4. Av ve Avcı

703 Words
Kara Bent Adaları’nın Tutsakları Monreyu Korulukları Orta Çağ Sonlarında Saklambaç (Bir Grup Cadı ve Rachel) “Mutluluk sizin olsun ve hepimizin...” “Hepimizin, gözlerimizin ve yüreğimizin...” Her zaman bir gelenek gibi söylenen sözlerin ardından bir grup insan toplanmış olduğu kamp yerinden ayrılmaya hazırlanıyordu. Akşam olmak üzereydi ve şimdiden geç kalmışlardı. Temin ettikleri erzakları saklıyorlar ve hızlıca toparlanıyorlardı. Bodur ağaçların arasından koşarak gelen bir adam “Acele edin. Bir an önce buradan ayrılmalıyız.” dedi soluk soluğa. Bir yandan arkasına bakıyor, bir yandan da kamptakileri kontrol ediyordu. “Ama daha gelmeyenler var.” diye söylenenler oldu. Neden acele ettiklerini anlamaya çalışıyordu bazıları. “Onları koyda bekleyeceğiz. Uzun bir gece olacak desenize.” diye bir açıklama geldi birinden. Gelmeyenler için endişe etmeyi bıraktılar ve kamptan ayrılmak için daha da hızlandılar. “Grup lideri, suyumuz var mı?” diye sordu en yaşlı olan. Kimseden bir cevap gelmeyince eksikliği anlaşılan suyun taşıdığı hayati değer grubun en yaşlısını dehşete düşürmüştü. Yaşlı adamın solukları hızlanırken genç bir kız herkesi rahatlatmak adına “Ben su almaya giderim göle.” dedi ve uçar adımlarla gitti. *** “Kaçın, baskın var kaçın.” diye bağıran sesler arasında insanlar korkuyla dağılmış, tehlikeli bir şeyler olduğunu anlayanlar bulundukları yerden tam olarak neler döndüğünü kavramaya çalışıyordu. Tehditkâr sesler yükselmeye başladığında grup üyeleri dağılmaya başladı. Küçük bir buldok köpeği sahibinin kollarından kurtulup ileri atıldı ve korulukların arasında kayboldu. “Yakalayın hepsini. Bir tekini bile sağ bırakmayın.” Bu sözler kraliyet askerlerinin ikinci lideri olan ve avcı sınıfının başındaki Kalven Croft'a aitti. Büyük bir nefretle sarf ettiği sözler askerleri galeyana getirirken, avcılara av olan ve kaçmaya çalışan kişilerin yüreğine korku salmıştı. Tehlikeyi sezen ve sesleri işiten genç kız saklanma gereği duydu. Kendisini gizlemenin yollarını ararken askerlerin sesi geliyordu. Bu sırada elindeki su kabını düşürmüştü çoktan. “Ölüm, cadılara ölüm…” Artık gizlenecek bir yer kalmadığını biliyordu genç kız. Dehşet ve korku duygularıyla karışık ölüm çığlıkları yükseliyordu koruluktan. Arkadaşlarının acı dolu haykırışlarına karşılık, avcıların zafer nidaları dolduruyordu kulaklarını. Kızıl saçlarını kulağının arkasına itti ve korkuyla sindi bir köşeye. Kendisi bir başına avcılara karşı mücadele edemezdi. Özellikle de bir kız olduğu için daha çok savunmasız hissediyordu. Avcılara karşı koyacak gücü kendinde bulamadığı için büyük bir suçluluk duyuyordu. Ancak kimsenin karşısına çıkacak cesareti de yoktu. Kendisi bir savaşçı değildi. Küçük buldok çalıların arasındaki saklandığı yerden çıkmış ve genç kızın eteklerine sürünmeye başlamıştı. Çok korkmuş olmalıydı ki titreyen ve sesini dahi çıkaramayan yavru köpek, tanıdık bir yüz görmenin heyecanıyla kıza sokuldu. Kız da sevgiyle kucağına aldığı köpeğin üşümüş olabileceğini düşünerek sarmaladı. “Bulun cadıları...” Sesler tekrar yükseldiğinde yer değiştirmesi gerektiğini fark eden genç kız yakalanırsa olabileceklerden korkmaya başlamıştı. Vahşi Adalar Lordu'nun tek varisi olan kızı eğer bir cadı avında yakalanırsa ailesine ve halkına neler yaparlardı kim bilir. Üstelik soylu bir kandan geldiği öğrenilirse bu sadece kendisini değil soyunu da etkilerdi. Babasının sesi geldi uzak geçmişteki anılarının arasından. "Rachel..." diye işittiği sesin rehberliğinde ilerledi gecenin karanlığında ve hiç bilmediği topraklarda bıraktı izlerini. Çıkan rüzgârın kızıl saçlarını savurmasına aldırmadan korulukların arasında kayboldu. *** (Avcılar) “Efendim, onları yakaladık.” diye bağıran rütbesiz bir askerin liderlerini haberdar etme girişiminden sonra nereden geldiği belli olmayan bir ok gövdesine saplandı. Yere yığılan askere gözleri takılan esirler kaçmak için bunu fırsat olarak görüp gecenin karanlığında gözden kayboldular. Avcılar sesleri takip ettiklerinde gördükleri ilk şey yerde yaralı bir şekilde yatan askerdi. Yaralı asker ise çırpınarak esirlerin gittiği yönü işaret ediyordu. Ona yardım etmeye çalıştıklarında yaralı asker, okun nereden geldiğini görmediğini ve yakaladığı esirlerin ona bir şey yapmadığını söylediğinde avcılar buna şaşırmışlardı. Esirler sadece kaçmaya çalışmışlardı, kendilerine öğretildiği gibi insanlardan intikam almaya değil. Bu, kendileri için yeni bir durumdu ve garip geliyordu. Cadılar insan soyunu kurutmayı isterdi, öyle değil mi? Oku atan her kimse çok yetenekli ve akıllı olmalıydı. Çünkü ok askeri sadece sersemletecek bir şekilde sıyırmıştı ve okun üzerinde hiçbir damga yer almıyordu. Damgasız ok ise kimliğini ifşa etmek istemeyen kimseler tarafından kullanılabilirdi. Esirleri koruyan ve avcıları avlayan başka bir avcı olduğu manasına da gelebilen bu durum, av konumuna düşen süvariler sınıfının lideri Komutan Eric'i korkuttu. Ancak bir şüphe sardı içini. Neden askeri öldürmemişti de sadece sersemleterek diğerlerine zaman kazandırmaya çalışmıştı. Acaba cadılardan biri miydi, yoksa avcıların faaliyetlerinden hoşlanmayan biri tarafından ihanete mi uğramışlardı? Şimdi gerçekten av olan kimdi ve avcılar hangi avın peşindeydi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD