DUYMADIM DE!

2004 Words
“Beni araştırmak ile vakit kaybetmeni istemedim. Sormak istediğin ne varsa bana sor ve bende cevabını vereyim” diyerek karşısındaki adam sert gözleri ile bakan tolga, aslına bakarsa bu geceki planlarını bozduğu için bu pislik adamı kesinlikle yumrukları ile gebertmek istiyordu. Buraya gelirken bir bedenindeki o yangını dizginlemek zorunda kalmıştı. Genç kadının kokusu ve gözlerinin o lanet olası güzelliğinin benliğinde bırakmış olduğu hissi henüz atlatamamıştı. Gerçi bir yandan da atlatmak istemiyordu. “Senin bir haltlar çevirdiğini hissediyorum. Sende başka bir şey var” dite söylenen Klark’a, Tolga karanlık bakışları ile bakmaya devam etti. Evet, adamın hissettiği kesinlikle doğruydu. Tolgada bir şeyler vardı. Hatta büyük bir şeyler vardı. Çünkü Tolga onların kökünü kazımak istiyordu. Buraya onun için gelmişti. Bundan ise asla vazgeçmeyecekti. Bu lanet heriflerin nasıl ülkesine uyuşturucu soktuğunu öğrenmesi gerekiyordu. Türkiye’deki bağlantılarını, depolarını ve sevkiyatı gerçekleştiren lojistik firmalarını kesinlikle bulması gerekiyordu. Burada iki yıldır duruyordu ve şu anda bulunduğu konuma gelebilmek için çok fazla çaba sarfetmişti. Asla yerini konumunu ve onun gibi bu operasyonun içinde olan hiçbir ekip arkadaşını riske atamazdı. Onun için alaycı bir sırıtma eşliğinde gülümsedi ve “Çok fazla film izliyorsun adamım. Hayal dünyandan çık. Eğer orada yaşamaya ısrar edecek olursan senin tamamen oraya ait kalman için yapacaklarımın sınırı bile yok” diyerek ona söylediğinde adamın oturduğu yerde alaycı bir şekilde sırıtmasına dişlerini sıktı. Ardından başını sağa sola yatırarak gerginliğini biraz olsun rahatlatmak istedi ve hemen önlerinde duran masadan kalkarak ellerini yerleştirip adamın yüzüne doğru eğildi. Bu biraz gözlerinde korku belirmesine neden olurken sırıtmadan edemedi. İt herif, ondan ölümüne kokuyordu. En son bacağını kırmasının üzerinden 4 ay geçmişti ve onun için oldukça sancılı bir süreç olduğunu yakinen takip etmişti. Onun için keskin bakışlarını pislik adamın bacağına indirdi ve sırıtarak tek kaşını kaldırdı ve adamın gözlerine tekrar baktığında pislik adamın resmen yutkunduğunu gördü. Eğlenceli ama bir o kadar tehdit içeren sesi ile “Bacağın iyileşmiş” diyerek ona bakmaya devam etti. O bacağını tek bir tekme darbesi ile tam üç yerinden kırdığı günü hatırlıyordu. Adamın sesini 100 km uzaklıkta olan polis karakolundan duyduklarına bile emindi. Çünkü, acı dolu bir çakal gibi kükremişti. Sonra adamın korku dolu bakışlarından keskin bakışlarını ayırmadan başını sağa tarafa doğru eğdi ve sırıtmaya devam ederken “Bir sonraki kırılan yerinin boynun olmasını istemiyorsan saçmalığına bir son ver. Yeterince işim var. Beni uğraştırma” diyerek konuştuğunda adamın korku ile yutkunduğunu görmüştü. Bu onu birkaç ay oyalar diye düşünüp ciddi bir yüz ifadesi ile “Bu konuda anlaştık mı?” diye sordu. Adam ise yutkunarak başını evet anlamında salladığında Tolga, sırıtarak “Güzel” diyerek ellerini masanın üzerinden çekti ve adamın hemen arkasında duran adamlara göz gezdirdi. Adamlardan bir tanesi onun yeğeniydi ve oldukça fırlama salağın tekiydi. Bir boka yaramadığı gibi beyni de yokmuş gibi davranıyordu. Geri zekâlı adamın elinin silahına gittiğini fark ettiğinde sırıttı ve oldukça alaycı bir sesle “Yerinde olsam öyle bir hamle yapmazdım. Çünkü ölen ben olmayacağım” diyerek söylediği anda adamın dişlerini sıktığını gördü. Sonra ise elini silahından çekerken tolga daha çok sırıttı ve hemen önünde duran adam derin bir nefes vererek “Yarın akşam sevkiyat var ve sizin çocukluklarınız ile uğraşacak vaktim. Yok işinize bakın beyler.” Dedikten sonra duraksayarak “Ya da ban iş çıkarmayın. Sorunları genelde kökünden halletme taraftarıyım” diyerek arkasını döndü ve kendinden emin, korkusuz bir şekilde çıkışa yürümeye başladı. Çıkıştan çıktıktan hemen sonra telefonu yine çaldı ve telefonuna cevap vermeden önce gözlerini birkaç saniye kapalı tuttu. Lanet olsun şu anda o çimen gözün kollarında kendinden geçiyor olması gerekiyordu. Bu sitresin içinde değil diye düşündü ve telefonunu “Geliyorum” diyerek cevaplayıp arabasına bindi. Belli ki uzun bir gece olacaktı ve o muhteşem zevk için başka bir zaman uzun bir zaman dilimi ayıracaktı. Bunu, kesinlikle yapılacaklar listesine aldı… …………………………… Genç kadın, tam bir haftadır yoğun bir şekilde eğitimde parçalanmıştı. Cidden bu kadar yoğun bir tempoda çalıştığını hatırladığı bir zaman dilimi bile yoktu. Tamam, çalışmayı seviyordu. Bir şeyler öğrenmeyi, atların bilinmezlikteki büyüsünü ve kendine hissettirdiklerini seviyordu. Fakat, bu kadar yorgun hissetmesinden nefret ediyordu. Bedeninin her bir yanı ağrıyordu ve sabah içtiği ağrı kesici olmasaydı kesinlikle günü tamamlayamayacağına dair yemin bile edebilirdi. Hera, yorgunluğunu hafifletmek için güzel bir duş almıştı. Tamam bu işe yaramıştı ve biraz olsun kendini iyi hissetmişti. Tabi bu Jolie eve gelene kadar ona izin vermişti. Arkadaşı eve gelince bedeninin yorgunluk ağırsına bir de baş ağrısı eklenmişti ve cidden çığlık atmak istiyordu. Çünkü arkadaşı tam bir haftadır bara gitmesi için onun kafasının etini yiyordu. Bir saniye bile ara vermeden üstelik. O gecenin ardından tam bir hafta geçmişti. Hera, nedendir bilinmez tam bir haftadır o adamı aklından atamıyordu. Gözlerini her kapattığında o yüz aklına geliyordu, o bakışlar o kaslar ve o baştan çıkarıcı sırıtma. Bir de tabi burnuna bıraktığı küçük bir öpücük. Lanet olsun küçük bir öpücüğün bile bir hafta etkisi varsa o Yunan tanrısının onu öptüğünü düşünemiyordu. Sanırım o anda beyni hatta bedeni bir anda patlayabilirdi. Çünkü adamın gerçekten çok ama çok yoğun bir çekim ağı vardı. Genç kadın kendini bir örümcek ağına yakalanmış gibi hissediyordu. Çırpındıkça daha çok hapsolduğu büyük, ateşli ve şehvetin dolu olduğu bir örümcek ağı üstelik. “Buraya geldiğinden bu yana senin seks yaptığını sanmıyorum. Üstelik senin uzun bir süredir seks yaptığını ise kesinlikle düşünmüyorum. O lanet kasları hala hatırlıyorum ve sen o bara gitmemek için resmen kendin ile savaşıyorsun. Neden gidip kendini onun kollarına atmıyorsun? Sana mükemmel geceler yaşatabilir” diye söylenen arkadaşına derin bir nefes vererek karşılık veren Hera, başını yeter dercesine geriye doğru atarak “Onu tanımıyorum bile” diye söylendi. Evet bu kesinlikle doğruydu. Onu tanımıyordu ve adını bile bilmediği bir adam ile seks falan yaşamaya niyeti olmadığını düşünmesine bile gerek yoktu. Jolie, kahkaha atarak “Onu tanımak için gideceksin zaten! Gideceksin, bir içki içeceksin ve eğer bedeni kadar öpüşleri ve elleri iyiyse onunla ateşli bir gece geçireceksin. Sonra görüşmek zorunda değilsin.” Diyerek söyleyince Hera, ona dik dik bakarak “Barda bir içki içtiği her erkek ile yatıp ilk geceden ona âşık olan ve sonra ayrıldığında sapıtan arkadaşımın bir ilişki uzmanı olduğunu bilmiyordum. Eğer öyleyse kesinlikle çok başarısızsın” diyerek güldü ve Jolie ona hemen arkasında olan yastığı fırlatarak “Ben, en iyisini arıyorum” diyerek karşılık verdi. Hera ise daha gür bir kahkaha atarak “Soyunarak!!” diye bağırdı ve Jolie gülümsemeye devam ederek “O pembe pullu olan elbiseyi giy, saçların zaten kısa ve seni çok seksi gösteriyor. Üstelik pembe senin, gözlerinin yeşili daha ön plana çıkarıyor. Güzel bir makyaj ve benim şu yeni aldığım ve henüz giymeye fırsat bulamadığım iç çamaşırlarını içine giy. Sanırım senin kıçında daha seksi duracaklar. Güzel topuklu ayakkabıların var ve sanırım gümüş renkli olan işe yarar. Sonra taksiyi çağır, adresi söyle ve bu gece unutulmaz bir seks yaşa. Bence hayatına bir renk gelmeli. En son ne zaman orgazm olduğunu hatırlıyor musun? Büyük annem bile hatırlıyordur” diye konuştuğunda Hera yutkundu. Kesinlikle hatırlamıyordu. Çünkü bir erkek, onu hiçbir zaman orgazma ulaştıramamıştı. Hera, çok uzun zamandır biri ile birliktelik yaşamıyordu. Aslına bakarsa 28 yaşındaydı ve en son yaşadığı birliktelik ise 22 yaşında Andreas ile olmuştu. Cunda adasında yaşayan yakışıklı ve oldukça çapkın bir çocuktu. Adanın bütün kızları onun peşinden koşarken, bu çapkın tercihini Hera’dan yana kullanmıştı. Fakat, genç kadın ona yeterli gelmemişti. Çünkü onun bir problemi vardı. Birçok kadının başına gelebilecek fakat çoğu kadını es geçen bu problem onu seçmişti. Hera ise bu seçimden oldukça mutsuz bir hayat yaşıyordu. Erkekler ile iletişimi güzeldi. Her erkek ona âşık olabiliyordu fakat ilişkiyi cinsel bir boyuta çektiklerinde genç kadın kilitleniyordu. Yani, hayatındaki adam onu orgazma bir türlü ulaştıramıyordu. Andreas’ta da öyle olmuştu. Birkaç kere birlikte olmuşlardı fakat, genç kadın orgazma ulaşamayınca adam kendini yetersiz hissetmiş ve bunu, genç kadını aldatarak göstermişti. Tama onu sevdiğini söyleyemezdi fakat bu incinmesine neden olmuştu. O zamandan beri de erkeklerden oldukça uzak dururdu. Aynı durumu yaşamayı istemiyordu. “Orada olacağını bile bilmiyorum ve çok yorgunum” diyerek arkadaşının teklifini reddetti ve arkadaşı ona gözlerini dikerek “Tamam öncesinde sana masaj yapmasını iste. Onu tekrar görmek istemediğine inanmıyorum. Sadece git hazırlan ve bara git. Ben bu akşam evde olmayacağım rahatça takılabilirsiniz. Tamam, barda güzel bir yaklaşımı olmaz ise onu eve getirmezsin. Beni çağırısın ve dalga geçeriz. Fakat, aklında olmasındansa içinde olmasını tercih edeceğini umuyorum” dediğinde Hera ona atmış olduğu yastığı fırlatarak arkadaşına iade etti ve “Tam bir sürtüksün” diyerek ona hayırdı. Fakat, tam iki saat sonra arkadaşının dediğini yapmıştı. Yani üzerine onun hiç giymediği seksi iç çamaşırlarını giymiş, pembe pullu ve oldukça kısa olan elbisesini üzerine geçirmiş, saçlarını düzeltmiş ve güzel bir makyaj yaparak evden çıkmıştı. Taksiyi bir süre beklemek zorunda kalmıştı ve sonunda barın önüne geldiğinde ise derin bir nefes alıp vermişti. Kalbi içinde deli gibi atıyordu ve tüm beden bir karıncalanma savaşına girmiş gibi hissediyordu. Bu his ona oldukça yabancıydı ve yabancı olduğu hisler ile başa çıkamama gibi başka bir probleme daha sahipti. Elini kalbinin üzerine yerleştirdi ve gözlerini kapatarak “Belki de yoktur” diyerek tekrar derin bir nefes verdi ve barın girişinden içeriye adımını attı. Uzun bir hol vardı ve içeride çalan müzik tüm sokağa neredeyse yayılıyordu. Kalbi müziğin yüksekliğinden mi? Yoksa hissettiği duygu yoğunluğundan mı bilinmez göğüs kafesini zorluyordu ve Hera bu durum karşısında yutkunmadan edemedi. Bara giriş merdivenlerine geldiğinde ise karanlığın hâkim olduğu mekânda gözlerini gezdirdi. O kadar büyük bir kalabalık vardı ve içerisi o kadar karanlıktı ki kimseyi göremedi. Gördüğü kişilerin ise Yunan tanrısı ile alakası bile yoktu. “Tamam, yürü bakalım kızım. Birkaç bardan bir şeyler içer sonra da kalkarsın” diyerek kendini cesaretlendirdi ve ilk adımı attığı anda “Lanet olsun aptalın tekiyim” diyerek de kendine kızdı. Bara geldiğinde ise sakin bir şekilde bar taburesine oturdu. Kendine her zaman içtiği içkilerden birini söyledi ve yudum yudum içmeye başladı. Bu sırada ise bakışları etrafta dolanıyordu. Tam bir saatte o şekilde taradı fakat, kalbindeki kelebeklenme son bulmaya başladığında gözleri artık bu işleme son vermişti. Bardağında az bir içkisi kalmıştı ve hızla içip kalkmayı planlamıştı. O esnada telefonuna bir mesaj geldi ve mesajın aslında kimden olduğunu biliyor olmakta canını sıktı. Mesajı açtı ve Jolie “Bana seni çoktan yatağa attığını söyle” diyerek yazmıştı. Hera ise derin bir nefes vererek “Burada yok. Kalkıyorum. Sana uyduğu için ise aptallığıma kızıyorum. Çok yorgunum ve cidden eve gelip ayaklarıma masaj yapmalısın. Buda senin cezan” diyerek ona yazıp gönderdi ve cevabı beklemeden telefonu kapatıp çantasına kodu. Hemen önünde olan içkisini tek yudumda bitirdi ve hemen kulağının arkasında bir nefes hissetti. Tabi o nefesin bedenini yaydığı lanet olası alevlerde hemen arkasından hissetti. Bu kokuyu tanıyordu. Bu hissi daha önce de hissetmişti ve durmaya ramak kalan kalbi içinde bir anda kanat çırpmaya başladığında nefesinin ciğerlerinden çıkmanın yolunu aradığını hissetmeye başladı. Çünkü bulamıyorlardı. Hera, hayatta kalma mücadelesi veriyorken kulağının resmen içine yakıcı bir nefes ile “Beklettim mi çimen göz?” diye fısıldayan genç adam ile tüm bedenini erimeye başladığını hissetti. Gözlerini kapatan genç kadının aklına annesinin söyledikleri geldi. Ne demişti annesi, “Aşkın sana geldiğini hissedersin. Bir erkek kalbini tepindiriyor, bedenin, alev alev yakıyor ve nefesini kesiyorsa bil ki eros etrafında turlar atmaya başlamıştır. O zaman kendini sadece içindeki o yangına bırak.” Diye söylemişti. Genç kadın yutkundu ve kendini içindeki yangına teslim ederek gülümsedi. Mırıldanarak “Eğer bu gecenin sonunda gerçekten çığlıklar atmayacak olursam, bir daha hiçbir erkeğe merhaba bile demeyeceğim” diye söylendi ve kulağının dibinde bir kıkırdamama duyduğunda hızla döndü ve genç adama ile göz göze geldi. Lanet olsun çok yakışıklıydı. Fakat genç kadının gözleri kocaman olarak, “Duymadım de!” diye haykırmasına Tolga, daha sinsi bir sırıtma ile karşılık vererek “Bana sadece hangi tonda istediğini söyle bebeğim. Gerisi bende” diyerek karşılık verdiğinde ise Hera, yutkundu. Lanet olsun duymuştu. Kesinlikle duymuştu ve kesinlikle rezil olmuştu…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. .

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD