Odada yalnız kaldıktan sonra kendi sessizliğinde boğulan Vega, basketbol maçını izlemeye karar verir. Çünkü sessizliği onu boğar ve ilk kez kalabalık içinde olup bu sessizliğin onu öldürmesinden kaçmak ister.
Kafasını uzatıp içeriye göz gezdirdiği ve ardından gözden kaybolmak için geri çekildiği kapıdan bu kez sessizce girdi. İçeride büyük bir gürültü vardı, tezahüratlar kulaklarında çınlıyordu. Vega özel bir okulda okuyordu ve okulu spor konusuna oldukça ilgiliydi. Kulüplerin çoğu spor ağırlıklıydı, genelde turnuvalara katılırlardı. Fakat bütün bu spor havasının yanı sıra Vega'nın sporla alakası yoktu. Beden derslerinde bile spora katılmayan Vega'nın ilgisini çekebilecek tek spor, sporu yapanları izlemek olabilirdi.
Vega, potanın arka tarafında kalan tribünlere doğru ilerledi, o kısımda karşı takımı desteklemek için gelen öğrencilerle okullarının öğrencileri karışık oturuyordu. Herkesin dikkati başlamak üzere olan maçtaydı, kimse yanlarından geçen Vega'ya bakmıyordu. Tek boş yer, ikinci sırada ve en köşedeydi. Hemen oturdu, defterini ve kalemini kucağına koyarak derin bir nefes bıraktı. Başlayan maçı izlemeye koyuldu.
Vega'nın gözleri maçtaydı ama aklı bambaşka bir yerdeydi. Korkut'un söyledikleri zihninde tekrarlanıyordu. Gözleri karşı takımın kaptanına, farkında olmadan çizdiği çocuğa kaydı. Ter içinde kalmıştı, diğer oyunculara komutlar veriyor ve oradan oraya koşturuyordu. Neden onu tekrar çizdiğini bilmiyordu, bu onun seçimi değildi. Aklı dağılmıştı ve belli ki çizimi karalayıp kağıdı buruşturduğu için kendini suçlu hissetmişti. Çizimlerinin hepsini saklardı, karalamayı ve yırtmayı sevmezdi.
Takım kaptanına bakarken ve onun hareketlerini izlerken bir anda ve çok kısa bir an göz göze geldiler. Karşı takımın kaptanı geriye doğru, nefes nefese koşarken Vega'nın onun üzerindeki gözlerine çekinmeden baktı. İkisi aynı anda kafalarını çevirdiklerinde ve Vega solda kalan tribünlere baktığında, hemen önündeki Korkut ile göz göze geldi. Vega o anda kendini kapana kısılmış gibi hissetti, nefes alamadı. Korkut'un öfkeyle çatılan kaşları ve kısılan gözleri onu bir suç işliyormuş gibi hissettirdi.
Vega hemen önüne döndü ve defterini açarak bir şeyler çizmeye başladı. Ne çizdiğini bilmiyordu, ne düşündüğünü bile bilmiyordu. Alışık değildi, birilerinin ilgisinin üzerinde olmasına alışık değildi. Denk gelmiş olması bile onu strese sokmaya yetebiliyordu. Annesi ve babası Vega'yı bunun için bir doktora bile götürmüşlerdi. Anksiyete denmişti, kaygı bozukluğu. Vega bazı anlarda bunu çok net hissediyordu ve o anlardan birindeydi. Elleri titriyordu, çiziminin hiçbir noktası doğru gitmiyordu ve bir karalamayı andırıyordu. Sıcaklamıştı ve alnından, ensesinden akan soğuk terleri hissedebiliyordu. Midesi bulanıyordu, küçük ama onu daha da endişelendirecek bir ayrıntıydı. Ya kusarsa? Ya herkesin içinde kusarsa? Aklından geçen buydu.
İlk yarı bittiğinde ve uyarı verildiğinde Vega ayağa fırladı. Her zaman en arkada olmaya kendini alıştırmış olmasına rağmen sahadan ilk çıkan o olmuştu. Koridora doğru koştu, giriş kattaki lavaboya ulaşmak için duraksamadı bile. Merdivenleri hızlıca çıktı, köşeyi döndüğü gibi kendini boş lavaboya attı. Kapıyı ardından kapattı, kilidi çevirdi ve sırtını yasladı. Sık nefesleri canını yakıyordu, boğazı sanki parçalanmış gibiydi.
Sırtını yasladığı kapının kulpu döndürülmeye ve açılmaya çalışıldığında yerinde sıçradı. Nefesini tuttu, kapının ardındakiler yumruklamaya ve içeride her kim varsa kapıyı açmasını söylemeye başladılar.
Tüm okul... Hayır, tüm dünya onun üzerine oynuyordu. Vega'nın hissettiği şey tam olarak buydu.
Uzun sessizliği ona bir hediye verdi ve kapının ardındakiler pes ederek uzaklaştılar. Vega zeminin ne kadar pis olabileceğini umursamadan çöktü, defterine sarıldı ve gözyaşlarını akıttı. Yine yalnız kalmak istiyordu, yine insanları görmek istemiyordu.
Vega o andan sonra kaçmanın tek bir yolu olduğuna inanıyordu. Telefonunu çıkardı ve annesini aradı. Onu okuldan almasını, tek başına dönemeyeceğini söyledi. Bunları söylerken o kadar şiddetli ağlıyordu ki annesinin aklının ucundan bile bunu reddetmek geçmemişti. Evden telaşla çıkıp, kızını almak için yola koyulmuştu.
Vega, annesi gelene kadar olduğu yerden ayrılmadı. Kendine küçük bir kız çocuğu gibi davrandığı için kızsa bile başka bir çözümü olmadığını tekrarlayıp duruyordu. Yalnız gidemezdi, gidemeyeceğine kendini inandırmıştı. Yaklaşık yirmi dakika sonra annesi Vega'yı aramış, izni aldığını ve çantasını toparladığını söylemişti. Girişteydi, Vega her neredeyse yanına gelmesini bekliyordu.
Vega hemen toparlandı, pislenen eteğinin arkasına dokunmadı bile. Gözyaşlarını gömleğinin kollarına silerek kapının kilidini açtı ve dışarı çıktı. Maç başlamış olmalıydı ki ortalıkta kimse yoktu. Vega derin bir nefes aldı ve koridorun sonuna ilerleyerek girişe ulaşmaya çalıştı. Her ne kadar kimse olmasa da adımları ürkekti. Koridoru dönüp, aşağıya inen merdivenlerin önünden geçeceği sırada birine çarptı ve irkilerek birkaç adım geri attı kendini.
"İyi misin?" diye sordu çarpıştığı kişi. "Dileğin kabul olmak için bu kadar ısrar edeceğini bilseydim asla dilemezdim."
Vega, öne eğdiği başını hafif kaldırarak ters ters Korkut'a baktı. Korkut onun ıslak gözlerini, solgun tenini gördüğü anda kaşları gerilerek havalandı ve terslemek için hazırda bekleyen ağzı sımsıkı kapandı. Kendini o an suçlu hissetti, ters bir şey söylemeden önce yüzüne doğru düzgün bakmayı akıl edemediği için.
"Keşke dilemeseydin." dedi Vega, sesi kırgın çıkıyordu. "Bunun bana bir ceza olduğunun farkında bile değilsin." Sanki öfkesini bir tek ondan çıkarabilecekmiş gibi hissetti Vega. "Sadece benden uzak durmanı istedim!" Vega kendini çok yorgun hissetti, omuzları öne doğru çöktü. "Olduğum ve baktığım yerlerde olmamanı istedim."
