Temas Yok(!)

1881 Words
Ateş ve Koray ayrıldıktan sonra Mert bahçede yalnız kaldı. Amcasını bulmak için eve gireceği anda Ömer'in sinirle kapıdan çıktığını gördü. Arkasında gördüğü kızda nişanlısıydı. Fotoğraf yolladıkları için hatırladı. -Mert neler oluyor? Babasından duyduklarının şoku ile kardeşinin karşına dikildi. Bunun tek bir açıklaması olabilirdi. O da dedesinin yaptıkları. Amcasını ve yengesini kaybetmeleri yetmemiş şimdi Cemre'nin okul problemi oluşmuştu. Kaç gündür dil dökse de dedesi onu da dinlememişti. Mert duyduğunu anlayınca arkasından telaşla koşturan nişanlısını gösterdi. "Bizi tanıştırmayacak mısın?" Kardeşini sinir ettiğini biliyordu, ama konuşmak bir şeyi değiştirmeyecekti. Kararını vermişti ve sonuna kadar arkasında duracaktı. Ömer bir an afallasa da "Mert konuyu değiştirme. Cemre ile evleneceğim demişsin. On yıl sonra geldin ve ayağının tozuyla kuzenim ile evlenmeye mi karar verdin? Şimdi bana ne oluyor anlatıyorsun?" dedi. Osman da telaşla evden çıkıp oğullarının yanına vardı. Ömer bilsin istemişti ama sinirleneceğini tahmin edememişti. Dediklerini duyunca "Oğlum bir sakin olun." dedi. Yanlış bir şey diyerek kardeşinin kalbini kırmasını istemiyordu. Ömer sabırsız bir şekilde cevap bekliyordu. Emel de nişanlısının kolunu tutup kendine bakmasını istese de pek mümkün görünmüyordu. Mert'i hep ondan dinlemişti. Kardeşini çok sevdiğini biliyordu. Tepkisini anlasa da kavga ederek bir sonuca ulaşamazlardı. Mert kardeşi ile bu tartışmaları bile özlemişti. Ömer hep böyleydi. Yanlış karşısında susmaz kim olursa olsun konuşurdu. Sinirini de bildiği için sakince "Beni kuzenine layık görmüyorsun anlaşılan." dedi. Hızla değişen yüz yumuşak tarafını da gösteriyordu. -Onu nereden çıkardın? Neye kızgın olduğumu biliyorsun. Dedem yüzünden ikinizin üzülmesini istemiyorum. Emel ve Osman ortam biraz yumuşayınca rahatlamışlardı. Ömer devam edip "Kardeşim bu böyle olmaz. Dedemi ikna edelim, Cemre okuluna devam etsin. Siz yine görüşecekseniz benim için hiç sıkıntı yok. Aksine çok sevinirim." dedi. Osman da aynı fikirdeydi. Böyle aceleye getirilmiş bir evlilik çok sağlıklı olmazdı. Hikmet de bahçede ki konuşmaları duyup dışarı çıktı. Torununa ve oğluna baktıktan sonra "Ne oluyor?"dedi. Mert onunla birlikte hepsi duysun diye "Cemre teklifimi kabul etti. Birkaç güne evlenip gidiyoruz." dedi. Hikmet torununu göndermeyi düşünmüyordu. Oğlunu kaybetmişti ve torunu da başıboş kalamazdı. Teklifi kabul edeceğini hiç düşünmemişti. Oğluna bakıp "Cemre'yi çağır." dedi. Bir de onun ağzından neler oluyor duyacaktı. İstanbul'da görüşme şüphesi daha da artmıştı. Emel babasını durdurup "Ben çağırırım." dedi. Birkaç dakika sonra Cemre bahçeye çıktı. Cenazeden sonra o odadan ilk defa ayrılmıştı. Mert ona iyilik yaptığına göre konuşmada yalnız kalmamalıydı. Emel kısaca bilgi verdiği içinde Mert'in yanına geçti. Dediği gibi ailesi için ayağa kalkmalıydı. Diplomasını alıp en iyisini yapmalıydı. Hem onu bekleyen küçük canlarda vardı. Günler sonra onları da düşünmek iyi gelmişti. Mert yanında duran Cemre'ye baktığında az önce odada gördüğünden çok başka birini izliyordu. Kendinden emin olduğu kadar yüzüne can gelmişti. -Ne oldu dede? Hikmet torunun yaptığı hareketle yanında duran Mert'e baktı. İkisini izlerken "Neler oluyor sen anlatacaksın? Sen bu adamla evlenmek istiyor musun?" dedi. Net bir şekilde "Evet" gelince Osman "Kızım emin misiniz? Evlilik bu şakaya gelmez." dedi. Ömer de "Aynen siz emin misiniz?" diye ekledi. Cemre konuyu kökünden çözmek için Mert'in elini tuttu. Anlaşmalı olsa da şu an telaşla bakan gözleri rahatlatması gerekiyordu. Mert'in de kendine baktığını bilse de sonra açıklayacaktı. Şimdi şaşkın bakan gözleri ikna etmeliydi. -Bence gayet eminiz. Biz gidelim hazırlıklara başlayalım. Malum benim okul durumu da var. Bir an önce kaçmak için adım attığında Mert'i çekmek zorunda kaldı. Adam konuşmadığı gibi yardımcı da olmuyordu. Mert elini kavrayan sıcaklığa bir de Cemre'ye bakıyordu. İkna etmek için yapmış olsa da teması sevmiyordu. Dışarı adım attığı anda elini hızla çekti. Konuşacağı anda "Merak etme elini yemedik." lafıyla şaşkınlıkla kaldı. Az önce üzgün kız nereye kayboldu diye etrafa baktı. Cemre de ne aradığını anlamadan "Ne oldu?" dedi. -Sen hep böyle miydin? Cemre günler sonra özüne dönüyordu. Aslında iyi olmasa da kendini zorluyordu. Ailesi aklına gelince Mert devam edip "Anlaşma dedik, temas yok." dedi. Dikkati dağılsın diye yapmıştı ve işe de yaramıştı. Toparlandığı gibi gözlerini kısıp yaklaşmasını izledi. Sevgilisinden sonra kimsenin bu kadar yaklaşmasına izin vermemişti. Ona da vermemesi gerektiğini bilse de tekrar o çıkmaza girmesin diye susuyordu. -Ne o benden korktun mu? Cemre baştan aşı süzerken alıcı gözle baktı. Yani adam yakışıklıydı ama tipi değildi. Bir kere hiç gülmüyor hep soğuk bakıyordu. En son yüzüne baktığında "İlgi alanıma girmiyorsun." dedi. Mert duyduklarına inanamıyordu. Anlaşılan kendine geliyordu ve bu daha önce tanıdığı küçük kıza hiç benzemiyordu. Şimdi ne yapacağız diye soracağı anda kapıdan çıkan kardeşini görünce sustu. Ömer hala gitmediklerini görünce merak edip gelmişti. "Neyi bekliyorsunuz?" Verdikleri kararı da sorguladığı içinde şüpheyle izliyordu. Cemre ve Mert birbirlerine baktıklarında gitmeleri gerektiğini anladılar. Mert telefonunu çıkarırken "Ben arkadaşları arayayım. Gelip bizi alsınlar." dedi. -Hiç gerek yok. Benim araba ile gidin. Ömer anahtarını uzattığında Mert için almak hiç kolay değildi. Cemre alıp "Sağ ol abi. Biz gidelim." dedi. Mert'in kolunu tutup arabaya doğru yürüttü. Arada arkaya bakıp abisinin içeri girdiğini gördüğü gibi de uzaklaştı. Mert ise arabaya binme ihtimalini düşündükçe geriliyordu. Kısa yolculuklar da bile ilaç kullanıyordu ve şu anda yanında değildi. Cemre kapıyı izlemeyi bırakıp döndüğünde yüzünü görünce merakla inceledi. Soğuk ifadeli beyimiz biraz gerilmiş gibiydi. -Sen iyi misin? Mert belli etmemek için nabzını kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Sakin görünüp "İyiyim." dedi. Koray'ı arayacağı anda elinden telefon çekildi. Kafasını kaldırdığında Cemre sırıtıyordu. -Arkadaşlarını neden yoruyorsun? Abim anahtarı verdi. Binelim gidelim. Mümkün olmayacağı için "Kimlikleri onlara verdim." dedi. Telefonu istediğini belli etse de cebine koyduğunu gördü. Hiç alışkın olmadığı bir tavır ile karşı karşıyaydı. Şaşkınlıkla izlerken yaptığı şeyin açıklamasını bekliyordu. -O zaman nerede olduklarını biliyoruz. Hadi gidelim. Sen mi kullanırsın ben mi kullanayım? Cemre anahtarı gösterip bir cevap beklese de Mert bakmaya devam ediyordu. Arabaya bindiğinde bile geriliyordu. Nasıl sürecekti? Hem ehliyeti de yoktu. İşin daha kötüsü uzun zamandır ilaçsız hiç yolculuk yapmamıştı. Cemre cevap gelmeyince "Tamam ben kullanayım." dedi. Kapıları açıp şoför koltuğuna yerleşti. Günler sonra dışarı çıkmak iyi hissettirmişti. Kaza anı aklında belirse de korkularının üstüne gidip aşmalıydı. Yoksa devam edemezdi. Mert'in hala binmediğini görünce camı açıp yaklaştı. -Hadi neyi bekliyorsun? Başka çaresi yoktu. Derin bir nefes aldı ve kapıyı açıp bindi. Ön koltuğa da ilk defa oturuyordu. On yaşında geçirdiği kaza sanki yeni olmuş gibi beyninde dönüyordu. O zamanlar bu kadar kötü değildi. Yıllar geçtikçe artmış Nil'in kazasından sonra hastalığa dönüşmüştü. Arabaya ne zaman binse panik atak geçirmeye başlıyordu. Mecburen ilaç kullanmaya başlamıştı. Bu sayede yolcuğun üstesinden gelebiliyordu. Uzun yolculuklar da genelde uyku ilacı kullanıyordu. Cemre arabayı çalıştırdığında aklında ki kötü görüntüleri atıp vitesi taktı. Aynı anda Mert de gözlerini kapatıp başka bir yerde olduğunu düşünmeye çalıştı. Neden olmaz diyemediğini de anlamıyordu. Ailesini kaybettiği için bile olsa sınırlarını zorluyordu. Cemre yola çıktıktan sonra tekrar araba kullandığı için mutluydu. Bir şey olmayacak, iyi gidiyorsun diye kendini motive etti. Bir ara yana baktığında Mert'in dışarı izlediğini gördü. Fazla sessizdi. Gerçi az konuştuğu için normal olmalıydı. Rahatlamak için "Müzik açayım mı?" dedi. Mert aklını meşgul etmeye çalışırken duyduğu soruyla hızla dönüp "Sakın!" dedi. Her an dikkati dağılabilir ve kaza yapabilirdi. Kalbini yine dengesizleşirken yine dönüp dışarı baktı. Yumruğunu sıkıp bir an önce bitmesini istedi. Cemre ani tepki ile kalmıştı. Yolları zaten çok uzun değildi. Amcasının evi çarşıya yakın olduğu için varmışlardı bile. Uygun bir yere park etti. -Sen hep böyle sinirli misin? En son hatırladığım daha iyi gibiydin. Mert arabanın durduğunu fark ettiğinde soruyu duymadan kapıyı açtığı gibi dışarı çıktı. İçine havayı çekip kendine gelmeye çalıştı. Cemre şok içinde arkasından baktı. İyilik yapıyor diye ses etmemişti, ama bu çok fazlaydı. İndiği gibi, sinirle yürüyüp karşısına geçti. -Bak istemiyorsan vazgeçelim. Sen amcamlar için yapıyorum dedin diye kabul ettim. Ben başımın çaresine bakarım... Mert elini kaldırıp 'sus' işareti yaptı. Şu an söylediklerini algılayacak halde değildi. Sonra elini uzatıp "Telefon." dedi. Cemre yaptıklarına deli olmak üzereydi ki yüzünü görünce telaşla yaklaştı. Yüzünü tutup "Senin neyin var?" dedi. Fazla kızarmıştı ve soğuk terler döküyordu. Bedenini kontrol ederken bir şey desin diye bekledi. Mert'in gücü azaldığı için engel olamıyordu. Yüzüne dokunan parmaklar biraz olsun sıcaklık vermişti. Yüzünü kurtarmaya çalıştı, ama Cemre izin vermedi. -Neyin var söyle? Yüzün kıpkırmızı oldu. Uzmanlık alanı insan olmasa da anlardı. Nabzını kontrol ettiğinde çok hızlı olduğunu fark etti. Arabanın kapısını açıp "Otur ben su bulup geleyim." dedi. Konuşmadıkça telaşı da artıyordu. Mert için o arabaya geri oturmak demek ölüm gibiydi. Cemre gideceği anda elini kavrayıp durdurdu. Nefesi biraz daha düzene girmişti. -Telefonu ver. Cemre kararan gözleri ve elini tutan sertliği görünce hemen çıkarıp uzattı. Alırken yüzünü incelemeye devam etti. Neden bu kadar inat ediyordu? Belli etmemeye çalışsa da bir şeyi olduğu belliydi. Yardım etmesine de izin vermiyordu. Geçmişi düşününce yalnız kalmasına ve amcasının evinde yaşadıklarına bağladı. Anlaşılan kendini böyle koruyordu. Bu sırada Ateş ve Koray belgeleri almış dışarı çıkmışlardı. Evlenecek olanların yapması gerekenler vardı. Dönmek için arabaya doğru yürüdüklerinde Mert'i gördüler. Hızla yanına giderken nasıl geldiğini de merak ediyorlardı. -Abi! Koray yanına yaklaştığında Cemre geri çekilip üç adamı izledi. İkisi telaşla Mert'e yardım ederken 'abi' diye seslenip duruyorlardı. Aramak için ısrar ettiği arkadaşları olduğu belliydi. Yine de bir acayiplik vardı. Aklında dönen sorular ile izlemeye devam etti. -Ateş, abinin ilacını getir. Mert artık daha iyi hissediyordu. "Gerek yok." Hem Cemre de izlediği için daha fazla şüphelenmeden normal davranmalıydı. -Siz ne yaptınız?" -Abi biz doldurduk ama.. Mert gözleri ile uyarsa da Koray arkasında duran Cemre'nin farkında değildi. Ateş araya girip "Kan vermeniz lazımmış." dedi. Koray uyarı ile döndü ve gördüğü kişiyle ne yaptığını anladı. -Siz arkadaş olduğunuza emin misiniz? Mert konuyu değiştirmek için "Kan vermeye gidelim." dedi. Bir an önce işlemleri yapıp İstanbul'a dönmesi lazımdı. Aklına Harun babası da gelince derin nefes alıp gözlerini kapattı. Meseleyi anlatsa bir dert anlatmasa başka bir dertti. Önce onu halletmesi gerekiyordu. -Telefon görüşmesi yapıp geliyorum. Adamlarına gözleri ile sahip çıkın uyarısı yapıp ayrıldı. Konuşma uzun süreceği belliydi. Cemre uzaklaştığı gibi Koray'a yaklaştı. "Sen az önce neden abi dedin?" Ateş yengenin durmayacağını o gözlerden anlamıştı. Arkadaşının kolundan tutup kendine çekti. -Aramızda öyle sesleniyoruz. Erkek muhabbeti. Kurtardığını düşünse de Cemre pek inanmamıştı. Buraya birlikte gelmeleri baya yakın olduklarını gösterse de başka bir durum var gibiydi. Mert'te acayip davranıyordu. Az önce ne olduysa hiçbir şey olmamış gibi duruyordu. Kısa cevaplar verip hep kaçıyor gibiydi. Mert kulağında telefon Cemre'yi izliyordu. Ateş ve Koray'ı sıkıştırdığı çok belliydi. Değişik olduğu kadar da kızamıyordu. -Bir an babanı unuttun sandım. Harun yaklaşık üç aydır yurt dışındaydı. Hem işleri hallediyor hem de tatil yapıyordu. Türkiye'de ki işleri oğlu gibi sevdiği Mert yürüttüğü için kafası rahattı. -Üç gün önce konuşmuştuk. -Cevapta veriyor. Öldüm mü kaldım mı hiç merak etme zaten. Mert için onu büyüten insanlardan sonra gelen kişiydi. Bir borcu da ona vardı ki ödemekle bitmezdi. Şu anda sahip olduğu her şeyi veren adamdı. Harun sessizlik oluşmasına alışkındı. Mert'i ilk tanıdığı günde çok konuşmamış ve ne sorduysa dürüstçe kısa cevaplar vermişti. Hayatına kızının sevgilisi olarak girmişti. Tek varlığının sevdiği adamı merak ettiği için araştırmıştı. Daha önce de kızı zengin olduğu için yaklaşanlar olduğu için Mert'in de onlardan biri olduğunu sanmıştı. Kızı ile geldiği gün de farklı biri olduğunu anlamıştı. Ne kadar soğuk dursa da kızını sevdiği çok belliydi. Bir baba olarak ikisinin yanında olmuştu.Bir kaza ile her şey yerle bir olana kadar da her şey güzel gitmişti. Tek varlığı hayata gözlerini yummadan önce tek bir şey istemişti. Ne olursa olsun Mert'i bırakma, benden sonra mutlu olsun. Onu sana emanet ediyorum. Kızının vasiyetini yerine getirirken bir evladı olmuştu. Belki de kızı ölmeden önce ona da iyilik yapmıştı. Tek varlığı gittikten sonra her şey boşuna gelmişti. Mert sayesinde bir amaca tutunmuştu. Kızının dediği gibi ona sahip çıkmış ve yedi yıldır mutlu olsun diye elinden geleni yapmıştı. -Beni bırakıp bir yere gidemezsin. Harun duyduğuna gülerken "Nasılsınız?"dedi. Onun kadar Ateş ve Koray'ı da her zaman sorardı. Mert duyacaklarına rağmen "Ben evleniyorum."dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD