Kara Bent Adaları
Zaman Daralıyor
Orta Çağ Sonlarında Nefret Büyüyor
(Kalven ve Charles)
“Size zamanımızın en büyük sınavından geçtiğimizi söylerken haklıydım. Efendim, lütfen dinleyin beni.” dedi umutsuzca genç avcı.
“Benim küçük oğlum. Bu sınav senin düşündüğünden daha çetin olacağa benziyor. Görevin resmi olarak bitti ve artık eve dönüyorsun.” dedi disiplin içindeki komutan. Kara Bent Adaları’nın en yetkili ikinci komutanı Kalven Croft genç oğlu Charles’ı bir an evvel adadan göndermenin derdindeydi. Oğlunun kalmak için gösterdiği çabaları görmezden geliyor, bir şans daha isteyen yalvarışlarına kulak tıkıyordu.
“Efendim, lütfen beni göndermeyin.”
“Görevinde başarısız oldun Charles. Bu dikkatsizliğin cadıların kaçmasına sebep oldu ve yaralandın. İlk gemi ile geri dönüyorsun.” sözleriyle Komutan Kalven Croft oradan uzaklaştı. Arkasında bıraktığı oğlunun yakarışlarını umursamadan gözden kayboldu.
“Efendim, ne olur beni geri göndermeyin.” diyen genç avcı üzüntüyle yere diz çöktü. “Babacığım, gitmek istemiyorum.”
Geri gönderilmemek için çareler aramaya başlayan Charles önce birlik komutanına gitmeyi düşündü. Fakat babasını zor bir duruma sokabileceğini düşünerek vazgeçti bundan. Gemiye binmeden kaçabilmek için planlar yapmaya koyuldu en sonunda.
***
(Eric)
Kara Bent Adaları bir kovalamaca olayına sahne olmuş ve büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan bu olay avcıları bile korkutmuştu. Yakalanması gereken cadılar, korunması gereken bir ada, hesap verilmesi gereken üstler ve başarılması gereken bir görev vardı.
“Başarısızlığınızı nasıl açıklayacaksınız komutan? Bunun bir izahı var mıdır acaba?” diye sordu Kara Bent Adaları’nın en yetkili askeri lideri. Öfkeliydi. Çünkü kendisinden sonra en yetkili komutan olan Kalven Croft’un başarısız olduğu haberini alalı çok olmamıştı. Oğlu Charles’ın yaralandığını da duymuştu ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Şimdi de en güvendiği komutanlarından Eric’in başarısız olduğunu öğrenmekten memnun olduğunu söyleyemeyecekti. Bu cadı sorunu başlarına epey iş açacağa benziyordu.
Genç Komutan Eric kendisinden hesap sorulmasından nefret ederdi. Ancak buna mani olacak bir başarı gösterememişti cadı avında. Şimdi söyleyeceği hiçbir şeyin kendisini haklı çıkarmayacağının farkındaydı. “Cadılar efendim. Sorun büyü kullanmalarıydı. Üstelik bizleri avlayan biri vardı o gece...”
“Kapa çeneni. Bana avcı olarak yetiştirilen en iyi adamlarımızın nasıl avlandığını mı anlatacaksın? Cadılar ve bunu yapan her kimse o yakalanacak. Anladın mı?”
“Anladım efendim.”
“Ne için eğitildiğini sakın aklından çıkarma Eric. Bu kez yine başarısız olursan alacağın cezayı ben bile engelleyemem.”
“Yardımlarınız için size müteşekkirim, efendim.”
“Çıkabilirsin.”
“Emredersiniz efendim.”
***
Düşüncelere dalan Eric nasıl oldu da bu başarısızlığa uğradığına akıl erdiremedi. Odasına doğru yürürken o geceyi anımsamaktan da kendisini alamadı. İlk önce rütbesiz bir askerin cadıları yakaladığını birlik komutanlarına duyurmaya çalıştığını hatırlıyordu. ''Efendim, onları yakaladık.'' Evet. Aynen bu şekilde bağırmıştı asker. Hatta nereden geldiği belli olmayan bir ok, o askeri de yaralamıştı.
Damgasız ok… Kimliğini ifşa etmek istemeyenlerin kullandığı cinstendi herhalde. Neden böyle düşündüğünü kendisi de bilemedi. Ancak içinde kötü bir his vardı. Oku atan kişi her halükarda saklanıp, fırsatını bulunca da askeri saf dışı bırakmak ve cadıları kurtarmak için ok atmış olabilirdi. Fakat herkes bilirdi ki damgasız ok çok kolay elde edilebilirdi. Çoğu ağaç ok yapmaya uygundu. Hele de ormanda ağaçtan bol ne olabilirdi ki.
Odasına girdiğinde farkında olmadan bir detayı kaçırmış olabileceğini düşündü. İhtiyatla etrafı kolaçan ettikten sonra o gece askeri yaralamakta kullanılan oku gizlediği yerden çıkardı. Üzerinde kan lekesi olan ve başka hiçbir şey içermeyen ok. Çok usta bir elden çıkmışa benziyordu. Tanıdık da geliyordu hatta. İncelemesi gerektiğini düşündü, daha detaylı bakmalıydı.
Tabii ya. Bunu nasıl atlamıştı? Okların hammaddesi… Hangi ormanda yetiştirilen ağaçlar ok yapmakta kullanılırdı? Hangi ağaçlar ok yapmak için daha uygundu? Bu ağaç, evet bu ağacı biliyordu. Bu ok neden sadece kraliyet askerlerinin oklarını yapmakta kullanılan değerli sedir ağacından yapılmıştı ki? Bunun sebebi ne olabilirdi? Kraliyet okları ile birebir özdeş ve damgasız...
Düşününce kesinlikle emin oldu. Su götürmez bir gerçeklikle şüphesinde haklı olduğunu biliyordu. Oku atan kesinlikle bir cadı ya da onlardan biri değildi. Ok kendilerinden ya da hizmetlerinde olan biri tarafından atılmıştı.
Demek nefret duyulması gereken cadılara karşı biri ya da birileri onların tarafında olmayı tercih ediyordu. Demek birileri duyduğu nefreti kendilerine yöneltiyordu.
Acaba bu ihanet ne kadar yayılmıştı? Zira bu durumda ihanet ne kadar büyükse işleri o kadar zor olacaktı. Bir ihanet çemberinin merkezinde olamazlar mıydı? Birilerinin hedef tahtasında olduklarının farkında olmadan savaşıyorlardı belki de. Peşinde olduklarını sandıkları hedef cadılar değil de kendileri ise ne olacaktı o zaman? Artık kimseye güvenemezdi.
Bu bir ihanetin uç noktasıydı. Hedefin ucundaki nokta bir askeri nişan almış olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bir kraliyet askeri yaralanmıştı ve bunu yapan kişi de aralarından biriydi. Belki de en yakın dostlarından biriydi bu hain. İhanet noktasının merkezinde daima en üsttekiler olurdu. Demek ki bundan sonra güvenebilecek bir üstleri de yoktu, efendileri de. Yalnız başına kime güvenebilirdi ki sanki?
Bir kraliyet askerini vurabilecek kadar kimin gözü dönmüşse bir mesaj vermeye çalışıyor olmalıydı. Sizden biriyim, yaptıklarınızı biliyorum ve amacınıza ulaşamayacaksınız veya size ne kadar yakınım ama siz bunun farkında bile değilsiniz, hatta size zarar bile verebilirim demeye çalışıyordur belki.
Bundan böyle kimseye şüphelerinden bahsetmeden, tıpkı onlar gibi sinsice hareket etmeliydi. Olanların farkında olduğunu kimseye hissettirmeden savaşmalıydı belki de.
Kim olursa olsun faaliyetlerinden haberdar olan bir hain vardı artık aralarında. Kimseye sezdirmeden bu işle ilgilenmesi gerektiğinin farkındaydı. Haini ve onun tasmasını tutanların kim olduğunu bulma işiyle de bizzat kendisi ilgilenecekti.
Bulunması gereken bir hain varsa, mutlaka onu yönlendiren birileri de olmalıydı.