“Rüya,Rüyaaaa,Rüyaaaa kalk kızım hadi geç kalacağız.” Asya sabahtan beri tepemdeydi ve susmuyordu. Uykuyla geçireceğim on dakikamı yemişti pislik. Bilincim açıktı ama göz kapaklarım güne merhaba demeyi reddediyordu.
“Kızım şimdi görürsün sen.” Şu an Asya’yı takacak halde değildim.
Şu an ben dünyayı takmıyordum aslında. Tam tekrar mayışmaya başlamıştım ki öküz tepmişçesine uyanmak zorunda bırakıldım.
Her yerim sırılsıklam olmuştu. Benim sürtük arkadaşım bir sürahi suyu üstüme boşaltmış gardiyan gibi başımda bekliyordu. Bu nasıl arkadaş ya.
“Asya yemin ederim başını gövdenden ayırıp gözlerini çıkartır karıncalara veririm. İnsan gibi uyandırsana.”
“Kızım o nasıl tehdit ya, midem bulandı. Ayrıca düzgün uyandırma işini 17 kez denedikten sonra pes ettim. Kusura bakma.”
“Asya çabuk bana bu caniliğinin nedenini söyle.”
“Kızım saat kaç senin haberin var mı? Okula gideceğiz, hadi. Geç kaldık zaten.” Asya’nın bunu demesiyle saate baktım ve gözlerimi büyüttüm. Saat 8.30’tu ve okul 9.00’da başlıyordu. Okul arabayla bile 20 dakikalık mesafedeydi ve biz okula yürüyerek gidecektik.
“Asya koş, hadi Asya. Çık odadan üstümü değiştireceğim ya da dur. Anıl uyandı mı?” Asya kafasıyla onayladı.
“Kahvaltı yaptı mı?”
“Evet, yaptı. Ama biz mecbur okulda yapacağız. Hadi acele et.” Tamam diyip harekete başladım.
O sırada Asya zaten odamdan çıkmıştı. Hemen tuvalete gidip elimi, yüzümü yıkadım ve dişlerimi
Fırçaladım.
Tuvaletteki işlerimi hallettikten sonra hemen gardırobuma koştum.
Okulun ilk günleri hava sıcak olduğundan bu sıcakta pişmemek için altıma açık mavi bir şort üstüme morlukları kapatan beyaz v yaka bir tişört giymiştim. Eğer o morluklar olmasaydı askılı giyebilecektim.
Aynanın karşısına geçip saçımı taradığımda hazırdım. Okul çantam zaten hazırdı. Onu da aldığım gibi dış kapıya koştum.
Beyaz ayakkabılarımı giyip siyah güneş gözlüğümü taktım ve dışarı çıktım. Asya zaten dışarı çıkmış beni bekliyordu. Onun üstünde ise siyah dar pantolonla asker yeşili askılı bir tişört vardı. İkimizde çok güzel olmuştuk.
“Oha lan ne çabuk.”
“Tabi kızım, ben sen miyim de günün yarısını ayna karşısında geçireyim.” Asya bu dediğime göz devirdi.
“Neyi bekliyoruz, zaten geç kaldık.”
“Emir’ler gelecek onları bekliyoruz.”
“Ne alaka?” Asya’yı bir ara köşeye sıkıştırmalıydım. Tam ağzını açmış cevap verecekti ki onun zamanlamasını hayran kaldığım o gıcık telefonu çaldı. Arayan Emir değilse ben de bir şey bilmiyordum. Bu tahminden yola çıkarak Asya’yı sinir etmeye başladım.
“Asya bak doğruyu söyle yoksa evlendiniz mi?” Tamam birazcık! Abartmış olabilirdim.
“Rüya sabah sabah seninle uğraşamam.” Ben dinler miyim? Tabiki hayır.
“İnsan bir düğününe çağırır. Böyle gizli gizli ne aceleniz vardı?”
“Rüya bak demedi deme o çeneni zorla kapatırım. Delirtme beni.”
“Asya yoksa hamile misin? O yüzden mi evlendiniz? Beni hayal kırıklığına uğrattın.” Asya sinirden kıpkırmızı olmuştu.
“Vallaha benden günah gitti. Allah’ım sen beni biliyorsun önce uyardım.” Deyip peşimden koşturmaya başlayınca resmen yardırdım.
Biz Asya’yla hep böyleydik. Ben onu sinir ederdim o bana sinirlenir küserdi ama sonunda dönüp dolaşıp gene birbirimizin yanında biterdik.
En son gidecek yerim kalmadığında direk anayola atladım. Asya’nın elinde acı çekip ölmektense direk ölürüm daha iyiydi.
Bunu düşünmeme rağmen duyduğum korna sesi beni korkutmuştu. Ama ben yola atladığımda araba yoktu.
Ne ara geldi bu araba ya? Başım sola dönerken araba ani frenle zar zor durdu. Şu an arabayla dip dibeydik Asya sağ olsun. Şoför kapısı açıldığında arabanın içinden Bora çıktı.
Sonra arabanın bizim araba olduğunu gördüm. Bora arabadan yarım bir şekilde çıkmış bana bakıyordu. Arkada bir araba daha vardı. Onu da Emir kullanıyordu.
“Kızım sen manyak mısın? Niye pat diye yola atlıyorsun? Ya bir şey olsaydı. ”Bora’nın bağırmasıyla kendime geldim ve Asya’dan kaçtığımı hatırlayıp bağırmaya başladım.
“Tam zamanında.” Bunu dememle Bora kaşlarını çattı.
“Hadi bin, çabuk bin Bora.” Deyip şoför koltuğunun yanına oturdum, Bora’da şoför koltuğuna oturdu. Bora’nın bana bön bön baktığını görünce ofladım.
“Hadi sür şu arabayı.”
“Rüya ne oluyor?” Arabanın kapısını kilitleyip cevap verdim.
“Ya, canım tehlikede sür şu arabayı.”
“Ne?”
“Ya Asya öldürecek beni nesini anlamıyorsun? Hadi!” Bunu dememle arabayı sürmeye başladı. Şükür. Bizim okulun yolunda ilerlerken arada arkaya bakıyordum.
Asya ben bu arabaya binince mecbur Emir’in yanına binmişti ve hemen peşimizden geliyorlardı. Ama aklıma takılan bir şey vardı.
“Bir dakika ya sen bizim okulun yolunu nerden biliyorsun?”
“Bende o okulda okuduğum için olabilir mi?” Şu an hayatımın en büyük şokunu yaşıyorum desem yalan olurdu ama baya bir şaşırmıştım. Doğal olarak yani.
“Ne?”
“Ne demek, ne?”
“Yani nasıl bizim okulda okuyorsunuz onu diyorum. Ben daha önce sizi okulda hiç görmedim.”
“Bu yıl geldiğimiz için olabilir mi?”
“Olabilir.” Sesim istemsizce kısık çıkmıştı. Asya bunu kesin biliyordu.
“ E siz nerden biliyorsunuz bizim orda okuduğumuzu?”
“Aslında ben bilmiyordum. Siz dün arabayı bize verince sabah geri getirelim dedik. Buna da Emir’in bana aynı okulda okuduğumuzu söylemesiyle karar verdik. Emir’e de Asya söylemiş. Biz de hem arabayı getirelim hem de sizi okula bırakalım diye geldik.” Aklımda tek bir soru kalmayacak şekilde açıklaması hoşuma gitmişti.
“Mantıklı.” dememle güldü ve
“Benim aklıma takılan bir şey var” dedi. Bende buna karşılık olarak
“Sor.” Dedim.
“Normalde kolejlerin forması olur. Biz niye sivil gidiyoruz okula?” Kahkaha attım.
“Yanlış bir şey mi sordum?”
“Hayır ,sadece o hikaye aklıma geldikçe müdüre acıyorum. O yüzden güldüm.”
“Merak ettim şimdi. Anlatsana.”
“Bak şimdi biz Asya’yla okul formasından sıkıldığımız için bir gün okula serbest gittik. Ertesi gün bir bakmışız herkes serbest gelmiş. Tabi bu olayın sorumlusu biz olduğumuz için müdürden ihtar aldık. Ama bizim okulun müdürü okulu daha çok ticaret yeri olarak düşündüğü için bizi disipline gönderip müşteri kaybetme gibi bir ihtimali göz önünde bulunduramazdı. Biz de bunu bildiğimiz için okula serbest gelmeye devam ettik. Tüm okulda aynı şekilde devam edince müdürümüz bununla baş edemedi ve daha fazla rezil olmayım kafası okul formasını kaldırdı.” Hala gülüyordum çünkü o günler Asya’yla çok eğlenmiştik.
“ Güzel hikayeymiş. Uğraştığınıza değmiş en azından.”
“E yani o kadar ihtar aldık. Bir zahmet.” Deyip yine güldüm.
“Çok güzel gülüyorsun.” Bora’nın bunu demesiyle gülüşüm durdu. Utanmıştım. Hatta belki kızarmıştım bile. Bunu söylemesini beklemiyordum.
“Somurt diye söylemedim bunu” başımı ona çevirdiğimde gülüyordu. Utandığımı anlamıştı kesin. Allah’ım ben niye utanınca yanakları kızaran bir yapıya sahibim ya.
“Sadece biraz ani oldu.”
“İnan benim içinde çok ani oldu.” Bunu demesine şaşırmıştım. İnsanda merak uyandırıyordu.
“Ne?” diye sordum.
“Boş ver.” Dedi. Birkaç dakika sonra az öncekinden daha ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.
“Nasılsın? Bir yerin falan acımıyor değil mi?” Duyduğum sözlerle ister istemez bende somurtmuştum.
“Bu konuyu kapatsak? Hiç konuşasım yok da. “ Üstelemedi. Zaten okula varmıştık. Emir ve Bora arabaları yan yana park etmişlerdi. Bu benim için kesinlikle tehlikeli bir durumdu. Arabadan inmeden önce Bora’yı durdurdum.
“Asya üstüme falan atlamaya kalkarsa tut tamam mı?”
“İyi hatırlattın. Ben de sana onu soracaktım. Sen niye Asya’dan kaçıyorsun ve neden yola atladın?”
“Ben sana onu daha uygun bir zamanda anlatsam olur mu?” Sanki bunu demem onun hoşuna gitmiş gibi gülerek
“Tamam.” Dedi.
“Peki şu Asya’yı tutma konusu, o da tamam mı?”
“Tamam.”
İkimizde güldük ve arabadan indik.
Asya beni görür görmez yanıma gelmeye başladı. Hemen Bora’nın arkasına saklandım. Şu an tek güvencem oydu.
Asya dibimize kadar geldiğinde arabaya binip kaçmayı düşünmedim değil.
“Bora çekil.”
“Vallahi sözüm var çekilemem.”
“Rüya aynı sınıftayız biliyorsun değil mi? Kaçışın yok yani.” Yüzüme vurulan gerçekle bir an panikledim. Ne yapacağım ben şimdi?
Emir ve Bora’ya siz hangi sınıftasınız dememle Asya da cevabı duymak için kulak kesildi.
Sen var ya sen... Bunlar kesin Emir ile sevgili olacaklardı.
“Bugün belli olacak.” Bunu demesiyle saate baktım.9.13’tü. İlk ders başlamıştı.
“Bende seninle geleyim mi? İlk dersi kaçırdık zaten, hem ben de Asya ve bana geç kağıdı alırım.”
“Bana uyar, nasıl istersen.”
“Rüya sen gidersen ben de geleceğim biliyorsun değil mi?”
“Yok sen burada Emirle otur biz gider geliriz.” Bunun üzerine Emir çok gereksiz bir şey söyledi.
“Benim sınıf işi ne olacak?” Hay bin kunduz. Bir sorun da çıkmasa olmazdı.
“Ben hallederim.” demesiyle Bora’ya döndüm. Yürü be aslanım. Bu çocuk gözüme girmeye başlamıştı. Tam gidecektik ki Asya bir soru sordu.
“Siz kahvaltı yaptınız mı?” Bora ve Emir başlarını olumsuz anlamda sallayınca Asya
“Tamam o zaman gidin gelin kahvaltı yapalım. Ama çabuk olun. Ne kadar çabuk olursanız o kadar iyi.” Bora ve ben tamam dedikten sonra yola koyulduk. Bu iyi olmuştu çünkü Bora’ya sormam gereken bir kaç soru vardı.
“Bir şey sorabilir miyim? .”
“Sor.”
“Dün benim yanıma geldiğinde niye Can’ı o kadar çok patakladın? Siz arkadaş değil miydiniz?”
“Can benimle değil Emir’le arkadaştı. Ben Can’la o gece tanıştım. Zaten hiç gözüm tutmamıştı onu.”
“Tamam onu anladım. Peki bizi nasıl buldun? Yani yukarı niye çıkmıştın? “
“Sen masadan kalktıktan sonra Can bir kaç kadeh daha içti ve sarhoş oldu.
Ondan sonra ayağa kalktı ve senin gittiğin yere doğru gitmeye başladı. Bende tuvalete mi gidiyorsun diye sordum. Hayır dedi. Sonra karakolun önünde sana sarkıntılık ettiği aklıma geldi ve senin yanına geldiğini anladım.
Ben sizin olduğunuz yere doğru gelirken sen çığlık atmıştın. Öyle buldum zaten sizi.”
“Teşekkür ederim.” Bana dönüp anlamamışçasına bakınca neden teşekkür ettiğimi açıkladım.
“Yani dün beni kurtardığın için.”
“Önemli değil her zaman.” Okulun içine girmiştik ve müdürün odasına doğru gidiyorduk. Bora daha çok beni takip ediyordu. Müdürün kapısının önüne geldiğimizde kapıyı tıklatmadan içeri girdim. Müdür dikkatini bize verdi.
“Evladım niye kapıyı çalmıyorsunuz?”
“Hocam çaldık. Sanırım siz duymadınız.” Müdür hemen inanıp ne istediğimizi sormuştu.
“Hocam ben Asya ve kendim için geç kağıdı almaya geldim. Bu arkadaşta kendinin ve arkadaşının sınıfını öğrenmeye geldi. Okula yeni geldilerde.”
“İlk günden geç kalmak tam size göre bir davranış Rüya.” Eyvallah hoca! Asya’yla bu odada ne anılarımız olmuştu.
“Hocam bizi ne kadar da iyi tanıyorsunuz.” Deyip sahte bir gülücük gönderdim. Müdür geç kağıdı yazmaya başlayınca hemen somurtup göz devirdim. Bora bıyık altından gülüyordu. Karnını dirseklediğimde susmak zorunda kalmıştı.
Aslında geç kağıdı almak zorunda değildik ama Asya’dan kaçmak için en iyi yol buydu. Müdür bana kağıtları uzatınca gülümseyip kağıtları aldım.
“Şimdi sen söyle oğlum.” Hocam dedik ya yeni geldi, sınıfını öğrenecek falan diye. İki dakikada nasıl unuttunuz?
“Hocam ben hem benim hem de arkadaşımın sınıfını öğrenmek için gelmiştim.”
“Adını, soyadını ve arkadaşının adını soyadını söyle.”
“Bora Özay, Emir Yılmaz.” Bu ismi her duyduğumda yavru bir kuşun ilk kanat çırpışı gibi bir kıpırtı oluşuyordu içimde.
Ama bunun olmaması gerekiyordu. Bunca yaşanan olumsuz şey varken ve kendimi kendi karanlığıma hapsetmişken böyle hissetmemeliydim.
Yıllarca kendi içimdeki karanlıkta yaşamış olan, bunu fırsat olmadıkça düşünmeyen ve belli etmeyen ben böyle hissetmek istemiyordum.
Karanlığa alışan gözlerim aydınlıkta acı çekmek istemiyordu. Bana alışmış olan ben, yeni bir ben istemiyordu.
Eğer aydınlığa ulaşırsam yeni bedeller ödemem gerekecekti.
Annem ve babamdan sonra küçücük bir aydınlık, bir kalp çırpıntısı için yeni bedeler ödemeye hazır değildim.
“Gitmek istediğiniz herhangi bir sınıf var mı?” Müdürün sesiyle kendime geldim. Bora bana dönüp
“Siz hangi sınıftasınız?” dedi.
“11-B” Bora dalgınlığımı anlamıştı. Kendine gel Rüya. Şu an sırası değil.
“Hocam duydunuz 11-B’ye gitmek istiyoruz.”
“Tamam. Hadi siz sınıflarınıza gidin.” Müdürün bunu demesiyle odadan çıktık. Üzerimizdeki gerginliği atmak için güldüm ve koşar adımlarla kantine ilerlemeye başladım.
“Yavaş olsana.” Bora arkada sızlanıyordu.
“Ya çok acıktım, hadi.”
“Sen mi?” bunu demesiyle olduğum yerde durdum ve arkama dönüp ters ters baktım.
“Niye ben insan değil miyim? Acıkamaz mıyım?” Yanıma gelip dibimde durdu.
“Hayır onu demek istemedim. Sadece karnı sırtına yapışmış olan birinin acıkacağını hiç düşünmemiştim.”
“Sen bana cılız demeye mi getiriyorsun?”
“Hayır cılız demeye getirmiyorum. Sen cılızdan da cılızsın.”
“Sensin be cılız, ben gayet iyiyim.”
“Sanki kötü bir şey dedim. Senin yerinde başkası olsaydı teşekkür ederdi.”
“Ama ben başkası değilim. O yüzden teşekkür etme gereği duymuyorum.”
“Biliyorum.” Bu konuşma beni çok sıkmıştı.
Çünkü küçüklüğümden beri herkes bunu yüzüme vuruyordu. Hatta annem ve babam ölmeden önce okuldakiler yüzünden soruşturma bile açılmıştı.
Zayıf olmamın dile getirilmesinin bana verdiği rahatsızlıklardan birinin nedeni de buydu. Bunları boş verdim ve yürümeye devam ettim.
“Bunu biliyor olman aç olduğum gerçeğini değiştirmiyor. O yüzden biraz hızlı olsan sevinirim.”
“Gördüğüm hiçbir kıza benzemiyorsun. Sende farklı bir şeyler var.”
“Çünkü benim farklı bir hikayem var.” Dedim şakayla karışık.
“Bak şimdi merak ettim.” Gözlerinin içine baktım.
“Belki bir gün böyle vahiy falan iner de fikirlerim zıt yönde hareket etmeye başlarsa anlatırım.” Dedim.
“Şu andan itibaren o günleri sabırsızlıkla bekliyorum.”