On saniye. Bir insanın hayata bağlanmasına ya da kopmasına yeter mi? Duran saniyelerin bitmesi için küfürler ederken sonunda kapağın kilit sistemi açıldığında bağırdı.
“Açıldı!”
Demir kapağı iki eliyle tutup büyük bir güç uygulayarak kaldırdığında genç kız öylece suyun içinde hareketsiz duruyordu. Eğildi ve kızın omuzundan tuttuğunda kendine doğru çekti. Sarı saçları kısalmıştı. Hatta resmen yolunmuş gibi duruyordu. Bedenini mecburen omuzuna attığında kendi canı yandı çünkü yaralarının acıdığını düşündü.
Merdivenleri indiğinde omuzundan kızı indirip yere uzandırmak istedi ama arkadan bir adam elindeki battaniyeyi uzattı. Kızın halini görünce aracın bagajından almıştı. İki adam battaniyeyi serip hazır ettiğinde Duran kızı yatırdı. Raşit ile Ahen kızın başında dikiliyordu. Nefes almadığını gören Duran yan çevirip ağzından suyu atmasını sağlarken burnundan soluk veren Ahen yere eğildi ve dizlerini battaniyenin üzerine koyup kızı yeniden sırt üstü yatırdı.
“Bana bırak.”
Önce eğildi ve kalbini dinledi. Nefes alışverişini almaya çalıştı. Bileğinden ve boynundan nabzına baktı. Kaşları daha sert çatıldı. Yüzü kararırken ellerini çaprazlama birleştirip kızın göğsüne yerleştirdi. Kalp masajına başladığında tüm adamlar onu izliyordu. O sırada içeri giren beden ile adamların başları oraya döndü. Üzerinde tıpkı kendilerinin giydiği gibi baştan ayağa siyah bir kıyafet vardı ama bedenine yapışmış gibi her yerini sarmıştı. Başında gece görüşü elinde uzun menzilli sniper, ayağında topuklu bot ve yüzünde duvar gibi ifade ile Ahen’in yanına kadar geldiğinde bekledi.
Genç adam hem kalp masajı yapıyor hem de suni tenefüsle kızın dudaklarından içeri hava üflüyordu. Bir an elleri kaskatı kesildi. Masajı tamamlayamadı. Nefesini tutup gözlerini kapadığında annesini ipin ucundan alıp kalp masajı yapan görevli sanki film sahnesi gibi zihninin her bir odasına sızdı. Elleri kızın göğüs kafesinin üzerinde yumruk olurken dişlerini öyle bir sıkmıştı ki az daha uğraşırsa dişini bile kırabilirdi.
Sonunda “Ahen Bey kız” diyen Duran ile gözlerini açtı. Yumruk olan elleri düzelirken kızın göğüs kafesine baskı da arttı. Eğilip nefes verdiğinde kendi dudaklarına değen dudakların tadı bu defa güzel değildi. Tuz kalıplaşmış halde bedenine yapışmıştı.
Sonunda küçük bir öksürükle ağzındaki suyu atmaya çalışan kızı yana çevirdiğinde kendine gelmesine izin verdi. Öksürüğü azaldığında yanında dikilen adamı “Patron hemen götürsek iyi olur. Tuzlu suya fazla maruz kaldı. Durumu iyi değil” dediğinde battaniyeye tıpkı bebek sarar gibi sardıkları kızı kucağına alan Ahen’di. Adamının yanından geçerken “Sierra. Buna cesaret edenleri istiyorum” dediğinde kızın kırmızı gözleri adeta parladı.
Patronu çıkarken arkasından hareket eden diğerleri kıza tuhaf bakıyordu. Sierra, Ahen’in kilit adamlarından biriydi. Tetikçisi, profesyonel işkencecisi, iz sürücüsü ve aynı zaman da onunla patron muhabbetiyle konuşan tek kişiydi. Yıllardır onun yanındaydı. Yetişmesinde, dövüş eğitimlerinde, silahta ustalaşmasında ve daha birçok şeyde en iyi olmasını sağlamıştı. Sierra tuhaf bir kızdı. Daha yirmi yedisinde anca vardı ama minyon tipi sayesinde küçük gösteriyordu. Saçlarını her daim at kuyruğu yapar ve gri tonlara boyatırdı. Gözlerinde ise milyonda bir olan bir rahatsızlık vardı. Göz rengi kırmızıydı. Bu da onu daha korkutucu yapıyordu. Üstelik elinden bir uçan bir kaçan kurtuluyordu. Acımasızlığı da Ahen ile yarışırdı. Robot gibiydi. Bul ve yok et dendiği an anında işini bitiriyordu kurbanının.