Korkut ne diyeceğini şaşırmıştı, böyle bir tepki beklemiyordu. Vega'yı tanımıyordu, onun sadece sessiz ve çizimlerinde hayat olan bir kız olduğunu biliyordu. Bildikleri o kadar sınırlıydı ki, Vega o kadar kapalı kutuydu ki içinde bir yerde her zaman onu tanımak istiyordu. O tanımak istedikçe Vega kaçıyor, onu tersliyor ve hayallerini yıpratacak cümleler kuruyordu. Korkut her zaman pozitif, istediğinin peşinden koşan inatçı bir tip olmuştu. Vega'nın onun bu tatlı tavırlarına dayanamayıp kabul edeceğini sanıyordu ama diğer insanların aksine onu şaşırtmıştı. Çünkü, tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarırdı. Vega bir yılandan bile daha beterdi.
"Seni bu kadar üzeceğini bilseydim..." diyerek hafif öksürdü ve boğuk sesini düzeltmek istedi Korkut. "Çizimini bile görmezden gelirdim."
"Keşke gelseydin." diye nefretle konuştu Vega. "Çizimlerimi bile öldürdün."
"Ne?" derken gözlerini büyülttü Korkut. "Sadece seninle çalışmak istedim o kadar. Bunu bu kadar kafaya takan sensin. Hatta o kadar kafaya taktın ki bana hayallerimi öldürecek nefret dolu cümleler sarf ederek beni kendinden uzaklaştırdın. Ben sana hiçbir şey yapmadım Vega."
"İşte." diye haykırdı Vega ve o an pişman oldu. Hemen etrafına bakındı ve kimsenin olmadığına, duymadığına emin olmak istedi. Yeniden Korkut'a baktığında daha da gerilmiş birini gördü. "Bu senin hiçbir şey yapmamış halim. Bu yüzden uzak dur dedim, bu yüzden benimle konuşma dedim, bu yüzden hayallerini yaşatacak başka birini bulmanı istedim."
"Aslında hayallerimi yaşatmak istedin." dedi Korkut, kaşları inanamıyormuş gibi havalandı. "Ama korktun öyle mi?"
Vega kaşlarını daha da çatarken kafasını çevirdi ve boşluğa baktı. Bunun doğru olup olamayacağını düşündü, gerçekten onun hayallerini yaşatabilirdi ve sırf korktuğu için mi yapamamıştı. Başkasının hayallerini yaşatmak nasıl bir şeydi, onu mutlu edebilir miydi? Vega bunu daha önce denemeyi bırak, düşünmemişti bile. Başkasının hayallerinin nasıl bir şey olduğundan bile habersizdi, o hep kendi hayallerini düşünür ve önemserdi. Bir kitap okuduğunda bunun bir yazarın hayali olduğunu, onun dünyasına ait olduğunu düşünerek okumazdı. Karakterlerle yaşar, kitabın son satırını okuduğunda o dünyayı orada bırakır ve kolayca unuturdu. Aklına yazarı gelmezdi, kitabın son sayfasından sonra gelen, kapağın iç tarafında kalan kısımdaki yazar tanıtımını okumazdı bile. Bu kadar hayalleriyle yaşayan, kitapların içinde kaybolan birine göre garip bir hareketti. Bunu o an fark etti.
"Bilmiyorum." diyebildi Vega, artık gözyaşları da kurumuştu. Cebinde titreyen telefonuna uzanmak dahi istememişti o an, onu alması için yalvardığı annesini unutuvermişti. "Sanırım beceremem."
"Ya bu sana iyi gelirse?" diye sordu Korkut, yeniden onu ikna etmeliymiş gibi hissetmişti. "Benim hayallerim ya sana iyi gelirse Vega?"
"Sanmıyorum." derken kafasını hızlıca iki yana salladı Vega, derin bir nefes aldı. "Ben seninle çalışamam, kimseyle çalışamam." Defterini karnına bastırdı. "Neyse, gitmem gerek. Lütfen bir daha benden böyle bir şey isteme, benimle konuşma ve bakma."
Korkut derin bir nefes bırakırken gözlerini devirdi. "Ya baktığım yerdeysen?"
"O zaman göz göze gelmeden önce kafanı çevir, dik dik bakma bana!"
"Ya daldıysam?" diye sordu bu kez de, şansını zorluyordu. "Farkında bile değilsem?"
"Bugün de farkında değil miydin?" diye sordu Vega, şimdi o da şansını zorluyordu.
"Farkındaydım." diye itiraf etti Korkut, bu onun için pek de zor olmamıştı. "Peki sen Aksel'i keserken bunun farkında mıydın?"
"Aksel..." diye sorarcasına mırıldanan Vega bunu sonradan fark etti. Aksel, karşı takımın kaptanıydı. Ona sadece anlamak istercesine bakıyordu ama bunu Korkut'a söylemeye niyeti yoktu. Mesele o an ne Korkut ne de Aksel'di. Mesele kendiydi, çizimiydi. Bunu kime anlatırsa anlatsın anlayamazlardı.
"Karşı takımın kaptanı." diye yanıtladı Korkut, Vega'nın anladığını anlamadan. "Onu izliyordun..." Derin bir iç çekerek saçlarını karıştırdı Korkut. Üstünde kırmızı basketbol forması vardı, saçları dağınıktı. Vega'nın gözü o an Korkut'un gözünün kenarındaki küçük bene kaydı. Aklına çizimi geldi, bire bir aynıydı, aynı büyüklükte ve yerdeydi. Sanki Vega onu özenle, Korkut'a bakarak çizmişti. Bunu itiraf etmek istemiyordu çünkü bu da Aksel'i çizdiği gibi bir anda yaşanmış olabilirdi. Fark etmeden Korkut'u izlemişti ve yine fark etmeden çizerek aklına kazımıştı. Aklına daha iyi bir fikir gelmiyordu.
"Hayır." dedi Vega, net bir sesle. "Onu değil, maçı izliyordum."
"Direkt ona bakıyordun." diye üstüne basa basa cevapladı Korkut. "Sebebi neydi ki?"
"Sana ne?" diye sordu Vega, bu sorguya daha fazla katlanmaması gerektiğinin farkına varmıştı. "Nereye ve niye kime baktığım senin neden umurunda? İstediğime bakarım, istediğim sebeple izlerim sana ne?"
Korkut kaşlarını kaldırırken omuzlarını dikleştirdi ve Vega'yı baştan aşağı süzerek onu yeniden kıstırdı. Vega bu hareketten sonra kaskatı kesildi.
"O halde ben de istediğime, istediğim sebeple bakarım. Sana ne?"
Vega, bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama o kadar öfkelenmişti ki konuşamadı bile. Yanaklarının kızardığını, midesinde bir yanma olduğunu hissetti. Korkut'un ona dik bakışları, kendinden emin tavrı onu git gide daha da gerdi. Vega dudaklarını birbirine bastırırken burnundan soludu ve Korkut'un yanından geçip gitmek için hareketlendi. Gideceği sırada ve Korkut arkasında kaldığında çok geçmeden durması gerekmişti çünkü Korkut ona seslenmişti.
"Vega?" Vega durduğunda Korkut kafasını hafif yana eğdi. "Sinirlenince olduğunun aksine cesaretli oluyorsun."
Vega dönüp arkasına bakmak, Korkut'u bakışlarıyla öldürebilmek istedi. Lakin yapmadı, zemini kıracakmış gibi attığı adımlarına devam etti ve kısa sürede gözden kayboldu. Hızlıca uzaklaştığı Korkut'un ardından attığı gülümsemeyi bile sanki üzerinde hissetti. Korkut gülmüş olmasa bile içten içe güldüğünden emindi.
Vega annesini bulur bulmaz okuldan ayrıldılar, eve gittiler. İlk işi odasına geçmek, eline aldığı ilk romanın sayfalarını karıştırmak ve hemen ardından yazarını incelemek olmuştu. O an Korkut'un hayallerinin olabileceğine inanmıştı. Çünkü artık okuduğu sayfaların hayali olan birine ait olduğuna emindi.