2-Mezarlık

1401 Words
Ateş Sabah kahvaltısına indiğimde karım, oğlum ve tekerlekli sandalyede de olsa annem vardı. Başka ne isteyebilirdim ki? Emira, son hazırlıklarla ilgilenirken yanıma gelip sarıldı. Yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Ben de belinden kavrayıp öptüm. Karımla çok destansı bir tanışma hikayemiz vardı. Ben, ünlü bir iş adamı olarak Arnavut’ta iş gezisine gittiğimde tanışmıştık. İlk görüşte yaşadığım yoğun hislerle onun da bana karşı boş olmadığını anlamıştım ve devamında büyük bir aşk başlamıştı. Onu öyle çok seviyordum ki başka kimseyi böyle sevemezdim. O da başkasını böyle sevemeyeceğini bana sürekli dile getiriyordu. “Günaydın güzelim,” “Günaydın, canım kocam!” dediğinde saçlarına sayısız öpücük kondurdum. Benim için adeta bir cennetten bir parça olan bu kadının saçlarına ölürdüm. Saçları yumuşacıktı ve beni kendimden geçiriyordu. Zaten ilk önce saçlarına aşık olmuştum. Emira’dan ayrılıp önce annemi sonra da Arda’yı öptüm. Arda “Baba, istediğim oyuncağı akşam alacak mısın?” diye sordu. Gülümsedim. “Alacağım, aslan parçası. İstediğin oyuncak olsun,” deyip saçlarını karıştırdım. Mutlu bir ailem vardı. Bu zamana kadar hayatımın en kötü olayı annemin merdivenlerden düşüp felç geçirmesiydi. O günü hatırlıyordum da ne kadar kötü olmuştum. Sevdiklerimi kaybetmek en büyük korkum olarak hep benimle olmaya devam ediyordu. Emira “Pazarlığa da başladın,” dediğinde olsun gibisinden ona baktım. Ben, ailem için yaşıyordum. Hayatımda başka kimsenin olmasına gerek yoktu. Onlara gülümseyerek bakarken Arda “Ya anne, bütün arkadaşlarımda var,” deyip yüzünü astı. “Tamam, oğlum. Akşam getireceğim,” dediğimde kollarını havaya kaldırdı. “Canım babam!” diye bağırdı. Bu hareketlerine gülerken Emira da gözlerini kıstı. “Şimdi canım babam dersin tabii ki,” dediğinde yanağından makas aldım. “Kıskanma, güzelim. Belki seni de bir gün sever,” dediğimde sinirle bana baktı. “Dalga geçme ya!” Eşimle takılmaya bayılıyordum. Dışarıya karşı sert ve soğukken aileme karşı sıcakkanlıydım. Sevdiklerimi koruma konusunda benden daha iyisi yoktu. Onlar için gerekirse canımı bile verirdim. Emira “Hayatım, ben bugün alışveriş merkezine gideceğim. Arda da benimle gelsin ama korumalar gelmesin,” dediğinde kaşlarımı çattım. İş adamı olduğum ve biraz da karanlık işlerim olunca düşmanım çoktu. “Güzelim, onlar da sizinle gelsin yoksa aklım sizde kalır,” dediğimde istemese de kafasını salladı. Anlıyordum onu. Özgür olmak istiyordu ama onları kaybetmek istemiyordum. “Tamam, sen nasıl istersen,” dediğinde ona öpücük attım. Kahvaltıdan sonra Emira beni yolcu etti. Ben işleri halletmek için şirkete geçtim. Toplantıdan çıktıktan sonra Emira bana mesaj attı. Evden çıktık, hayatım. Haberin olsun. Seni seviyorum. Ben de seni seviyorum. İşiniz bitince beni arayın. Gelip sizi alırım. Telefonu kapatıp ikinci toplantıya girdim. İşlerim bugün olduğundan daha yoğundu. Saate bakıp dururken Akın geldi. “Kardeşim, hayırdır? Saate bakıp duruyorsun. Karını mı özledin?” diye sordu. Yine benimle dalga geçecek bir şey bulmuştu. Ona göz devirdim. “Seni de göreceğim. Bir aşık olsan da kurtulsam,” dediğimde gülmeye başladı. “Hayırlısı be kardeşim,” dediğinde birkaç dosyayı önüme koydu. Dosyayı incelerken telefonum çalmaya başladı. Korumalardan biri olduğunu gördüm. Hemen açtım. “Alo,” dediğimde telefondan gelen çığlık sesleriyle ayağa kalktım. Bir şey oluyordu. O an içimde anlam veremediğim bir acı oldu. Kalbimde sanki bir şeyler kopmuştu. Akın da halime bakarken kaşlarını çattı. “Bir şey mi oldu?” diye sordum. “Abi, Emira Hanım vuruldu,” dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Telefon elimden yere düşerken Akın beni sarsmaya başladı. Emira’ya bir şey olursa ben ölürdüm. Kalbimin o acısı devam ederken Akın söylediklerini duymuyordum. Akın “Ateş, kendine gel! Ne oluyor?” diye sordu. “Vurulmuş,” diye fısıldadım. Yerdeki telefonumu alıp korumadan bilgileri öğrenirken o kelimeyi bozuk plak gibi tekrarladım. Bu olmamalıydı. Onu kim vurmuştu? Akın telefonu kapatıp bana baktı. “Kardeşim, iyi olacak. Sen, kendine gel! Emira’nın sana ihtiyacı var,” dediğinde onayladım ama aklımdan çıkmıyordu. Nasıl bir şeyin beni beklediğini bilmiyordum. Akın birini daha aradı. “Alo, Songül Hanım. Arda eve geliyor,” deyip kapattı. Arda da yanındaydı. Ben, oğlumu nasıl teselli edecektim? Karıma bir şey olmaması için içimden dua ediyordum. Şirketten nasıl çıktığımızı bilmiyordum. Akın da benimle gelirken arabayı o kullanıyordu. Yollar uzadıkça uzarken Akın sürekli korna basıyordu. Hastanenin önüne geldiğimizde karımı arabada kanlar içinde bulunca kalbim atmayı bıraktı. Dünya durdu. “Ateş,” diye fısıldayan sesini duydum. Yanına gidip elini tuttum. “Güzelim, iyi olacaksın.” Gözyaşlarım akarken elini, zorlukla yanağıma koydu. Ben de elini tuttum. “Arda sana emanet. Her şey için çok özür dilerim. Şunu bil ki ben, yaptıklarımın cezasını çekiyorum,” dediğinde söylediklerini umursamadım. “Böyle şeyler söyleme! Sen, iyi olacaksın,” dediğimde gözleri kapanmaya başladı. “Seni gerçekten sevdim,” demesiyle gözleri kapandı. “Hayır! Ölmeyeceksin!” diye bağırdım. Hemen onu kucağıma aldım. Göğsüme yasladım. Belki de son kez göğsümde yatacaktı. Bunları düşünmekten kendimi alamazken hastaneye girdim. Gömleğim onun kanıyla bulanırken bağırdım. Doktorlar hemen gelirken sedyeye yatırıldı. Elini sıkıca tuttum. “İyi olacaksın. Yaşayacaksın,” dediğimde onu çoktan ameliyata almışlardı. Ben, arkasında kalırken ellerime baktım. Ellerimde onun kanları vardı. Kanlarına baktıkça daha kötü oluyordum. Allah’ım onun yerine benim canımı al diye dua ederken çaresizdim. Onun yokluğuyla ben asla başedemezdim. Akın kolumdan tutup beni banka oturtmak istedi ama onu ittirdim. Duvara vurdum. “Bu nasıl olur? Nasıl izin veririm?” Kendimi suçlamaya devam ederken doktorlar içeriden girip çıkıyordu. Biri de bir şey söylemiyordu. Amcam, yengem herkes başımdayken sonunda bir doktor çıktı. Başka bir aileye sevinçli haber verirken aynısını bize de verilmesi için dua ediyordum. Sonunda Emira’nın doktoru da çıktı ama onun söylediklerinden sonra adeta yıkıldım. Yere çöktüm. Haykırışlarım bütün hastaneyi inletirken herkes kolumdan tutup beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben onları ittirdim. Dizlerimin üzerine yere çöktüğümde gömleğimi çektirmeye başladım. Nefes alamıyordum. Amcam kolundan tutup kaldırdı. Sıkıca bana sarıldı. “Amca, öldü,” dediğimde sırtımı okşadı. Beni kendinden biraz uzaklaştırıp alınlarımızı birbirine yasladı. “Oğlun için güçlü olmak zorundasın. Sen, Ateş Ilgaz’sın,” dediğinde güçsüz düşmüştüm. Asla güçlü değildim. Bundan sonra da güçlü olmam imkansızdı. “Amca, ben artık asla iyi olamam. Bunu kim, neden yapar?” diye sordum. Ellerine yanaklarıma koyup gözyaşlarımı sildi. “Ateş, bunu yapanı bulacağız,” diye benim ateşimi dindirmeye çalışırken o ateş daha da harlanıyordu. Gözlerim kan çanağı içindeyken amcama baktım. Haklıydı. Bulmak zorundaydım. Karımın intikamını almak zorundaydım. Onun rahat uyuması için gerekirse ben hiç uyumayacaktım. Bütün ömrümü bu işe adayacaktım ve onu bulacaktım. “Bunu yapanlara aynı acıyı yaşatmadan bu kalbimdeki ateş asla sönmez, amca!” diye haykırdım. Bunu yapanları bulup intikam alacaktım. İçimde harlanan intikam ateşi, dünyayı bile yakacak cinsteydi. 1 Sene Sonra Karım öleli tam bir sene olmuştu ve ona bunu yapanları bir türlü bulamamıştık. Sürekli iz peşindeydik ama asla onun kim olduğunu bulamıyorduk. AVM’nin girişinde olan bu olayda silah da kaçak çıkmıştı. Etrafta güvenlik kamerası da bozulmuştu. Kim yaptıysa gerçekten her şeyi önceden düşünmüştü. Yapabilecek herkesin peşine düşmüştük ama sonuç olmamıştı. Hiçbir şekilde bulamamıştık. Bir tetikçiye yaptırdığını düşünüyordum. Kim olursa olsun o silahı ateşleyen kişiyi bulup ölmekten beter edecektim. Eğer evliyse aynı şeyleri ona yaşatacaktım. Ölmek kolaydı ama benim gibi her gün ölmesi daha iyiydi. Her gün daha da canileşen düşüncelerimle eski ben artık yok olmuştu. Ben, artık kimsenin tanıyamadığı namı değer Kılıç lakaplı Ateş Ilgaz’dım. Ellerimde çiçeklerle karımın mezarlığına geldiğimde gözlerim doldu. Bir sene önce bu mezarlığın başında karıma bir söz vermiştim. “Asla kimseye aşık olmayacağım, hayatımı sana bunu yapanlara adayacağım. Onları bulup öldürmeden asla ölmeyeceğim. O zaman sen de rahat uyuyacaksın!” O sözleri her gün hatırlıyordum. Hatta kendime tekrar edip edip duruyordum. Mezarlığın üstüne çiçekleri bıraktım. Mezar taşının yanına oturdum. Toprağını okşarken gözlerimden yaşlar da eşzamanlı akmaya başladı. “Güzelim ben geldim,” diye fısıldadım. Boğazımda düğümlenen kelimelerden dolayı asla konuşamıyordum. Onun şimdi yanımda olması gerekirken benden almışlardı. “Sen, gittikten sonra hayatımdaki güneşte gitti. Karanlığın içinde boğuluyorum, Emira. Neden gittin be güzelim?” diye sordum ve gözlerimden akan yaşları sildim ama yenisi gelmeye başladı. İçime attığım bütün duygular şu an açığa çıkmıştı. Geceleri uykum bile yoktu. Uyku diye bir şey kalmamıştı. Arda’yla bile ilgilenemiyordum. Ben artık iyi bir baba da değildim. Hatta kendime bu yüzden çok kızıyordum. “Sana söz verdiğim gibi oğlumuzla ilgilenemedim. Çok özür dilerim. Merak etme, iyi ama,” dediğimde bunun koca bir yalan olduğunu da içimden geçirdim. Arda, hiç iyi değildi. Enerjik çocuk gitmiş, yerini utangaç ve konuşmayan bir çocuğa bırakmıştı. Geceleri ağlayarak uyuyor, hiçbir bakıcıyı da istemiyordu. Teyzesi ilgileniyordu ama onu da pek sevmiyordu. Ne yapacağımı şaşırdım. Telefonum çalmaya başladı. Akın arıyordu. Hemen açtım. “Abiciğim bulduk!” dediğinde oturduğum yerden kalktım. “Ne diyorsun sen? Kimmiş?” diye sordum. “Selçuk Eryiğit adında biriymiş,” dediğinde kaşlarım çatıldı. “Hemen kim olduğunu, ailesini bulun!” diye emir verdim. Ellerim yumruk olurken içimdeki ateşte çoğalmaya başladı. Gerçek intikam şimdi başlıyor…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD