Rüzgar geldi mey içenlerin üzerine gül döktü.
Yar geldi, dostların kadehine mey döktü.
Onun, sümbül gibi güzel kokulu olan saçı, güzel kokulu yerlerde güzellik bırakmadı;
Ve nergis gibi mest olan gözleriyle de aklı başında olanların kanını döktü.
-Mevlana-
Üzerimdeki elbiseye bakarak makyajını yapan Beril ablaya döndüm ve:
-Hava çok soğuk ben bunun üzerine hırka alırım dedim. Beril abla bana onaylamaz bakışlar atarak:
-Kuzum üzerindeki elbise zaten uzun kollu birde hırka diyorsun. Boşuna mı hazırlandık o kadar? Dediğinde üzerimdeki elbisede gözlerimi gezdirdim.
Uzun kollu yeşil ve oldukça kapalı denilebilecek bir elbiseydi ama tahmin edersiniz ki ben henüz şenlik nedir anlamazken bu şenliğe hazırlanıyor oluşumuzu daha da anlamıyordum. Beril ablanın yatağının üzerine oturarak:
-Şimdi tam olarak ne oluyor bu şenlikte diye sordum. Beril abla omuz silkerek:
-Zarasız bir şey. Arada çeşitli bahanelerle bu tarz şenlikler yapıp mahallenin nabzını yokluyorlar. Masrafları üçünden biri karşılıyor. Bizde yiyip içip oynuyoruz işte dedi. Tek kaşımı kaldırarak:
-Bizde derken dediğimde Beril abla bana dönüp:
-Ben oynamam tabi canım dediğinde rahat bir nefes verdim. Beril abla ayaklanarak:
-Hadi gidelim daha Melahat ablayı alacağız dediğinde tedirgin gözlerle ona bakarak:
-El falı diye tutturmaz değil mi diye sordum. Beril abla çantasına evin anahtarını atarken:
-Bilemiyorum artık dedi ve ayakkabılarını giyerek bana bakıp:
-Leylam çok ısrar ederse baktır kuzum. Gerçekten zararsız bir kadın dedi. Ayağıma her zamanki ayakkabılarımı geçirerek:
-Sen öyle diyorsan iyi madem dedim. Evden dışarı çıktığımızda Beril abla kapıyı kilitleyerek merdivenlere adımladığında onu takip ettim.
Melahat teyzenin kapısına vurduğumuzda kapı hızla açıldı. Yaşlı kadın bunu bekliyormuş gibi yaşına tezat bir enerji ile dışarı çıkarak anahtarı bana uzattı.
-Firuze kapımı kilitle bakalım kızım dedi ve Beril ablaya dönerek:
-Azize bak bakalım yazmam nasıl olmuş diye sordu. Beril abla tebessüm ederek:
-Çok güzel olmuşsun Melahat abla dediğinde kapıyı kilitleyerek anahtarı Melahat teyzeye uzattım. Melahat teyze koluma girerek:
-Ne iyi ettin de geldin Firuze. Sayende uzun zaman sonra akşam yemeğini yalnız yemeyeceğim dediğinde istemsiz bir şekilde içim burkuldu. Zar zor gülümseyerek:
-Geldim gelmesine ama ben bu şenlik işini çözemedim Melahat teyze dediğimde Melahat teyze yavaş adımlarla merdivenleri inerken bana bakarak:
-Çok güzel olur bizim şenliklerimiz. Bak şimdi herkesi göreceksin. Yanıma otur tamam mı? Sana mahalledekileri tanıtayım dediğinde yaşlı kadının heyecanına gülümseyerek:
-Olur bende merak ediyordum zaten diye karşılık verdim. Beş katlı binadan dışarı çıkarak hep birlikte meydana doğru yürümeye başladık.
Meydana yaklaşırken gelen davul, zurna sesi ve gürültüler ile bende istemsiz bir heyecan oluşurken adımlarımı olabildiğince hızlandırdım.
Hava hafif rüzgarlıydı ve esen rüzgar tenime çarpıp üşümeme neden oluyordu.
Meydana geldiğimizde gözlerimi etrafta gezdirdim. Masalar u şeklinde dizilmiş ve yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Ortada Geniş bir alan ve iki büyük hoparlör vardı. U şeklindeki masalardan bağımsız olan tek ve uzun masa ise özenle hazırlanmış gibi duruyordu.
Adımlarımı yavaş bir şekilde atarken bakışlarım siyah ve sert bakışlarla buluştuğunda istemsiz bir şekilde yutkundum. Ferman yanındaki adamları dinliyor gibi duruyordu fakat bakışları bendeydi.
Bakışlarını ilk o çeksin diye beklerken çekmemesiyle yutkunarak önüme döndüm ve sabah kuaförde gördüğüm teyzelerin yanına adımladım. Bizi gören Gül teyze bana bakarak:
-Firuze ne güzel olmuşsun sen böyle dedi ve iç geçirerek:
-Hey gidi gençlik… ah gençliğimde bende böyleydim dedi. Lale teyze gülerek:
-Gençliğini bilmesek demesiyle yanaklarımı ısırarak gülmemeye çalıştım. Hümeyra teyze gülümseyerek:
-Ayakta kalmayın geçin dediğinde yanlarına geçtik. Özellikle Melahat teyzenin yanına oturmuştum. Diğer yanımda ise Beril abla oturuyordu ve büyük masanın tam olarak sağ çaprazında kalıyorduk. Aynur abla biraz ileride oynayan küçük çocuğa seslenerek:
-Osman çok uzlaşma evladım dediğinde arkama dönerek Osman’a baktım. 7-8 yaşlarında bir çocuktu. Aynur ablaya dönerek:
-Çok tatlıymış dediğimde başını sallayarak:
-Sen birde bana sor dedi. Hümeyra teyze bana bakarak az ilerde oturan liseli çocukları gösterip:
-Esmer olan da benim oğlum dedi. Gösterdiği yere baktım. 16-17 yaşlarında beş kişilik bir erkek grubu kahvehanenin sandalyelerine oturmuş sohbet ediyorlardı. Merakla:
-Eşleriniz nerede diye sorduğumda Gül abla başıyla karşı masayı göstererek:
-Bizim kart horozlar orada bak. Çene çalıyorlar dedi. Hümeyra teyze:
-Benimki burada değil. Payna dışında dediğinde istemsiz bir şekilde yutkundum. Payna dışında ne yaptığını iyi biliyordum ve günü geldiği zaman operasyon başarılı olursa muhtemelen onun eşi de tutuklanacaktı. Aynur teyze başıyla tepedeki fabrikaları işaret ederek:
-Benimkide bugün çalışıyor gececi dediğinde başımı anladığımı belirtir şekilde salladım. Beril abla ve teyze tayfası sohbet ederken sessiz kalan Melahat teyzenin kulağına eğilerek:
-Ortadaki boş alan ne için diye sordum. Melahat teyze mikrofonu işaret ederken:
-Yemekler yenildikten sonra Mustafa gelir. Çalar söyler. Sonra da oyun olur dediğinde merakla:
-Ferda geldi bugün kuaföre. Benim danslarım meşhurdur dedi. Melahat teyze kaşlarını çatarak bana dönüp:
-Hiç haz etmem o kızdan. O herkesle oynamaz. Öncesinde dansını eder köşesine çekilip oturur dediğinde keyifsiz bir şekilde buruşan suratına baktım.
Tam o sırada meydanda arka arkaya beş Mercedes durduğunda dikkatimi oraya verdim. Ferman beklediği köşeden ayrılarak Mercedeslerin durduğu alana ilerledi. İlk arabadan Aslan bey indiğinde Ferman, Aslan beyin yanına giderek onunla tokalaştı.
Arkasındaki arabadan Haşim indiğinde Melahat teyze fısıltıyla:
-Aşağılık köpek dedi. Kısa bir an Melahat teyzeye baktığımda herkesin sessiz bir şekilde gelenleri izlediğini fark ettim.
Haşim’in arkasındaki arabadan genç bir çocuk indiğinde bunun kim olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Uzun boyu, üzerine giydiği takım elbisesi ve kaslı vücudu tüm egosunu sırtlanmış gel bana bir tane kafa et diye bağırıyordu.
Emir babasının yanına doğru giderken gözündeki gözlüğü çıkartarak ceketinin iç cebine attığında Melahat teyze:
-Hepimizin evladını gönderdi kansız köpek. Kendi oğlu burada kasıla kasıla geziyor dediğinde öfkesinin sebebini daha iyi anladım. Bana dönerek öfkeyle:
-Bak kızım bu iki kansızdan mümkün mertebe uzak dur. Yedikleri para da milyonlarca insanın ahı var. Bu pisliklerden kimseye hayır gelmez dediğinde elini elimin üzerine koyarak:
-Merak etme sen. Bende duydum nasıl olduklarını dedim.
Aslan bey önde, Ferman arkasında masaların olduğu alana geldiklerinde yaşlılar dışında herkesin ayaklanması ile mecburen bende ayağa kalktım. Hemen arkasından gelen Haşim ve oğlu Emir’e baktığımda Melahat teyzenin sessiz beddualarını duydum.
Hepsi yerine geçtiklerinde Aslan bey kalabalığın üzerinde gözlerini gezdirip bana baktı.
-Buralılar bilir. Payna’ya yeni biri geldiğinde şenlik düzenler gelişini kutlarız. Bugün ki şenliğin sebebi de Azize hanımın yeğeni Firuze…
Eliyle beni işaret ettiğinde gözler bana döndü. Aslan bey kendinden emin bir şekilde:
-Firuze artık bizimle ve bu aileden. Bundan sonra ona yapılmış yanlış bize yapılmış demektir dedi ve bana dönerek:
-Bir sıkıntın, derdin, tasan olduğunda bize gelmen yeterli dedi. Aslan beyi başımla onayladığımda kalabalığa dönerek:
-Yemekleri daha fazla soğutmayalım. Hepinize afiyet olsun. İyi eğlenceler dedi ve yerine oturdu. Onunla beraber herkes yerine oturduğunda ortamın absürtlüğüne gülmek istesem de kendimi tuttum. Önümüze gelen yemeklerle Melahat teyze koluma dokunarak ekmek istediğinde ona ekmek uzatıp önümdeki çorbayı yalandan kaşıkladım.
Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde herkesin birbiri ile sohbet ettiğini gördüm. Zaten etraf fazlasıyla gürültülüydü. Çekingen bir şekilde Ferman’a baktığımda Aslan bey ile sohbet ettiğini gördüm. Bakışlarımı ondan çekerek masada gezdirdiğimde göz göze geldiğim Emirle gözlerimi ondan hızla çekip önüme döndüm. Arkasına yaslanmış yamuk bir gülüşle bana bakıyordu.
Gül teyze bana bakarak:
-Tatlı da ye Firuze. Çok lezzetli dediğinde önümdeki fıstıklı baklavaya baktım. Lale teyze:
-Bir daha böylesİni zor bulursun dediğinde Melahat teyze başıyla bir noktayı işaret ederek:
-Aşağıda bir pastane var. Asuman yapar bunları ve sadece şenliklerde yapılır dediğinde merakla tatlıyı önüme çektim. Çatalın ucuyla böldüğüm baklavanın tadına baktığımda ortadaki boşluğa gelen çalgıcılarla kaşlarımı çatarak onları izlemeye başladım. Melahat teyze huysuz bir şekilde:
-Geliyor meymenetsiz dediğinde kimin geldiğini anlamamla dikkatimi boş alana çevirdim.
Çalgıcılar yerlerine yerleşirken darbukacı mikrofonu darbukaya yaklaştırıp çalmaya başladı. Çok geçmeden masaların arasından Ferda gözüktüğünde üzerindeki kırmızı elbise ile ne kadar güzel gözüktüğünü fark ettim.
Kendinden emin ve usta adımlarla belini ve kalçasını kıvırdığında etrafta gözlerimi gezdirdim. Herkes keyifle onu izliyordu.
Sanırım kuaförde güzelliğinden bahsederken pek de yanılmıyordu çünkü karşımda gördüğüm kadın kendinden emin ve neyi iyi yaptığını çok iyi bilen biriydi.
Üstelik kendine dönen hayran bakışların da farkındaydı.
Gözlerimi merakla Ferman’a çevirdiğinde Ferda’ya değil bana baktığını gördüm. Elindeki bardağı kendine özgü bir şekilde kaldırarak selam vermesiyle bakışlarımı ondan çekerek alana giren Alev ve Jülide’nin üzerinde gezdirdim.
Onlar da en az Ferda kadar güzel dans ediyorlardı. Jülide önüme gelerek bana göz kırptığında Gül teyze sitemle:
-Bizim adamların bakışlara bak dedi. Lale teyze eşlerinin olduğu alana dönüp kızgın bir şekilde:
-Ulan Nuri. Ben onun hesabını evde keseceğim dedi. Gül teyze eşine bakarak:
-Kart ihtiyara bak sen ağzından salyaları akacak dediğinde aklıma gelen isimle Haşim’e baktım.
Keyiften dört köşe olmuş arkasına yaslanmış hayranlıkla kızları izliyordu. Yanındaki oğlunun ise ondan hiçbir farkı yoktu.
Aslan beye döndüğümde başını önüne eğmiş önündeki çerezi yediğini gördüm. Kimse Aslan beyin eşinden bahsetmiyordu. Merakla Melahat teyzeye yaklaşarak:
-Aslan beyin eşine ne oldu Melahat teyze? Diye sordum. Melahat teyze bakışlarını kısa bir süre Aslan beye çevirip bana döndü.
-Yıllar önce yatalak kaldı. Bir kaza geçirdiler. Kazanın detaylarını kimse bilmiyor ama Aslan bey kazada hem evladını kaybetti hem de eşi sakat kaldı dedi ve bir süre nefeslenerek devam etti.
-Ama hakikatli adammış. Bir daha hiç evlenmedi. Yıllardır eşine bakar. Ferman’ı da evladı yerine koyuyor dediğinde bakışlarım tekrar Ferman’ı buldu. Aslan beye dönmüş bir şeyler diyordu. Onlara bakarak:
-Araları çok iyi anlaşılan dediğimde Melahat teyze başını sallayarak:
-İyidir iyidir. Kendileri de iyidir lakin geç kaldılar. Haşim, Payna’yı mahvetti. Onlar sonra geldi dediğinde kaşlarımı çatıp Melahat teyzeye döndüm.
Tam bir şey soracaktım ki kesilen müzik ve yükselen alkışlarla sorum gürültüye karıştı. Ferda saçlarını savurarak yerine geçtiğinde çalgıcılara baktım. Onlar da toparlanıyordu.
Toparlanan çalgıcıların yerine elinde sazla yaşlı bir adam gelip oturdu ve mikrofona uzanarak:
-Aşık atışması yapacaktık ama Ali geç kaldı. O gelene kadar size bir türkü çalacağım. Sesi güzel olup eşlik etmek isteyen varsa beklerim dediğinde kalabalıkta bir sessizlik oluştu.
Kimseden ses çıkmazken bir anda gelen cesaretle ayaklanıp sazı çalan kişinin yanına yürümeye başladığımda alkışlar yükseldi. Yaşlı amcanın yanına oturduğumda bana bakarak:
-Ervah-ı Ezelden bilir misin diye sordu. Onu başımla onayladığımda ikinci mikrofonu bana uzatarak sazı çalmaya başladı.
Sazın melodisi kulaklarımı doldururken bir süre melodiyi dinleyip derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım.
Ervahı Ezelden levhi kalemden, levhi kalemden
Bu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devri alemden
Birgünümüzü yüz bin zara yazmışlar
Gözlerimi açmadan ilk mısrayı söylediğimde yutkundum. Bu türküyü çok seviyordum çünkü sözlerinde kendimi buluyordum. Gençliğimden beri dinlerdim.
Bilirim güldürmez devri alemden
Birgünümüzü yüz bin zara yazmışlar
Gözlerimi açarak çalan sazı dinleyip gözlerimi kalabalıkta gezdirdim. Kimseden ses çıkmıyor herkes pür dikkat beni dinliyordu.
Dünyayı sevenler veli değildir, canım değildir
Canı terkedenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazmışlar
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazmışlar
Biten türkü ile kulağımı dolduran alkışlar istemsiz bir şekilde beni gülümsetirken gözlerimi masaya çevirdim. Aslan bey bile yerinde doğrulmuş beni alkışlıyordu. Ferman’a baktığımda onu ilk defa gülümserken gördüm.
Ayağa kalkarak alkışları kendime özgü bir şekilde karşılayıp yerime geçtiğimde Gül teyze gözündeki yaşları silerek:
-Kız Firuze sende de ne ses varmış. Gözlerimi doldurdun valla dedi. Lale teyze gülümseyerek:
-Artık her şenlikte dinlemek isteriz dediğinde onu başımla onaylayarak:
-Yeter ki siz isteyin dedim. Melahat teyze kulağıma eğilerek:
-Çok içli okudun. Ondan sevdi herkes. Söyle bakayım okurken aklına ananla baban mı geldi? Diye sorduğunda duyduğum soru ile dolan gözlerimi gizlemeye çalışarak başımı evet anlamında salladım. Melahat teyze yüzümü avuçlarının arasına alarak:
-Gözlerini gizleme kızım. Eğer içindeki acıyı bir şekilde dökmezsen sonrası daha kötü olur dedi. Beril abla kolumu tutarak:
-Firuzem biraz yürümek ister misin? Diye sorduğuna gözlerimi etrafta gezdirdim.
Beklenen Ali gelmiş sazını ayarlıyordu. Birazdan aşık atışması başlayacaktı. O başlamadan ayaklansam iyi olurdu çünkü herkes birbiri ile sohbet ediyordu. Beril ablaya yaklaşarak:
-Ben biraz yürüyeyim dedim. Beril abla arkamdan:
-Çok uzaklaşma dediğinde onu başımla onaylayarak geçen gün ormana gittiğim yola doğru adımladım.
Biraz ilerleyip bir binanın merdivenlerine oturduğumda bakışlarımı kaldırım taşlarına dikip düşünmeye başladım.
Anne ve babamı hiç tanımamıştım.
Sevgi nedir?
Anne kokusu nedir?
Bilmiyordum ve bilmediğim bir şeye deli gibi özlem duyuyordum.
Annemi tanımak bir kez olsun kokusunu içime çekmek çok isterdim. Ona bir kez sarılsam benim için yeterliydi. Onu bir kez görsem kim ve ne olduğunu bilsem çok mutlu olacaktım ama yıllardır aramadığım yer kalmamasına rağmen onlara ulaşamamıştım.
Yetimhanede tek bir bilgi vardı. O da henüz sekiz aylıkken yaşlı bir kadının beni yetimhaneye bıraktığıydı. Kadının adı kayıtlarda:
Meltem Erok olarak geçiyordu. Sözde babaannemdi ama sonrasında ne kadar arasamda böyle birine rastlamamıştım.
Hatta kayıtlarda adı bile yoktu.
Umutsuzlukla başımı sallayarak gözyaşlarımı sildiğimde yan tarafımdan gelen ayak sesleri ile telaşla kimin geldiğine baktım.
Emir bana doğru geliyordu. Onu gördüğümde ayaklandım. Emir bana bakarak:
-Rahatsız etmek istememiştim dediğinde hızla meydana doğru adımlayarak:
-Rahatsız etmediniz bende gidiyordum zaten dedim. Emir kolumu tutarak beni durduğunda bakışlarımı kolumdaki eline kaydırdım.
O eli onun bir tarafına sokardım ama neyse… bana bakarak:
-Az önce ağlıyordun gördüm dediğinde kolumu elinden çekerek:
-Ne var yani ilk defa mı ağlayan insan gördün diye sordum. Emir bir süre gözlerini gözlerime dikerek sessiz kaldı ve ardından bakışlarını başka yöne çevirerek kısık bir sesle:
-Hayır annemde çok ağlardı dedi. Tek kaşımı kaldırarak:
-Ağlardı derken dediğimde bakışlarını bana çevirerek:
-Öldü dedi. Bu kelimeyi acı çeker gibi söyledi. Ona bakarak:
-Başın sağolsun dediğimde gözlerini meydandaki kalabalığa çevirerek:
-Başım dediğin kişinin babam olduğunu düşünürsek dedi ve duraksadı. Ardından bana dönerek:
-Neyse eyvallah dedi ve bana bir adım yaklaştı. Ellerini saçlarıma uzatıyordu ki başımı geriye çekerek:
-Ne yapıyorsun diye sordum. Emir benden uzaklaşarak:
-Saçların güzelmiş dediğinde içimden istemsiz bir şekilde gülüyordum. Aynen onun yaptığı gibi yaparak:
-Eyvallah ama bunu dokunmadan da söyleyebilirsin dedim. Emir’in yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu:
-Dik başlısın severim dedi. Kaşlarımı çatarak:
-Ukalasın hiç sevmem dediğimde Emir çatık kaşlarla bana bakıp:
-Benden önce namım gelmiştir kulağına dedi ve kalktığım merdivene oturarak:
-Burada beni ya hiç sevmezler ya da çok severler. Senin yaş grubun genelde sevmeyi tercih ediyor dedi ve gömleğinin iç cebinden bir sigara çıkartıp bana uzattı. Soru soran gözlerle ona baktığımda omuz silkerek kutudan bir sigara aldı ve:
-Sen bilirsin ama böylesini bulamazsın. Müthiş bir kafası var. Mesela ben bunu içtikten sonra ben olmayacağım dediğinde sigara sandığım şeyin bambaşka bir şey olduğunu anladım. Tam bir şey soracaktım ki sokağın başından gelen tanıdık ses:
-Ne oluyor lan burada diye bağırdı. Korkuyla sesin sahibine döndüğümde Ferman’ı bize bakarken buldum.
Bakışları önce beni buldu. Ardından Emir’e dönerek hızlı adımlarla yanına ilerledi ve öfkeli bir ses tonuyla:
-Ne yapıyorsun sen burada diye sordu. Emir elindekini göstererek dalga geçer bir ses tonuyla:
-Kafayı buluyorum dedi. Ferman önüme geçerek:
-Defol git başka yerde bul kafanı. Herkes meydanda şenlikte. Rezillik mi çıkartacaksın? Dediğinde Emir elindekini yere atarak ayaklandı ve Ferman’ın karşısına geçip:
-Kusura bakma Ferman efendi senin kadar kuralcı olamıyoruz. Ayrıca o sesinin tonuna dikkat et. Karşında ne dersen evet diyecek adamların yok. Kim olduğumu unutma dedi. Ferman tiksinircesine Emir’e bakarak:
-Kimsin lan sen? Kimsin? Kafayı çekmiş ayyaş bir adamsın dediğinde Emir, Ferman’ın üzerine yürüyerek:
-Konuştuğuna dikkat et Ferman yoksa dedi… Ferman duydukları ile Emir’e kafa atıp:
-Yoksa ne? Daha ayakta duramıyorsun gelip beni mi tehdit ediyorsun? Babasının iti dediğinde Emir kanayan burnunu tutarak doğruldu ve Ferman’a baktı.
-Ben babamın itiyim de sen nesin lan? Sen kimin işlerinin başında duruyorsun dedi. Ferman gülümseyerek:
-Ben babamın koltuğunda oturuyorum. Sen ise babanın peşinde geziyorsun dediğinde Emir:
-Övündüğün şeye bak. Senin gibi babamı felç mi bıraksaydım? Dediğinde ellerimi şaşkınlıkla ağzıma kapattım. Ferman inkar etmek yerine Emir’e gülümseyip:
-Sikin yese şimdiye kadar çoktan yapardın dediğinde duyduğum konuşma ile istemsiz bir şekilde boğazımı temizledim.
Benim varlığımı hatırlayan iki adam gözlerini bana çevirirken bir an keşke varlığımı hiç hatırlatmasaydım diye düşündüm. Emir bana dönerek:
-Kimin ne bok olduğunu öğrendin dedi ve arkasına dönerek ormana doğru yürümeye başladı.
Ferman’a döndüğümde bana bakıyordu. Az önceki konuşma hiç olmamış gibi yüzünde tek bir mimik kıpırdatmadan:
-Sesin güzelmiş dediğinde hayretle ona baktım. Az önce babasını felç bıraktığın öğrenmiştim ve o bana sesin güzelmiş diyordu.
Harika… gözlerimi kısarak:
-Herkes senin ne kadar iyi olduğundan bahsediyordu ama dedim. Ferman lafımı keserek:
-Amasını beni de babamı da tanımadan konuşma Firuze dedi ve bana yaklaşarak:
-Bu konuşmayı duymadığını varsayacağım. Eğer bir başkasından duyarsam senden bilirim dedi. Bir adım geriye giderek:
-Kimseden bir şey duymazsın merak etme. Aranızdaki meseleye karışacak değilim dediğimde memnuniyetle başını salladı ve başıyla şenlik alanını göstererek:
-Artık gidelim dedi. Yavaş adımlarla şenlik alanına doğru yürürken bana bakmadan:
-Şenliği sevdin mi diye sordu. Onun gibi kısa keserek:
-Güzeldi dediğimde bana döndü.
-Uzun süre bu saatlerde Payna da böyle bir şey göremeyeceksin. Tadını çıkart dediğinde ona bakarak:
-Evet şu akşam dışarı çıkmama zırvalıkları dedim. Ferman kaşlarını çatarak:
-Zırvalık değil tedbir dediğinde ona bakıp:
-Neyin tedbiri? Şu insanlara bak nasıl gülüyorlar ve mutlular. Akşam herkesi evine kapatınca ne geçiyor elinize? Dediğimde Ferman çatık kaşlarla bana bakıp:
-Benim elime bir şey geçmiyor dedi ve sarhoş olan Haşim’e bakıp:
-Payna’nın bu hali onun eseri dedi ve bana yaklaşıp:
-Burada olmayı sen istedin dediğinde geri çekilmedim.
-İstedim ama kurallara uymayacağımı da söyledim dedim. Ferman tek kaşını kaldırarak:
-Göreceğiz bakalım deyip geri çekildi ve üzerini düzeltti. Ardından bana dönerek:
-Önden buyur beraber girmek uygun olmaz dedi. Merakla ona bakarak:
-Niye sevgilin yanlış mı anlar diye sordum. Arından gözlerimi devirerek:
-Neyse bana ne dedim ve şenlik alanına adımlamaya başladım. Ferman kolumdan tutarak beni durdu ve çatık kaşlarla:
-Ne sevgilisi diye sordu. Sessiz kaldığımda uyarı dolu bir sesle:
-Bir soru sordum dedi. Başımla şenlik alanını işaret ederek:
-Ferda dedim. Ferman anlamayarak şenlik alanına döndü ve:
-O kim diye sordu. Sorduğu soruyla şaşırırken:
-Şenliğin başında dans eden kız işte dedim. Ferman kolumu bırakarak:
-Dans edilirken benim gözlerimin kimde olduğunu biliyorsun dediğinde önüme dönerek:
-Ben artık gideyim dedim. Ferman arkamdan:
-Kaç bakalım dediğinde ona bakmadan Melahat teyzenin yanına adımladım.