Ahen kucağında kızla arabaya bindiğinde direksiyona geçen Raşit’e “Veterinere gidiyoruz” dedi. Orası sözde veterinerdi ama binanın gizli bölümü vardı ve orayı yaralanmalarda hastane olarak kullanıyorlardı. Son model cihazlar, onlara çalışan ve normalde kazanacağının üç katı alan alanında uzman doktorlar ve hemşireler vardı.
Yola çıktıklarında dizine başını koyduğu kızın yüzüne baktı. Dudakları morarmaya başlamıştı ve kurumuştu. Cildinde tuzun o asidik etkisi görülüyordu. Saçları onu son gördüğü zamandan daha kısaydı ve saç derisinde yara görünüyordu. Aradan sadece birkaç gün geçmişti ama yine de zayıflamış görünüyordu. Göz altları morarmıştı.
Raşit'in yanında oturan Duran ara ara gözünün yanıyla arkada oturan adamın kucağındaki kıza bakarken dudaklarını birbirine bastırıyordu. Gariptir ki bu kıza içi ısınmıştı. Belki de onda zamanında kaybettiği küçük kız kardeşini görüyordu. Masum, kimsesiz ve savunmasız oluşu ise koruma iç güdüsünü ortaya çıkarıyordu. Veterinerin arka kapısına geldiklerinde hemen kapılar açıldı ve Lila Ahen’in kucağından Duran tarafından alındı. Kapıdan geçtiklerinde ince ve loş ışıklı bir koridoru geçtiler. Önlerine çıkan çelik kapıya Ahen el izini okutarak geri çekildiğinde kapı açıldı.
Antiseptik kokusu ciğerlerine dolarken doktorlar hemen yanlarına geldi ve genç kızı sedyeye aldılar. Göğüs kafesi çok usul hareket ediyordu. Duran hemen “İşkence gördü. Sonra da tuzlu su içinde kaldı. Boğulma tehlikesi atlattı.” diye bilgi verdi. Ahen öylece dikiliyordu. Kızı alıp gittiklerinde hemen kan gurubu öğrenilmesi için hemşirelere talimatlar verildi.
Saatler geçti. Lila tedavi altına alındı. Durumu iyi değildi. Doktorlar çok uğraştı ama komaya girmesine engel olamadılar. Yaraları sarıldı. Bedenindeki tuz temizlendi. Beyin kanaması geçiriyordu yüksek tansiyondan çünkü bedeni çok fazla tuza maruz kalmıştı. Bunun için saçlarını kazıdılar. Ameliyatla kanamayı durdurdular. Sonuç olarak iki yataklı yoğun bakım kısmına alınan kızın hayat ile bağlantısı sadece makineler oldu. Yoğun bir ilaç tedavisi başlarken saatler birbirini çoktan kovalamıştı.
Ahen, orada olan ofisine girmiş öylece başını koltuğun arkasına yaslar vaziyette gözleri kapalı oturuyordu. Duran sürekli doktorları ya da hemşireleri darlıyor nasıl olduğuyla ilgili bilgi almaya çalışıyordu. Raşit onun bu haline başını sağa sola sallamakla karşılık verebiliyordu çünkü arkadaşının en derin yaralarını biliyor ve kızı kardeşi yerine koyduğunu biliyordu.
Doktorların başı Ahen’in odasına girerken Duran ile Raşit de onu takip etti. Gözlerini açan adam “durum?” dedi sadece. Uzatmaya gerek yoktu.
“Ahen Bey, hastamız geldiğinde solunumu ve kalp atışları çok zayıftı. Maruz kaldığı tuz yüzünden tansiyon yükselmesi yaşamış ve bu beyin kanamasına neden olmuş. Ayrıca işkence maruz kaldığı ve bir süredir düzenli gıda alımı sağlayamadığı için bedeni fazla zayıftı. Tuzu temizledik ve kanamanın olduğu kısmı ameliyat ile onardık. Yaraları sarıldı. Net bir şey söyleyemem. Hasta şu an komaya girdi. Komadan çıkar mı çıkarsa hasar kalır mı bunu uyanmadan bilemeyiz. Yine de fazla ümidimiz yok. Her an kaybedebiliriz.”
Duran, kaşlarını çatıp gözlerini kaparken Ahen duygusuz bir tonla “Elinizden geleni yapın. Ne gerekiyorsa da size temin edilecek. O kızı hayatta tutun.” dediğinde doktor baş selamı verip odadan çıktı. O ara içeri başka bir koruma kapıyı çalıp girdi ve “Efendim Balamir ve Alparslan Atalan geldi.” dedi.
“Bekletmeyin alın içeri” dediğinde adam çıktı. Duran ile Raşit’e bakıp “Sierra’ya yardım edin. Yirmi dört saat dolmadan o herifleri bulacaksınız” derken sesi kaskatıydı. Raşit “Efendim biz ayrı araştırsak” dediği an Duran bozulan sinirleri yüzünden istemsiz erkeksi bir kıkırtı koyuverdi.
Genç adam ters ters adamına bakarken “Neden Raşit? Korkuyor musun yoksa ondan?” dedi. Tek kaşı kalkmış kızın neredeyse iki katı olan adama bakıyordu.
“Korkmuyorum Efendim sadece sağı solu belli olmuyor. Onun için demiştim. Hem yayılırsak daha kolay ulaşırız adamlara diye düşünmüştüm.”
Ahen, masada duran tabakadan bir puro alıp yakarken “Kızın yanında tiki olan şeyleri yemez söylemezseniz o da sizi vurmaz. Hadi çok uzattınız gidin ve ona yardım edin.” dediğinde içine çektiği dumanı üfledi. Adamlar çıkarken Balamir ile Alparslan geldi. Ahen kalkıp ikili ile tokalaştıktan sonra oturdular karşılıklı. Hemen kahveleri gelmişti.
Balamir “Son durum ne Ahen? Kız nasıl?” dediğinde adamlarından olayı öğrendiğini gören Ahen soluğunu bıraktı. Bezgin bir ifade ile “Son durum kız komada. Beyin kanaması işte yaraları ne ararsan var. Ben yaşadığına şaşırıyorum” dediğinde yüzünü buruşturan Alparslan “Ne yapmışlar ki?” diye sordu.
“Zincire bağlayıp kırbaçlamışlar. Sonra da tuzlu su dolu büyük bir cam fanusa koydular. Mekana ulaştığımızda su tamamen dolmak üzereydi. Kendini baya bildiğin ölüme bıraktı. Kurtardık ama durumu öyle böyle işte. Doktor her an ölebilir dedi.”
Başını sallayan Balamir düşünceliydi. Alparslan ise bir kadına bunun yapılmasına öfkeleniyordu. Erkek beden gücü olarak evet biraz daha dayanıklıydı ama kadına yapılan affedilir gibi değildi.
Balamir “Sence kim? Yani kim bu kızdan ne ister ki? Sen zaten çevrende kadın tutmazsın pek işin olmaz.”
Ahen “Kızla bir gece geçirdim kulüpte. Çakır yok mu o benle oldu diye kıza taktı. Mekan önünde eski kızlardan birinin abisi beni bıçaklayacakken kıza denk geldi. Tedavisini yaptırıp evine yolladım ben ne bileyim amına koyim sırf bir gece altıma aldım diye düşmanlarımın kıza saracağını. Sanki çocuk bakıcısıyım. Bu iş çok canımı sıkıyor. Ama onu alanlar basit üç beş kişilik torbacı çetesi değil. Beni geçmişten vurmaya çalıştı. Adamlarım peşlerinde, yakalanınca öğreneceğiz neyin ne olduğunu.”
Alparslan “Kızı araştırdın mı?”
Ahen “Kızda bir şey yok. Ailesi kötü. Okumaya gelmiş yapamamış. Eh yalan yok tipi de düzgün olunca eskortluk işine sokmuşlar. Batalığa düşmüş balık gibi düşün.”
Balamir kaşlarını çatarken “Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. Ahen'in ruhsuz hallerine gıcık oluyordu.
Ahen “Ne yapacağım Balamir, listeye devam. Kız da ölmez kendine gelirse evine geri postalarım. Oturup romantik mafya filmi çekmiyoruz sonuçta yanımda tutamam.”
Alparslan ise Çakır’ı düşünüyordu. Onun takıntılı hallerini özellikle de Ahen ile sidik yarıştırma çabasını çok duyuyordu. Kızı gönderdiğinde bu defa da Çakır’ın kıza zarar verme olasılığı ortaya çıkıyordu. Bunu soluğunu sertçe verirken Ahen’e dile getirdi.
“Bu Çakır, kızı rahat bırakır mı? Oğlum adam bildiğin seninle sidik yarıştırıyor. Kızın hali ortada ama daha beter bir belayı üstüne alacak gibi.”
Burun kemiğini sıkan adam “Abi hele bir yaşasın kendine gelsin de o zaman düşünürüz ne yapacağız ama şimdilik şu saçma sapan durumun içinden kurtulmak istiyorum.” dedi. Haklıydı. O karanlığın lorduydu. Yer altında siyaha olan bağımlılığı yüzünden birçok kişi kara kurt olarak biliyor adlandırıyordu. Babasından sonra Ahen karanlık dünyayı daha da beter hale çevirmişti. Tek fark babasında vicdan vardı. Ahen de o yoktu. Acımıyordu. İçinde ailesi ile birlikte düşmanlarını yakarken tek bir duygu belirtisi bile yoktu.
Biraz daha sohbet ettiler. Balamir'in telefonu çalınca açtı. Kızının “Alo babacım gelsene çok özledim” sözleriyle yüzü aydınlanırken “Geliyorum fıstığım.” değip telefonu kapadı. Geri yaslanan Ahen boş boş bakındı.
Alparslan “Elif mi?” dediğinde onun da yüzü aydınlanmıştı.
“Özledim baba gel diyor.”
Balamir'in dudaklarında tebessüme bakan Ahen onların nasıl olup da böylesine aile babasına dönüşmesine inanamıyordu. Alt dudağını işaret parmağı ile okşarken “Karadeniz’in kazıklı voyvodası aile babası olmuş. Vay be.” dedi. Balamir ona bakarken aslında yaşayacaklarını görüyor gibiydi. O da kendi gibi inkar edecek, uzak duracak sonra da deli gibi aşık olup değişecekti. Kalp değişim isteyecekti.
Omuz silkti.
“Aşk dostum. Bir kadını kalbine aldın mı ondan olanları da canından parça olarak biliyorsun. Biz karımla ateş üzerinde yürüdük resmen. O Karadeniz’in deli fırtınası ile tüm naifliği üzerindeyken başa çıktı. Ne diyebilirim ki şimdi tüm gücümü ailemden alıyorum. Yaşadığında anlayacaksın.”
Genç adam bunu duyar duymaz göz devirip güldü. O ve aşk. Bir kadına köle olmak. Etrafta koşturan çocuklar. Yüzü sevmediği bir şey yemiş gibi buruşurken başını sağa sola salladı.
“Ben o işlerin adamı değilim. Bir kadına köle olacak kadar da aştan kör olmam. Siz sevin aile olun abicim ben günü birliklerle mutluyum. Hoş onda bile başıma bela oldular ya neyse.”
Kardeşler birbirine baktı. Çok büyük konuşuyordu. Her zaman büyük lokma ye büyük konuşma lafının adamın başına ne çoraplar ördüğünü biliyorlardı. Kalkarken Alparslan “Öyledir kardeşim hıhı. Ben sana bu lafları hatırlatırım günü geldiğinde” derken sesinde alay vardı. Ahen omuz silkti. Umursamazdı.
Duran ile Raşit yola çıktığında Sierra’yı arıyorlardı. Telefon çalıyor ama açılmıyordu.
“Açsana şunu kızım ya. Deli eder adamı ruh hastası.”
“Bence fazla söylenme Raşit. Kız vampir gibi pat diye arabada çıkar görürsün.”
“Duran, beni delirtme kardeşim tamam. Sürekli bizimle olmayan birinin şeftaliye, eriğe, yeşil elmaya tiki olduğunu nereden bilebilirim. Hayır sadece meyvelere değil isimlerine de tiki var. Arıza resmen.”
Duran kahkaha attı.
“Seni çekip omuzundan vurduğunda yüzündeki o şok ifadesi hala aklımda lan. Böyle gözlerin kocaman olmuş bir elindeki meyve poşetine bir yere düşen yeşil elmaya bir de sana böyle kırmızı kırmızı bakan Sierra’ya bakıyor anlamaya çalışıyordun.”
“Lan oğlum sussana. Manyak karı ayarını bilmiyorsa benim suçum ne. Ahen abi olmasa çoktan dağıtmıştım beynini.”
Kendi aralarında Ahen’e abi diyorlardı ama yanındayken Ahen Bey demeleri gerekiyordu. O sırada telefonları çaldı. Duran sesi dışarıya verdiğinde genç kız “Neden kıçına arı konmuş eşek gibi beni arıyorsunuz? İş üstünde rahatsız edilmek istemiyorum bilmiyor musunuz?” dediğinde İki adam da birbirine baktı. Raşit ters bir sesle “Keyfimizden değil herhalde Ahen Bey bizi yanına yolladı. Konum yolla nerdesin?” dedi.
Derince soluyan kız telefona doğru “Ebenin amına bak orada zar atıyorum koçum yeterli bir konum mu? Ayrıca benimle emir kipiyle konuşma aslan parçası omuzuna giren mermiyi bu defa götüne sokarım.” diye bağırdığında Duran alt dudağını dişleyip başını sağa sola salladı. Kızın ağzı erkek olduğu halde onlardan da bozuktu.
Raşit “Kızım, adamın asabını bozma canımı sıkma neredesin onu söyle.”
Sierra “Ne yapacaksın amına koyim ya ne yapacaksın? Sevişiyorum ikinci mi olacaksın yoksa okeye dördüncü mü? Siktirme belanı arayıp durmayın adamları buldum gibi bir şey işimi halledince konum atarım gelirsiniz. Hayde daha fazla beyin sikme.” deyip telefonu kapadığında aracı sert bir frenle sağa çekip durduran Raşit öfkeden kudurmuş direksiyonu dövüyordu. Kükredikçe Duran müdahale etmiyordu çünkü sinir anında Raşit on kaplan gücündeydi. İki metre adamdı sonuçta kuvveti de cüssesine göreydi. Sierra ise yarısı kadar olduğu adama bunları derken resmen dinamitin fitilini ateşliyor ortaya bırakıyordu.
Yarım saat kadar Raşit sakinleşsin diye beklediler. O sırada Duran’ın telefonuna konum ve video geldi. İkisi de videoyu izlediğinde kusmadıkları için sağlam midelerine şükretmişlerdi. Adamlara öyle bir şey yapılmıştı ki anlatmaya kelimeler az kalırdı.
Lila'yı kaçırıp işkence eden Ahen’e ulaşan adamları resmen insan kırkayağa çevirmişlerdi. En öndeki adamın ağzı dikilmişti. Ve çıplaktı. Aslında hepsi çıplaktı. İkinci adam birinci adamın kıçına denk gelecek şekilde ağzı dikilmişti. Ve bu son adama kadar devam etmiş ve aynı zaman da zehir verildiği tenlerinin renginden gözlerinden dahi kan çıkmasından belliydi.
Ahen, elleri cebinde yatakların yanından geçip iki yataklı ve cam kapılı yoğun bakım ünitesinin önüne geldiğinde ağzında bedeninde birçok kablo olan ve başı sarılı kıza baktı. Bedeni büyük hastane yatağında daha da küçülmüş gibiydi. Sanki evinde uyuyan kız çocukları gibiydi.
Telefonuna bildirim geldiğinde kızdan gözünü çekmeden cebinden çıkardı ve mesajı açtı. Sierra, arkasına aldığı cesetleri çekerken “Patron bunları halletmişler. Ben geldiğimde cesetler soğumuştu bile. Birileri ya cezalarını vermiş ya da biz ulaşmadan işlerini bitirmiş.” diye konuştu. Ardından konum bilgisini ona da yolladı.
Boynunu sağa sola oynatan adam zümrüt yeşillerini yine kıza diktiğinde ölüm meleği hemen yanında dikiliyordu. Bir şey başlamıştı hissediyordu. Bu kızı gördüğü andan itibaren hayatında farklı bir dönem ona kapılarını açıyordu. Arkasını dönüp kızdan uzaklaştıkça sırtındaki kara kurt dövmesi sanki hırlıyor, tüm vahşiliğini ortaya sermeye çalışıyordu. Çok kan akacaktı.