Anlaşamayacağız

2084 Words
-Ben evleniyorum. Harun şaşkınlıkla ve sevinçle ayağa kalktı. Sonunda kalbini çalan biri olmuş muydu? Kızına verdiği söz yerine gelecekti. Daha önemlisi Mert'in hayatında biri olduğu için çok mutluydu. -Kim? Ne zaman tanıştınız? Ben üç aydır burada olduğuma göre benden sonra oldu. Pencereye yaklaşırken işlerini bir an önce yoluna koyup ülkeye dönme planları yapıyordu. Ölmeden bu günleri gördüğü için duygularının tarifi yoktu. Yıllardır biri ile olsun diye çok uğraşmıştı, ama Mert her seferinde kesin bir dille ret etmişti. Kızına duyduğu sevgiyi biliyordu, ama ömrünü yalnız geçiremezdi. Hem Nil de böyle olmasını isterdi. Mert'in mutlu olması demek kızının da huzur bulması demekti. Bir baba olarak bunu sağlamakta onun göreviydi. Mert bunu uzun zamandır beklediğini biliyordu, ama hiçbir şey düşündüğü gibi değildi. Nil'den başkasını sevemezdi. Ömrünün sonuna kadar da değişeceğini sanmıyordu. Durum karışık olduğu için en anlaşılır olacağı şekil de anlatmayı deneyecekti. -Harun baba önce sakin ol. -Sakin mi olayım, manevi oğlum evleniyor. İşleri yoluna koyduğum gibi dönüyorum. Düğün ne zaman, yetişmem lazım. Arkasını dönüp takvime baktı. Aklından bir sürü şey geçiyordu ve heyecandan her şey birbirine girmişti. Mert hattın diğer ucunda "Baba bir dinle." dese de çoktan hazırlığa girişmişti. -Baba! Mert sesini yükseltmek zorunda kaldığında Cemre merakla baktı. Yanlış duymadıysa 'baba' demişti. Amcasına da arada böyle hitap etse de onunla konuştuğunu sanmıyordu. Az önce evden ayrılmışken neden onu arayacaktı? Arkadaşlarına dönüp "Kiminle konuşuyor?" dedi. Koray ve Ateş bilse de cevap veremezlerdi. Anlaşılan büyük patronları olanları öğrenmişti. Mert abileri de anlatmaya çalışıyordu. İşi kolay değildi, çünkü beklediği gün gelmişti. Anlaşma, geçici evlilik bunları anlayacağını hiç sanmıyorlardı. Cemre cevap alamadığı gibi kaçan gözleri gördü. Onca telaşın içinde tanışmadıklarını fark edince elini uzattı. -Ben Cemre. Arkadaşınız belki söylemiştir. Evleneceği kişi. Şaşkınlıkla bakan gözleri görünce elini gösterdi. Duyguları karma çorban olsa da akıl sağlığını korumaya çalışıyordu. Yaptıkları delilikti, ama sorgulamayı çoktan geçmişti. Anne ve babası olsaydı bunların hiçbirini yaşamazdı. Babası onu her şeyden korurdu. Son bakışları gözlerinin önüne geldiğinde elini tutan kişiyle kendine geldi. -Ben Koray, arkadaşım da Ateş. Diğeri sadece gözleri ile onaylamıştı. Koray biraz saha sıcak kanlıydı. En azından adam bol bol gülümsüyordu. Mert'i gösterip "Aynı yaşta mısınız?" dedi. Öyleyse abi diye hitap etmesi gerekirdi. -Ateş yirmi yedi, ben yirmi dokuz yaşındayım. Ateş sessizce konuşmayı dinliyordu. Yengenin meraklı olduğu çok belliydi. Abisini tehlikeye atacak bir şey söylemek istemiyordu. Gerçi eşi olduktan sonra durumlarını ne kadar saklayacaklardı? Eninde sonunda onun korumaları olduğunu öğrenecekti. -Okuldan mı arkadaşsınız? Cemre konuşarak kafa dağıtmaya çalışsa da Koray bu soru ile arkadaşına baktı. İkisi de dışarıdan üniversite okurken aileye destek olmak için Harun Bey'in şirketinde işe başladıklarında tanışmışlardı. Bir gün büyük patron odasına çağırınca da kendisini tanımışlardı. Okul bitmeden neden böyle bir şey yaptıklarını sormuş, onlar da durumlarını anlatmışlardı. Bu konuşmanın nedeni de haftalar sonra ortaya çıkmıştı. İkisi tekrar çağırdığında kızını korumalarını istemişti. Öyle bir eğitimleri olmadıklarını söyleseler de Harun Bey cv'lerini önüne koyup yazdıklarını göstermişti. İkisi de geçmişte dövüş sanatlarına merak sarıp bir ara eğitim almışlardı. Patronları da üstüne ekleyerek kızını korumalarını istiyordu. Birkaç hafta süren hazırlıktan sonra Nil'in uzaktan takip etmeye başladılar. Sebebi de Harun Bey'in çevresi ve o zamanlar ki yatırımlarıydı. -Kanı nerede vereceğiz? Mert tam zamanında gelmişti. İkisi rahat bir nefes alsa da Cemre'nin üçü hakkında şüpheleri artıyordu. Neden bu kadar gizemli davranıyorlardı? Bana ne dese de merakı peşini bırakmıyordu. Mert ise Harun babasına bir şey anlatamamıştı. Dinlemeden en kısa zamanda geliyorum demiş telefonu kapatmıştı. Cemre sorularını erteleyerek "Hastane yakında, yürüyerek gidebiliriz."dedi. Önden ilerleyince Mert adamlarına yaklaştı. "Harun baba ararsa durumu anlatın. Beni dinlemedi." İkisi onaylarken adımlarını hızlandırıp Cemre'nin yanına vardı. -Arkadaşların da senin gibi çok konuşkan. Mert konuşmayı ertelemek çözüm olmadığı görüyordu. "Bak ben sana yardım edeceğim, sende benim teşekkür etmemi sağlayacaksın. Aramızda budan öte bir şey yok." Aniden dönüp kollarını bağladığını görünce durdu. Ateş ve Koray da durup ikilinin aralarında ne dönüyor anlamaya çalışıyorlardı. -Bende aramızda bir şey var demedim. Merak ettim ve sordum. Neden bu kadar büyütüyorsun? -Merak etme. Sert bir şekilde cevap verince Ateş ve Koray gerildi. Onlar alışkın olsa da karşısında ki genç bir kızdı ve ailesini yeni kaybetmişti. Abileri kadınlar ile muhatap olmadığı için yaptığını fark etmediği kesindi. -Ya iyi ya da kötü amcamın evinde büyüdün. Zamanında arkadaş olmadık mı? -Olmadık.. Mert kendini böyle herkesten uzak tutsa da Cemre duydukları ile gözleri doldu. Ateş panikle abisine yaklaştı. "Sokak ortasında daha mı sakin olsak?" Araya girmezse daha kötü olacaktı. -Senin bu arkadaşın bunu anlayacak biri değil. Biz seninle anlaşamayacağız burada bitirelim. Cemre geri gitmek için döndüğünde Mert kolunu tuttu. Gözlerinin dolduğunu görünce zaten kötü hissetmişti. Kız kötü bir şey yapmıyordu, ama yılların alışkanlığı yüzünden hayatına dahil olmak isteyenlere karşı fazla sertti. Onu büyüten aileyi bile böyle koruduğunu düşünüyordu. Yüzüne bakmasa da "Kan vereceğiz bir yere gidemezsin." dedi. Cemre gözleri dolu şaşkınlıkla döndü. Ateş ve Koray da aynı gözlerle izliyorlardı. Başka bir şey söylese daha iyi olacaktı. Yine de kendini zorladığı biliyorlardı. Onu büyüten aileye vefası sebebiyle ısrar ediyordu. Yoksa çoktan bırakıp giderdi. -Ben bitirelim diyorum sen ne diyorsun? İki insan konuşabilir. Her soru sorduğumda sınırı aşıyormuşum gibi kızıp duruyorsun. Koray yaklaşıp kulağına "Abi özür dile." dedi. Mert şaşkınlıkla bakarken neden özür dilemesi gerektiğini sorguluyordu. Tamam üzülmüştü, ama o kadarına gerek yoktu. Cemre kolunu tutan elden kurtulmaya çalıştığında "Tamam çok ileri gittim. Oldu mu?" demesiyle göz göze geldiler. Kolunu kavrayan parmaklar ve kara gözler. Neler yaşamıştı da bu kadar soğuk bakıyordu? Umursama dedikçe böyle olması kafasına takılıyordu. Kendi de ailesini kaybettiğinde herkese kötü davranmıştı. Mert geldiğinden beri biraz değişmiş olsa da içinde ki yangın sönmüş değildi. Peki onun kabinde ki yangın on yaşından beri yandığı için mi bu haldeydi? O gözlere fazla baktığını ve düşündüğünü fark edince panikle geri çekildi. Temastan kurtulduğu gibi de farklı bir yöne bakıp zihninden geçenleri sorguladı. Şu anda kırgındı ve tutunacak bir dal arıyordu. Saniyelik oluşan karmaşanın başka bir açıklaması olamazdı. Mert bu ani hareketle gideceğini sanmıştı, ama sadece kaçan gözleri gördü. Kendine hakim olup İstanbul'a kadar dikkat etmeliydi. Tabi ne kadar başarabilirse.. Çünkü Cemre de fazla zorluyordu. -Gidelim mi artık? Ateş sessizliği bozduğunda tüm gözler Cemre'nin üstündeydi. Bir çıkış yolu bulsa geri dönecekti, ama dedesinin söyledikleri yüzünden hastaneye doğru yürüdü. Her adımda on gündür yaşadıkları ve uğraştıkları yüzüne çarpıyordu. Bir de kazadan sonra ailecek götürüldükleri hastaneye yaklaştıkça aldığı nefes az gelmeye başladı. Evlerine bu kadar yaklaşmışken son anda çıkan araba her şeyi alt üst etmişti. Defalarca geri dönse de babasının direksiyonu kırması ve arabanın uçması anından öteye gidemiyordu. Ayakları ondan habersiz hastanenin kapısından giriş yaptığında etrafa boş gözlerle baktı. Burnuna gelen koku midesini bulandırmıştı. Vücuduna giren titremeye engel olmaya uğraşsa da savaşacak gücü yoktu. Ateş ve Koray yengelerinin sessizliğini abilerinin yaptıklarına bağlıyorlardı. Kızın üstüne çok gitmişti. Mert'in yanına yaklaşıp aralarına aldılar. -Abi hiç iyi görünmüyor. Bir şey yapsan. Mert, Ateş'e hak verse de ne diyeceğini bilmiyordu. Onu odada ilk gördüğü hale geri dönmüştü. Yine en bildiği yoldan gidecekti. -Buraları bilmiyorsan birine soralım. Cemre yine o karanlıktan Mert'in sesiyle sıçrayarak çıktı. İkinci kez düştüğü yerden kaldırıyordu. Yüzünü incelerken neden diye sorguladı? Aynı şeyi yaşadıkları için mi? Acısını en iyi o bildiği için mi? Neden? Mert izlenmekten gerilip Koray'a döndü. "Danışmaya soralım." Ateş de ayrılınca Cemre'den hariç her yere baktı. Fazla konuştuğu için sinir oluyordu, ama sessiz kalınca da bir acayip oluyordu. Bir de o gözlerini dikip baktığı zamanlar vardı ki kesinlikle en sevmediği anlardı. Koray nerede olduğunu öğrenince birlikte kan verdiler. Diğer belgeleri de tamamladılar. En son gün almaya gelene kadar sessizlik devam etti. Mert bunu istese de Cemre konuşmadıkça rahatsız olmaya başlamıştı. Memurun sorduğu sorulara da cevap vermemişti. Ne sorulsa bakışları ile onaylayıp geçmişti. İşleri bitip arabanın yanına vardıklarından elini uzatıp bekledi. Hastaneden beri dalgın olan gözler kendini bulunca "Anahtar."dedi. Cemre yalnız kalmak istediği için "Ben abimin arabası ile dönerim."dedi. Bir şey demesine izin vermeden yürüdü. Mert arkasından adım attı, ama bir kere daha aynı şeyi yaşayamayacağı için durdu. -Abi ben gideyim mi? Normalde Ateş'i yollardı, ama Cemre arkadaşı olduğunu sandığı için yapamıyordu. Sinirle yumruğunu sıkıp "Gerek yok." dedi. Koray'ın açtığı kapıdan binip takip ettiler. Cemre direksiyonu sıkıp 'kendine gel' dedi. Dengesiz davranıyordu ve kafası çok karışıktı. Yüreğinde ki acı her yerini kavuruyordu. Ailesi gözlerinin önüne gelince gözleri yine doldu. Hızlı silerken Mert'in sesi kulaklarından yankılandı. Durumun acayipliğine sinirle güldü. Kesin deli ettiği için her seferinde aklına geliyordu. Mert de önde ki arabayı izliyordu. İlacını alsa da kalbi fazla hızlı atıyordu. Her an bir şey olacak gerginliğinden yumruğunu sıkmıştı. Tek başına gitmesine izin verdiği için kendine kızgındı. Ne olursa olsun onun sorumluluğundaydı. Yakında kaza geçirmişti ve araba kullanması bile mucizeydi. Koray arkaya baktığında yüzünü gördü. "Abi iyi misin?" İlacını almış olsa da kıpkırmızı olmuştu. Gömleğinin düğmesini açıp nefesini dengelemeye çalıştığını görünce "Kenara çekelim mi?" dedi. Ateş aynadan baktığında direksiyonu kıracağı anda "Sakın! Cemre'yi kaybetme." uyarası ile tekrar devam etti. Sokağa girdikleri gibi de hemen bulduğu yere park etti. Mert araba durduğu gibi inip arabasını park eden Cemre'nin yanına yürüdü. İndiğinde nabzı hala iyi değildi ve sinirliydi. -Bir daha bunu yapma. Cemre döndüğünde yine kızaran yüzü gördü. Aklını kurcalayan sorulara rağmen yaklaştı. Sert ifadeyle baksa da bir rahatsızlığı olduğu belliydi. Olanları düşünce bir arabaya bir Mert'e baktı. Olabilir miydi? -Senin araba ile ilgili bir sıkıntın mı var? -Hayır yok. Sen yeni kaza geçirdin ve bu kadar sakin olman normal değil. Her an dikkatin dağılabilir. Mert konuyu onun üstüne çekerek yaşadıklarını saklamaya çalışıyordu. Cemre de yanlış tahminde bulunduğunu sanıp "Üstesinden gelmem lazım." dedi. Soğuk görünse de umursuyordu. Belki de ilgilenme şekli buydu. -İçeri girelim. İşte yine aynı şeyi yapıp bir anda çekip gidiyordu. Bu adamı çözemeyeceğini anladı. Kendisine dengesiz diyordu, ama asıl dengesiz oydu. Peşinden takip ettiğinde bahçeye girmeleri ile durmaları bir oldu. Dedesi masanın başında ailede etrafına oturmuşlardı. Mert sakin şekilde devam edince Cemre de takip etti. Nimet evlatlarını gördüğü gibi ayağa kalktı. Çıkarken görememiş her şeyi oğlundan öğrenmişti. İkisinin elini tutup "Aceleyle çıkmışsınız." dedi. Cemre bu saçmalığa neden koşturduklarını anlatmak istese de dedesinin gözü üstündeydi. Yanına baktığında Mert de aynı durumda olduğunu gördü. Madem bir şeye karar vermişlerdi yapacak bir şey yoktu. -Beklemeye gerek yok dedik. Nimet sandalyeleri gösterip oturmalarını sağladı. Osman ve Ömer ikisini dikkatle izliyordu. Hikmet sinirliydi. Emel ise nişanlısının yanında durup olayları anlamaya çalışıyordu. Ateş ve Koray abileri oturunca bahçenin bir köşesine geçtiler. Osman ayakta kaldıklarını görüp "Oğlum gelsenize." dedi. Mert gelin işareti yapınca iki sandalye de onlar çekip oturdular. Hikmet daha fazla dayanamayıp "Başınıza buyruk iş yapıyorsunuz. Daha ne olduğunu anlamadan tarih almaya gittiniz." dedi. Mert konunun uzayıp gitmesinden çok sıkılmıştı. Her şey onun inadı yüzündendi. "Tamam erteleyelim, ama giderken Cemre'yi götürürüm." Osman babası ve Nimet annesi üzülmedikten sonra sıkıntı yoktu. Bunca karmaşa da onlar içindi. Hikmet öfkeyle "Sen kimsin de torunumu götürüyorsun?" dedi. Osman telaşla babasının kolunu tuttu. Mert ile derdi neydi anlamıyordu. Çocuk evine geldiği günden beri demediğini bırakmamıştı. Ateş ve Koray yumruklarını sıkarken abileri olmasa çoktan adama dalacaklardı. Mert ise gayet sakindi. Hikmet'in dediği hiçbir şey artık onu etkileniyordu. -O zaman kocası olarak götürürüm. Cemre bir ara Mert'in teklifi ile dedesi belki evet der diye düşünmüştü, ama her zaman ki gibi inat etmişti. Babasının eksikliğini iliklerine kadar hissederken başka birine sığınmak ağrına gidiyordu. -Dede biz evleniyoruz. Senin dediğin gibi başımda biri olacak. Cemre'nin çıkışı ile Hikmet sinirle ayrıldı. Osman yine arada kalırken Mert'e üzgün gözlerle baktıktan sonra babasının peşinden gitti. Sakinleştirmezse daha kötü olacaktı. Nimet de kocasını yalnız bırakmayınca gençler kaldı. Ortamda ki sessizlik elle tutulur cinstendi. Ömer kardeşinin omzuna elini koyup kendisine bakmasını sağladı. Evliliği anlamamış olsa da dedesinin konuşmaları çok ağırdı. -Oğlunu kaybettiği için böyle yapıyor. Mert kardeşinin çabasını görse de dedesi hep böyleydi. Konuyu değiştirmek için "Artık nişanlın ile tanıştır istersen."dedi. Ömer böyle yaptıkça kendini daha kötü hissediyordu. Mert acı çekse de üzülse de belli etmiyordu. Öyle bir duvar örmüştü ki kimseyi yaklaştırmıyordu. -Ben Emel. Ortamın havası değişsin diye nişanlısına yardım etmek istedi. Günlerdir perişan haldeydiler ve yanında olmak dışında bir şey yapamıyordu. Ömer artık sorgulamayacağım dese de kardeşi böyle yaptıkça sinir oluyordu. "Bizi bırak da siz anlatın. Dedeme görüştüğünüzü ima etmişsiniz. Bu doğru mu?" Babası söyleyince aklında ki şüpheler biraz kalksa da emin olmalıydı. Mert belirsiz konuşmasının buraya varacağını biliyordu. Cemre'ye baktığında neler döndüğünü merak ettiğini anladı. Başlattığı şeyi devam ettirmek zorundaydı. -Yani ikimizde İstanbul'dayız, bu mümkün değil mi? Cemre neler döndüğünü fark etmişti. Mert inansınlar diye görüştüklerini söylemişti. Dedesinin durumu ortadaydı ve Ömer abisi de gerçekleri duysa engel olurdu. Onun için eşlik edip "Biliyorsun amcam giderken numarasını vermişti." dedi. Gözler tekrar buluşurken rehberlerinde olan, ama hiç aramadıkları numaraları hatırladılar. Ömer birbirlerine bakışlarını izlerken gerçekten seviyorlar mı diye düşünmeye başladı. Dedesi yüzünden görüştüklerini söylememiş olabilirlerdi. Bu olayla birlikte evlilik düşüncelerini öne almış olmalıydılar. -Şaşırdım, ama sevindim. Ne diyelim umarım mutlu olursunuz. Ömer'in söyledikleri ikisi içinde çok uzak bir ihtimaldi. Mert kapılarını kapatmıştı. Cemre de farklı bir telaşın içindeydi. Aralarında ki küçük bir anlaşma ve bir süre idare edecekleri durumdu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD