8.Bölüm

1949 Words
Sesi bahçede yankılanırken olduğum yerde titredim. Kollarımdaki parmaklar gerginleşti. Kaşlarını çatmıştı. Gözlerinde henüz anlayamadığım bir ifade ile baktı bana. İnkar, nefret, hayal kırıklığı, öfke ve daha nicesi onun gözlerinden anlayabildiğim hislerdi. Hemen inkâr etmeye giriştim. Kafamı hızla sağa sola sallayarak tiz bir sesle konuştum. Bakışlarındaki ifade beni ilk defa bu kadar korkutmuştu.   “Kim? Ben mi? Kime? Onu da nerden çıkardın?" Alaycı olmaya çalışsam da bir işe yaramayacağı belliydi. Hay çeneme! İnanmadığını kaşlarını daha da çatmasından anlayarak gülümsemeye çalıştım. Yutkunduğumu gizlemek için bir taktik bu gülümseme. “RV! Söyle hemen. Richard'a aşık mıydın? " dedi kelimeleri vurgulayarak. Yüzümdeki gülümseme gürlemesiyle silindi anında. Gözlerinden alev çıkıyordu sanki. Kabul etmeliyim ki daha da korktum ve içimden kendime lanet ettim. Neden hiç düşünmeden konuşuyordum ki ben? Konuşmak için çabalıyor ama sesimi bulamıyordum. Yutkundum. Tekrar. “Ha-Hayır sa-saçmalama!"diyebildim sadece. Malesef kekelemiştim ve üstelik sesim de titremişti. Söylediklerimin gerçek olmadığı o kadar belliydi ki. Yani Richard hayatımın aşkı değildi ama vaktiyle ona karşı bir şeyler hissetmiştim. Çok gençtim. Bir tür yalnızlık depresyonuna girmiştim. Orduyu daha yeni yeni toplamaya başladığım zamanlardı. Hep herkesin gözdesi değildim ve bu yüzden ilk günlerimizde yüzümüze kapanan kapılar, bana güvenmeyen savaşçılar çoktu. İşte öyle bir zamanda hayatımın en sefil hissettiğim günlerinde tam bir beyefendi gibi hep beni savunan, yanımda olan yakışıklı bir adama kayıtsız kalamadım. Zaten Richard beni “Çapkın ejderhalar aşkına! Ben senin abinim, abin!” diyerek reddetti ve bu konu da öylece kapandı. “Yalan söylüyorsun!  Gözümün içine baka baka yalan söylüyorsun! " dedi öfkeyle. Gözlerinden kısa bir an hayal kırıklığı geçti. Evet, bunu gördüm.  Ama öfkesi ağır basıyordu. İnkâr etmek için ağzımı açmıştım ki susturdu beni. “Son kez soruyorum" dedi sakin bir ses tonuyla. Ve gözlerime bakıp "Ona âşık mıydın? " diye sordu üzerine basa basa. Gözlerine baktım. Evet, bu adamdan delicesine korkuyordum, hele ki öfkeli halinden. Ama yine de gözlerimi gözlerinden alamıyordum. Gözlerimi devirdim ve başımı öne eğip “Evet ona âşıktım" dedim cılız bir ses tonuyla. Ve korku dolu bakışlarımı ona çevirdiğimde umduğum şey olmadı. Ellerini kollarımdan çekti ve bir süre daha yüzüme baktı ve ardından sadece arkasını dönüp gitti. Hiçbir şey söylemeden öylece gidiyordu. Şaşkın bir şekilde arkasından bakakaldım. Ama şaşkınlığım uzun sürmedi. Çünkü Connor gittiği yolu hışımla geri dönüyordu. Onun bu öfkeli dönüşü beynimde tehlike çanlarının çalmasına neden olmuştu. Bir delik bulup saklanmalıydım ama kitlenmiştim. Hareket edemiyordum. Önümde bina gibi yükseldi. Ona bakabilmek için kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Kollarımı yeniden tutup beni hızla kendine çekti. “Peki ya şimdi?" Ha? “Şimdi ne?" Korkudan acaba duyduklarımı mı anlayamıyordum? Yoksa Connor, bilmece gibi mi konuşuyordu? “Hala ona aşık mısın?’’ Sesinde belli belirsiz hissettiğim endişeyle hızla kafamı iki yana salladım. “ Ne? Elbette hayır. Bu bahsettiğimiz olay çok öncedendi. Tamam, belki Richard'la çok yakın olabiliriz ama dediğim gibi bu çok eski bi-” Connor beni aniden birbirimize yapışacağımız şekilde daha da kendisine çekti. Ardından öfke ile dudaklarıma yapıştı. Elleri kollarımdan belime kaydı yavaşça. Şaşkınlığımı üzerimden atınca bende karşılık vermeye başladım, önceki öpüşmemizin aksine. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum, sonrasında ne hisseceğimi de ama şu an sadece ben de onu öpmek istedim. Ben karşılık vermeye başladığımda Connor öpüşünü yumuşattı. Almaktan çok vericiydi. Sanki beni kabul etmezsen neler kaybedeceğini bil der gibiydi. Sırtım bir ağacın gövdesine değene kadar geri gittiğimizin farkında değildim. Kollarımı onun boynuna doladım. Connor hafifçe inleyip beni daha tutkulu bir şekilde öpmeye başladı. İkimizde aynı anda çekildik. Maraton koşmuşçasına nefes nefeseydik. Ne kadar süre öpüştük bilmiyorum ama ciğerlerim acıyordu. “Onunla bu kadar yakın olma! Beni anlamalısın RV! Ben paylaşmayı hiç sevmem. Seni başkasıyla görmek hoşuma gitmiyor. Benden uzak durmaya çalışırken başkalarına bu kadar yakın olman canımı yakıyor.” Connor’un ani itirafıyla gözlerimi kırpıştırdım. Ondan böyle bir dürüstlük beklemiyordum.   “Çok karışık birisin Connor. Her şey o kadar hızlı ilerliyor ki takip etmekte zorlanıyorum. Buraya geleli ne kadar oldu ki? Daha birbirimizi tanımıyoruz bile. Ne sen benim nelerden hoşlandığımı biliyorsun ne de ben senin hoşlandığın şeyleri biliyorum. Beni nasıl sevebilirsin ki? Bu aşk olamaz Connor!” Belime doladığı kolları sıkılaştı.   “Burası insanların dünyasına benzemez RV! Ben de insana benzemem! Ben bir ejderhayım. Kadim yaratıklarız biz. Eskiden beri bu böyledir. İster kader de, ister saçmalık ama bu değişmeyen tek şey olacak. Görür, beğenir ve alırım. Ben seni ilk gördüğümde seçtim.”   “Bu dediklerin aşk değil Connor!” Az önceki güzel an Connor’un dedikleriyle buhar olup gitmişti.   “Aşkın olması mı gerekiyor? Ben seni seçtim RV. Karım olmanı istiyorum.” Anlamadım?   “Ne demek aşkın olması mı gerekiyor? Sen gerçekten çok tutarsız birisin. Bana aşık olduğunu söyleyip evlenmek istiyorsun sonra da aşk gerekli mi diye soruyorsun.” Seni seçtim lafına değinmek bile istemiyorum şu anda. Daha önce de bunun bir tartışmasını yapmıştık.   “Ben hiç sana aşığım demedim RV. Bana âşık olacaksın dedim! Ben seni istiyorum RV. Karım olacaksın. Ayrıca şu eski sevgililer konusunda..." Şu an hararetli bir kavganın ortasında olmasak bu sözlerine tepki vermeden evvel onu incelerdim. Çünkü biliyordum. Ejderhaların hatta genelleme yaparsak erkeklerin aşktan korktuğu için aşk yerine başka şeylere sarılmayı ne kadar çok tercih ettiklerine defalarca şahit olmuş, kitaplarda okumuş, dizilerde izlemiştim. Belki de bizi uzaktan izleyen bir yabancı olsam her şey çok daha farklı olabilirdi. “Onlarla görüşmemi engellemeyi aklından bile geçirme Connor!" Hala ona sarılı olduğumu fark edince kollarımı geri çektim. Ne demek eski sevgililerimle görüşmemek? Ordumun bir kısmını onlar oluşturuyordu zaten. “Onlarla görüşmeyeceksin elbette. Sen benim gelecekteki eşimsin. Beni dinlemek istemiyor olabilirsin. Ama unutmamalısın ki ben senin kralınım ve benim emir-” “Connor!” diye bağırdım. Ellerimi onun geniş göğsüne yerleştirerek mesafe koyması için onu ittirdim. İki adım geri gitti. Aramıza zorla açtığım mesafeyi kapatmak için herhangi bir çaba göstermedi. Şaşırmıştı. Ama bardağı taşırdığının farkında değildi. En çok nefret ettiğim şeyi yapmaya kalkışmıştı. Boyunduruk altına alma.  “Sakın bana ne yapacağımı söylemeye çalışma! Şu ana kadar bir şey demediysem bu her dediğini yapacağım anlamına gelmez.” Ellerimi yumruk yaptım. Bu resmen bugüne kadar inşa ettiğim her şeye tersti. O  bu krallıkta böyle görmüş ve böyle yetişmiş olabilirdi ama ben dünyada, özgür insanların arasında büyümüştüm. Birçok millet görmüştüm özgürlükleri için savaşan, onlara yardım da etmiştim. Birçok kadını erkek zulmünden kurtarmıştım.  “Ben özgürlüğüme çok düşkün biriyim. Emir almaktan nefret ederim. Sırf bu yüzden dünyada kendi şirketlerimi kurdum. Tamam, belki kral olabilirsin hatta benim gelecekteki kocam da olabilirsin. Ama şunu bilmelisin ki ben asla senin emirler vereceğin biri olmayacağım.” Her kelimeyi bağırarak tek tek söylemiştim. Connor şok olmuştu. Sanırım böyle bir çıkış beklemiyordu. Kahverengi gözlerinde artık öfke veya arzu yoktu. “Eğer boyunduruğun altına alabileceğin, masum, bütün emirlerini yerine getirecek birini arıyorsan bu kişinin benim yakınımdan bile geçmediğini bil!” derin bir nefes aldım sakinleşmek adına. İçimdeki dökmek iyi gelmişti.  “Şimdi izin verirsen odama gidip dinlenmek istiyorum.”dedim ve ne onun yüzüne baktım ne de cevap vermesine fırsat verdim. Hızlı adımlarla saraya doğru yürümeye başladım. Tuhaf olansa Connor’ın hiç ses çıkarmamasıydı. Bir tepki bile vermemişti. Kocaman gözlerle bana bakmıştı. Beni takip edeceğini düşünmüştüm ama sarayın kapısında, omzumun üzerinden baktığımda onu göremedim. İyi ki de beni durdurmamış ya da başka bir şey yapmamıştı. Geri alınamayacak şeyler yapabilirdim. Dilimin kemiği yoktu ve sinirle idam mangasına götürülecek şeyler söyleyebilirdim. Connor'ın yersiz öfkesi beni iyice yormuştu. Bir an önce odama gitmek ve dinlenmek istiyordum. Koridorlardan kimselere görünmeden geçtim. Odama hızla girip kapıyı kapattım ve alnımı soğuk metale yasladım. Derin bir nefes alıp arkamı dönmemle Richard'ı yatağımda uyurken görmem bir olmuştu. Örtülerin üzerine uzanmış, bir kolunu başının altına almıştı. Yakışıklı yüzünde masum bir ifade vardı. Üzerini değiştirmiş, o saçma, eski zaman savaşçılarının giydiği kıyafetlerden giymişti. Önce uyandırmayı düşündüm.  Sonra o masum ifadesine bakınca kıyamadım. Sessizce giysi odasına gidip üzerime rahat bir şeyler giydim. Yatağın yanına yürüdüm. Richard'ın üzerini örtmek için bir şeyler aradım ama malesef beyefendi odadaki tek pikenin de üzerine yatmıştı.   Koca yatağı kaplayan arkadaşımdan kalan küçük yere yavaşça oturdum. Connor'a söylemediğim bir şey vardı. Ben Richard'a aşık olmuş olabilirdim ama o asla bana o gözle bakmamıştı. Beni daima kız kardeşi gibi görmüştü. Hatta çoğu zaman abilerimin yerini tutacak kadar abilik taslardı.  Sanırım benimki de geçici bir hevesti. O zamanki düştüğüm boşlukta tutunacak tek dalım o olduğu için ona olan hislerimi fakrlı yorumlamıştım, o kadar.   Richard’ı rahatsız etmemeye çalışarak uzanırken, Richard boşta olan kolunu benim kafamı koyacağım yastığın üzerine koydu. Bir an durakladım ama sonra boş vererek başımı kolunun üzerine koydum. Ardından da iyice yerleşerek göğsüne koydum. Richard bir şeyler mırıldandı ardından bana sarılıp uyumaya devam etti.   Üzerime sanki bir örtü örtülmüş gibi hissettim ve Richard’ın bir büyü yaptığını anladım.   “Uyumuyor musun?”diye sordum fısıldayarak. Bir yandan da parmağım ile onu dürttüm.   “Şşşt… Uyuyorum…”diye mırıldandı ve bana daha sıkı sarıldı. “Sende uyu.”dedi ardından. Tavsiyesine uyup gözlerimi yumdum.   ***   Yastığımın sertçe çekilmesiyle uyandım. Gözlerimi kırpıştırıp olayı anlamaya çalıştım ve her şeyi idrak ettiğimde hızla yatakta doğruldum. Yastığım yani Richard yatağımın karşısındaki kolona çarparak yere düştü. Yatağımın başında ise burnundan kara dumanlar çıkaran Connor vardı. Eyvah! Basılmıştım resmen!   “Burada neler oluyor böyle?!” diye bağırdı tüm odayı, hatta sarayı inletecek şekilde. Yüzümü buruşturdum.   “Vay canına RV! Ne zaman birlikte uyusak birilerinin beni yataktan fırlatmasıyla uyanıyorum.” Richard’ın dedikleriyle bakışlarımı ona çevirdim. Bir eliyle kafasını tutarken bana bakıyordu. Ve şaşırtıcı şekilde gülümsüyordu. Kafan kanıyor geri zekâlı, sen ise gülüyorsun!   “Bunu en son Michael yapmıştı. Ama o zaman ikimiz de yarı çıplaktık. Eh denizden çıkıp uyuyun- Ah! Connor! Bana nasıl vurmaya kalkarsın dostum?” Richard midesine aldığı darbeyle iki büklüm olduğu halde hala gülmeye devam ediyordu. Sadist miydi bu adam?   “Benim kadınım!” diye hırladı Connor. Affedersin ne? Hangi ara senin kadının oldum ben be? İki öpüştük koklaştık diye- ayy ben ne diyorum. Connor ağzını açıp sözlerine devam edecekti ki Richard konuşunca sustu.   “Ah! Bilmez miyim? Ben de düğününüzde giyeceğim takımı dünyadaki evimde unuttuğumu söylemeye gelmiştim zaten. RV’ye oradan bir şey istiyor mu diye soracaktım ama uyumuş kalmışım. Yani anlayacağın senin hatununun ne ara yanıma yattığı hakkında hiçbir fikrim yok.”          Ne? Ben böyle ihaneti savaşlarda görmemiştim be! Hain! Zoru görünce nasıl da kıvırıyor öyle. Connor bir Richard'a bir de bana baktı. Kahverengi gözleri alev alev yanıyordu. Açıklama ister gibi bakmaya devam edince ellerimi iki yana avuçlarım ona dönük olacak şekilde kaldırdım.   “Bana bakma! Ben yatağın bir köşeşine yatmıştım. Bana sarılan o!" Cümlemi bitirmemle sağ elimin işaret parmağıyla Richard’ı gösterdim. Demek Connor’un öfkesini benim üzerime salarsın ha? Al bakalım, nasıl oluyormuş.   “Hiçte bile. Hem sen benim yanıma neden yatıyordun?" Ellerini göğsünde birleştirdi Black Panter edasıyla.    "Aman tanrım! Yoksa beni kötü emellerine mi alet etmek istiyorsun? Şunu bilmelisin ki bedenimi ele geçirebilirsin ama ruhumu asla! Ne diyorum ben ya? Kalk git üzerine düzgün şeyler giy asabımı bozma! Abisi yaşında adama neler dedirttiriyor. Kusura bakma Connor. İffetimi korumak için buradan çıkmalıyım. " Richard daha biz dediklerini sindiremeden odadan hışımla çıkmıştı. Bazen gerçekten saçmalıyordu. Beni cellatla yalnız başıma bırakıp gitmişti resmen. Bu muydu abilik?   Odada derin bir sessizlik oluştu. Nefesimi tuttum ve korkulu bakışlarımı Connor’a çıkardım. Connor yavaşça bana döndü. Öfkeden kudurmuş bir yüz bekliyordum lakin o gülmemek için kendini zor tuttan bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Elimde olmadan ben de gülümsedim.   “Tipik Richard işte." diyerek omuz silktim. Ardından oda Connor'ın kahkahasıyla çınladı. Çok hoş bir sesti bu. Bu adam beni sinir etmek ya da mağara adamı gibi davranmak yerine hep gülse olmaz mıydı?   "Richard ona aşık olduğunu bilmiyor muydu?" dedi kahkahalarının arasından. Bu durum onu fazlasıyla mutlu etmişti anlaşılan. Yüzümdeki gülümseme yavaşça silinirken o hala gülüyordu. Çatık kaşlarla ona bakarken de gülüyordu.   Sinirden köpürmek üzereyken aklıma gelen düşünceyle yataktan kalkıp ona yaklaştım. Aramızda hiç mesafe kalmamıştı. Connor’un gülümsemesi bıçak ile kesilmiş gibi silinmişti yüzünden. Connor’ın yakasını tutup onu kendime çektim. Dudaklarımızın arasında çok az bir mesafe vardı. Connor'ın bakışları dudaklarıma kaydı ve odada bir sessizlik oluştu. Hain gülüşümü dudaklarıma yerleştirip gözlerimi kıstım.    "Aşkımı ona itiraf edip dudaklarına yapıştığıma göre… elbette biliyor.” Ardından dediklerimi vurgulamak için dudaklarımı yaladım.  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD