1

1582 Words
Birbirine bağladığım çarşafları balkondan sallandırdığımda aşağıda kahkaha atan kuzenlerime sessiz olmaları gerektiğini söylüyordum. "Bakın annem duyarsa hepimizi gebertir susun azıcık ya." "Lavin, teyzem zaten biliyor senin kaçacağını. Neden atraksiyon yaratıyorsun?" Eymen ve onun çok bilmiş sözlerine gözlerimi devirip "Kaçacağımı biliyor diye kapıyı açıp buyur git de demiyor ama Eymen anahtarı saklamış." çantamı kafasına denk getirip aşağı attığımda mesafeye dudağımı büzdüm. Yükseklik korkum da yoktu aslında. Anne korkusu sarmıştı her tarafımı. Hayır anlamıyordum ki babam vermişti izni. Gidin gezin demişti. Eymen benden 7 ay büyük olmanın avantajını kullanarak ehliyetine kavuşmuştu bugün ve bizi Kordon'daki gençlik konserine götürecekti. İris de bende bunun için çok heveslenince babamlar izin vermişti. Balkonun korkuluklarına tutunup bacağımı dışarı attığımda "Hadi çabuk in aşağı Lavin. Konser başladı başlayacak." diyen sesi duydum. Bileğimdeki saatten kontrol edip cidden konserin başlamasına 1 saat kaldığını fark edince çarşafa sıkıca tutunup aşağı sallanmaya başladım. "Eymen tut şunu düşecek şimdi." İris kıkırdayarak arabasına ilerlerken belimden tutup ayaklarımın yere basmasını sağlayan Eymen'e teşekkür ettim. Nefesimi üfleyip yerdeki çantamı alırken arabaya ilerleyen Eymen'in peşine düştüm. İris 24 yaşında üniversite son sınıftı. Araba onundu ama bu gece şoförümüz Eymendi. "Hanımlar hazırsanız size hayatınızın en mükemmel gecesini geçirteceğim." Kordon bahar akşamları festival havasına bürünür, her köşesi insanların kahkahalarıyla çınlardı. Konser alanına geldiğimizde İris koluma girip beni ön taraflara yönlendirdi. Eymen arkamızda babamlara söz verdiği gibi bir koruyucu edasıyla dikilirken sevdiğimiz gruplar sahnede sırayla yerini alıyordu. "Ben ben mesela uçarım mesela. Yerlere göklere sığamıyorum. " hem zıplayıp hem bağırarak şarkıya eşlik ederken İris saatine bakıp gideceğimiz saati hatırlatmaya başlamıştı. Son bir grup kaldığı için yalvarmalarım sonucu yarım saat daha durabileceğimizi belirtti. Yarım saat demek annemin yarım saat daha uyanık olup beni beklemesi demekti. "Amatör grupmuş ya hadi bırakın sahilde yürürüz biraz." diyen Eymen'e hak verip konser alanından çıktığımızda sahilde yürümeye başladık. "Eymen şuradan çiğdem alsana. Hadi canım istedi." İris onu gönderirken boş bulduğumuz banklardan birine oturduk.  Yaz aylarının sonuna geliyorduk. Üniversite tercihlerini yapmıştık ve sonuçların gelmesini merakla bekliyorduk. Tercihleri Eymen ile birlikte yaptığımız için yüksek ihtimal İstanbul'u kazanacaktık. Kazanamazsak da İzmir'den uzaklaşmayacaktık tabi ki. Tercihlerimi iki şehirle sınırlandırmıştım. Eğer İstanbul'u kazanırsak İris ile birlikte annemlerin evlenmeden önce Beşiktaş'ta kaldıkları evde kalacaktık. Anlayacağınız onlar bizimle gelmeyecekti. Duru teyzem ve annem babamlar futbolu bıraktıkları an İzmir'e taşınma kararı almışlardı. Anneannemler ben iki yaşındayken İzmir'e taşındıkları için buraya alışmamız zaman almamıştı aslında. Zaten altı yaşındayken de biz gelmiştik. Aklım çocukluğumun en güzel ayrıntısına kayarken önüme uzatılan çiğdemle düşüncelerimden sıyrıldım.  Avucuma biraz döküp çitlerken nefesimi seslice üfledim. "Ee kuzenlerin en fıstığı heyecan var mı heyecan?" "Ne için heyecanlanacağım Eymen?" diyerek omzumdaki koluna pis bir bakış attım. Kesin bir şey "Kızım yarın sonuçlar açıklanıyor? Nasıl heyecanlanmazsın?" "Önce bir heyecanlanasım geliyor sonra diyorum ki güzel sanatlar sonucu daha belli değil. Yani iki arada bir derede kaldım resmen. Tamam yazdığım bölümü de seviyorum. Berke gibi spor muhabiri olabilirim bende. Gerçi o şuan futbol takımıyla gayet mutlu mesleğini yapacağını sanmıyorum. Sonra dans etmeyi ne kadar sevdiğim geliyor aklıma. Annem de bale konusunda ilerlememi istiyor hem güzel sanatlar kabul ederse piyano eğitimimi de üst seviyeye çıkarırım. Of kafam hala karışık." "Düşünsene spor muhabiri olup bir futbolcuyla yada basketbolcuyla evleniyorsun. Bizimkilerin hikayesi gibi olurdu." diyen İris telefonundan yüksek ihtimal yeni sevgilisine mesaj atıp güldü. Sonunda kendisi için en hayırlı adayı bulmuştu. Alaz mühendislik dördüncü sınıf öğrencisi oldukça sempatik ve yakışıklı bir çocuktu. İrise de böylesi yakışırdı. Bundan önce sevgili adı altında sinirlerini yıpratan birkaç ilişkisi olmuştu ve Allah biliyor ya çocukların hepsinin ağzının üstüne kürekle vurmak gerekiyordu. "Evlenmeyi düşünmüyorum." gözlerimi ondan kaçırıp önümdeki deniz manzarasına dalarken telefonuma mesaj geldi. "Eyvah kesin teyzem." diyen İris merakla ekrana bakarken kıkırdayarak "Hayır babam ajanlık yapıyor. Annem mutfağa girmiş vakit geçsin diye. Onu haber veriyor. İkisi de uyumamış ya bunlar İstanbul'u kazanırsam nasıl gönderecekler beni." dedim. "Valla bence teyzem peşimizden gelir misal annem ilk iki sene sürekli bahane bulup yanıma geliyordu." "Ama şöyle düşünün biz üçümüz birlikte yaşayacağız. Bu bir avantaj." Eymen fikrini savunan örnekler verirken toparlanıp arabaya doğru yürümeye başladık. "Tamam Eymen bence de çok avantajı var ama en büyük dezavantaj sensin" İrisin bunu söylemesi üzerine Eymen gözlerini kırpıştırıp " Sesi duyuyor musun İris?" dedi. Peşinden gelecek şeyi ben bilsem de İris bilmediği için "Ne sesi?" diye sormuştu hemen. Kafası telefonuna eğilmiş bizden fazlasıyla bağımsız olsa da dediklerimizi duyuyordu Allah'tan. Gözlerimi kapatıp beklerken Eymen'in sesini duydum."Kırılan kalbimin sesi tabi ki. Allah'tan sadece bir sene sana katlanacağım." diyerek kollarını göğsünde kavuşturunca İris yüzünü buruşturup "Üniversiteli oldun hala soğuk soğuk espriler yapıyorsun büyüde gel Eymen." dedi. Eymen ablasından istediği ışığı alamayınca önümüzden hızlıca ilerlemeye başladı. Kafamı iki yana sallayıp "Çocuk gibisiniz." diyerek İrise döndüm. Omzunu indirip Gülerek önümüzde ilerleyen Eymenin sırtına atladığımda "Benim şuan trip atmam gerekiyordu Lavinia in sırtımdan." dese de gülmeye başlamıştı. Lavinia demesine takılmayıp fotoğrafımızı çeken İrise poz vermeye başladım. Sırtından inmeyi reddedip yerimi iyice sağlama aldığımda Eymen itiraz etmeden yürümeye devam etti. Yıllardır böyleydik zaten. İris üniversiteye gittiği zamanlarda birbirimizle yetinmeye başlamıştık. Arada bir İstanbul'a onu ziyarete gidiyorduk. İstanbul'u ve orada bıraktıklarımı özlüyordum ama eskisi gibi kalmayan çok şey vardı. Kafamı Eymen'in boynundan kaldırıp önümüzdeki reklam panosuyla göz göze geldim. Eymen ve İris de benim gibi şaşkınca gördükleri fotoğrafa bakıyordu. Gözlerimi kırpıştırıp yere inerken ellerimin titrediğini fark etmemek mümkün değildi. "Bu o değil mi?" diyerek arkadaşlarıma döndüğümde İrisin meraklı bakışları anında Eymen'i buldu. Çocukluk aşkımın fotoğrafını görmenin şokuyla durağanlaştığımda Eymen'in sesini duydum "Tamam da bu çocuk çok yakışıklı bence o değildir." "Saçmalama Eymen. Bu ülkede kaç tane kumral ve Asil isminde biri var ki." Asil. Çocukluğumun en güzel yanı. İzmir'e taşındığımız için depresyona girme sebebim. Biliyorum çok dramatik. Tamam bunları çoktan aştım üzülmeye gerek yok. İşin garip yanı o nasıl olur da İzmir'e gelirdi? Ve Allah aşkına ben onu nasıl olur da hiç bulamamışken o benim şehrime gelmişti? Gözlerimi devirdim o beni hatırlamazdı ki. Yüksek ihtimal hazır ünlü de olmuşken hareketli hayatında çocukluk anılarına yer vermezdi. Dolan gözlerimi kırpıştırıp "Aras hep senin yüzünden. O mu değil mi öğrenemeyeceğim artık." dedim. Ona diğer adıyla hitap edişime gözlerini kısarak bakarken dediğimi son anda fark etmişti sanırım. Bana  şaşkınca dönerken reklam panosuna yaklaşıp resmi köşesinden çekmeye başladım. Madem onu görememiştim fotoğrafını yanımda götürebilirdim değil mi? "Lavin cidden ciddi ciddi bunu yapacak mısın?"  Parmak uçlarımda yükselmiş üst kısma yetişmeye çalışırken can havliyle seslendim. "Ya susun da yardım edin boyum yetmiyor." Eymen'i zar zor ikna edince omzuna çıkıp üst kısmı da yırttığımda aşağıda bekleyen İris kahkaha atarak resmi tuttu. "Allah'ım resmen suç işliyoruz şuanda annemler görse kafayı yerdi." üstümüzdeki kapüşonluların  şapkasını kapatıp resmi de rulo haline getirdiğimde gitmeye hazırdık. Yakınımızdaki arabaya binip eve giderken telefonumdan Berke'nin mesajlarına cevap verdim. Gönderen: Berke Lavinia annemi çıldırtmaktan vazgeçer misin? (22.50) Tamam sana abilik yaptığıma göre şimdi dökül bakalım eğlendiniz mi? (00.00) Giden: Berke Annem yazmanı istedi değil mi? Çok eğlendik şimdi eve geçiyoruz öptüm merak etme.(00.20) Eve geldiğimizde bahçenin arkasına yürüyüp çarşafa tutunarak yukarı çıktım tekrardan. Berke şimdi evde olsa kapıyı bana açardı ama maalesef o babam gibi hayallerinin peşinden koşmaya kararlıydı. İngiltere'de bir takımın alt yapısında oynamaya başlamıştı. Sanırım birkaç gün içinde A takım için sözleşme imzalayacaktı. Onunla gurur duyuyorduk en çokta babam onunla gururlanıyordu. Gençken oynadığı takıma oğlunu göndermişti. Baş ucu lambamı yakıp mor kalın perdelerimi hafifçe kapattım. Aralık balkon kapısından serin hava girmesine ihtiyacım vardı. Siyah şortlu pijamamı giyip banyoya girdiğimde yüzüme soğuk su çarptım. Kısa sürede toparlayan bir kafaya sahiptim Allah'tan. Odama geçip kenarda duran posteri beyaz tüylü halımın üstüne oturup açtığımda fotoğrafı nereye saklayacağımı bulmuştum bile. Soyadına son kez bakarken telefonuma İrisin gönderdiği fotoğraf geldi. Beklemeden fotoğrafı paylaşırken Kordon'u da etiketledim resme. Son paylaşılan fotoğraflara bakıp aradığım kişiyi bulamazken gençlik konserine giden birkaç arkadaşımın fotoğrafını beğendim. Fotoğrafı rulo yapıp dolabımın üst rafına atarken kapımın açılmasıyla o tarafa döndüm. "Prensesim gelmişsin." "Evet babacım 20 dakika oldu. Annem uyudu mu?" "Hayır pasta yaptı aşağıda onu yiyoruz bize katılmak ister misin?" "Canım istemiyor hiç uyuyacağım." Babamın meraklı bakışları üstümde gezinirken bana yaklaşmış kollarını etrafıma sarmıştı. "Bir şey mi oldu keyfin yok gibi Lavinia." "Hayır iyiyim cidden. Sadece kalabalıktı başım ağrıdı biraz. Uyursam geçer hadi aşağı in ve anneme eve geldiğimi söyle rahatlasın. Bende uyuyayım." Onu ikna edip annemin yanına gönderdiğimde yatağımın üstüne attığım telefonuma baktım. Çift kişilik yatağıma sere serpe uzanıp Asil Bozkurt'un sosyal medya hesaplarını araştırmaya başladığımda gördüklerim soğuk duş etkisi yaratmıştı. Yattığım yerden doğrulup Eymen ve İris'i konferansla aradığımda hemen açtılar. "Ya bu çocuk nasıl amatör bana açıklayın. Milyon tane takipçisi var." "İris ne diyor bu kız?" Aras'ın uykulu sesine rağmen İris oldukça heyecanlı bir şekilde karşılık verdi. "Ay çocuğu mu araştırıyorsun en sevdiğim. Yalnız fazla takipçi sıkıntı. Kesin çoğunluk kızdır." "İris çıldırtma şunu." Ve Aras uyudu. Son dediği de bu oldu. Gözlerimi devirip konuşmayı sonlandırırken videoları açıp dinlemeye başladım. Neden bu kadar takipçisi olduğu belliydi. Sesi insanı pamuk tarlasına düşmüş gibi hissettiriyordu resmen . Bir insanın sesi nasıl bu kadar sakin ve etkileyici olurdu ki? Keşke hep çocuk kalsaydık ya. O zaman bile bir sürü kız vardı bu çocuğun etrafında. Gözümün önüne gelen anılara ve beni hiç aramayışına olan kırgınlığımda eklendiğinde dudağımı büzdüm. O benim çocukluk aşkım olabilirdi ama ben onun neyiydim ki? Çocuk halimle onun için gözyaşı döktüğüme inanamıyordum. O beni tanımazdı. Ben de onu hiç tanımamış gibi davranabilirdim. Görsem de tanımazdım zaten. İsmini görünce dikkatimi çekmişti ama çok değişmişti ya. Sayfayı güncellediğim an karşıma çıkan sayfayla ağzım açık kaldı. Aptal çocuk milyon takipçili hesabını gizlemişti. Gözlerim kısılırken aylar önce açtığım fake hesaba girdim. Yaktım çıranı Asil Bozkurt. Eğer hesabını gizlemeseydin sessizce çıkıp gidecektim ama kendi kaşınmıştı. Ben, Güneş Saygıner'in kendi gibi deli kızı Lavinia Saygıner yer miydim be bu numaraları. İstek atıp kabul etmesi için dua ederken telefonumu şarja takıp gözlerimi kapattım. Havadaki nem miktarı bu gece uyuyamayacaksın diye bas bas bağırıyordu sanki.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD