Kendime lanetler okuyup koltukta sola döndüm. Canım yanıyordu hâlâ. Ve neredeyse sabahı etmiştim. Lewis de arkamda, belimden sarılmış bir şekilde uyuyordu. Gece boyunca masaj yapmıştı. Yaparken de uyuyakalmıştı.
Doğrulup bacaklarımı koltuktan aşağı indirdim. Benim gitmem gerekiyordu. Sürü liderinin oğluyla bu kadar yakınlık fazlaydı.
Ayağa kalktığımda bacaklarım titredi. Hay sikeyim şansımı ya.
Zor da olsa yürüyüp yerden kıyafetlerimi alıp giyindim. Sessiz olduğum için Lewis de uyanmamıştı. Artık bu evden çıkabilirdim.
Kapıyı sessizce açıp dışarı bir adım attım. Hava buz gibiydi ama üşümüyordum. Bu da kurt olmanın bir avantajıydı sanırım.
Lewis'in evinden olabildiğince uzaklaşmam gerekiyordu. Bu yüzden dün geldiğimiz yerin tam aksine doğru yürümeye başladım.
Burada kendime bir hayat kurmalıydım. En azından annem ölene kadar...
Annem ölene kadar... Bu cümleyi kurmak beni kötü evlat yapar mıydı bilmiyorum ama başka şansım yoktu. Yaşamamın tek yolu onun ölmesiydi ve bu ne kadar sürerdi bilmiyordum. Bir saniye sonra da olabilirdi, yıllar da sürebilirdi.
Ve ben peşimdeki sürü liderinin oğluna rağmen burada kendime bir hayat kurmalıydım. İlk işim bu olacaktı.
Ormanlık alanda epeyce bir yürüdükten sonra yorulup oturdum. Bacaklarımda güç kalmamıştı zaten. Dün geceden sonra...
Aslında daha farklı bir şekilde karşılaşsak hoş olabilirdi. Onunla sabaha kadar sevişirdim. Kanamayı önemsemeden... Acıyı dert etmeden... Ama olmazdı. Aramızda büyük bir engel vardı. O engel beni yakardı. Ben bir vampirdim o da kurt. Birbirine düşman iki ırk.
Tekrar ayağa kalktım. Bir ev bulmalıyım önce. Biraz da yiyecek. Yoksa açlıktan ölebilirdim.
Biraz yürüdükten sonra bir kulübe buldum. Küçük bir dağ evi. Burası işimi görürdü. Eğer içinde yaşayan birileri yoksa tabi... Ha varsa da sorun yoktu. Kimse Lewis'ten daha tehlikeli olamazdı.
Kapının önüne geçip kapıya bir kaç kez vurdum. Kimse açmadığında bağırdım. "Kimse yok mu? Yardım edin!"
Kapı açılmadığında daha fazla beklemedim. Pencerelere bakınıp açık bir pencere gördüm. İçeri girebilirdim.
Pencereyi ittirip içeri girdim. Direkt yatak odasıyla karşılaştım. Zaten ev küçüktü. Tek bir yatak vardı ve diğer tarafta da küçük bir mutfak vardı. Bir kapı daha vardı ve orasının da banyo olduğunu düşünüyordum. Dediğim gibi de çıkmıştı. Kapıyı açtığımda banyo ile karşılaşmıştım.
Banyodan çıkıp mutfağa yöneldim. Buzdolabını açtım. Dolap tamamen doluydu. Bu da evde birilerinin yaşadığını işaret ediyordu. Yiyip gidebilirdim.
Kendime yarım ekmeğe bir tost yapıp sandalyeyi çekip oturdum. Çaresizce tostumu yerken şu yaşadığım hale baktım. Daha bir kaç gün önce kendi sarayımızda şıkır şıkır elbiselerin içinde gezip dolaşırdım. Herkes bana saygı duyar önümde eğilirdi. Çok saçma ama kan içmeyi bile özlemiştim ama şimdi açlığımı dindirmek için tost yiyordum. Tost. Kan değil, yarım ekmek tost.
Ama burada bana ikinci bir şans verilmişti. Ölmemek için burada kurt olarak yaşayacaktım.
Tostumu bitirip ayağa kalktım. Salona geçip kıyafet dolabını açtım. İçinde erkek kıyafetleri vardı. Burada bir adam yaşıyordu demek. Gitmeden banyo etmek istediğim için bir tane tişört aldım. Kıyafetlerimi yıkasam da kurumazdı. Bu yüzden bu kıyafeti de almak zorundaydım.
Banyoya geçip iç çamaşırlarımı yıkadım. Diğer kıyafetleri çantama koyup banyoya girdim. Sıcak suyu açıp küvetin içine girdim. Sıcak su tüm kirlerimi arındırırken gözlerimi kapatıp başımı arkaya yasladım. Su o kadar iyi gelmişti ki mayışmıştım. Kasıklarımdaki ağrı bile dinmişti artık.
Yıkanıp çıktıktan sonra nemli olan iç çamaşırlarını giydim. Saçlarımı havlu ile kuruttuktan sonra aldığım siyah tişörtü giydim. O kadar büyük olmuştu ki benim için elbise gibiydi. Kalçalarımın hemen altında bitiyordu.
Banyodan çıkıp kendimi yatağa bıraktım. Karnımı da doyurmuştum banyo edip temizlenmiştim de.
Ellerimi başımın altına koyup gözlerimi kapattım.
~ ~ ~ ~ ~
Dışarıdan gelen bağırışmalar ile gözlerimi açtım. Lanet olsun. Biraz dinlenmek için gözlerimi kapattığımda uyuya kalmış olmalıydım. Hızlıca yataktan doğrulup mutfağa koştum. Evin sahibi beni görmemeliydi.
Tezgahın altına oturup dışarıdan gelen sesleri dinledim. "En son buraya geleli çok olmuştu, beni tekrar görmek istemene çok şaşırdım."
"Çok konuşma. İstediğim tek şey kafamı boşaltmak. Bunu da nasıl yapacağını iyi biliyorsun."
Lewis'ti bu. Hay şansımı sikeyim cidden gele gele buraya mı gelmiştim? Adamın kaç evi vardı?
"Tamam canım ya kızma hemen. Ben seni nasıl rahatlatacağımı iyi biliyorum."
Kapı açıldığında tezgahın altına iyice sindim. Cidden şansımı ben ya!
Derin bir nefes alıp sessizce bekledim. Önce bir kaç takırtı duydum. Sonra nefes nefese bir şekilde öpüştüler. Kız kahkaha atıp inledi. "Sik beni Lewis. Senin için yanıyorum!"
Başımı çevirip baktım. Kız eğilmişti. Eline Lewis'in penisini aldığında Lewis kızdan uzaklaştı. "İçecek alacağım ister misin?"
Lewis mutfağa girip dolaba yöneldiğinde bacaklarımı kendime çektim. Hay ya cidden ben iki gündür çok şanssızım.
Dolaptan kırmızı şarap alıp tezgaha bıraktı. Karşı dolaptan da bir bardak alıp tekrar tezgaha yaklaştığında penisi yüzüme değdi. Kafamı geriye çektim ama Lewis durdu. Anlamış olabilir miydi?
Bardağı bırakıp başını eğdiğinde göz göze geldik. Sakince beni izlerken arkadaki kız konuştu. "Bir şey mi oldu, gelsene artık."
Lewis başını kaldırıp tekrar bardağına uzandı. "İçeceğimi burada içeceğim. Sen yatıp beni bekle."
"Tamam bekliyorum bebeğim."
Koca adama bebeğim mi demişti bu? Gözlerimi devirdiğimde Lewis biraz uzaklaşıp sandalyeye oturdu. Artık doğrudan bakışabildiğimiz için sessiz bir şekilde tezgahın altından çıktım.
Bardağından bir yudum alıp gözlerini yüzüme dikti. Ay ölsem daha iyiydi şu an... Kurda dönüşüp pençelerini sallar mıydı acaba?
Ama yapmadı. Bakışlarını arkama çevirdi. "Evine git. Bugün bir şey yapmak istemiyorum."
"Ne? Sen delirdin mi? Bu ormanda tek başıma eve geri mi döneceğim?"
"Dön işte ya, ne uzatıyorsun. Sanki her gün ormanın bir köşesinde seks yapmıyormuşsun gibi triplere girme."
Kız ayağa kalkıp bu tarafa doğru geldiğinde Lewis de ayağa kalktı. Onu engellediğinde derin bir nefes aldım. Bir kişinin daha beni görmesine izin veremezdim.
"Sen bunu yaptığına pişman olacaksın Lewis!"
"Tabi canım."
Bir kaç saniye sonra kapı çarptığında Lewis tekrar gelip sandalyesine oturdu. "Evet, sonunda baş başa kaldık."
Ayağa kalktım. "Neden kaçtın?"
"Kaçmadım. Bak yine sana geldim."
"Buranın benim evim olduğunu biliyor muydun?"
Yalan da olsa başımı salladım. "Biliyordum."
"Peki neden haber vermeden gittin?"
"Korktum çünkü. Sandığın gibi biri değilim. Bir hata yaptım."
"Sevişmemiz bir hata mıydı sana göre?"
"Tanımadığım bir adamla sevişmek evet hataydı."
"Bu kadar kasma bazı şeyleri. Yalan söylüyor olduğunu düşüneceğim neredeyse."
Nefesimi bıraktım. "Korkuyorum."
Ayağa kalkıp yanıma geldi. "Peki madem, öyle olsun. Ama bundan sonra benden kaçamazsın. Sen benim eşimsin. Çiftleşme dönemi için sen seçildin. Benden istesen bile kaçamazsın."
"İstediğin gibi olsun. Ama çiftleşme dönemine kadar bana karışamazsın."
"İyi tamam, ama kalacak yerin yok. Benimle saraya gel. Sana orada iyi bakarlar. "
"Saray olmaz." O kadar kurtun içinde illa ki bir hata yapardım. Benim gerçekten bir kurt olmadığım anlaşılabilirdi. "Senin evine gidelim."
Güldü. "Benden kaçıyorsun ama benim evimde kalmak istiyorsun. Çok tuhaf."
"Saray çok kalabalık. Rahat edemem."
"Pekala. Öyle olsun. Zaten babamın seninle uğraşmasını istemiyordum ben de."
Kaşlarımı kaldırdım. "Baban mı? Neden benimle uğraşsın ki?"
"Babam kimseyi sevmez çünkü. Eminim seni de sevmez."
Gözlerimi devirdim. "Kimsenin sevgisine ihtiyacım yok neyse ki."
"Orası öyle ama yine de onu görürsen ona dikkat et. Pek iyi bir adam değildir kendisi."
"Babandan böyle bahsettiğine göre onu pek sevmiyorsun sanırım."
"Tamamen sevmiyorum diyemem." sandalyesine oturup şarabından bir yudum aldı. "Babam işte."
"Adı ne babanın?"
"Arthur Freeman."
Freeman? Annemin bahsettiği aile olabilir miydi bu?
Daha bir çocukken dinlerdim bu hikayeyi. Babamın nasıl vahşice katledildiğini. Hayatımızı kurtarmak için Freeman'lar ile nasıl savaştığını... Saraya cesedinin nasıl parça parça geldiği...
" Neye daldın böyle?"
"Ne?"
"Bir yere dalmış gibisin. Bir şey mi oldu?"
"Yok, yok olmadı. İsim tanıdık geldi."
"E tanınır, herkes bilir."
Derin bir nefes alıp tezgaha yaslandım. Eğer o aile gerçekten babamın katilleriyse içlerine sızıp kim olduğunu bulabilirdim.
"Ben vazgeçtim. Saraya gitmek istiyorum."
"Ne? Neden birdenbire?"
"Sen haklıydın. Ben senden köşe bucak kaçarken seninle aynı yerde kalamam. Saraya gidelim."
"O halde peki. Yarın sabah yola çıkarız." Ayağa kalkıp yanıma gelip bana yaslandı. Penisi kadınlığıma değdiğinde yutkundum. "Ama şimdi gece yarım bıraktığımız şeye devam edelim."
Başımı olumsuzca salladım. "Hala canım yanıyor. Bu yüzden lütfen bu gece beni rahat bırak."
Derin bir nefes aldı. "Buna da tamam."
Uzaklaşıp yatağa doğru ilerledi. "Buraya gel. Sana biraz masaj yapayım."
Başımı sallayıp yanına gittim. Yatağa uzandığında ben de yanına uzandım. Elini uzatıp tişörtümü sıyırdı. Külodumun içinden elini uzatıp yavaşça vajinamı okşamaya başladı. Dokunuşları vücudumu uyuştururken konuştum. " O kızı neden getirdin buraya? "
" Sevişmek için."
Güldüm. "Onu biliyorum da dışarıdayken dedin ya kafamı boşaltmak için diye. Benim yüzümden mi?"
"Biraz. Sayılır. Beni çok sinirlendirdin."
Susup gözlerimi kapattım. O vajinama masaj yaparken ben de kendimi uykuya teslim ettim.