkeği olmamı! Annem bunu öğrendiği anda beni parçalar. Tüm parçalarımı ülkenin her yerine dağıtırdı. Bunu bilmesi gerekmiyor değil mi?
Annem bir süre durup düşündükten sonra bana döndü.
"Belki farklı bir nedeni vardır! Neden sana komplo kurmak istesin ki! Onunla konuşmayı dene. Won Chul tanıdığım kadarıyla kötü bir çocuk değil! Ama ikiniz olun sadece. Başkaları olursa konuşmak istemeyebilir. Eğer bildiğini söylersen sana anlatır. Ama anlatmazsa o zaman şüphe duyabilirsin. Ve konuşurken devamlı onun gözlerine bak! Sen zeki bir çocuksun! Baban da çok zeki biri! Bu gerçeği onun bilmesine gerek yok ama tamam mı? Gözleri sana yalan söyleyemez. Bunu anlayıp anlamamak senin elinde!"
Gece yatağıma yattığımda hala annemin söyledikleri beynimde dönüp duruyordu. Gerçekten bu yöntem işe yarayabilir. Evet evet. Yarın ilk işim Won Chul'la konuşmak olacak. En doğrusu bu!
Umarım! Umarım Won Chul annemi haklı çıkartırsın. Yoksa seni öldürebilirim.
*******
Seok Young ve Won Chul evlerinde oturmuş televizyon izliyorlardı. Won Chul televizyondan çok kafasındaki düşüncelere dalmıştı. İntikam demek Nam Sung'u da Ae Cha'yı kaybetmesi demekti. Ve Won Chul ikisini de kaybetmek istemiyordu. O kadın kız kardeşinin hayatını kurtarmış gibi görünse de bu intikamla ikisinin de hayatını karartacak işler çeviriyordu. Hem belki Nam Sung'la konuşsa bu kadının karşısında dostum dediği insanla beraber durabilirdi. Hem bir kere kadının planı işe yaramamıştı. Bugün Nam Sung hiç de kardeşine aşık olup acı çekecek gibi durmuyordu. Nam Sung güçlü biriydi hatta anlattığına göre zamanında birini sevmiş, acı çekmişti. Ama kendine ya da ailesine zarar verecek adımlar da atmamıştı.
"Sen gerçekten huzurlu musun Seok Young?"
Seok Young kendi düşüncelerinden sıyrılarak abisine döndü. Daha resmini ilk gördüğü anda etkilendiği adama gün geçtikçe bağlanırken nasıl huzurlu olabilirdi ki? Hele o insana zarar verecek kişi kendisiyken... Onun muziplikle parlayan gözlerine nasıl gölge düşürebilirdi ki? Ayrıca bugün o adam kendine sürtük demişti. Onun gözünde bu durumda olmak zor bir şeyken bir de onu kendine aşık edip lanet bir intikam için canını mı yakacaktı? Canı yanan kendisinden başka biri değildi. Yanlış kişi aşık olmuştu bu planda. Bir yıldır her adımını takip ettiği, kızlarla gördükçe öfkelendiği adama aşık olmuştu işte. Abisine kızarken aynı duruma kendi düşmüştü. Bugün Nam Sung'un söylediği her sözle kalbi acımıştı. Onunla bambaşka şartlarda, bambaşka şekilde tanışmak isterdi.
"Başka çaremiz mi var? O kadın bizi yaşatmaz. Korkmadan koskoca eski mafya olan bir adama kafa tutan kadın bizden mi korkacak? Hem iki gün sonra burada olacak! Ne yapabiliriz ki! "
Won Chul derin bir nefes aldı. Aklındaki planı kardeşinin de kabul etmesini umuyordu. Ne olursa olsun ihanet etmeyi istemiyordu. Eğer bir kez ihanet ederse Ae Cha ile hiçbir şansı olmazdı. Savaşmadan kaybetmek zorunda kalırdı.
"Ben yarın ne olursa olsun Nam Sung'la konuşacağım. Anlamıyor musun o bana çok güveniyor. Jung ve benden başka kimseyi hayatına neden sokmadığını sanıyorsun? O kimseye güvenmezken bana güvendi. Ben bunu ona da sevdiğim kadına da yapamam. Bunu yapmak beni zaten öldürecek."
"Saçmalama asıl konuşursan ölebiliriz," diyebildi telaşlı sesiyle. Hayatında sadece abisi kalmışken ona bir şey olmasına izin veremezdi. Kadın bundan dokuz sene önce hayatlarına girdiğinde iyilik meleği gibi görünmüştü. Ameliyatı için kendilerine yardımcı olacağını söylediğinde nasıl da mutlu olmuşlardı. İkisi de karşılıksız iyiliksiz yapılmaz sözünü o anlarda unutmuşlardı.
"O zaman Nam Sung'la değil Song Bey ve Miya Hanımla konuşabiliriz. Nam Sung ve Ae Cha babasının geçmişini bilmiyor. Bizi ancak Song Bey kurtarabilir."
"Ya bunu yaparak onlara daha çok zarar verecek olursak?"
Won Chul bu sözle birlikte düşüncelere kapıldı. Bu da doğru bir yaklaşımdı. Gerçekleri söylediklerinde ya daha kötü olursa! Yine de bunu denemeden bilemezlerdi.
"Ama biz söylesek de söylemesek de bir gün bütün gerçekleri öğrenecekler. O kadının buraya neden döndüğünü ikimiz de biliyoruz. Hem gökyüzü üstümüze düşse bile kaçacak bir delik vardır," diyerek umutla fısıldadı.
Seok Young, abisinin söylediği deyimle belli etmeden sol elini kalbine götürdü.
Aşkı için belki de bir şansı ve umudu olabilirdi. En azından Nam Sung'a zarar vermemiş olarak bir gün aşkını kanıtlayabilir, gururla itiraf edebilirdi. Sevgisi pis bir oyunla kirlenmediği sürece itiraf etme şansı olabilirdi.
"Tamam," diyebildi sessizce.
"Doğru olduğuna inandığımız şeyi yapalım."
Seok Young ve Won Chul maalesef bir konuda yanılıyorlardı. O evin kapısında göründükleri anda ölümün onları beklediğini maalesef bilmiyorlardı.
****
Sabah evdeki herkes duydukları silah sesiyle yattıkları yerden sıçradı. Nam Sung ve Ae Cha anne babası gibi bahçeye çıktıkları anda donup kalmışlardı.
Nam Sung gördüğü manzarayla acıyla inlerken bir fısıltı döküldü dudaklarından.
"Bana gerçekleri anlatmaya gelmişlerdi."
"Özür dilerim Won Chul!"
Sabah erken saatlerde aldıkları kararı uygulamak için yola çıkan Won Chul ve Seok Young geldikleri evin bahçe kapısından içeri adım atamadan duydukları silah sesiyle birlikte göz göze gelmişlerdi. İki kardeşin birbirine bakışları çok şey anlatıyordu aslında. İkisi de diğeri için endişe duyarken gözleri karanlığa teslim olmuştu. Sonu koyu ve acı bir karanlık.
İkisi de geçmişlerine doğru yola çıkmış, yaşadıkları acıları bir defa daha yaşamak zorunda kalmışlardı.
Bundan 11 yıl öncesi. Won Chul 10 Seok Young 8 yaşında.
Bir yangınla değişmişti onların hayatı. Anneleri ve babalarını aynı yangında kaybetmişti Won Chul ve Seok Young. Won Chul ucuz yanıklarla anlatırken, Seok Young onun kadar şanslı olamamıştı maalesef. Yangından korkan küçük kız kendini odasının penceresinden aşağı atmıştı. Alevlerden kurtulan minik bedeni felç olmaktan kurtulamamıştı. Sonrası yetiştirme yurdunun yetim yatakları olmuştu onlar için.
Aradan geçen bir yılda Seok Young'un yürümek için bir umudu doğmuştu doğmasına ama çok para gerekiyordu. Devlet zaten yatacak yer vermişken bir de tedavi mi ettirecekti? Bir zamanlar iyi yürekli dedikleri kadın o anlarda çıkmıştı karşılarına. Önce küçük kızı tedavi ettirmiş sonra da evini açmıştı iki yetim çocuğa. Kendi oğlu ile aynı olanakları sağlamıştı Won Chul ve Seok Young'a.
Yetişkinliğe ilk adım attıkları zaman çıkmıştı ortaya bu intikam oyunu. Can borcu daha küçük yaşlarda her fırsatta çalınmıştı kulaklarına ve bir de ailesinden kalan tek kişiyi kaybetme korkusu.
Bir söz vardır. İnsanın hamuruna ne katarsanız katın onun öz mayasını asla bozamazsınız. Yuki ne kadar uğraşsa da Won Chul ve Seok Young'un özünü bozamamıştı elbette. Kalplere düşen ufak bir kıvılcım önce yaptıklarını sorgulamaya, sorguladıkça da ikileme düşmelerine sebep olmuştu. İki gencin de özünde olan vicdan tohumu büyümüş onları doğru yola itmişti.
Tedbiri elden bırakmayan Yuki ise peşlerine adam takmış, ufacık bir şüpheli harekette vurun emrini vermişti. Adamlar ise iki gencin bu eve beraber gelmesiyle hiç düşünmeden tetiği çekmişlerdi. İki ayrı kurşun. İki ayrı beden. Won Chul ve Seok Young.
Nam Sung'un Bakış Açısı ///
Kendimi bu zamana kadar hep ipe sapa gelmeyen ve vurdumduymaz biri olarak görmüştüm. Hayatı ti ye almak ne demekse yıllardır bende bunu uyguluyordum. Fakat şuan gözlerimin önünde gerçekleşen olay hayatın ne kadar acımasız ve vicdansız olduğunu gözler önüne seriyordu. Daha dün tereddüt dahi etmeden kalbini kırdığım kızıl ve anlayıp dinlemeden düşman yaftasını yapıştırdığım Won Chul.
Özür dilerim Won Chul. Özür dilerim Kızıl.
Kızların çırpı bacaklarına ve kalçalarına bakmaktan başka bir şey düşünmeyen boş beynim sizin zor durumda olabileceğinizi hiç düşünmedi.
Bir zamanlar Hye'nin evlenip gitmesiyle kalbime oturan ayılar hiçbir şeymiş. Şuan kalbime ayılar değil bütün dünya oturuyordu sanki.
Kendimi dünyanın dokuz bin kat dibinde göçük altında kalmış gibi hissediyorum. Çaresizlik?
Bir kere dahi düşünmeye gerek duymadığım lanet bir duygunun anlamı bu mu yani. Annemin dediği gibi elinin kolunun bağlanması böyle bir şey mi? Ben sadece elim kolum değil bütün vücudum bağlanmış gibi hissediyorum. Ayaklarım yere yapışmış gibiydi ve hareket edemiyordum. Hissizlik tuhaf bir dalgayla dolaşıyordu vücudumda. İçimde cayır cayır yanan bir çaresizlik ve öfke. İki gencecik fidandan ne isterdi insanlar anlamıyordum.
Bir anda etraftan çıkıp iki adamı sürükleyerek babamın önüne getiren adamlar umurumda bile değil! Benim tek öğrenmek istediğim şey Won Chul'u ve kızılı bu hale kimin, neden getirdiği?
İnsanların nasıl katil olduklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü içimde alev alev yanan öfkeyi sadece bunu yapanı öldürerek söndürebilirim.
Ayaklarım nihayet benden komut almadan harekete geçti ve bedenimi Seok Young'un yanında buldum. Gözlerim bir an Won Chul'un yüzünü dizlerine almış ağlayarak uyanması için yalvaran Ae Cha'ya kaydı.
Bakışlarımı tekrar kızılın solgun yüzüne çevirdim. Bende yalvarsam o gözlerini açıp keskin ve parlak bakışlarını bana diker misin kızıl?
Seok Young’un yüzünü ellerimin arasına aldım. Tenindeki soğukluk beni de buza çevirmişti. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı şaşırmış gibiydim. Seok Young’un teni giderek beyazlıyordu. Dudakları o güzel pembeliğini kaybetmişti sanki. Bir kez açsa ya gözlerini diye düşündüm.
"Hadi kızıl aç gözlerini! Bana bak lütfen. Bak hani çok istiyordun ya kız kardeşimle tanışmayı, gözlerini aç tanıştıracağım seni. Hem eşantiyon olarak annem, babam ve erkek kardeşim de burada. Hadi kızıl aç şu gözlerini."
*******
Song iki adamı yaka paça tutmuş yanına getiren adamlara baktı. Öfkesinden kararan sorgulayıcı bakışları genç adama dönmüştü. Bu işleri bıraktığından beri etrafında koruma gezdirmiyordu. Zaten uzun yıllardır tehdit falan almamışlardı. Şimdi ortaya çıkan eski sevgili her kimse ilk başta çok önemsememişti ama artık önemsemesi gerektiğinin gayet net farkına varmıştı.
"Efendim siz yanınızda sizi koruyacak kimseyi bırakmayınca Bay Park bizi sizleri korumakla görevlendirdi."
Miya duydukları ile kızsa mı sevinse mi bilemedi. Yer altı mafyası babası yine rahat duramamıştı anlaşılan. Çocuklarını peşlerinde kuyruk gibi gezen korumalardan uzak büyütmek istemişti ama olmamıştı işte. Yine geçmişin kara lekesi üzerlerine yağmaya başlamıştı. Aradan geçen onca zamana rağmen neden gemmiş bir türlü geçmişte kalmıyordu. Gencecik bedenlerden ne istiyordu bu haysiyetsizler.
Song kayınpederi ile hesaplaşmayı sonraya bırakarak adama döndü.
"Bunları uygun bir yere götürüp kilitleyin ve başlarından ayrılmayın. Onlarla sonra ilgileneceğim."
Ae Cha, Won Chul'un yüzünü dizlerine yatırmış ağlayarak uyanması için yalvarıyordu. Won Chul kulaklarına dolan sesle gözlerini açmak istiyor ama ağırlaşan göz kapakları buna izin vermiyordu. Zorlukla derin bir nefes alıp konuşmayı denedi. Eğer son nefesini burada, şu anda verecekse en azından sevdiği kızı bir kez olsun onu sevdiğini söyleyebilmeyi diledi. Ae Cha, Won Chul'un konuşmaya çalışması ile yüzünü eğerek kulağını genç adama yaklaştırdı. Bir şeyler söylemeye çalıştığının farkındaydı. Gözlerini açması kalbinin heyecanla kıpırdamasına sebep oldu. Ona bir şey olmasına dayanamazdı. Henüz hislerinden emin değildi ama iki gencin bu şekilde ölmelerine nasıl dayanılabilirdi?
"Se. seni.se ni."
Won Chul'un tamamen kendinden geçmesiyle sözleri havada asılı kalırken ambulansta sonunda olay yerine gelmişti.