Aynadaki yansımamda son bir defa daha gözlerimi gezdirirdim. Kızıl saçlarım, kırmızı elbisem ve beyaz hırkam ile mahalle dilberi Firuze modumu açmıştım. Masanın üzerindeki bandanayı alarak saçlarıma taktım.
Peruk gereksiz uzundu ve ben bunalıyordum. Saçlarımı pardon takma saçlarımı geriye atarak küçük çantamı yanıma alıp içerisine bana verilen kırmızı cüzdanı ve eski model telefonu atıp odamdan çıktım. Beril abla da hazırlanmış beni bekliyordu.
Beni fark edince baştan aşağı süzerek:
-Hazırlanmışsın bakıyorum dedi. Meraklı bakışlarla:
-Olmuş mu? Diye sordum. Beril abla gülümseyerek:
-Olmuş olmuş. Çok güzel olmuş dedi ve bana bir anahtar uzatarak:
-Evin yedek anahtarı. Yanında bulunsun dedi.
Anahtarı alarak çantama attığımda birlikte evden çıktık. Merdivenlerden inerken birinci katın kapısı açıldı ve içeriden yaşlı bir teyze çıktı. Okuma gözlüğü olduğunu düşündüğüm gözlüklerini düzelterek Beril ablaya baktı ve:
-Azize işe mi gidiyorsun diye sordu. Beril abla yaşlı teyzeye bakarak:
-Evet Melahat abla. İşe gidiyorduk dedi. Beril ablanın cümlesi ile yaşlı kadın bana döndü ve baştan aşağı süzdü. Ardından dikkatli bir şekilde bana bakarak:
-Firuze sen misin? Diye sordu. Onu başımla onaylayarak:
-Evet benim dediğimde kadın bana yaklaşarak:
-Maşallah pek de güzelmişsin. Nazar değmesin dedi. Ardından elimi tutup:
-Bana kara Melahat derler çok iyi el falı bakarım. İstersen seninkine de bakayım dediğinde beni zor gördüğünü düşündüğüm kadının söyledikleri ile istemsiz bir şekilde elimi geri çekip:
-Sağolun ama ben pek diyordum ki Beril abla araya girerek:
-Kuaförde iş çok Melahat abla. Biz artık gidelim. Başka zaman inşallah dedi ve beni kolumdan tutarak:
-Hadi Firuzem dedi. Biz hızla merdivenleri inerken Melahat arkamızdan:
-Sözünüzü aldım bekliyorum ona göre dedi. Beril abla kapıdan çıkmadan önce:
-Geleceğiz dediğinde ona bakarak:
-Ben gitmem dedim. Beril abla koluma girerek:
-Kendi halinde yaşlı bir kadın. Bakma böyle tuhaf gözüktüğüne. Bir oğlu vardı onu da Haşim gönderdi. Yalnızlıktan böyle dedi. Merakla:
-El falı işi peki diye sorduğumda omuz silkerek:
-Şaşıracaksın ama gerçekten bakıyor ve doğru şeyler söylüyor. Benimkine de bakıp senin falında yalnızlık görüyorum demişti. Bak on beş yıldır yalnızım dediğinde zar zor gülümseyerek:
-Ben yine de baktırmak istemem sanırım dedim. Beril abla:
-Buluruz bir bahane dedi ve kuaföre yürümeye başladık.
Kuaföre yaklaştıkça meydanda hazırlıklar yapıldığını görmemle merakla Beril ablaya dönüp:
-Ne oluyor diye sordum. Beril abla:
-Şenlik için hazırlık yapıyorlar dediğinde sessiz olmaya çalışarak:
-Bu şenlik işi çok saçma değil mi diye sordum. Beril abla omuz silkerek:
-Burada göreceğin en saçma şey bu olmayacak dedi ve başıyla kuaförü işaret ederek:
-Birazdan daha saçma şeyler göreceksin dedi. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda:
-Gel anlayacaksın dedi ve kuaförün kapısını açtı.
Beraber içeriye girdiğimizde çantamı bir kenara bırakarak Beril ablaya baktım. Beril abla sesli bir şekilde:
-5,4,3,2,1 ve 0 dediğinde kapıdan bir kadın grubu girdi. Şaşkınlıkla kadınlara baktığımda hepsi önce Beril ablayla selamlaştı. Ardından sıraya girerek benim önümde durdular.
İlk kadın kısa saçlı tombul ve kısmen modern giyinimli bir kadındı. Bana sarılarak:
-Merhaba Firuzecim ben Gül teyzen dedi ve sırayı arkasındakine bırakarak koltuğun baş köşesine geçti.
Onun arkasındaki kısa sarı saçlı, yine tombul ve kendine has bir giyimi olan kadın da bana sarıldı ve:
-Ay bende Lale teyzen. Gerçi Azize anlatmıştır sana ama ben yine de söyleyeyim. Gül ve ben kardeşiz. Ben onun ablasıyım. Evet ondan genç duruyorum biliyorum dedi ve gülerek isminin Gül olduğunu öğrendiğim kadının yanına oturdu.
Gül teyze ablasına dönerek:
-Genç falan durduğun yok dediğinde sıradaki kadın bana dokunarak:
-Ay bakma sen onlara. Ben de Aynur dedi ve sarılıp koltuklara geçti.
İsminin Aynur olduğunu öğrendiğim kadın diğerlerine göre daha gençti. Üzerinde uzun bir etek ve mavi bir anne bluzu vardı. Tülbentini başına değişik bir şekilde bağlamıştı.
Son kadın ise Gül ve Lale ile aynı yaştaydı ve tahminen 60 lı yaşlarının sonlarındaydı. O da uzun bir etek ve kırmızı bir anne bluzu giymişti. Eşarbını ise başına genişçe sarmıştı. Bana elini uzatıp:
-Öp bakayım elimi dediğinde şaşırarak ama sorgulamayarak elini öptüm. Yüzümü avuçlarının arasına alarak:
-Ben de Hümeyra teyzen. Maşallah pek bir güzelmişsin gel seni bir okuyayım dedi ve kendi ile beraber beni de koltuklara çekip yanına oturttu.
Okuması bittiğinde nefesini yüzüme üfürüp elini sırtımda gezdirdi ve:
-Rabbim nazarlardan korusun dedi. Ona dönerek gülümseye çalıştım.
-Teşekkür ederim dedim. Gül teyze, Beril ablaya bakarak:
-Her sabah kahveyi sen yapardın ama bu sabah Firuze yapsın dediğinde Beril abla bana bakarak:
-Hadi halacım bize bir kahve yap dedi ve başıyla içerideki küçük odayı göstererek:
-Mutfağın yerini biliyorsun dedi. Hızla ayaklanarak:
-Nasıl içiyordunuz diye sorduğumda Lale teyze gülerek:
-Ayol hepimiz şeker gibi kadınlarız. Nasıl içeceğiz tabiki şekerli dediğinde Gül teyze bana bakarak:
-Gülüm benimki sade olsun. Diyete girdim de dedi. Onu onaylayarak arkamı döndüğümde Lale teyzenin, Gül teyzeye:
-Ayol ne diyeti bu? Diyet sana fayda etmez dediğini duydum.
Onlar taşırken ben kuaförün içindeki küçük alana girdiğimde buranın mutfak olduğunu gördüm. Birde içeride küçük bir lavabo vardı. Dün vaktim kısıtlı olduğu için bu alana bakmamıştım.
Hızla dolapları karıştırıp büyük bir cezve buldum. Kahve fincanları zaten bulaşıklıkta duruyordu. Fincanlardan birini alarak dört kişi için dört fincan su koydum. Kahveyi ve şekeri de atarak cezveyi ocağa aldım. Küçük cezveyi de alarak aynı işlemleri şeker koymadan tekrarladım.
Kahveler piştiğinde tepsiyi alarak tekrar içeri geçip önce gül teyzenin kahvesini uzattım ve:
-Şekersiz olan dedim. Gül teyze kahvesini alarak içten bir şekilde gülümsedi ve:
-Teşekkür ederim evladım dedi. Sırayla herkesin kahvesini servis edip kendi kahvemi masaya bıraktığımda Beril abla bana bakarak:
-Firuze, içeride lokum da vardı halacım. Ondan da ikram edelim dediğinde tekrar mutfağa geçtim ve dolapları karıştırarak lokumu buldum.
Fıstıklı bir kuş lokumuydu. Tekrar içeri geçerek lokumu Gül teyzeye tuttuğumda Gül teyze hiç düşünmeden lokumu ağzına atınca herkesten bir kıkırtı yükseldi. Lale teyze kardeşinin omzuna dokunarak:
-Sen hani diyetteydin dediğinde Gül teyze omuz silkerek:
-Aman küçücük lokumdan ne olacak sanki? Dedi.
Teker teker herkese lokumu dağıttığımda Hümeyra teyzenin yanına oturdum ve kahvemden içmeye başladım. Bir yandan da konuşulanları dinliyordum. Gül teyze:
-Akşama Haşim beyin kızı gelecek mi sizce dediğinde Lale teyze:
-Yok anam nerede gelecek. Haşim hiç getirtir mi onu böyle yerlere dedi. Hümeyra teyze:
-Adam kızın koruyor işte dedi. Aynur abla:
-Anam kendi kızını korurken burada neler yapıyor bilmiyoruz sanki konuşturma beni dediğinde Beril abla saklayamadığı siniri ile:
-O nasıl korumak öyle. Kız evden sadece birgün çıkıyor onda da peşi sıra kaç adamla geziyor. Bu korumak değil başka bir şey ben size söyleyim dedi. Hümeyra teyze:
-Orası da öyle tabi. Anası da yok. Yazık kızcağıza dediğinde Gül teyze:
-Anasına da ne olduğu meçhul ya işte dedi. Lale teyze:
-Kurban olayım sus Gül. İçim ürperiyor zaten dediğinde istemsiz bir şekilde kaşlarımı çattım. Eğer muhabbeti doğru anlıyorduysam ki umarım yanlış anlıyorumdur. Merakıma engel olmayarak:
-Ne oldu annesine diye sordum. Beril abla bana dönerek:
-Vefat etti ama eceliyle mi gitti? Onu kimse bilmiyor işte dediğinde Gül teyze:
-Ben kadını hatırlarım. Haşim, gençliğinde de böyleydi. Az çekmedi o adamdan dedi. Lale teyze:
-Oğlunun da babasından pek bir farkı yok. Onun izinden gidiyor. Yaptıkları herkesin dilinde dediğinde Aysel abla:
-O şuursuz oğlanı boşverin de siz asıl Ferman’a ne diyorsunuz? Faysal gibi bir adamdan nasıl böyle bir çocuk çıktı hayret ediyorum dedi. Gül teyze başını sallayarak:
-Doğru valla Faysal, Haşim’den de fenaydı. Allah bilir o çocuğa neler etmiştir? Ama yine de Ferman derdimizi tasamızı dinler. Elinden geleni ardına koymaz yardım eder dedi. Lale teyze araya girerek:
-Bu akşam ki şenliğin masraflarını da Ferman üstlenmiş dediler dediğinde Aynur abla şaşırarak:
-Normalde Aslan beyim yapardı. Hayret dedi. Beril abla araya girerek:
-Ferman da artık büyüyor. Babasının hali malum. Başa o geçecek. Fırsat tanıyorlar işte dedi. Hümeyra teyze kaşlarını çatarak:
-Geçen anasının ölüm yıldönümünde de birçok kişinin duasını aldı dediğinde Gül teyze:
-Valla lokmalar şahaneydi. Bugün de olur inşallah dedi. Lale teyze ters bir şekilde Gül teyzeye bakarak:
-Bacım sen kilo falan vermezsin. Hiç kendini kandırma. Kadın cenaze diyor sen ne diyorsun dedi. Gül teyze ise omuz silkerek:
-Aman ne dedim sanki dediğinde gülümseyerek onları izlemeye devam ettim.
Biz kahvelerimizi içerken kuaförün kapısı açıldı ve içeriye yirmili yaşlarının sonunda siyah saçlı esmer bir kadın adeta salınarak girdi. Üzerine giydiği elbisenin derin dekoltesi hafif balık etli vücudunu gözler önüne sererken merakla kadının suratına baktım. Gözlerine sürme çekmişti. Dudaklarında ise kırmızı bir ruj vardı.
Yavaş fakat kendini belli eden adımlarla yanımıza geldiğinde Gül teyze:
-Hoşgeldin Ferda hayırdır diye sordu. İsminin Ferda olduğunu öğrendiğim kadın uzun siyah saçlarını geriye atarak:
-Hoşbulduk hoşbulduk dedi ve Beril ablaya dönerek:
-Azize abla malumun akşama şenlik varmış. Sana geldim dediğinde Lale teyze:
-Ne o Ferda akşam yine dans mı edeceksin yoksa diye sordu. Ferda sahte bir kahkaha atarak anlamlandıramadığım bir ego ile bana ters bir bakış atıp:
-E tabi Lale abla. Bilirsin Şenlik akşamları benim danslarım meşhurdur dedi. Beril abla ayaklanarak:
-Dükkanı daha yeni açtım. Geç otur biraz. Ağda ısınmadı daha dediğinde Ferda, Beril ablanın kalktığı koltuğa oturarak bana baktı ve yapmacık bir gülüşle:
-Firuze sen misin diye sordu. Kendimi gülümsemeye zorlayarak:
-Evet dediğimde Ferda koltukta geriye yaslanarak bacak bacak üstüne atıp:
-Bende Ferda. Senin hakkında güzel diyorlardı ama pek cılızmışsın dediğinde Aynur abladan bir kıkırtı duyuldu. Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde karşımdaki kadına bakarken Ferda bana yaklaşarak:
-Takılıyorum öyle bakma sen bana. Sonuçta herkes güzel olacak diye bir şey yok öyle değil mi? Bu mahalleye bir tane Ferda yeter dediğinde Aynur abla ters bakışlarla Ferda’ya bakarak:
-Sen, Firuze’yi boşver de söyle bakalım ekürilerin nerede diye sordu. Ferda tekrar arkasına yaslanarak omuz silkip:
-Akşama elbise seçiyorlar. Gelirler birazdan dedi. Gül teyze merakla:
-Senin elbisen hazır mı? Diye sorduğunda Ferda kendinden emin bir şekilde :
-Benden kaçar mı? Akşam Ferman da orada olacak. Şenliği duyduğum anda hazırladım dediğinde merakla muhabbeti dinlemeye başladım.
Fermanla ilişkisi mi vardı?
Merak ediyordum nasıl iletişim kuruyorlardı acaba? Aynur abla göz devirerek:
-Gülüm sen hazırlanırsın da bakalım hazırlandığın seni görecek mi dediğinde Ferda ayaklanarak:
-Elbet birgün görecek dedi ve bana yandan bir bakış atarak nispet yapar gibi:
-Bu mahallede var mı benim gibisi dedi. Ardından mutfağın yanındaki küçük odaya girerek kapıyı kapattığında Aynur abla bana yaklaşarak fısıltıyla:
-Takılma sen buna. Seni görünce kıskandı dedi. Gül teyze bana bakarak:
-Onun derdi Ferman dediğinde Lale teyze bana yaklaşarak:
-Ferman’a yanık dedi. Hümeyra teyze:
-Yılardır dilinden düşürmüyor bacım. Ferman yüz vermemiş olsa bu kadar diline dolamaz dediğinde Aynur abla:
-Yıllardır dilinde döndürüyor da bugüne kadar Ferman’ın bir kere güzel söz konuştuğunu duyduk mu? Gönlü olsa böyle mi yapar dedi. Lale teyze gülerek:
-Aman Ferman normalde de konuşmaz ki anacım dediğinde istemsiz bir şekilde gülümsedim.
Bu mahallede birinin daha benimle aynı düşüncede olması hoşuma gitmişti. Aynur abla, Gül teyzeye bakarak:
-O değilde şimdi bu geldiyse Alev ve Jülide de gelirler birazdan. Onlar gelmeden kaçalım dedi. Gül teyze ayaklanarak:
-Doğru söylüyorsun hiç çekilmezler şimdi. Hadi kalkın biraz da Zerda’nın tuhafiyede oturalım dediğinde hepsi birlikte ayaklandı. Onlarla birlikte bende ayaklandığımda Hümeyra teyze bana dönerek:
-Gülüm, halana bir seslen de vedalaşalım dedi. Hızla küçük odaya giderek kapıyı tıklatmadan açtım ve gördüğüm manzaranın üzerinde durmadan:
-Hala, gidiyorlar. Bir bak istersen dedim. Beril abla elindeki eldiveni çıkartırken onun çıkmasıyla kapıyı kapatıp teyzeler tayfasına döndüm.
Beril ablayla ve benle vedalaşarak kuaförden çıktıklarında Beril abla yanıma gelerek kısık sesle:
-Ben şunun ağdasını halledeyim. Sen bulaşıkları yıkar mısın? Diye sordu.
-Bulaşıkları ben hallederim. Sana da kolay gelsin dedim. Beril abla:
-İnşallah diyerek odaya girip kapıyı kapattığında tepsiyi elime alarak boşalan kahve fincanlarını toplamaya başladım. Mutfağa geçtiğimde fincanları yıkayarak elime bir bez alıp her yerin tozunu aldım.
Biten işlerle birlikte kendimi yorgunlukla koltuğa attığımda ağda odasının kapısı açıldı ve içeriden Ferda çıktı. Arkasındaki Azize ablaya dönerek:
-Abla elin çok hafif valla. Bu işte bir numarasın dedi. Beril abla yüzündeki sahte gülüşle:
-Sağol Ferdacım dediğinde kuaförün kapısı bir kez daha açıldı ve içeriye Teyze grubunun kuaförden kaçma sebepleri girdi.
Hangisinin Alev hangisinin hangisinin Jülide olduğunu anlamaya çalışırken Ferda platin sarı saçlı kıza seslenerek:
-Jülide elbisemi getirdin mi? Diye sordu. Jülide hızla Ferda’nın yanına gelerek:
-Getirdim getirdim burada dedi. Elbiseyi Ferda’ya uzatıp bana döndü ve:
-Merhaba ben Jülide dedi. Gülümseyerek:
-Merhaba dediğimde Alev de yanıma gelerek siyah saçlarını geriye atıp:
-Ben de Alev dedi. Ona bakarak:
-Memnun oldum diyecekken beni dinlemeden Beril ablaya döndü ve:
-Azize abla benim saça kaynak takacaktık dedi. Beril abla kuaför koltuğunu işaret ederek:
-Geç otur halledelim hemen dedi. Jülide:
-Bende kaş bıyık aldıracaktım dediğinde Beril abla bana bakarak:
-Firuze halleder dediğinde Jülide bana gülümseyerek:
-Ay çok iyi olur dedi. Ferda elbisesini ve çantasını alarak:
-Azize abla benim borcum ne kadar diye sorduğunda Azize abla (ay aman ben de şaşırdım) Beril abla:
-400 versen yeter gülüm dediğinde Ferda çantasından 400 TL uzatıp:
-Ben artık gideyim ve akşama hazırlanayım deyip kuaförden çıktı. Beril abla koluma girerek beni mutfağa çekip:
-Biz hemen geliyoruz dedi. Mutfağa girdiğimizde fısıltıyla:
-Firuze yapar dedim ama yapabilir misin? Diye sorduğunda önemsiz olduğunu belirterek:
-Hallederim merak etme dedim ve merakla:
-Sakızın var mı diye sordum. Beril abla gülerek:
-Var bak şurada bir tane de bana ver bakalım dediğinde gösterdiği yerden sakızı alarak ağzıma atıp Beril ablaya da uzattım. Birlikte içeriye geçtiğimizde Alev:
-Azize abla bu ne hiç ses yok soluk yok. Bir müzik aç da modumuz yerine gelsin dediğinde Beril abla kuaförün içindeki küçük televizyonu açarak Kral Pop açtı. Kuaförün içinde Sinan Akçıl-Fark Atıyor şarkısı yüksek sesle çalmaya başlarken Jülide’nin yanına giderek:
-Ağda mı ip mi? Diye sordum. Jülide:
-Ağda ama kalırsa iple de geçersin üzerinden dediğinde onu onaylayarak kağıt kesmeye başladım. Bir yanda da ağzımdaki sakızı yarınlar yokmuş gibi çiğnemekle meşguldüm.
Ağdaydı alarak Jülide’nin kaşının ortasına sürüp kağıdı üzerini yapıştırdım ve beklemeye başladım. Ben beklerken Alev tüm alaturkalığı ile şarkıyı kast ederek:
-Ah be Emir’i görünce benim de kalbim aynen böyle atıyor dedi. Beril abla gülerken Jülide:
-Eniştede çok yakışıklı ama dedi. Jülide’nin kaşının ortasındaki ağdaydı çekerken merakla:
-Kim bu Emir diye sorduğumda Alev bana bakarak:
-Haşim beyin oğlu. Tapusu bende dediğinde omuz silkerek:
-Allah mutlu etsin dedim. Jülide yanı başımda iç geçirdiğinde meraklı gözlerle ona baktım. Bana omuz silkerek:
-Sadece bir gece yattılar. Emir tam bir hovarda gözü hiçbirimizi görmez dedi. Alev:
-Öyle ama çok yakışıklı dediğinde Jülide uzaklara dalarak:
-Orası da öyle tabi dedi.
Jülide’nin tepkileri bende anlamlı bir inziva bırakmasa da belki ben uyduruyorumdur diye düşündüğümden üstünde durmayarak ağdayla işimi halledip ipe geçtim.
Kalanları da iple aldığımda geriye çekilerek:
-Bak bakalım nasıl olmuş diye sordum. Jülide aynadan kendine bakarak:
-Çok güzel eline sağlık dedi ve Beril ablaya bakarak:
-Bacağımı da aldıracaktım dedi ve bana dönüp:
-Sen alır mısın diye sordu. Kullanılan malzemeleri çöpe atarak:
-Olur dediğimde birlikte ağda odasına geçtik.
Jülide koltuğa uzanırken ben elime eldiven giyerek ağdayı fişe takıp kağıt kesmeye başladım. Bu sırada Jülide:
-Firuze çok tatlı bir kızsın. Ben seni sevdim dediğinde başımı kağıtlardan kaldırmadan:
-Teşekkür ederim dedim. Jülide koltukta doğrularak:
-Sen Emir’i gördün mü hiç? Diye sordu. Başımı olumsuz anlamda sallayarak:
-Hayır hiç görmedim dedim. Jülide ağda koltuğuna uzanarak hülyalı bir şekilde:
-Ah bir görsen dediğinde birazdan dinleyeceklerimle istemsiz bir şekilde yutkundum ve ağdayı alarak Jülide’nin yanına gittim. Ben bacağına ağdayı sürerken Jülide:
-Çok çapkın bir çocuk. Alev onun için deliriyor ama onun gözü bende biliyorum dedi ve doğrularak:
-Sence hangimiz daha güzeliz diye sordu. Ne cevap vereceğimi bilemezken aklıma gelen ilk cümleyi söyledim.
-Bilmem ki ikinizde çok güzelsiniz ve çok farklısınız dedim. Jülide merakla:
-Nasıl yani diye sorduğunda ağdayı çekerken:
-Yani şöyle sen daha cana yakın ve tatlı bir kızsın. Ayrıca manikürünü kendin yaptıysan bilmeni isterim ki çok da yeteneklisin. Alev biraz daha ciddi ve kendi halinde bir kız ve tarzlarınız çok farklı. O biraz daha sert renkler giyinmiş sen ise kendini yansıtan canlı renkler tercih etmişsin dediğimde Jülide duraksayarak:
-Doğru söylüyorsun aslında dedi ve bana bakarak:
-Ben Alev yanımda Emir dedikçe vicdan azabı çekiyorum dedi. Merakla:
-Neden diye sorduğumda Jülide utana sıkıla:
-Benimde Emirle ilişkim oldu dedi. Zaten tahmin ettiğim şey ile sessiz kalırken Jülide:
-Beni yargılamayacak mısın? Enişteci demeyecek misin diye sordu. Başımı olumsuz anlamda sallayarak:
-Hayır demeyeceğim. Burada suçlu siz değilsiniz de Emirmiş gibi geldi bana dediğimde Jülide:
-Nasıl yani diye sordu.
-Emir hovarda diye sen söyledin dediğimde Jülide:
-Orası öyle tabi. Zaten biz birlikte olduğumuzda ben onun Alevle olduğunu bile bilmiyordum. Sonradan öğrendim dedi. Merakla:
-Peki neden hala Emir diyorsun? Burada ikinci günüm ama ben bile Ferda, sen ve Jülide’nin çok yakın arkadaş olduğunu biliyorum. Benim bildiğimi Emir bilmiyor mu yani? Dedim. Jülide tekrar koltuğa uzanarak:
-Biliyor ama umrunda değil ki dedi. İma ile ona bakarak:
-O zaman senin de onu umursamaman gerekmez mi dediğimde Jülide:
-Ben anasız babasız büyüdüm Firuze. Hiç evim yuvam olmadı. Evim olsun istiyorum. Bu da beğendiğim etkilendiğim biri ile olsun istiyorum dediğinde merakla:
-Peki Emir sana değer veriyor mu? Diye sordum. Jülide gözlerini tavandan ayırmadan:
-Bana kimse değer vermez ki dediğinde:
-Belli ki sen de kendine değer vermiyorsun dedim. Jülide dolu gözlerle omuz silkerek:
-Benim ben olacak halim mi kaldı ki? Neler yaşadım ben Firuze. Kendimi de en son burada buldum. Burası da ayrı cehennem çıktı dedi ve arkasına dönerek:
-Biliyor musun ben biraz araştırdım. Payna bereket tanrısının adından geliyormuş ama Haşim gibiler burada bereket adına hiçbir şey bırakmadılar dedi ve bana dönerek:
-Tepelerin isimimlerinin ne anlama geldiğini biliyor musun diye sordu. Başımı hayır anlamında salladığımda:
-Haşimin tepesi Kısıl, öfke demek. Koruyucu anlamına geliyor ama aynı zamanda koruduğunu kıskanan ona zarar veren anlamını taşıyor dedi ve histerik bir şekilde gülerek:
-Tıpkı Haşim gibi dedi. Çok ilginçti. Hem Haşim’den bu kadar nefret ediyor hem de Haşim’e çok benziyor dedikleri oğuluna hayranlık besliyordu. Merakla:
-Peki ya diğer tepeler diye sorduğumda:
-Aslan beyin olduğu tepe Adagan tepesi dağ anlamına geliyor. Koruyup kollayan demek. Son tepe Izıh tepesi ise vahşi hayvanların koruyucusu demek. Eskiden Izıhlar vahşi hayvanları koruyup onları özgürleştirirlermiş dediğinde merakla:
-Bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun diye sordum. Jülide geçmişe dalarak:
-Okumayı severim. Belki de yaptığım en faydalı iş okutmaktır dedi.
Beril abla buraya geldiğim ilk gün burada öyle acılar gördüm öyle farklı inanlar tanıdım ki hayata bakış açım değişti demişti.
Sadece dış görünüşüne bakarak bambaşka bir kefeye koyduğum kadın bana ağda masasında mitoloji öğretiyordu.
İşimin bitmesi ile bacaklarına yağ sürerek:
-Bitti dediğimde Jülide toparlanarak:
-Teşekkür ederim dedi ve ekledi.
-Anlattıklarım aramızda kalır değil mi? Diye sordu. Gerçek bir gülümsemeyle:
-Anlattıkların burada kalacak merak etme dediğimde Jülide ayaklanarak:
-İyi geldi dedi ve kapıdan çıkmadan önce bir süre duraksayarak üstünü düzeltip kapıyı açarak:
-Ay ferahladım ayol dedi. Bir anda değişen modu beni şaşkına çevirirken koltuğu temizleyerek eldivenleri çöpe atıp dışarı çıktım.
Jülide ve Alev hesabı ödeyip çıktıklarında Beril abla bana dönerek:
-Bugün kuaförü erken kapatıyoruz dedi. Merakla:
-Neden diye sorduğumda koluma girerek:
-Şenliğe hazırlanacağız dedi…