BEN SENİ BULURUM

2613 Words
2 YIL ÖNCE “Jolie, burada yakılmak istediğine cidden emin misin? Burası oldukça uzak ve yarın erken kalkmamız gerekiyor. Dört tane öğrencin var ve benim de aynı şekilde” diye konuşan Hera, hemen yanında duran ve onu neredeyse duymamazlıktan gelen hem mesai hem de yan dairedeki arkadaşına öfkeli bir şekilde bakıyordu. Çünkü genç kadın sevgilisi tarafından terk edilmişti. Bu gece dağıtmak istiyordu ve hafta sonunu beklemeye ise sabrı yoktu. Çünkü o lanet bir misillemeydi. Ondan ayrılan sevgilisi buradaydı ve ona ne kaybettiğini bu gece burada gösterecek koluna birini takacak ve onu kıskançlıktan öldürecekti. Bu önemli miydi? Arkadaşı için evet. Ama kendi için ise kesinlikle hayır. Hera Gold, 26 yaşında atlardan başka aşkı olmayan ve aşka inanmayan bir kadındır. Aslına bakarsa aşka inanmıyor değildi. Sadece doğru adam karşısına çıkmıyordu. Bir zamanlar âşık olduğunu sanıyordu fakat onun da tek derdinin kendisi ile yatmak oluğunu en güzel ve özel gecesini berbat ettiğinde anlamıştı. Yaklaşık 3 aydır Fransa’da atlarla ilgili bir eğitimdeydi ve daha bitirmesine 2 ayı vardı. Genç kadının çalıştığı çiftlik Marsilya’nın kuzeyinde bir bölgedeydi ve orada onlara eğitim veren aptalların kesinlikle geç kalmaya karşı takıntıları vardı. Hera, Fransa’ya Türkiye’den gelmişti ve Türkiye’de Cunda adasında annesi ve babası ile yaşıyordu. Balıkesir’deki çiftlikler ona yeterli gelmediği için daha büyük çiftlikler için başvuru yapmıştı. Fakat bu seferde onun bilgileri yetersiz bulunmuştu. Onun için araştırma yapmış ve kendi donanımı için eğitime gelmişti. “Evet, o burada ve benim burada nasıl bir afet olduğumu görecek. Buradan bir yakışıklı bulacak ve onun kolunda çıkacağım. O ise çılgına dönecek” diyerek yarım ağız ile konuşmaya başlayan Jolie’ye çatık kaşları ile bakan Hera, “Seni sevmeyen biri için neden bunu yapıyorsun? Zaten seni kaybetmek istemiş ve kaybetmiş neden bu kadar savaşıyorsun?” diye sordu arkadaşına. Yani gitmek isteyen sonradan hatasını anlıyorsa ne değişirdi? Sadece bir güzel elbise, güzel bir saç ve makyaj kalbin hissettirdiklerini değiştirebilir miydi? İşte bu ona çok ama çok saçma geliyordu. Genç arkadaşı ise sırıtarak, “Ben, onu bırakmış olacağım. O beni değil” diyerek karşılık verdiğinde Hera, kocaman olan bakışları eşleğinde “Lanet olsun. Bunun bir önemi var mı?” diye sorduğunda Jolie kahkaha atarak, “Kesinlikle var” diyerek masadan kalkmış ve çılgınlar gibi dans eden kalabalığın içine doğru gitmişti. Hera ise derin bir nefes alıp verdikten sonra “Lanet olsun bugün de otelde kalacağım” diyerek söylendi. Çünkü arkadaşı kesinlikle buradan bulduğu gerzeğin teki ile eve gelecekti ve sabaha kadar onların seks seslerini duymamak için kulaklık takması gerekecekti. Fakat, Hera kulaklık taktığı zaman uyuyamıyordu ve bu gece cidden uykuya ihtiyacı vardı. Hemen önüne bırakılan içki bardağını hızla kafasına diktiği esnada içkinin her zamankinden farklı olduğunu anında anlamıştı fakat çoktan yutmuştu bile. “Siktir bu ne?” diye haykırdı ve hemen yanında kısık bir sesle gülen adama baktı. Gerçi o saniye bakmamış olmayı dilemişti fakat çoktan geç kalmıştı. Hera, Yunan asıllı bir kadındı. Türkiye’de Cunda adasında ise birçok Yunanlı arkadaşı vardı. Üstelik annesi Yunan mitolojisine merak sarmış ve Yunan tanrılarına inanan bir kadındı. Annesi onun için her zaman eros’a dua ederdi. Hatta bir kere onu dua ederken görmüş ve resmen kahkaha atmıştı. Çünkü annesi “Bak eros kocamdan çok memnunum. Onu, bana aşık ettiğin için cidden şükran içindeyim. Fakat, kızıma gerçekten bir Yunan tanrısı seçersen sevinirim. Boyu uzun, esmer, kaslı ve cidden ateşli” Dedikten sonra derin bir nefes alarak “Bir Herkül bulabilirsin değil mi?” diye sormayı da ihmal etmemişti. Tamam bu düşünceler oldukça saçmaydı. Çünkü adamı tanımıyordu fakat annesi burada olsa Herkül’ün yer yüzüne inmiş insan kılığına girmiş hali ile karşılaşacaktı. Neyse ki burada değildi ilk söyleyeceği şey bu benim kızım, Hera ve biraz konuşmanız gerekiyor.” Diyerek ortadan kaybolurdu. Tabi genç kadını da tamamen utanç içinde bırakırdı. Çünkü annesine göre çoktan evlenmesi gerekiyordu. Çoktan evlenmesi ve kendine bir aile kurması gerekiyordu. Hatta tanrıya bir çocuk için yalvarması evliliğini korumak için bir çocuk sahibi olması gerekiyordu. Fakat Hera, bunun için hiç ama hiç hevesli değildi. Genç kadın ona bakmayan ve oldukça keyifli görünen adam kaşlarını çatarak baktı. Dev gibiydi ve çok ama çok seksi bir görüntüsü vardı. Yanında herhangi birini görmediği için onun burada tek takıldığını düşünüyordu ve adamın eli ile barmene işaret etmesinden ona verilecek olan içkiyi içtiğini anlamış oldu. Lanet olsun ne kadar sert bir içki içiyordu? Diye düşünmeden edemedi ve “Kusura bakmayın” diyerek ona söylendiğinde ise genç adam ona bakışlarını çevirerek baktı. Hera, o saniye kesinlikle bir kalbi varsa bile artık olmadığına karar verdi. Çünkü adamın bakışı ile durmuş olabileceğinden şüphelendi. Hatta eli ile yoklama ihtiyacı bile duymuştu fakat, genç adama ona gülümsersek “Pek hoşuna gitmedi sanırım” diyerek karşılık verdiğinde Hera, yüzünü ekşiterek “Çok sert” diyerek söylendi ve bakışları piste kendinden geçen arkadaşına kaydı. Çok fazla içmişti ve oldukça dağıtmaya başlamıştı. Nedeni olan pisliğe baktığında ise onun keyfinin yerinde olduğunu görmesi ile kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Çünkü lanet olsun onu delirtmek için taktiğinin işe yaramadığını görünce arkadaşı iyice çıldıracaktı. Genç kadının elindeki içki şişesini görünce ise gözleri kocaman olarak “Jolie hayır ya!” diye bağırdı ve hızla oturduğu bar taburesinden inerek piste doğru yürümeye başladı. Aslında arkadaşının bulunduğu kısma gidene kadar oldukça uğraşmıştı. Çünkü bu gece anlamsız yere bar çok fazla müşteri ile doluydu ve üstelik pist çok kalabalıktı. Genç adam, nedenini bilmediği bir hisle hatta anlam veremediği bir hisle oturduğu döner bar taburesinde bedenini döndürdü ve bakışlarını kalabalığı incecik bedeni ile geçmeye çalışan genç kadına dikti. Tolga Demir, 30’lu yaşlarının ortasına gelmiş ve oldukça tehlikeli bir işte çalışan aşka kesinlikle inanmayan ve olası bir durumda var ise bile ona uğramamasını dileyen bir adamdı. Soğuk bakışları ve oldukça kaslı bedeni ise ona karşı ilginin odağı olmasına neden olacak kadar seksiydi. Genç adam tek odağı işi olmak ile bilinirdi ve işini riske atacak hiçbir etkeni hayatında istemiyordu. Bir adamın iki şeyde birden başarılı olmayacağına inanırdı. Aşk ve iş aynı anda devam etmezdi. Hele ki bir adam onun yaptığı işi yapıyorsa kesinlikle aşkta başarılı olamazdı. Tolga, 2 yıldır Fransa’da yaşıyordu. Buraya Türkiye’den gelmişti ve teşkilatın komutanlarından biriydi. İşinde oldukça disiplinli ve başarılı olmanın yanı sıra oldukça güçlü ve katı olarak da bilinirdi. Hatayı ve hatanın getirdiği başarısızlıklara tahammülü olmadığı gibi hata yapanlara karşıda pek sabırlı olduğu söylenezmedi. Fransa’nın Marsilya şehrinde özel bir görevdeydi ve daha bir süre daha burada olacaktı. Kim olduğunu, nereden geldiğini ve burada ne için bulunduğunu ifşa edecek olan her tehlikeden ise uzak durması gerekiyordu. Çünkü Türkiye ile bağlantı ayağını çözmeye çalıştığı uyuşturucu mafyasının pek bir şakası yoktu. Üstelik içeride ve dışarıda birçok ekip arkadaşı vardı. Hiçbirinin ölümüne sebep olacak veya hayatlarını tehlikeye ataca tek hata yapamazdı. Bu sebeple Tolga demir için aşk = hata anlamına geliyordu. Fakat, bir kadın ile birlikte olmamak. Onunla şehvetli bir gece geçirmek için âşık olmak şart değildi. Sadece birlikte olacak, onu iyi hissettirecek ve kalbini kırmadan değersiz hissettirmeden kaybolup gideceksin diye düşünürdü. Çünkü, tatlı veya ateşli bir şehvet ile sana bedenini sunan bir kadına öküzlük yapılmamalıydı. Oda öyle yapardı. Barda tanıştığı bir kadın ile ateşli bir gece geçirir, o kadar gereken ilgili ve samimiyeti verir geceyi sabaha kalmadan sonlandırır ve ortadan kaybolurdu. Bir kere birlikte olduğu kadın ile ise ikinci kere görüşmez hatta onu hiç ama hiç görmezdi. Gerçi hatırladığı da söylenemezdi. Çünkü, birlikte olduğun bir kadın ile ikinci kere birlikte olursan bir şeyler hissetmeye başlardın. Üç veya dört kere tekrarladığında ise bir bağ kurmaya başlar daha fazlasını yapacak olursan o aşk dediğin lanet seni bir şekilde yakalardı. İşte o zaman zincirleme hatalar gelir ve sen resmen boka batardın. Tolga bunun olmaması için ne gerekiyorsa önlem almış hayatını o şekilde devam ettiriyordu. Fakat, az da olsun bir şey hissetmediği bir kadın ile yatağa girdiğinde görülememişti. Çünkü cinsellik tutku isterdi. Tutku ise his. Hiç etkilenmediği bir kadın ile tutku yaşaması olanaksızdı. Şimdi ise bu genç kadının parlak çimen yeşili bakışları kalbinde tıklamaya neden olmuştu. Cidden o kadar güzel gözle bir kadına bahşedilmemeli diye düşünmeden edemedi. Hera, piste hızla adım attığı esnada resmen nefes nefese kalmıştı. Bardan buraya en fazla yirmi adım vardı. Fakat o kadar kalabalığı aşması neredeyse on dakikasını almıştı. İçindeki panik ise işini fazlasıyla zorlaştırmıştı. Arkadaşının yanına geldiği esna da genç kızın neredeyse tüm kontrolü kaybettiğini görebiliyordu. Bu anı bir kere daha yaşamışlardı. Oda bir önceki sevgilisine bir ders vermek adınaydı ve bu profilin sonunu biliyordu. Lanet olsun üstünü çıkaracaktı ve burada bir kıyamet kopacaktı. Çünkü lanet herifler onu gaza getirecekti ve Jolie’de daha fazlasını yapmaya kalkacaktı. Hera, derin bir nefes vererek oldukça yüksek bir sesle resmen bağırarak “Hadi artık gidiyoruz!” diye haykırmıştı. Beyni resmen tepinerek salaksın sen neden geldin!! Diye haykırıyordu ama buraya geldiğinde bugüne bu kızın hiç kötülüğünü görmemişti. İçindeki acı ve öfke çok büyüktü ve lanet olsun ki o adamın suratına bir tane geçirip yoluna bakması gerekirken bu şekilde dağılmayı seçiyordu. Bazı kadınlar cidden çok ama çok güçsüzdü. Jolie, ayakta duramaya bir sallanma eşliğinde “Hayır. Beni izliyor ve henüz onu tam delirtecek noktaya başlamadım. Seyrek” dediği anda Hera, gözlerini kocaman açtı ve panikle onu durdurmaya çalışarak “Hayır hayır. Bu sefer değil küçük hanım. İstersen ona bir yumruk atabilirim ama burada soyunmana asla izin vermeyeceğim. Şimdi benimle geliyorsun” diyerek onu durdurmaya çalıştığı esnada Jolie bluzunu bir anda çıkardı. Hera ise o an gözlerini sıkıca yumdu ve etrafındaki haykırmalara kulaklarını kapama ihtiyacı ile doldu. Jolie, bluzunu o kadar uzak bir noktaya atmıştı ki Hera, onu almaya gidene kadar kadının çıplak kalacağından emindi. Onun için ona sarılarak kapatmak istediğinde etrafındaki abazaların şikâyet ile bağırdığını duydu. Bunu umursamadı ve genç kadının, kollarında neredeyse bayılmak üzere olduğunu hissetti. Fakat hala üzerindekileri çıkarmaya çalışıyordu. Tamda o esnada adamın biri omzuna dokundu. Aslına bakarsa onu dürttü dese daha doğru olurdu. Kırma bir Fransızca aksanı eşliğinde “Rahat bırak onu. Dilediği gibi şovunu yapsın bebeğim” diyerek ona söylendiğinde Hera bakışlarını sert bir şekilde adama dikerek “Siktir git!” diye bağırdı. Adam ise onun kolunu bırakmaktansa, daha çok çekmeye çalıştığını hissettirdi. Tam da o anda arkasındaki duvara tosladı. Pislik adamın arkasındaki duvar barda gördüğü ve içkisini içtiği adamdı. Fakat duvardan farkı yoktu. Lanet olsun adam, ayağa kalkınca daha bir devasa görünmüştü. Ve oldukça seksiydi. Hera’nın omzunu tutan adamı kolundan kavrayarak “Sana, siktir git dedi” diye söyledi ve Hera, o bakışları kim görse kaçar diye düşündü. O kadar sert ve karanlık bakıyordu ki adamda akıllı olanı yapmış ve anında ortadan kaybolmuştu. Hera, adamın omzunun üzerinden hızla çekip aralarından aynı hızla kaçışını şaşkınlıkla izlerken ağzı resmen açık kalmıştı. Fakat kendini hızla toparlayarak kollarında sızmak üzere olan arkadaşına odaklanmadan önce Tolga’ya teşekkür eden bakışları eşliğinde bakıp arkadaşını tutmaya çalıştı. Tolga ise derin bir nefes vererek içinden lanet olsun diye söylendi. Kadın aşırı duygusal bozukluk yaşıyordu ve bu çimen gözlünün onu tek başına kontrol edebilmesi imkansızdı. Onun için derin bir nefes verdi ve tişörtünün üzerine giymiş olduğu gömleğini çıkardı ve hızla genç kıza çevik bir hareket ile giydirerek onu kucağına aldı ve Hera’ya “Araba ile mi geldiniz?” diye sordu. Hera ise başını sağa sola hayır anlamında sallayarak “Taksi” diyerek karşılık verdi ve Tolga, tekrar bir derin nefes verdi. Lanet olsun barda oturmalı ve bu lanet işe hiç ama hiç bulaşmamalıydı. Fakat, dişlerini sıkarak çıkışa doğru yürümeye devam ederken “Umarım eviniz uzak değildir” diyerek tekrar söylendi. Çünkü bu gece uzun bir araba yolculuğunu çekecek gücü yoktu. Hera ise “On beş dakika kadar” diyerek karşılık verdi ve tam barın çıkışına geldiklerinde önlerine dikilen bir adam ile Tolga duraksadı. Hera, dişlerinin arasından “Tam bir pisliksin ve Jolie’yi bu hale getirdiğin için ölmeyi hak ediyorsun” diyerek söylendi. Çünkü karşılarına dikilen pislik genç kızın eski sevgilisiydi. Adam, sırıtarak “Ona bunu yaparsa ona döneceğimi söylemedim. Kim stipriz dansçısı gibi soyunan bir kadını sevebilir ki? Uyandığında bana mesaj atmamasını söyle ve artık bittiğini anlat” dediği anda Tolga dişlerini sıktı. Çünkü hayatı boyunca gevşek bir ağızla pislik gibi konuşan erkeklerden nefret etmişti. Onun için bu işkenceye katlanmaktansa genç kız kucağındayken karşısındaki adamın dizine ayağının dibi ile vurdu. Aldığı darbe ile iki büklüm olan adamın öne eğilmiş bir şekilde duran yüzene dizini geçirdi ve pislik adam yere yığılırken ona tepeden bakarak “Bunu nasıl anlatmasını istersin?” diye sordu ve adam yerde inlerken Hera kocaman olan bakışları eşliğinde Tolga’ya bakmaya devam etti. Lanet olsun kucağında kız varken bu kadar ustaca nasıl adam dövebiliyor oluşuna mı? Şaşırsın yoksa bu kadar ürkütücü bakarken bile nasıl oluyor da böylesi seksi olabiliyordu ona mı şaşırsın? Bilemedi. Tolga, kucağında aldığı içkiden neredeyse mırıldanarak sızan genç kızı arabasına yerleştirdiğinde Hera’ya baktı ve “Yolu tarif etmen gerekecek” diyerek söylendi ve on beş dakikalık yolu sadece 5 dakikada gelip arabaya yerleştirdiği genç kızı yine kucağında evine kadar taşıdı ve Hera’nın yönlendirmesi ile odasına yatırdı ve derin bir nefes verdi. Hera arkadaşının iyi bir şekilde uyuması için kapısını kapattığında ise Tolga bakışları ile küçücük evi tarıyordu. Tipik öğrenci kız eviydi ve her yer kitaplar ile doluydu. Pek düzenli oldukları söylenmezdi fakat şirin sıcak bir eve benziyordu. Hera ise bedenini saran yangın ile nefes almaya çalışıyordu. Derin bir yutkunmanın ardında Tolga arkasını döndü fakat adım mesafesini hesaplayamadığı için genç kadın kapanan oda kapısı ile onun arasında kaldı. Genç kadın tüm nefesini içinde tutarken o nefesin bedenindeki yangın ile buhar olup uçtuğunu hissediyordu. Genç adamın kokusu resmen tüm beynini ele geçirmiş gibiydi ve bakıları gözlerinden dudaklarına kayıyordu. Lanet olsun onu tanımıyordu bile. Kimdi? katil mi? Sapık mı? Ya da tehlikeli bir adam mıydı? Fakat tüm zihni bu düşüncelere kapanmış bir şekilde dudaklarının dudakları le uluşmasını sabırsızlıkla bekliyordu. O kadar yakındılar ki adamın bedeninden yayılan tüm yangının bedenini yakarcasına geçişini hissediyordu. Hera, öyle erkekler ile arasına mesafe koyan bir kadın değildi. 28 yıl içinde neredeyse 4 tane sevgilisi olmuştu fakat bir tanesinin bile bu şekilde hissettirdiğini hatırlıyordu. “Annesi ona bir Yunan tanrısı karşına çıktığında bunu anlarsın bebeğim” diye söylediğinde annesinin ne demek istediğini anlamamıştı. Şu anda kesinlikle anlayabiliyordu. Bu adam, tam anlamıyla bir Yunan tanrısıydı ve Hera, gerçekten nefes bile alamıyordu. Tolga, kokusu ile büyülendiği kadının gözlerindeki beklentiyi görebiliyordu. Bedeninin yanmasını hissedebiliyor, şehvetinin kokusunu alabiliyordu. Üstelik, önünde milimlik uzağında duran o dolgun dudaklarının tadına bakmak istiyordu. Uzun uzun üstelik. Genç kadının, burnun üzerine burnunu onu baştan çıkarıcı bir şekilde sürterken cebindeki telefonun titrediğini hissetti. O esnada gözlerini birkaç saniyeliğine kapadı ve derin bir nefes verdi. Çünkü o dudaklara, dudakları değecek olursa kesinlikle duramazdı. Fakat, önemli bir şey olmasa ve istediği haberi veremeyecekse kesinlikle aranmayacağını da biliyordu. Hiçbir şeyi riske atamazdı. Onun için genç kadının burnunun üzerine küçük bir öpücük bıraktı ve “Bana, bir içki borçlusun çimen göz” diyerek söylendi ve genç kadının siyileceğini beklemeden hızla kapıya doğru yürüdü. Fakat Hera, panikle “Seni nasıl bulacağım?” diye ona seslendi. Tolga ise ona hiç bakmadan kapıdan çıkmadan saniyeler önce “Bara gel. Ben seni bulurum” diyerek ona söylemiş ve kapının hemen önünde olan arabasına atlayıp çalan telefonunu açtı. Karşıdaki kişi biraz panik bir sesle “Teslimatın günü değişti. İçlerinde bir köstebek olduğunu anladılar. Bu arada Klark senin için araştırma yapmaya çalışıyor. Göz dağı vermen gerekiyor” diyerek hızla konuştuğunda Tolga kaşlarını çatarak “Tamam. Sen sakin kal bende o” diyerek telefonunu kapattı ve gaza basmadan hemen önce bakışlarını evin camından onu izleyen genç kıza dikti ve derin bir nefes vererek “Bu gece şansım yok güzellik” diyerek arabasını çalıştırdı ve gaza bastı. Çünkü bu gece bir kadının bedeninin değil, yumruklarının vereceği hazdan beslenmesi gerekiyordu…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . .
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD