9.Bölüm

1961 Words
İşkence etmeye bayılırım. Bir ordunun yaptığı tek şey savaşmak değildir. Savaş da sadece fiziksel kavgadan ibaret değildir. Ajanlar, hainler ortalıkta kol gezer ve kendi tarafına avantaj sağlayacak her türlü malumata ulaşmaya çalışır. Bazen bu ajanların sahte haberler duymasını sağlarız bazen de onlardan bilgi almak için birilerini sorgulamamız gerekir. E insanlar da öyle bülbül gibi şakımaz. Yani işkence hayatımdaki gerekli şeylerden biri. Sadist değilim. Yine de Connor’a işkence yaparken biraz sadistlik yapmış olabilirim.   “Beni kıskandırmak için böyle diyorsun.”dedi Connor hırlayarak. Kıkırdadım. Onu biraz daha kendime çekip burnumu onun burnuna sürttüm.   “Bana inanmıyor musun?” Kafamı hafifçe yana eğerek alaycı bir ses tonu ile konuşmaya devam ettim. “Yoksa inanmak mı istemiyorsun? Ahh… Şu an hakarete uğramış gibi hissediyorum. Sen benim istediğim erkeği baştan çıkarabileceğime mi inanmıyor musun?”   “Beni kızdırmak için söylüyorsun. Richard ile yatmış olman imkânsız.” Sanki yalanımı yakalamış gibi konuşuyordu. Yüzümü biraz geri çekip ona gülümsedim.   “Connor, Connor, Connor. Dediklerimi hiç dinlemiyor musun? Sana yattık demedim ki. Tam olaylar gelişmişken manevi babam bizi bastı.” Suratımı ekşittim. Gerçekten hayal kırıklığına uğramışım gibi baktım ona. Elimi kaldırıp işaret parmağım ile başparmağımı aralarında azıcık araklık olacak şekle getirip “Şu kadarcık kalmıştı.”deyip kafamı salladım. “Aslında daha sonra da denedim. Denizden çıktıktan sonra mesela.” Kıkırdadım. “Biliyorsun denizde pek kıyafete gerek olmadığından her şey daha kolay oluyor”   “RV!” diye kükredi Connor. Bileğimden sertçe tutup göğsüne çekti. Kahverengi gözlerinde karamel renkte tomurcuklar dönüyordu. İşte şimdi yandığımın resmidir. Birkaç saniye içinde etrafımızda da karamel rengi sihir tomurcukları dönmeye başladı. Bir adım geri çekildim.   “Co… Connor. Sakin ol. Sadece-”  Connor’ın tekrar kükremesi ile sustum. Bu seferki sıradan bir kükreme değildi. Bu Connor’ın ejderhaya dönüşeceğini haber veren kükremeydi. Odadaki camlar titremişti. Sanırım biraz ileri gitmiştim. “Connor yemin ederim sadece küçük bir öpücükten ibaret her şey.” Bana inanmadığını belirtir gibi hırladı. Bir adım daha geri gittim. Connor hala bileğimi tuttuğu için ondan istediğim kadar uzaklaşamıyordum. “Sa- Sakin ol lütfen.” Bir adım daha geri gitmeye çalıştım ama Connor bileğimi sıkmaya başladı. “Canımı a- acıtıyorsun…” Connor bana hırladı. İşte o anda Connor’ın kendisini durduramayacağını anladım. Ona büyü yapılmıştı.   “Upss!” dedim ona bakarken. Connor tekrar hırlayınca kaşlarımı çatıp “Çıkardığım her sese hırlarsan karı koca olduğumuzda gerçekten büyük bir sorunumuz olacak.” dedim ben de ona. Connor bu sefer hırlamadı ama keşke hırlasaydı. Kükremesi odamdaki vazoyu patlatınca bende bi çığlık attım. “Ah tanrı aşkına bu sarayın askerleri falan yok mu? Adam burada kükrüyor yahu!” diye bağırdım. Aldığım tek tepki Connor’ın bir başka hırlamasıydı.   Onu sakinleştirmek için büyü yapmayı denemeye karar verdim. Eski bir cadı kitabında okuduğum büyüyü yaptım. Bir tepki almak için Connor’a baktım. Hala dönüşme aşamasında, sinirli gözlerle bana bakıyordu. “Belki de büyüyü içimden yaptığımdandır.” diye mantık yürüttüm. Sonuçta bu büyüye daha önce hiç ihityac duymamıştım. Ardından bana hırlamaya hazırlanan Connor’a “Hele bi hırla yemin ederim sana hırlamanın ne demek olduğunu gösteririm. Aaaa kükremeye de kalkışma! Çığlığımla ortalığı karıştırırım valla.” diye bağırınca Connor birden durdu. “Büyü işe yaradı mı?” diye sordum ona. Ve Connor bana tekrar hırlayınca heyecanla dikleştirdiğim omuzlarım çöktü.   Ama yine de fark ettim ki Connor büyü ile savaşıyordu. İnsan formundan ejderhaya dönüşmek sadece beş saniye sürerdi. Connor’ın dönüşümü ise son beş dakikadır hala devam ediyordu.   “Her şey iyi güzel de nerede bu devletin adamları? Aaa boş ver hırlama ben anladım. Odama ses geçirmez büyü yapmıştım. Ahh benim aptal kafam. Sakin kalman için ne yapabilirim Connor?” diye sordum ona. Yanıtı ne oldu dersiniz? Bir başka kırılmış vazo. Tam başka bir büyü yapmaya başlayacaktım ki Connor beni kendine çekti. Sertçe göğsüne çarptım.   “Yardım… et!” bu iki sözcük kalbimin teklemesine yetmişti. Ne yapacağımı bilemeden ona bakıp kaldım. Onunla konuşurken sinirlendiği anlarda ne yaptığını hatırlamaya çalıştım.   Bir an düşününce fark ettim ki Connor sinirlenince bana dokunuyordu. Yemek salonunda, bahçede ve Zack ile beni gördüğü ormanlık alanda. Şu anda bana dokunduğuna göre bu ona yetmiyordu demek. Hiç düşünmeden hareket ettim. Biliyordum ki düşünürsem tereddüt ederdim. Connor’ı öpmeye başladım. Bileğimi tuttuğu için onu kendime çekememiştim. Bu yüzden parmak uçarımda yükselip onu öpmeye başladım. Başta hiç tepki vermedi. Hırlamadı bile. Biraz hayal kırıklığı ile geri çekildim. “Bana bak eğer naz yapacaksan baştan söyle yani.” Kaşlarımı çatıp gözlerine baktım. Ama o gözlerime bakmıyordu. Dudaklarıma bakıyordu. Anlaşılan bu öpücük beyefendinin hoşuna gitmişti.   Birden etrafımızda sihirli bir halka oluşmaya başladı. Siyah renkteki bu halka bizi sıkıca sarıyordu. Neden oluştuğunu araştırmak için zamanımız olmadığını biliyordum. Tekrar onu öpmeyi denemeye karar verdim. Açıkçası bu hoşuma gitmişti. Ona yetişmek için bu sefer onun ayaklarının üstüne bastım. Connor bana yine hırladı. Sanırım canı acımıştı. Tabi ayağımda az önce yataktan çıkarken giydiğim topuklu ayakkabı vardı. Bir de korkudan dolayı sert basmış olabilirdim.   Onu tekrar öpmeye başladım. Bu sefer kolayca pes etmeyecektim. Connor bana karşılık vermediği için sinirle dudağını ısırdım. Connor hafifçe inleyince uyarımın işe yaradığını anladım. Bileğimi tutan eli gevşedi. Boşta kalan eli belime kayarken dudakları kımıldadı. Bana karşılık vermeye başlarken rahatladığını resmen hissetmiştim.   Belimdeki eli kalçalarıma kayarken, bileğimi tutan eli de onu takip etti. Kalçalarımdan bacaklarıma kayan elleri bacaklarımı tutup beline sardı.   Dudaklarımı ezercesine öperken sihirin bizi terk ettiğini hissetmiştim. Dudakları boynuma inmek için esir aldığı dudaklarımı bıraktığında nefes nefese “Connor… sen iyi misin?” diye sordum bir yandan da daha iyi öpebilsin diye boynumu yana doğru eğmiştim. Cevap vermediği o kısa süre içinde aklıma gelen ilk soru acaba şehvet büyüsü de mi yaptılar ikimize de diye düşünmeden edemedim   “Oh… Evet!” Boynumu öpmeye devam ederken söylemişti bunu.   “O zaman… beni bırakabilirsin.” dedim kararsız biçimde. Bir yandan beni bırakmasını hiç istemiyordum diğer yandan da beni bırakmazsa büyük bir hata yapacağımızı biliyordum. Kafasını kaldırıp bana baktı. Az önce öfke ile parlayan ve içinde karamel tomurcuklar gezen kahverengi gözleri şimdi azru ile yanıyordu.   “Nedenmiş o?” Deyip çeneme buseler kondurmaya başladı.   “Ne demek nedenmiş o? Seni sakinleştirmek için öptüm ben.” Ortada olan şeyi görmüyor muydu? Büyü etkisinde olmasına veriyordum.   “Yani benimle öpüşmeyi sevmiyor musun? Beni arzulamıyor musun? Tanrı aşkına RV! Az önce resmen bana hakaret ettin.” Bir an dediğini anlamadım. Sözlerini vurgulamak için gözlerimin ta içine baktı.   “Krallarla öpüşen kızların kralları arzulaması mı gerekiyor?” diye sordum anlamayarak. Neden bilmiyorum ama Connor’ın her zaman dik tuttuğu omuzları düşüverdi birden.   “Kral olmaktan önce ben bir erkeğim RV! Ve sen az önce benim erkekliğime hakaret ettin. Nasıl olurda beni arzulamazsın?” Hay senin! Bir de alınganlık yapıyor. Az önce yüz metrekarelik alanda dönüşüp cüssenle beni duvara yapıştıracaktın be! Spatulayla kazırlardı beni canım ailem.   “Ben sana hakaret falan etmedim. Ayrıca seni arzulamıyorum da demedim.”   “Yani beni arzuluyorsun.” dedi gözleri parıldayarak. Adama bak ya, sözlerimi çarpıtmaya çalışıyor. Aklıma evilik ile ilgili olan tartışmamız gelirken omuz silktim. Bakalım nasıl oluyormuş Connor efendi sinir olmak?   “Sana hiçbir zaman seni arzuluyorum da demedim.”   Connor gözlerinde yeni bir öfke pırıltısı ile bana baktı. Bir an için neden bu kadar iç içe olduğumuzu merak ettim. Sonra fark ettim ki bacaklarım onun beline sarılıydı ve kollarımı da boynuna dolamıştım. Halimden utanarak ondan uzaklaşmaya çalıştım. Ama ben daha bu düşünceyi hayata geçiremeden Connor sert bir hareketle beni yatağıma fırlattı. Beni. Fırlattı.   “Seni kaçık kral! Ben seni kendi sarayını yıkmaktan, askerlerini öldürmekten, halkını yemekten kurtarmak için kendimi feda ediyorum. Sen ise beni yatağa fırlatıyorsun. Beni!” Sinirle doğruldum. “Tüm kötülerin adını duyunca korkudan titreyip kaçıştığı savaşçı olan beni.” Connor bana önce şaşkın şaşkın baktı. Sonra gözünde hiç sevmediğim ışığı gördüm.   “Tanıdığım birçok ejderha benim kötü olduğumu söyler ve RV seni gördüğümde korkudan titremiyorum. Aslına bakarsan seni gördüğümde hissettiğim şey arzu ve öfke. Bir de kıskançlık. Ayrıca şu tanımlayamadığım garip duygu. Her neyse. Anlayacağın senden korkmuyorum küçük kız.” ‘Küçük kız’ kısmını vurgulayarak söylemişti.   “Küçük kız mı? Sen benim kaç yaşında olduğumu biliyor musun?” Diye kükredim adeta. Resmen bana hakaret etmişti ‘küçük kız’ diyerek. Benim yüzlerce leşim, bu sarayın duvarlarında kullanıcak kadar kitap okumuşluğum var be! Hem de hepsinin içindeki büyüleri ezbere biliyorum. Hımm?   “Kaç yaşındasın?” dedi umursamazca. Tam doksan dokuz diyecektim ki durdum. Connor hala ejdercadı olduğumu bilmiyordu. Onun yanında büyü yapmıştım ama bu büyüler sıradan cadıların yapabileceği büyülerdi. Ve muhtemelen Connor beni cadı gibi bir şey zannediyordu. İnsanların kitaplarındaki birçok cadının aksine gerçek cadılar sadece yetmiş yıl yaşarlardı. Tamı tamına yetmiş yıl. Yetmiş yılını dolduran bir cadı yaşamına devam etmek istiyorsa kan bağı olan birinin çocuğu olarak hayata yeniden gelebilirdi. Ama önceki yaşamını unuturdu. Ayy yine ansiklopedik bilgilere daldım.   Gözlerimi meydan okurcasına ona diktim derin bir nefes alarak.   “Küçük kız diyemeyeceğin kadar büyük bir yaştayım.” Suratında dediklerim yüzünden alaycı bir ifade oluştu.   “Tanrılar aşkına kaç yaşında olabilirsin ki? Hem büyüklük kavramının biz ejderhalar için biraz farklı olduğunu sana hatırlatırım. Bizim gençlik çağlarımız yüz yaşında başlıyor.” Adam utanmasa bana ergen diyecek. Biraz haklı olsa da ben diğer diyarlarda vakit geçirdiğim için bu tam olarak beni tanımlamıyor. Gittiğim bazı diyarlarda zaman buradakiyle aynı işlemiyor. Aynı dünyadayken izlediğim ‘Yıldızlar Arasında’ adlı film gibi. Neyse ki.   “Ayrıca benim üç yüz yirmi beş yaşında olduğumu düşünürsek-”   “Ne? Üç iki beş öyle mi? Üç yüz yirmi beş öyle mi? Tanrılar! Ben antikaya çıkmış bir adamla mı öpüştüm az önce?” dedim gözlerimi kocaman açarak. Adam benden iki yüz yirmi beş yıl büyük. Benim hayatımdan üç kere yaşamış üzerine yirmi beş, yirmi altı yıl daha yaşamış. Ejderhalardan ayrı bir hayat geçirdiğim için bu farklılık gerçekten de çok fazla geldi gözüme.   “Ben tecrübeliyi tercih ederdim.” Dedi dudak bükerek ve yatağa doğru bir adım attı. Adamın geri adım atacağı yoktu. Kollarımı iki yana sallayarak bağırdım.   “Hey hey hey! Orada dur bakalım huysuz, yaşlı ve sapık kral seni. Burası şahsıma ait özel alan. Beni biraz daha zorlarsan pembe çarşaflar sererim buraya valla.” Etrafına tel örgü çekip hendek kazsam, mayın döşesem, kazık diksem hatta yaksak bile bu adam durmaz gibiydi.   “Birazdan ikimize ait özel alan olacak. O zaman istediğin renkte çarşaf kullanabilirsin.” Dizini yatağın üstüne koyup bana doğru eğildi. Yatakta gerildim. Yavaşça bana doğru geldi. O yatağımın üstüne tamamen çıkınca bir çığlıkla yataktan atladım.   “Aaa sapık uzak dur benden!” diye bağırarak kapıya doğru koştum. Ne varki ben daha kapıya varamadan Connor beni belimden yakaladı.   “Müstakbel karımla yatmak istemem sapıklık mı sayılıyor?” diye homurdandı.   Birden kendimi Connor’ın omzuna asılı bir şekilde buldum. Connor hiçte nazik olmayan bir tavır ile popoma vurdu. Ağzımdan “hiiiih” diye bir ses çıktı.   “Aklını başına al kadın.” Ne? Resmen mağara adamı gibi beni sırtlanmıştı ayol!   Yatağa doğru yürümeye başladı. Tek eliyle bacaklarımı tutuyordu. Sanki tüy kadar hafifmişim gibi davranıyordu, tamam zayıftım ama o kadar da değil canım. Birkaç adımda yatağın başına geldi.   Hafif bir öfkeyle bağırdım. “Az önce yaşın kadar ejderha öldürmüş birinin poposuna vurdun!” diye cırladım.   “Az önce bana ait olan bir güzelin poposuna vurdum.”   Derin bir nefes aldım. Sonra o beni yatağa indirmeden önce bende onun muhteşem kalçasına vurdum. Söylemeliyim ki taşa vurmaktan farksızdı.   “Sen az önce ne yaptın?” diye gürledi beni yatağa indirdikten sonra. Elleri beni bıraktığı yerin iki yanına koymuş inanamayan gözlerle bana bakıyordu.   “Hissetmedin mi? Az önce kalbin gibi taştan yapılmış olan o afet popona vurdum.” Gözleri büyüdü ve dudakları yukarı doğru kıvrıldı duyduklarıyla. Bana doğru eğilmiş suratında yaramaz bir çocuğun sırıtışı vardı. Ağzını açıp bana bir şey diyecekti ki kapıdan gelen ses onu susturdu.   “Siz bu cicim aylarına biraz erken başlamamış mısınız?” Connor’ın sırıtışı suratında dondu. Yavaşça doğruldu ve arkasını dönüp sesin sahibine baktı. Ve ben daha kim olduğunu göremeden Connor takip edemediğim bir hızla kapıya doğru gidip adamı duvara fırlattı.   “Kes sesini!” Kelimeler, duvara çarpan bedenin sesi ile beraber yankılandı odada.   “Ben ne dedim ki şimdi?” diye inledi Korkusuz Prens Zack kanayan kafasını tutarken.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD