2

2090 Words
"Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Modern Dans bölümünde eğitim almaya hak kazandınız." Kazandım. BEN KAZANDIM. Açık kalan ağzımı ellerimle kapatıp çığlık atmamaya çalışırken annem benim yerime zıplayıp çığlık atıyordu. Ve ağlıyordu. Ne? Ona dönüp "Niye ağlıyorsun anne?" diye sorarken yanıma oturup "Bir tanem emeklerin boşa gitmedi o kadar mutluyum ki Lavin. Gideceksin diye üzülüyorum ama inan senin için çok mutluyum aşkım." diyerek kollarını etrafıma sardı. Dolan gözlerimi kırpıştırıp sarılışına karşılık verirken azıcık geri çekilip "Sen niye ağlıyorsun şimdi?" diye sormaz mı. "Ay ne bileyim senin yüzünden duygusala bağladım ben de." "Tamam dur babana haber vereyim çok sevinecek." koşa koşa odadan çıkıp telefonunu almaya giderken görüntülü arayan İris ve Eymen'e cevap verdim. "Kazandın mı lütfen kazandım de." "Kızım ben de kazandım bir yer hiç böyle hevesli sormadın." Eymen yine ablasıyla uğraşırken dudağımı büzüp gözlerimi kırpıştırdım. Ay iyice numaracı olmuştum ya. "Lavin niye ağlıyorsun bak Mimar Sinan olmadıysa diğer tercihlerinden biri mutlaka çıkmıştır üzülme bebeğim." İris yine abla rolüne büründüğünde gülmemek için zor durup "Ama hayalimdi. ." dedim. İlk Güzel Sanatlara bakmak istediğim için diğer tercihlerime bakmamıştım. Merakla onu da açarken Eymen de iyi niyetlerini sıralamaya başlamıştı. Gözlerimi devirip "Bale bölümü tam burslu kazandım." diye çığırdım. İkisi de şok olup İris annem gibi yerinde zıplamaya başlayınca arkalarında gördüğüm Duru teyzem ne olduğunu sordu. "Ay benim minik kelebeğim tebrikler teyzesinin bir tanesi." "Teşekkürler canım teyzem." "Anne bende üniversite kazandım." Eymen yine araya girince kafasına hafiften vurup "Oğlum yarım saat önce de senin için sevindik hediyeni verdim ya unuttun mu?" dedi. "Olsun sev beni." annesine kedi gibi sırnaşırken gülerek kamerayı alan İrise döndüm. Annem hararetle telefonda konuşurken odama dalıp "Baban bu akşam yemeğe gidelim diyor plan yapma." dedi. Kafamı sallayıp onu onaylarken "Hep birlikte gidiyormuşuz Duruya da söyleyeyim dur." yanıma oturup telefonumu elimden alırken "Aa İris bal böceğim nasılsın teyzesinin kuşu" dedi. Kafamı iki yana sallayıp gülerken "İyiyim teyzelerin en güzeli, sen nasılsın?" diyen İrisin sesi doldu kulaklarıma. "İyiyim bebeğim çekil azıcık anana ver de konuşayım özledim." "İyi hadi konuşun." kıkırdayarak telefonu ona verince bilgisayarımı kucağıma çektim. Odamdan yavaşça çıkarken "Ay Güneş söylemeyi unuttum. Bizim karşı komşu Hatice teyze.." diyen teyzemin sesi gittikçe uzaklaşmaya başladı. Yeni okulumun sayfasına girip fotoğraflarına bakarken "Lavin mesaj geldi. Asil diye bir çocuktan." diyerek odama giren annemle kalbim kafamda atmaya başladı. Yok tansiyonum yükselmişti herhalde. Elimi uzatıp telefonu alırken kim olduğunu sorduğu soruları görmezden geldim. Ay mesaj attı demişti ya. Canım telefonumun bildirim çubuğunu aşağı çektiğimde dudaklarım büzüldü. Hani mesaj? Nerede? Of ya sadece takip isteğini kabul etmişti. Ruh hastası o kadar kız fan sayfası açmış adına sürekli attığı fotoğraflarını  paylaşıyor zaten neyine gizliyorsun da dikkatimi çekiyorsun ki. Ama olsun ben kendim takip edeyim. "Lavinia Saygıner dökül hemen ne karıştırıyorsun!" "Anne bak terlik çarpsın bir  şey karıştırmıyorum ya. Ne kızıyorsun hemen." Elindeki terliği görünce kuran çarpsın demekten son anda yırtmıştım. Yoktan yere çarpılacaktık bir de durup dururken. "Hem Allah aşkına o terlik ne ya? Nerede senin modernliğin? Hı? İyice aldın eline ev hanımlığını valla o hareketli kadını özlüyorum ben? " "Neyim varmış benim bak bak eşeğe bak çıktığı yeri beğenmiyor bir de. Lavin beni uğraştırma getir kulağını." Kesin terliğine laf ettim diye kızıyordur he. Ayağa kalkıp kollarımı beline sardım. Kafamı da göğsüne yaslayıp kulaklarımı korumaya alırken yüksek sesle konuşmaya başlamıştım. "Tamam annelerin gülü ya. Bak gideceğim sen beni seveceğine dövmekle tehdit ediyorsun. Kız doğru söyle babamın kaç parasını yedi bu terlikler?" "Ay bak hala ne diyor! Evladım yaz günü ayakkabı mı giyeyim ki evde ayakkabıyla dolaşınca ne yaparım iyi bilirsin." "Ya valla merak ettim. Anne azıcık gençliğinizden bahsetsene ya. Duru teyzem hep anlatıyor senin ağzından cımbızla laf alıyorum. Keşke Berke burada olsaydı. Sahi niye aramadı ki?" tam düşüneceğim sıra annem elini iki yana sallayıp konuştu. "Tamam git kahve yap bahçede anlatayım. Şu pencerelerini de aç kızım kokmuş odan. Ah ah seni alan üç güne geri getirir." Odamdan çıkarken anneannem gibi söylendiğini fark edip kıkırdayarak dil çıkardım arkasından. Perdelerimi açıp camları ardına kadar açarken temiz havayı içime çektim. Canım İzmir'im çok özleyecektim. Karşıyaka'yı, Bostanlı'yı Alsancak'ı nasıl özlemezdim. Resmen hayatım burada geçmişti. Canım İzmir'imin güzel insanları ya onların samimiyetini İstanbul'da nasıl bulacaktım ki. Neyse yanımda iki deli vardı büyük ihtimal Eymen'in ondan deli arkadaşları da bizimle birlikte aynı yolun yolcusuydu. Ve Eymen, canım kuzenim Yıldız Teknik Üiversitesi  inşaat mühendisliğini kazanmıştı. Kendisiyle gurur duyuyor, göğsümü gere gere bu çocuğu ders çalışmaya ben zorladım demek istiyordum. Köpeğin işi gücü şaklabanlıktı. Ama ikimizde hedeflerimize ulaşmıştık. Şimdi önümde iki seçenek vardı. Gazeteciliğe kesin gözüyle bakıyordum ama sayısal tercihim tutmuştu. İTÜ inşaat mühendisliği mi yoksa bale mi? Şimdi dans  deyince de basit kaçıyordu. Acaba ikisini aynı anda okuyamaz mıydım ya? Of nerelere gideyim ben. Düşünmekten vazgeçip hoplaya zıplaya merdivenlere koştum. Babam eski futbolcuydu. 23 24 yaşlarında sanırım Berke doğduğunda futbola devam ediyordu. Hatta uzun süre boyunca da devam etti. Benim bebekliğim döneminde de takımın efsaneleri arasındaymış Acar amcamla. Yıllarını vermişlerdi o kulübe. Ama ben 6 yaşına girmeden önce ki o zamana kadar devam ettiği futbol hayatını bir gece ağlayarak sen bizi hiç sevmiyorsun dediğim için bitirmişti. Bir şey yapmamıştım ki. Küçücük çocukmuşum ve babamın ilgisine de aşıkmışım hala aşığım orası ayrı. Kahveleri ölçüsüne göre ayarlayıp pişirmek için makineye koyacağım sırada kapı çaldı. "Ben bakıyorum." Kapıya koşup açtığımda Duru teyzem ve İris kocaman gülümsemesiyle içeri girdi. Aynı sitede oturduğumuzdan bahsetmiş miydim? "Duru gelmişsiniz." "Evde sıkılıyorduk sen de gel deyince." "Ay gel dememi niye bekliyorsunuz çıkıp gelsenize." diyerek arkadaşına sarılan anneme gülümsedim. Yıllardır bozulmayan arkadaşlıklarına hayrandık. İris ben ve Eymende o yolda yürüyorduk. "Kızlar hadi kahveleri yapıp gelin." Onlar bahçeye çıkarken peşimden gelen İrisle mutfağa yürüdüm. "Eee anlat bakayım nasıl gidiyor?" Kafasını telefonundan kaldırıp "Ney nasıl gidiyor?" diye sordu. Buraya geldiği süre boyunca Alaz iki dakika rahat vermemiş sürekli mesaj atmıştı. Gözümden kaçar mıydı? Tabi ki hayır. "Alazla işte İris. Sürekli gülümsüyorsun kızım parlıyorsun resmen. Aşk bu kadar büyülü bir şey mi?" Bar taburelerinden birine oturup ellerini de masaya koyarken bende kahveleri makineye koyup ona döndüm. "Aşkın ne olduğunu Alazı görene kadar bilmiyormuşum ki Lavin. O kadar mutluyum ki bozulur diye aklım çıkıyor. Alaz nasıl anlatsam gözünden sakınıyor . Hem kıskanç hem komik ya herkesin yanında ciddi dururken benim yanımda kedi gibi oluyor. O kadar seviyorum ki bazen kendimi kaptırıp yanaklarını falan sıkıyorum. Aşırı sevgi patlaması yaşıyorum anlayacağın." "Kız ilk anlattığında ciddi dememiş miydin nasıl bir değişime uğrattın çocuğu. Hem ciddi hem komik nasıl olunuyor yahu? " "Öyle ya annesi polismiş önceden biliyorsun. Onu korumak için lise döneminde başka bir şehre göndermişler ailesinden uzakta büyümüş falan son sene dönmüş İstanbul'a. Kuzenleri var böyle baya kalabalık bir grup tanıştırırım seni de mutlaka. İşte o komik tarafı savunma mekanizması gibi bir şeymiş. Sonradan çözdüm. İlk tanıştığımızda buz gibiydi biliyor musun? Kuzeniyle konuşurken gördüm sonra öyle güzel gülümsüyordu ki anlatamam. Bak hatırladıkça kalbim hızlanıyor. Çok seviyorum işte ama o da beni seviyor öf bırakıp geldim onu . Merakından ölüyor babamdan çekinmese şimdi çıkar gelir." "Ay gelse keşke." kahveleri fincanlara döküp tekrar ona döndüğümde kapıda bizi dinleyen Duru teyzeye gülümsedim. İris annesiyle her şeyini paylaşırdı. Aynı ben değil mi? Annem üç öğün ne yediğime kadar bilirdi. Asili anlatmadığıma bakmayın onun sırası gelmemişti daha. "Annecim dönüyorsunuz iki gün sonra işte." "Evet öyle ama şimdi de sizi özleyeceğim." "Bebeğim teyzenle sürekli çıkıp geleceğiz artık hiç merak etmeyin." Kahveleri yaptığımı fark ettiklerinde hep birlikte bahçeye çıktık. Annem yeni gelmiş Eymenle konuşuyor telefondan bir şeye bakıp gülüyorlardı. "Hayırdır?" aralarına dalan Duru teyzem de gülmeye başlayınca merakla onlara yöneldik. Eymen paten kayarken çektiği bir videoyu izletiyordu. Aman bende önemli bir şey sanmıştım. Kahvelerimizi içip keyifle sohbet ederken annem teyzemin aklında getirdiği şortlarının hazin sonunu anlatmaya başlamıştı. "Var ya aklıma geldikçe sinirim tepeme çıkıyor hala. Hollanda'dan getirdiğim 20 tane şortumu makasla ortadan ikiye kesmişti manyak. Deli falan ama olsun. Sonra o kadar kızdım diye beğendiğim elbiseyi almıştı sürpriz olarak. " "Poyraz amca da cidden deliymiş he babamın var mı böyle şeyleri?" "Poyrazın yaptığını duyunca beni aynı şeyle tehdit etmişti de söz verince kesmemişti. Zaten biz tesislerde de mecburen şort giyiyorduk. Yani boşuna kesmişti şortları. Güneş benim dolabımdan ben onun dolabından takıldığım için zararı bana olmuştu." diyen Duru teyzeye gülerken kapıdaki iki yakışıklı dikkatimi çekti. Babamla Acar amca gelmiş gülümseyerek bizi dinliyordu. Ah ah tek eksik benim inatçı abimdi. Sahi aramamıştı bile. İnsan bir arar sorar değil mi? Kardeşiyim sonuçta. Tamam kamptasın anlıyorum çok çalıştırıyorlar seni ama biz de aileniz yani. Ayıp değil mi ya? Bütün sene eşek gibi ders çalışmıştım hiç değilse arayıp tebrik etseydi. "Bebeğim tebrik ederim." babamın yanağına öpücükler bırakıp teşekkür ederken annem de aramıza katılmıştı. Acar amca da Eymenle konuşuyordu sanırım. Üstüme kot şortum ve siyah kare yaka tişörtümü giyip aşağı indiğimde herkes hazır bekliyordu. Hep birlikte arabalara binip yemek yiyeceğimiz restorana giderken annemle radyoda çıkan şarkılara bağıra çağıra eşlik ediyorduk. Ay canım anam nasıl da benim gibi manyak. Gerçi gençliğinde de böyleymiş. Babam bazen anlatırdı.  Benim doğumumda koskoca hastaneyi ayağa kaldırdığını çilek yemeden doğuma girmeyeceğini söylediğini anlattıkça gülerdi. Evet çileği yemeden beni doğurmamıştı. Hey gidi ben neler neler çekmiş insandım ya Asil  de kimmiş şaşarım! Restorana gelip her zaman yediğim gibi levrek söylerken önümdeki manzaraya kitlendim. Ailemi hep görürdüm de İzmir seni nasıl bırakacaktım aşkım. Asil ilk aşkımsa İzmir son aşkımdı ya. Ama İstanbul öf oraya da ayrı aşıktım. Ama Ankara'yı sevemiyordum hiç. Soğuktu bir kere. Sıcak yerlerin insanıydım ben. "Lavinia?" "Hı? Duymamışım baba ne oldu?" "Tatlım arkana bakar mısın?" Kafamı gayriihtiyari arkaya çevirdiğimde elinde dört buket çiçekle dikilen abimi gördüm. Allah'ım gelmişti. 12 saatlik yoldan gelmişti. Hem de en sevdiğim çiçeklerle. Sandalyeyi geri itip gürültü çıkarmış olmamı umursamadan kollarına koştum. "Prenses. Of çok özlemişim." "Berke, Allah'ın cezası çok özledim seni." "Ben de güzelim ben de." Beline sardığım bacaklarımı çekmeden kafamı boynundan kaldırdım. Sırık gibi uzamıştı mübarek! "Niye aramadın? Çok kötüsün ya sabahtan beri içime dert olmuştu." "Sürpriz yapmak istedim" diyerek yürümeye başladığında aramızda kalan çiçeklere baktım. Biri annemindi kesin. Diğeri teyzem ve İrisindi. Eh en sevdiğim çiçekler yine benimdi. Tamam sorun yok. Sarı saçlarını sevip kucağından indiğimde elini omzuma atıp masadakilere selam verdi. Annem çılgın bir tepki vermediğine göre haberi vardı demek ki. Gözlerimi kısıp hainsin bakışları atarken çiçekler tek tek dağıtılmış abim bana dönmüştü. "Al bakalım ufaklık." "Ufaklık nedir ya hödük müsün? Neyse kızmayacağım dua et seni çok özledim." Kolları arasına girip yan yana yemeklerimizin gelmesini beklerken Eymene çektirdiğim fotoğrafımızı paylaştım hesabımdan. Geldi Gönlümün Efendisi Altına not düşüp bir de sonuna kalp koyduğumda tamamdı. Ana sayfada gezerken İrisin paylaştığı fotoğrafı beğendim. Altına bir sürü yorum atarken İris fark edip güldü. Eymen cevap vermeye başlayınca abim telefonları elimizden kaptığı gibi "Maşallah muhabbetinize de doyum olmuyor." diye yapıştırdı lafını. Annemler kendi aralarında ettikleri sohbeti kesip "E Berke anlatsana nasıl gidiyor kamp?" diyen teyzem merakla cevabı beklerken aynı anda cevapladık abimle. "Yorucu." Günde kırk sefer arıyordum yazık bıkmıştı benden. Babamlar gülerken gelen yemeklere döndüm. Acıktığımı şimdi fark ediyordum. "Ne kadar süre buradasın?" "Sizinle geleceğim bende. İki hafta iznim var. İlk üç maçta oynamayacağım ama sözleşme imzalamaya gidene kadar iki haftam var sonra yine gelirim üç hafta daha kalırım." "Desene kendine iyice alıştırıp yine gideceksin." "Lavinia sizi çok seviyorum sana ne kadar bağlı olduğumu biliyorsun şöyle düşünmenden nefret ediyorum." "Tamam neyse keyfimizi kaçırmayalım." diyerek tabağıma döndüm. Eve döndüğümüzde annemin ayarladığı kutulara eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Bir yerden başlamak gerekiyordu. Okuma kitaplarımı götüreceğim kesindi. Annemle teyzemin kütüphanesindeki eksikleri tamamlayıp artanları da kütüphanelere bağışlayacaktım. Kapım tıklanınca başımı kutulardan kaldırıp gelmesini söyledim. "Fıstığım." "Gelsene." Elindeki sütü gösterip yatak ucuma bıraktıktan sonra kısaca etrafa göz attı. Beyaz çalışma masamın önündeki siyah sandalyeye ters oturup beni izlerken çalan şarkıya mırıldanarak eşlik ediyordum. "Bale kıyafetlerin nerede?" "Çoktan göndermiştim onları. Eğer kazanamasaydım İris yakıp atacaktı." "Ciddi misin? Sırf olmadı diye hayatta en değer verdiğin şeyden mi vazgeçecektin?" "Abi öyle bir şey değil  göndermiştim işte ." "İyi öyle olsun." Kutunun kapağını kapatıp kenara bırakırken telefonuma gelen bildirimle dudağımı ısırdım. Asilin bildirimlerini açmıştım. Ay bu merak beni öldürecekti bir gün. Anneme de bahsetmiştim. Zaten o çocukken severdi Asili. Babam sevmezdi oda haklıydı canım. Adamın kızı çocuğa aşıktı nasıl sevsindi. Attığı videoda gitarının başında şarkı mırıldanıyordu. Daha önce söylenmiş bir şarkıydı bu. Yani kendi yazmamıştı. Ama kimin şarkısıydı ya çok tanıdık geliyordu bu melodi. Çok eskiydi. Anılarım gözümde canlanırken emin olamadığım görüntülerle başım döndü. "Lavin iyi misin?" abim koluma girip beni yatağa yatırırken başımı iyiyim anlamında salladım. "Uykum geldi ondan." diyerek savuştururken aklıma gelmeyen şarkıyı düşünmeyi sonraya erteledim. "İyi geceler güzelim." saçlarıma öpücük bırakıp omuzlarımı örtecek şekilde üstüme örttü beyaz pikeyi. Balkondan ayaklarıma vuran rüzgara teşekkür ettim. Havalar o kadar sıcaktı ki. "İyi geceler abi." Gözlerimi kapatırken kafamın içinde çalan şarkıyla çocukluğumun aklıma gelmesini bağdaştırmaya çalışıyordum. Genel hatlarıyla çocukken aşık olduğum biri olduğunu ve isminin Asil olduğunu hatırlıyordum. Onun yüzünden çok üzülüp hastalandığımı da. Ama detaylar yoktu kafamda. Annem doğrulamıştı Asilin o Asil olduğunu ama şanstı bu işler tabi. Uyku iyice bastırırken kafamın içinde mırıltısı dolanıp duruyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD