Barkın o toplantıdan çıkıp başka bir toplantıya girerken hayatının her zamanki haliyle ilerlemesinden memnundu. İşini yapıyor akşam arkadaşlarıyla eğleniyor ve sabah tekrar işine geliyordu. Barkın'a göre hayat buydu. Ailesinin biricik evladı, Uluhan Şirketlerinin tek varisi, dedesinin gözbebeği Barkın Uluhan yine her zamanki gibi bir güne uyanmıştı.
"Barkın bey saat altı oldu efendim. İstediğiniz gibi restoranda iki kişilik yer ayırttım. Duygu Hanıma da dediğiniz gibi çiçek buketi gönderip bir de özür mektubu iliştirdim kenarına. Merak etmenize gerek yok." diyerek gözlüğünü düzelten sekreterine ufak bir gülümsemeyle baktı genç adam.
Handan onun zıpırlıklarına alışmış artık gönderdiği çiçeklerin neden gittiğini sormaktan vazgeçmişti. Handan orta yaşlı, işinde oldukça başarılı bir sekreterdi. Barkını da anca böylesi kontrol altında tutabilirdi. Barkına göre kimse onun için yeterli değildi fakat bu kadın gerçekten iyiydi.
"Teşekkür ederim Handan. Restorana Ege ve sevgilisi adına yer ayırtmışsındır umarım" diyerek rahat koltuğuna oturduğunda kadın onu onaylamış Barkının müsaadesiyle odadan çıkmıştı.
Rahat bir nefes alıp boynundaki kravatı genişleten genç adam saatler sonra ilk kez dinlenebildiği için ufak mırıltılarla gözlerini kapattı. Bugün oldukça yorucu geçmişti. Akşam ki planını iptal edip direk eve gitmeyi aklına koyduğu sırada telefonuna gelen mesajla içtenlikle gülümsedi.
"Yavruuum sen varya mükemmelsin tam istediğim gibi oldu organizasyon Eylül bir kez daha aşık oldu bana en kısa zamanda öderim borcumu"
Ege'nin attığı mesaja cevap vermeden masasının üzerinde olan dosyalara gömüldü. Sonuçta onun planlar yapıp sürpriz hazırlayacağı kimsesi yoktu. Genç adam buna alışkındı. Tek isteği artık Eylül'ün Egeyle evlenip onun başından almasıydı.
"Efendim toplantı için ekip hazır babanızda toplantı odasına geçiyor." diyerek bildiren Handana kısa bir bakış atıp elindeki dosyaya son kez göz attı.
Bu sunumun her ayrıntısıyla kendi uğraşmıştı. Şimdi de bu projeyi yönetim kuruluna onaylatıp daha sonra da bu iş için güvenilir bir ortak aramaya başlayacaktı. Henüz şirketin başında değildi. Dedesi ona yönetim kurulunda bulunması için tabi ki de hak vermişti ama o her şeye kendi çabasıyla ulaşmayı tercih etmiş gece gündüz çalışmıştı.
Ve şimdi belki de hayatında yapacağı en mükemmel sunumu gerçekleştirecekti.
*******
"Son kez bir iki üç tekrar başa sar Asya biraz daha kıvır belini" diyerek önünde dans eden gruba baktı Elis. Gerçekten umut yoktu. Ama pes etmek ona yakışmazdı. Bu çocuklar eğer dans etmek istiyorlarsa Elis bunu onlara öğretmekten sadece zevk duyardı.
Onlar mutlu olsun gerisi teferruattı genç kız için. Sarı saçlarını omzundan arkaya atıp nefesini seslice üfledi. Önünde 6-7 yaş aralığındaki minik kızlara baktı. Bale ve modern dans eğitimi veren bu kuruluşu Deniz ile beraber birkaç sene önce açmışlardı.
Mimarlık eğitimini babasının isteği doğrultusunda İstanbul'da tamamlamış daha sonra yurtdışında yaptığı yüksek lisans ile pekiştirmişti. Ama o kendi mesleğini yapmaktansa liseden beri Deniz ile hayalleri olan dans okulunu açmayı tercih etmişti. Aslında burası her gün başka bir eğlenceye tanık olan bir dans okuluydu.
Elisin hayatında sıradan bir gün hiç olmasın daha iyi olur tadında bir gündü.
Kendi işini sınıfa pat diye dalan dans öğretmeni Sibel'e devredip sakince odasına geçti. Kendi mesleğini yapsa bu kadar zorlanmazdı bunun elbette farkındaydı. Aile şirketlerinde çalışır o toplantı senin bu toplantı benim diyerek paşalar gibi otururdu koltuğunda fakat bu onun istediği bir şey değildi. En azından şuanlık değildi.
Annesinden gelen çağrıyı fark eden genç kız hemen geri döndü aramasına.
"Efendim gönlümün sultanı" diyerek annesine yağ çeken genç kız annesinin hattın diğer ucundan kıkırdayarak "Ah benim deli kızım akşama misafir var anneannen senin de burada olmanı istedi." diyerek asıl meseleye pat diye daldı. Kısa bir muhabbetten sonra vedalaşarak kapattılar telefonu.
Genç kız saçlarının bir parçasını tepesinde topuz yapıp odasına sessizce giren Denize baktı.
Deniz yorgunlukla mızmızlanırken ona gülüp kot ceketini üstüne geçirdi. "Bebeğim ben çıkıyorum annem çağırdı akşam yemeğe. Ondan önce eve gidip duş almam lazım." Diyerek yanağına öpücük kondurup peşinden bağırmasını umursamadan binadan çıktı.
Bahçedeki kızlar bacaklarına sarılırken hepsine gülümseyip saçlarına öpücük kondurdu. Bu mesleğin en sevdiği yanı onlardan gördüğü sevgi ve saygıydı.
Sonunda kızlardan kurtulup arabasına bindiğinde sakince yola çıktı. Yorgunluktan ölmüş olsa bile anneannesini kırmayıp o yemeğe katılmalıydı. Az olan trafikte kısa sürede iki katlı küçük müstakil evine ulaşmıştı.
Bahçesinde ki portakal ağaçlarının kokusu Mayıs ayının getirdiği bahar neşesiyle çiçeklerini açmış etrafa yayılıyordu. Arabasını evinin çevrildiği çitlerden geçirip tek arabalık yere park etti.
Bahçesinde çeşit çeşit çiçek portakal ve kiraz ağaçları vardı. Anneannesi ile birlikte hepsini ayarlamış dikim işleriyle tek tek kendi ilgilenmişti.
Eve geçip mor ve mavilerle döşenmiş odasına çıktı. Evin geneli dışı gibi beyaz ve pudra tonlarında döşenmiş sadece Elisin odası farklı bir renge bürünmüştü. Üzerine ince bir tişört ve şort geçirip çıplak ayaklarıyla aşağı indi. Annesi görse bir sürü laf söyler eline aldığı çorabı da kafasına atardı.
Düşündükleriyle gülümsedi genç kız. Ailesini cidden çok özlemişti. Günlerdir sadece telefonda konuşup yanlarına gidemiyordu yorgunluktan fakat anneannesinin sitemlerini şimdiden duyuyor gibiydi.
Bahçeye elinde bir sepetleri çıktı. Ayağına terliklerini giyip arkadaki limon ağaçlarının yanına gitti. Her mevsim limonu olan bu ağaçlar Elisin son dakika kurtarıcısı olmuştu hep.
Bir sepet dolusu limon toplayıp mutfağa geçtiğinde limonlu kek yapıp fırına attı. Anneannesinin en sevdiği şeylerde Elis'ten sonra limonlu kek gelirdi.
Yanına da taze sıkılmış limonata oldum mu? Deymeyin Zümrüt hanımın keyfine.
Elis saçındaki bandı düzeltip kestiği limonları meyve sıkacağına attı. Kapının çalmasıyla kısık seste olan müziği kapatıp meyve sıkacağını durdurdu ve kapıya koştu.
Gelen abisiyle şaşıran genç kız hızla "Karan hoş geldin!" diyerek sarıldı ve abisinden saçlarına öpücükler aldı .
"Benim küçük bebeğim çok özledim seni" diyerek daha sıkı sarılan Karan küçük kardeşini hiç bırakmayacak gibi sıkıyordu. "Gel hadi içeri gel "diyerek elinden tutup onu içeri çeken genç kız gözündeki yaşları durduramıyordu.
Abisi, canı, kanı yıllar önce sevdiği kadının onu aldattığını öğrendikten sonra şirketin yurt dışındaki şubesinin başına geçmiş ve hiç kimseyle iletişim kurmamış sadece ayda bir aradığı küçük kardeşiyle görüşmüştü.
Elis, Karan ve Yağız üç kardeşti. Elis ortanca çocuk olsa bile evin küçük çocuğu muamelesi gören hala oydu. Fakat genç kızın bundan bir şikayeti de yoktu . O sevilip şımartılmayı seviyordu. O hala her akşam babasının dizine oturup ondan masallar dinleyen kızdı. Tek fark artık o kucağa sığacak kadar küçük olmamasıydı.
Karan kardeşinin küçük olmasına rağmen fazlasıyla temiz ve düzenli evinde gözlerini gezdirdi. Anlaşılan o gittiğinden beri çok şey değişmişti. Yağızla konuştuğunda ablasının ayrı bir birer çıktığını söylemişti. Karan her ne kadar bundan hoşlanmasada şimdi kardeşinin kendi ayakları üzerinde böyle güçlü bir şekilde duruyor olması onunla gurur duymasını sağlamıştı.
Elis hemen abisine bir bardak limonata doldurup geri kollarının arasına sığındı. Karan yıllardır tadını her yerde arayıp da bulamadığı limonatadan koca bir yudum alıp "oh!" çekerken kardeşinin kıkırtısıyla ona daha sıkı sarıldı.
Özlem gideren abi kardeş fırından gelen ses ile ayrılıp mutfağa geçti. Karan Elisin peşinden ayrılmıyor bir dakika bile onsuzluğa tahammül edemiyordu. Ailesinde en çok bağlı olduğu kişi Elis'ti şüphesiz. Yağızla da yakınlardı ama aralarında ki yaş farkından mıdır yoksa yılların yokluğundan mıdır bilinmez Yağız ondan oldukça uzak duruyordu.
Ama Elis öyle değildi ki! Onun kocaman yüreği hemen affeder bağrına basardı abisini. Biliyordu genç kız neden gittiğini ama bitmişti işte Karan geri dönmüş özlemi bitmişti. Biliyordu Karan eskisinden de güçlü dönmüştü İstanbul'a.
"Bir bardak daha ister misin? " diyerek kocaman gözleriyle abisine dönen Elis abisinin bahçeye çıktığını görmesiyle tabağa kek koyup bir bardak limonatayla dışarı çıktı.
Karan bahçedeki masaya oturmuş oturmuş gözleriyle onu bekliyordu.
"Eve uğrayıp herkesi gördün değil mi?" Diyerek abisinin yanındaki sandalyeye oturan genç kız abisinin kafasını iki yana sallayıp "Hayır ilk sana geldim" demesiyle şaşkın ama bir o kadar kadarda mutlu bir şekilde "Annem seni öldürecek" dedi.
Karan umursamaz davranmaya çalışıp kekten bir parça yedi. Elis bu işi cidden biliyordu. 5 yıldır her yediğinde onun yemeklerini arıyordu ama ne yazık ki bu istediğini kendi isteğiyle yaşayamıyordu.
"Akşam yemek varmış çağırdılar beraber gidelim sürpriz olur" diyerek abisinin kolunun altına giren genç kız onun iyi olduğunu biliyor fakat sormuyordu. Bunca yıldır neden gelmedin neden beni yalnız bıraktın diyemiyordu. Biliyordu derse abisinin kabuk tutmuş yarasını tekrar kanatırdı. Elis bir ayrılığa daha hazır değildi
Akşama doğru Karan salonda televizyon karşısında uyuyakalırken Elis duş almış üzerine de siyah kalın askılı kısa elbisesini geçirmişti.
Abisinin yanağına tüy gibi bir öpücük kondurup unuttuğu çantası için çıplak ayarlarıyla yukarı çıktı. Ayakkabılarını da unuttuğunu fark eden genç kız uçlarına maşa yaptığı saçlarını arkaya atıp siyah bantlı topuklu ayakkabılarını giydi.
Hafif yaptığı makyajı kırmızı rujuyla destekleyip son kontrolü de yaptığında aşağıdan Karanın bağıran sesi gelmeye başlamıştı.
Ne ara uyanmıştı da sıkılmıştı acaba?
Elis çantasını eline tutuşturup yanından hızla geçtiğinde Karan peşinden şaşkınca ilerledi.
Kardeşi masanın üzerinde ki ayarladığı kek ve limonatayı aldığında giydiği kıyafeti süzdü ve kaşlarını çattı.
"Hiç bakma öyle eve gidiyoruz zaten" diyerek koluna giren kardeşine bir şey demeden çıktılar evden.
Karan kendi arabasına yöneldiğinde Elis "Ben kendi arabamla gideyim akşam dönerken rahat olurum hem." diyerek anahtarını aramaya başladı.
"Saçmalama Elis bırakırım ben seni gel" diyerek arabasına bindiğinde Elis'te yanına kurulmuştu.
Hızla eve geldiklerinde Karan stres ve heyecanla kardeşinin omzuna kolunu sardı. Elis destek olurcasına beline sarılırken Karan derin bir nefes alıp zile bastı ve huzursuzca kıpırdandı.
Kapı yılların emektarı Zeliha teyzeleri tarafından açılırken yaşlı kadının gözleri anında dolmuş kolları Karana sarılmıştı.
Karan sessiz olmasını söyleyip onu öptükten sonra Elis'i tekrar kolunun altına aldı. Salona girerken aynı anda "Biz geldiiik" diye bağıran ikili onlara onlardan diğer yabancı gözlere bakamadan annesinin feryadı duyuldu.
"Oğlum" diyerek iki çocuğuna da sarılan Yeşim hanım gözünün ucunda beklenen yaşlarını dökmeye başlamıştı. Karan'ın yüzünün her tarafına öpücük konduran annesine gülümsedi Elis. Yaşadığı acıyı en iyi o bilirdi.
Babası gelip kızına sarıldıktan sonra oğluna sarıldı. Ahmet Bey uzun bir süre öyle durduktan sonda "Evine hoş geldin oğlum" diyerek duygu dolu bir şekilde gülümsedi.
Zümrüt hanim yaşlı gözleriyle torununa sarıldığında bütün aile misafirlerine mutlu bir şekilde dönmüş keyifli bir akşam yemeği yemişlerdi. Yeşim hanım Yağız Elis ve Karanı izin verseler elleriyle besleyecek durumda olduğu için herkesin gülmesine sebep olmuştu ama kadın bütün çocuklarını etrafında görmenin mutluluğunu yaşıyordu uzun zamandan sonra ilk kez. Bu ona büyük sürpriz olmuştu ama çok mutluydu.
*******
Barkın evine gelip boynundaki kravatı anında çözdüğünde rahat biri nefes alıp hizmetçisinin getirdiği ağrı kesiciyi içti ve sabaha alarm kurup uykuya daldı. Yorgunluk öyle bir ele geçirmişti ki onu üstündeki kıyafetleri gece yarısı uyanınca çıkarmış aynı şekilde uykusuna devam etmişti. Uykusunda onu ne beklediğini bilmeden...