Elis'in yaptığı limonatalar misafirlere ikram edilirken Zümrüt hanım mutlulukla torunun yaptığı kekten yiyordu. Ahmet bey Karan ve Elis'i yukarıdaki çalışma odasına çağırırken yanındaki yıllardır dostu olan Ekrem beye gülümsedi. Askerlikten beri ayrılmayan iki arkadaşlardı. Araya mesafeler girmiş olsa da şimdi tekrardan karşılaşmışlar eskileri yad etmeye başlamışlardı.
"Babacığım bizi çağırmışsın" diyerek kapıdan kafasını uzatan Elis babasının el işaretiyle odaya geçti. Karan da peşinden içeri girerken Ekrem bey bu iki çocukla da gurur duymuştu. Fazlasıyla saygılı bir o kadar da mütevazi evlatları vardı Ahmet bey ve Yeşim hanımın.
Kendi oğlu aklına gelince güzel bir gülümseme kapladı dudaklarını. Onunla her bakımdan gurur duyuyordu Ekrem bey.
"Gelin çocuklar size bir proje göstermek istiyorum hazır ikinizde buradasınız." derken kızının itiraz edeceğini anladı fakat ona bu konuda kararlı olduğunu hissettirmek için "Biliyorum Elis şirkette çalışmak istemiyorsun ama bu projede sizin gibi yetenekli ve donanımlı çalışanlara ihtiyacım var" diyerek kızını yakınına çekti. Elis üzerindeki elbisenin izin verdiği kadarıyla odadaki boş koltuklara geçti ve sakince kafasını salladı.
Karan "Projeyi görelim o zaman bir an önce" diyerek babasının gösterdiği dolaptan rulo haline getirilmiş olan projeyi çıkarttı.
Ortadaki büyük masaya açtığı projenin etrafına geçen ikili Ekrem beyin sesiyle kafalarını kağıttan kaldırdı.
"Bu proje oğlum için çok değerli. Aslında biz şirket olarak yeterli imkanları ona sunuyoruz fakat o kendi mimar kadrosunu pek beğenmiyor. Güvenilir bir firma arıyordu ve Ahmet senin şirketinden daha fazla güvenebileceğim kimse yok. İstanbul'a yeni geldim ama oğlum buradaydı. Şirketi o yönetiyordu zaten ama artık ona destek olmalıyım. Dedesi de projeyi onayladı. Eğer sizde onaylarsanız imzaları atalım çocuklar?" diyerek Karan ve Elise baktı. Elis bir elini masaya diğerini beline koymuş projede gözlerini gezdiriyordu.
Fazlasıyla emek verildiği belli olan projenin doğa için yararlı olan tarafları olduğunu öğrendiği an gözüne daha farklı gelmeye başlamıştı. Zaten o doğaya zarar vermeyen her şeyi kabul edebilirdi. Doğanın dengesini alt üst eden birçok projenin iptali için günlerce mahkeme salonlarında geçirdiği saatler geldi genç kızın aklına. Hepsi hak ettiği gibi iptal olmuştu.
Karan elini çenesine götürüp fazlasıyla uzayan sakallarını kaşıdı. Mühendislik eğitimini en iyi üniversitelerde tamamlamıştı. Elis işi henüz pratiğe dökmeyen taraftı. Karan bu işin içinde yıllardır vardı. Elis ise diplomasını almış dans okulu açmıştı. Onun için zorlu olsa da kardeşinin kabul edeceğinden adı gibi emindi. Karan ona bakan kardeşine onaylar anlamda kafasını salladığında tekrar projeye dönmüştü. Üzerinde çalışması gereken çok nokta vardı.
"Şey oğlunuz donanımlı bir ekip istiyor ama bu ailenin tek mimarı olarak daha önce hiç şirkette çalışmadım. Ama çizimlerim iyidir. Kendime güveniyorum. Projeyi kabul edebiliriz bence sıkıntı yok. Tabi sizde beni bütün heyecanımla kabul ederseniz. Hem zaten bildiğim kadarıyla bizim şirketin mimarlık grubu gayet iyi." diyerek gülümseyen genç kıza baktı Ekrem bey.
Kendi için sıkıntı yoktu da oğlu ne derdi? "Bence sıkıntı olmaz bu projeyle sadece oğlum ilgileniyor en kısa zamanda görüşmenizi sağlarız imzaları da yarın atar mıyız Ahmet?" diyerek arkadaşına döndü.
Ahmet bey mutlu bir şekilde kafasını salladığında aynı zamanda endişeliydi de. Küçük kızına bir anda böyle bir sorumluluk yüklemesi doğru muydu bilmiyordu o sadece artık kendi mesleğini yapsın istiyordu o kadar.
Kapıya gelen Zeliş hanımın kızı Ayşe kahveleri nerede içeceklerini sormuş ve buna yanıt olarak dörtlü aşağı salona inmişlerdi. Yeşim hanım hemen uzun zamandır görmediği kızını ve yıllardır hasretini çektiği Karan'ını yanına çekti. Yağız onları gülümseyerek izlerken ablasının saçlarını karıştırmasıyla sinirle homurdandı. Yağız 18 yaşında üniversite sınavına hazırlanan ve yakışıklı olduğunun fazlasıyla bilincinde olan bir gençti.
"Bücür gidip ders çalışsana sen sıkılmadın mı burada?" diyerek kardeşine fısıldayan Karan Yağızın öldürücü bakışlarına hedef olurken Yeşim hanım ve Elis onların bu haline kıkırdıyordu.
Abi kardeşin arasında 9 yaş vardı ve Karan ağabeyliğini her şekilde belli etmekten asla kaçınmıyordu.
"Ben gidip ders çalışayım yoksa katil olabilirim akşam akşam ne gerek var değil mi annecim?" diyerek annesinin yanağını öpmüş ablasının saçlarına öpücük kondurarak odasına geçmişti.
Selma hanım karşısında resmen evlatlarıyla aşk yaşayan Yeşim hanıma gülümseyip Zümrüt hanımla sohbetine devam etti.
Selma hanım, kocası ve oğlunun varlığına tekrar şükrederek bu kalabalık aileye imrendiğini hissetti. Keşke daha fazla çocuğu olabilseydi de oğlu da kardeş sevgisinin ne demek olduğunu yaşasaydı fakat olmayınca olmuyordu işte.
Saatin epey geç olmasıyla ayaklanan karı koca Elisin muhteşem keklerinden bir tabakla geri dönmüşlerdi evlerine.
Eliste annesinin kesin emriyle evde kalmış kendi evine gidememişti gece. Yeşim hanım bu gece kocasını yataktan kovmuş oğullarını ve kızını koynuna alıp sarılarak uyumuş hayatındaki en huzurlu gecelerden birini yaşamıştı.
********
Nefes nefese uykusundan kalkan Barkın yatağın boş tarafına hızla dönmüş ve orada göremediği kızla üzüntüyle gözlerini kapatmıştı. Rüya olamazdı o kadar gerçekçiydi ki!
Kızın kahkahaları hala kulaklarındayken derin bir nefes alıp tekrar kapattı gözlerini. Bütün gece böyle rüyalar görmüş kızın kim olduğunu bir türlü hatırlayamamıştı. Tanıyor muydu onu da bilmiyordu ki!
Alarmının çalmasıyla ağrıdan çatlayan başını tutup banyoya gitti. Kısa bir duş alıp giyinme odasına giden genç adam kafasındaki düşüncelerden bir türlü sıyrılamıyordu.
O böyle rüyalar görmezdi hatta rüya gördüğünü bile hatırlamazdı. Zaten öyle aşık olduğu kadını rüyasında görecek bir adamda değildi o. Kadını tanımaması da cabasıydı.
Sarı saçları ve kahkahaları aklından çıkmazken kol düğmelerini takıp ceketini üstüne geçirdi. Bugün projesi için babasının önerdiği şirketlerle görüşecekti ama önce çalan telefonuna bakmalıydı genç adam.
Telefonda teyzesi ve ikiz kuzenlerinin fotoğrafını görünce gülümseyerek açtı telefonu.
"Barkınım rahatsız ediyorum ama senden bir şey rica edebilir miyim?" diyerek günaydın faslından sonra hemen konuya dalan teyzesine onay verdi Barkın.
"Bizim ikizleri baleye yazdırdım geçen gün bugün ders var ama ben bileğimi burktum. Sana zahmet şirkete giderken bıraksan kızları. Şimdi kimseye güvenip de emanet edemem." diyen teyzesini onaylayarak odasından çıkmıştı.
Toplantı için henüz vakti varken cimcimelerle vakit geçirip aklındaki sarışını unutabilirdi.
Ah peki o güzel kahkahası ve kocaman mavi gözleri. Öyle bir kadın dünya üzerinde olamazdı. Eğer varsa ve Barkın tanımıyorsa bu büyük bir haksızlıktı.
Kahvesinden büyük bir yudum alıp henüz yeni fırından çıktığı belli olan börekten bir parça ısırdı. Çalışanlarının ortalıklarda gözükmemesi onun altın kuralıydı. Sevmiyordu öyle herkesle içli dışlı olmayı.
Kahvaltısını bitirip evden çıktığında garajdan spor arabasını çıkardı. Afra ve Naz ikizleri bu arabasını çok seviyordu ve genç adam onların mutlu olmasıyla mutlu oluyordu. Teyzesinin evi yakın olduğu için kısa sürede varmış kapıda onu bekleyen kızlar hemen bacaklarına sarılmışlardı.
"Barkın abi bizi sen mi bırakacaksın?" diye konuşan Afraya "Evet bir tanem sizi ben bırakıyorum bugün hadi geçin arabaya" diyerek kapılarını açtı. Camda bekleyen teyzesine el sallayıp oda arabaya geçtiğinde kızların sürekli konuşup gülmeleriyle aklı dağılmış o sarışını bir nebze olsun unutmuştu.
Dans okuluna geldiklerinde böyle sevimli bir ortamı beklemediği için şaşkınca bahçedeki çocuk parkında oynayan çocuklara baktı.
Kuzenleri arabadan inip çoktan arkadaşlarının yanına geçerken oda kapıda durup çocukları izleyen öğretmene kendini tanıttı. Kadın kendisine kahve teklif ettiğinde kuzenleri derse girene kadar burada olacağından teklifi kabul etti ve binaya girdiler.
"Ben Deniz bu arada. Buranın 2.ortağıyım." diyerek kendini tanıtan Deniz genç adamı kendi odasına götürmüş Burcudan iki tane kahve istemişti.
Kısa bir sohbetten sonra ikizlerin ders saati gelmiş Barkın onlara sınıflarına kadar eşlik etmişti. Binanın kapısından çıkmadan önce duyduğu kahkaha ile nevri döndü. Aklı gece gördüğü rüyaya giderken sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına baktı. Artık gaipten sesler duymaya da başlamıştı. Hali hal değildi.
Arabasına atlayıp son sürat şirkete gittiğinde aklında hala o kahkaha vardı. Bir gülüş insanın içine bu kadar mı dokunurdu. Bu kadar mı çok aşık olunası olurdu.
Odasına çıktığında onu ruh gibi bekleyen arkadaşıyla şaşkınca koltuğuna geçti ve "Dökül hemen ne bu suratının hali" diyerek bodoslama daldı konuya.
Ege belli belirsiz çıkan sesiyle "Yok bir şey "derken Barkın çok büyük bir şey olduğunun farkındaydı.
"Oğlum anlat işte suratın sirke satıyor ne olmuş olabilir de bu hale geldin sen?" diyerek üstüne gittiğinde Egenin ağzından sade bir "Ayrıldık" lafı geçti.
4 yıllık ilişkisini tek kelimeye sığdırmıştı resmen.
Barkın şaşkınca "Ne bok yedin de ayrıldınız Ege doğru söyle" diyerek arkadaşının önündeki diğer koltuğa oturdu.
"Ulan bende ne yaptım bilmiyorum ki. Bitti dedi,bitti. Hay sıçayım böyle işe ya bıraktı kız beni sildi attı resmen dört yılı ne yaparım lan ben onsuz. Yapamam abi olmaz bu saatten sonra" diyerek ellerini başının arasına alan arkadaşına çaresizce baktı.
Daha önce böyle bir durumda kalmadığı için bilemiyordu. Zaten o değil miydi böyle bir durumda kalmamak için uzun ilişkilerden kaçan. Peki ya alt tarafı rüyasında gördüğü bir kadını aklından çıkaramaması neydi? Çıldırmasına ramak kalmıştı genç adamın.
"Kendine gel önce. Eğer bir hatan varsa gidip özür dilersin affettirirsin kendini ha yok bu işte başka bir şey var o zaman bırak gitsin. Önüne bakarsın sana kız mı yok be oğlum" diyerek klasik lafı etti.
Ege arkadaşının klişeliğine yüzünü buruşturup "Defol git gözümün önünden. Toplantın yok muydu lan senin" diyerek saatine baktı. Barkın sakince ayağa kalkıp gerindi ve " Birkaç dakikam daha var onu değerlendiriyorum." diyerek ellerini ağrıyan başına götürdü.
"Senin neyin var? Yüzünün rengi atmış" diyen Ege'ye gördüğü rüyadan ve yaşadığı duygu karmaşasından bahsetti.
"Oğlum sen benden de beter durumdasın.. Hiç değilse benim ki gerçekten var. Hayal aleminde değil. Bana bak rüyandaki hatuna aşık oluyormuşsun bide. Sakın ha teknoloji o kadar gelişmedi yani." diyerek onunla dalga geçmeye başladı.
Barkın elindeki kalemi ona fırlatıp odadan çıkarken stres ve heyecan vücudunu ele geçirmişti. Babasının askerlik arkadaşı aynı zamanda cidden güçlü bir şirket olan Tuna Holdingin sahibi Ahmet bey toplantı odasında onu bekliyordu.
Hızlı bir şekilde odaya girip Ahmet bey ve oğlu Karan ile el sıkışan genç adam babasının destek veren gülümsemesiyle başladı anlatmaya. Ahmet bey kızının da yakın zamanda aralarında olacağını ilk toplantılara özel meseleleri yüzünden katılamayacağını da söylemiş onun da bu projeye katıldığını belirtmişti.
İmzalar atılırken Barkın oldukça rahatlamış bir şekilde nefesini dışarı verdi. Aklı rüyasına kayarken düşünmemeye karar vermişti sonuçta sadece bir rüyaydı. Bir daha göreceğini zannetmiyordu hiç değilse öyle umuyordu....