Hayat hayır görünende şer, şer görünende hayır olabileceğini ağır bir şekilde gösterir insana. Yorar, düşürür, dizlerini kanatır ve yeniden ayağa kalkması için yollar gösterir. Asla bundan da büyüğünü yaşayamam dememeli insan. Hep daha büyüğü daha kötüsü daha acısı çıkar ortaya.
Gül, yaptığı yemekleri son kez kontrol ederken içten içe dua ediyordu. Sorun çıksın istemiyordu. Artık rahat nefes alıp önünü görmeye ihtiyacı vardı. Üstelik huysuz adamdan azar işitmek tüm moralini yok etmeye yetiyordu. Mualla abla biraz hasta olduğu için odasında dinlenirken her işin ona kalması biraz zorlasa da sıkıntı yapmıyordu. Idare edebilirdi.
Yemekleri servis tabağına özenle alırken çalan kapı ile duraksadı. Mutfaktan çıkmak için adımlamıştı ki Sinan Bey'in "Ben açıyorum. Siz lütfen bir an önce masayı hazırlayın. Geç kaldınız" demesi ile nefesini bıraktı. Elini çabuk tutup her yemeği özenle hazır etti ve salona geçip masayı tamam etti.
Ayşe annesi masayı hazırladığın da mutfakta bebeği ile oturuyordu. Yemek kokuları karnını acıktırmış ara ara "Ayye mama. Immm mama" diyerek kendini belli ediyordu.
Gül ise kızına şefkatle bakıyor "Hemen çorba koyuyorum fıstığım. İki dakika bekle kilere gidip geleyim tamam mı annesi canına kurban" diyerek yanından ayrılıyordu. Küçük kız annesi mutfaktan çıkınca bebeğini alıp ufak adımlarla yürümeye başladı. Kapıdan çıkıp salona girdiğinde istikameti masaydı. Normalde çorba ve meyveyi çok severdi ama canı bu defa güzelce kızarmış tavuk budu çekmişti.
Dudaklarını yaladı ve kedinin süte bakışı gibi o da tabaktaki butlara baktı. Dayanamayıp bir tane aldığı gibi büyük masanın altına girdi. Bebeğini hiç bırakmamıştı. Bağdaş kurup ısıra bildiği kadar tavuk etini çiğniyor, baharatların verdiği o lezzeti damağında hissediyordu.
Elini yıkayıp masaya gelen Timur yerine oturmadan önce şöyle bir göz gezdirdi ve memleketinin yemekleri ile mest olarak sandalyesini çekti. Oturduğunda Sinan da gelmiş o da yerine yerleşmiş ve yemeğe başlamışlardı.
Sohbet işten, gittiği seyahatten açılmış ara ara aile konularına geçmişti.
Ayşe tavuğu bitince bir tane daha istedi. Çocuk ya yemez yemez en olmadık zamanda da yiyeceği tutardı. Hemen biraz ötesindeki Timur'un pantolonunu usulca çekerken gözlerinde korku ama bolca merak vardı.
Timur, ağzına attığı lokmayı çiğnerken hissettiği hareketlilik ile önce kaşlarını çattı sonra da şaşkınlıkla yukarı kaldırıp usulca peçetesini yere attı. Sinan gelen telefon ile müsaade isteyip konuşurken peçeteyi alma bahanesi ile eğildi. Usulca masanın örtüsünü kaldırınca gördüğü manzara gecenin hakim olduğu buğday tarlalarına güneş doğurmuştu.
Zayıf, küçücük bir kız çocuğu gözlerinde korku ile onu bakıyor ve elindeki kemiği uzatıp "Mama, ımmm mama" diyordu kısık sesle. Çocuğun aşçının kızı olduğunu anladı. Başını kaldırıp hala telefonla konuşan Sinan'a baktığında çaktırmadan önündeki buttan birini alıp kıza uzattı. Elindeki kemiği de tabağına geri koydu. Ayşe ona gülümseyen adam ile kaşlarını havalandırdı. Tavuğunu yerken gözlerini kaçırsa da gülümsedi. Hatta bebeğini bir eli ile göğsüne bastırırken kıkırdadı.
Bu görüntü genç adam için belki de paha biçilemezdi. Rasim'den yol boyunca dinlediği küçük kızın özel durumundan haberdardı. Ablasının bir kızı da bu durumdaydı ve az çok iletişim kurmak için bilgi sahibiydi. Bir de babasının hayırsızlığı doluştu zihnine. Duyduğu her bilgi içindeki karanlık yanı besliyor, mazlum için gölge olmaya çabalıyordu. Düşüncelerini ona seslenen Sinan ile bir kenara bırakırken doğruldu ve yemeğine devam etti.
"Ne oldu? Neden eğildin aşağıya?"
"Bir şey yok Sinan peçetem düştü. Hem sen ne diyordun avukat bu defa nasıl bir yol izleyecek."
Timur karşısındaki adamın damarını biliyor oradan ilerliyordu ki masanın altındaki çocuğu korkutmaması için dikkatini dağıtıyordu. Bir süre daha böyle devam ettiğinde kalkan Sinan "Bahçeye çıkalım da kahvemizi orada içelim. Senle bahçe keyfi yapmayı özledim." dediğinde paçasını yeniden çekiştiren kız ile Timur "Sen git ben geliyorum. Hafize sultanı aramadım canıma okumasın şimdi kızlar bir sürü mesaj atmış Annem seni boğazlayacak diye." deyip derince bir nefes aldı. Başını sallayan genç adam büyük camlı kapıdan çıkarken arkasından bakan Timur eğilip örtüyü kaldırdı ve kızın ne istediğine baktı.
Gözleri şaşkınca büyümüş Ayşe "Mama bikki. Ah. Ayye dit ayye dit." derken örtüyü biraz daha kaldıran adam onun elinden kemiği aldı ve çıkması için büyük avucunu uzattı. Refleksti aslında ama ciğerinin ortasına kızgın şiş sokulmuş gibi hissetti adam.
Ayşe uzanan eli görünce hemen gözünü kapayıp başını bebeğine gömdü. Bedeni titremeye başlamış o haliyle gelecek darbenin çabuk bitmesini bekliyordu.
Gül ise kilerden dönmüş ama boş sandalye ile kaşlarını çatmıştı. "Ayşe" diye seslendi.
"Fıstığım neredesin?"
Ama ses yoktu. Eğilip tezgah altına baktı.
"Benimle saklambaç mı oynuyor bal kızım. Hadi çık ortaya da yemek vereyim. Çok acıktın sen."
Yoktu. Yüreğinin sıkıştığını hissetti. Sesi daha keskin daha tedirgince çıkıyordu.
"Ayşe. Kızım lütfen yanıma gelir misin? Bak anneyi korkutma ciğer parçam."
Elleri titremeye başladı. Ara hole çıkıp yemek yiyen adamlara kapı ağzından şöyle bir baktı. Ayşe yanlarında olsa Sinan Bey kesin azarlamak için çağırır ve çocuğu teslim ederdi. Bu nedenle hemen Mualla ablasının odasına doğru koşar adım ilerledi. Ara ara "Ayşe" diye de kısık sesle sesleniyordu. Kapıyı tıklatıp açtığında yaşlı kadının uyuduğunu odanın gece lambası ile aydınlandığını gördü. Kızı burada yoktu. Eli gibi bu defa bedeni de titremeye başladı.
Alt katta olan tüm odalara hızlıca bakıp ses yapmamaya özen göstererek yukarıya çıktı. Yukarıdaki odalarda da yoktu. Eli kalbinin üzerine gitti. Acı acı yutkunuşları boğazını yakarken boğulduğunu düşündü. Hemen mutfağa geri dönüp bahçeye açılan kapıdan çıkarak biraz ötedeki Çetin'in yanına koştu.
"Abi, buralarda Ayşe'yi gördün mü? Çıktı mı dışarı?"
Sesi titriyor, gözleri çoktan dolmuş yanaklarından akmak için fırsat kolluyordu. Çetin ise "Yok abla çıkmadı. Ben görmedim ama ne oldu ki? Senle mutfakta değil miydi?" dediğinde tüm gücünün çekildiğini hissederken yere diz çökmemek için çaba sarf ediyordu.
"Benimleydi. Kilere gidip geldiğimde yoktu. Sinan Bey misafiri ile yemek yiyor onların yanında da göremedim. Abi kızım yok."
Ne de zordu bunu söylemek. Acıyı hissetmek. Kaybetme korkusunu iliklerine kadar yaşamak.
"Korkma abla küçücük kız nereye gidecek. Buralardadır. Ben hemen çocuklara söylerim bahçeyi didik didik ararız. Sen gel şöyle mutfağa da otur bir su iç. Betin benzin attı yeminle."
Koluna girdiği kadını mutfağa doğru götüren Çetin onları izleyen bir çift gözen habersizdi. Maviler ise içindeki canavarın fısıltılarına hak veriyordu.
"O da karın gibi."
Timur kendini saklayan kızla aynı boya gelmek için eğildi ve dizleri üzerine çöktü.
"Korkma. Sana vurmayacağım. Çıkmak istediğin için elimi uzattım. Hadi bak bana da yardım edeyim."
Ayşe duyduğu ses ile başını usulca bebeğinden kaldırdı. Hani vardır ya kızlarda ilk aşkı babalarıdır. Ayşe için ilk aşk ona sevecen gözlerle bakan güzel sesli ve de merhametli Timur'du. Korku dolu gözleri bir anda çiçek bahçelerine döndü. Yanağından süzülen yaşa rağmen gülümsedi. Bir çocuğun gülüşü ile gül bahçeleri tomurcuklarını açtı. Güneş sanki önünden perdesi çekilmiş gibi daha da ısıttı.
Dudağının ucu kıvrılan Timur "Hay maşallah güzel gülüşlü. Hadi çık da annene gidelim." deyince uzattığı iri elin içine küçücük avuç kondu. Sanki yavru bir kuşu almıştı ellerine de ısıtmak için tutmuştu kanatlarını.
Başını çarpmasını engelleyerek çıkardığı kızın önce saçlarını şefkatin denizinden uzanmış eliyle okşadı. Çelimsiz bedenine, bedenine göre çikolatayı andıran iri kahve gözlerine, siyah saçlarına, özenle örülmüş örgüsüne hayranlıkla baktı. Timur ailesindeki kadınlara hep daha ilgili olmuştu. Abla ve kız kardeşlerini çok sever onlardan kocaman açtığı kucağını, yanaklarını okşadığı avucunu ve gülümsemesini asla eksik etmezdi. Hele yeğenleri ile bir araya geldi mi o korkutucu koca adam gider geriye sevgi dolu Timur kalırdı. Severdi kız çocuklarını. Çok ayrı severdi.
Kucağına almak istedi önce ama kızın korkmaması için sadece kollarını açtı ve bekledi. Ayşe normal şartlarda dokunulmayı sevmez, yetiştiği ortamdan ve durumundan ötürü korkak bir çocuktu ama sıcaklık hissettiği adamdan kaçmadı. Küçük adımlar atarak kolların arasına girdi ve başını boyun girintisine gömdü. Kokularla arası pek iyi olmasa da aldığı duş jeli kokusu burnunu gıdıklamaktan öteye geçmemişti.
Ayağa kalkan adam kucağındaki kız ile mutfağa doğru yürürken esneyen çocuğun çoktan gözleri ayrı açık konuma gelmişti. Ara holü geçip beyaz kapıdan içeri adımlamıştı ki bardağa su koyup arkası dönük kadına veren Çetin'in sözleri ile duraksadı.
"Abla korkma Ayşe nereye gidecek koca evde. Bir yere saklanmış uyumuştur belki de. Biz hemen buluruz onu ama sen iç şu suyu yeminle ölü gibi oldu sıfatın korkutma beni."
Omuzları sarsılarak ağlayan kadın ise zorla iki yudumu zor alabildi. Timur ses etmeden önce Ayşe uykulu bir tonla "Ayye" değince elindeki bardak yere düşen Gül hızla yerinden kalktı. Ela gözleri kızarmış resmen bembeyaz bir yüze sahip olmuştu.
"Ayşe."
"Ayye mama. Dada mama ımmm."
Eğilip çocuğu yere bırakan Timur "Masanın altındaydı. Yemeğimizi bölüştük bu ufaklıkla. Sizde çok korkmuşsunuz iyi misiniz?" dediğinde onu hiç duymayan Gül dizleri üzerine çöktü. Koşup boynuna sarılan kızı ile gözlerini kapatıp sessizce dua ederken dudaklarından kaçan hıçkırığa engel olamamıştı. Hemen sonrasında "Neler oluyor burada?" diye gürleyerek mutfağa giren Sinan, annesinin kucağındaki kızın korkudan sıçramasına neden oldu.
Timur tersçe baktığı adama kaşlarını çatarken "Bir şey yok. Yemekler için teşekkür etmek istedim. Bir de kahve yapmasını rica edip yanına geliyordum." deyip çıkmak için adımladı. Kızını kucağına alıp ayağa kalkan Gül ise mahcupça "Afiyet olsun. Hemen kahveleri yapıyorum" dese de Sinan duracak gibi değildi. Onu içindeki canavar yönlendiriyordu.
"Neden teşekkür ediyorsun ki? Işi bu zaten. Yemekleri güzel yapması gerektiği için para alıyor. Bir de teşekkür beklememeli değil mi?"
Sertçe yutkunun Gül başını eğerken dişlerini sıkıyordu. Kucağındaki evladı olmasa zerre katlanmazdı bu burnu büyük huysuz herife ama kolu kanadı bağlıydı.
"Sınırları aşma Sinan, çalışanın olabilir ama kölen değil. Ona göre muamele göster insanlara." diyen Timur genç kadına dönüp "Benim kahvem kalsın. Yeniden elinize sağlık yemekler şahaneydi. Küçük hanımla yemek apayrı bir keyifti. Iyi akşamlar." dedi ve Sinan'a bakmadan evden ayrıldı.
Arkadaşının gidişi ile mutfaktan çıkan Sinan sertçe kapıyı çarpmış anne kızın yeniden korkmasına neden olmuştu.
Gül ise kızına bir müddet daha sarılıp onu sandalyesine oturttu ve hızla masayı topladı. Bulaşığı makineye doldurup mutfaktaki işini bitirdi. Başını masaya koymuş uyuklayan kızını kucağına alıp müştemilata geçerken içten içe sabretmek için dua ediyordu.
Timur onu evine götüren Çetin'e bakarken aklında mutfaktaki görüntü vardı.
"Çetin."
"Buyur abi."
"Şu aşçı kadın."
"Gül abla mı?"
"Evet o. nasıl biri?"
Amacı Rasim'den duyduğu şeyleri Çetin'den de duyacak mı test etmekti. Sinan'ın tavırlarını hiç sevmemişti ve eğer kadına böylesine eziyet etmeye devam ederse iş teklifi edebilir.
"Valla abi önce söylim eli pek bir lezzetli. Sağ olsun bilirsin keke düşkünlüğümü. Kadın sırf ben yiyorum diye iki günde bir farklı bir çeşit kek yapar. Iyidir Gül abla. Başı hep önde. Kimse ile göz göze gelmemeye çalışır. Mahcup her daim. Birinin sesi yükselse gözlerinde korku görüyorum. Valla kan bağım yok ama öz ablam olsa bu kadar severim. Ilk tepsi ile kek getirdiğinde hanım dedik diye garip olmuştu. Abla ya da bacı dememizi tercih ediyordu. Ben arada bacım derim arada abla. Hitaplar karışık yani."
Dudağının ucu yukarı kıvrılan adam "Desene senin gönlünü midene giden yolla kazanmış." dediğinde sırıtan Çetin "İşini de iyi yapıyor ama. Sende tattın yemeklerinden güzeldi değil mi?" deyip kırmızı ışıkta durdu.
"Güzeldi güzeldi. Kızına çok düşkün galiba."
"Düşkün olmaz mı? Cimcime iki dakika ortadan kayboldu kadın ruhunu teslime diyordu. Tutunacak bir o kalmış hayatında. Durumu ortada çocuğun zaten endişe birse bine çıkıyor. Kocasından ailesinden çevresinden çektiği de cabası. Heh abi unutmadan Rasim seninle konuştu değil mi?"
Timur duyduklarının yeterli olduğuna kanaat getirdi. Direksiyondaki adamın sorusu ile başını salladı. O sırada telefonuna gelen mesajla buz gibi gülümsedi. Yeşillerinde siyah gölgeler dolaşıyordu.
"Çetin, ileriki ışıklardan sola dön. Bizim eski depoya gidiyoruz. Limana."
Genç adam dikiz aynasından adamın yüz ifadesine bakınca sırıttı.
"Bu, evet konuştu hatta ben adam artığını aldırdım ve onu pataklamaya gidiyoruz demek değil mi abi?"
"Sür hadi sür. Gidince görürüsün."
"Allah be. Günlerdir içime dert olmuştu. Şişmiştim yemin ederim. Rahat bir nefes alır uyurum artık."
"Çetin."
"Tamam abi sustum."
"Bir zahmet koçum."
Timur sessizce kendi kendine konuşan adama bakıp göz devirmeden edemedi. Limana girip depoya geçtiklerinde kapıda bir sürü adam vardı. Arabadan indiğinde biri yanına gelip "Herifi aldık ağam. İçeride istediğin gibi de bağladık." değince başı ile tamam işareti verdi. Demir kapı gıcırtılı bir sesle açılırken içerisi sarı bir ampul ile aydınlanıyordu.
Kollarından tavana zincirlenmiş adam ise ana avrat düz giderek gördüklerine küfrediyor, kurtulmaya çalışıyor ama olan sadece iğrenç göbeğini sağa sola sallamak oluyordu.
"Taci sensin demek?"
Taci sözlerine ara verip karşısındaki bir doksandan uzun adama gözlerini kısarak baktı.
"Ben Taci'yim de sen kimsin bilader? Beni ne hakla buraya getirir ve bağlarsınız? Alayınızı sıraya koyar sikerim lan. Benim kim olduğumu biliyor musunuz?"
Çetin dişlerini sıkan adamın yüzüne bakarken gözlerindeki ateş büyümüş beynine vurmuştu.
"Abi müsaade var mı? Ben vallahi dayanamıyorum."
"Müsaade senin ama fazla değil ayarında."
"Eyvallah abi."
Üzerinden ceketini çıkarıp beyaz gömleğinin kollarını sıvadı. Yüzünde yer alan gülümseme ise Taci'nin anlık yutkunmasına yetmişti. Tam karşısına kadar gelip sağ yumruğunu havaya kaldırması ile indirmesi bir olurken "Burnum" diye bağıran adam ile geri çekildi.
"La bunun burnu kırıldı. Ben en az üç yumrukta olur diye hesap etmiştim. Lan en dayanıksız çıktın be."
Geri Timur'a dönen Çetin "Abi valla en yavaşımla vurdum. Herif dayanıksız." derken istemsiz gülen adam 'tabi tabi' der gibi başını salladı.
"Bir de kaburgaları deneyelim. Belki onlar sağlamdır."
Bir yumruk da sol karın boşluğuna indirdi. Taci'nin sesi depoda yankılanırken tek kaşını kaldıran Timur "Çetin, dur da şu adam artığına kim olduğunu bildiğimizi izah edelim." Dedi.
Taci hala küfrediyordu. Nefesi yettiğince saydırıyor ama böğürmekten öteye geçemiyordu.
"Bak Taci, sen şerefsizin en önde bayrak taşıyanısın. Senin gibi gavat pezevenk orospu çocuğu gibi tabirlerde kullanılır ama ben pek tercih etmiyorum. Şimdi sen ben niye buradayım diye düşünüyorsun ya seni aydınlatayım. Kocası yüzünden bir kadına yazdığın mesaj ve ettiğin tehditler yüzünden buradasın. Erkekliğe sığmayacak kadar kansızsın. Seni öldürürüm ama değmezsin ama sana güzel bir hediye bırakacağım. Bir daha hiçbir kadına çocuğa dilin varmayacak. Ağzına alacağın bir sikin olmayacak çünkü. Onu hak etmiyorsun. Nefes almayı hak etmediğin gibi."
Kolları bağlı adamın gözleri irileşirken fısıltıyla "Gül" dedi.
"Seni o orospu yolladı değil mi? Kahpeye bak sen. Kimlerin altına yatıp kendine fedai tutmuş da beni reddetmiş. Adi sürt-."
Alnının ortasına giren kurşunla sözleri yarıda kaldı. İçeride olan her adamın yüzü duydukları ile buruşmuştu. Timur yanında kadına karşı terbiyesini bozan kimseyi tutmazdı. Her adamı saygıyı bilir ona göre davranırdı.
"Şunu yok edin."
Çatılan kaşları, sıkılı dişleri ve avucunda sıktığı silahı ile tek bir emir verdi. Amacı öldürmek değildi ama duydukları ile dayanamamıştı. Gördüğü kızıla dönmüş elalarda kötülüğün esamesi okunmamıştı. Kucağında olan kızı ile yaşamaya çalışan bir kadına uzanan dili koparmak suçluluk hissettirmemişti.
****
Gül uyuyan kızının üzerini örttüğünde kendi yatağına geçip oturdu. Gözlerini kızından alamıyordu. Sadece on dakikalık olay bile ömründen ömür gitmesine yetmişti. Dua etti.
"Allah'ım sen evladımı koru. Kötüye aman verme."
Başındaki örtüsünü çıkarıp kasılan bedenini rahatlatmak için havlusunu ve giysilerini alarak duşa girdi. Başından akan ılık su ile gözlerini kapayıp rahatlamaya çalıştı. Kızı geldi gözlerinin önüne kucağında olduğu adamın boynuna sarılmış halde. O anın duygu yoğunluğu ile fark edememişti ama herkesten kaçan fıstığı hiç tanımadığı ilk defa gördüğü bir adamın kucağına kendi isteğiyle çıkmış üstelik keyfi yerinde gibiydi. Başını geri yatırıp yüzüne suyun vurmasını sağladı.
Adının Timur olduğunu öğrendiği adamı istemsiz düşündü. Sinan Bey ile çok yakınlardı ama onunla alakası yoktu. Biri emir vermeyi seven huysuz ve ruhsuz bir adamdı. Diğeriyse masanın altındaki çocukla yemeğini paylaşan biriydi. Hiç tanımadığı bir çalışan için arkadaşına karşı durmaktan geri durmuyordu.
Nefesini dışarı sertçe veren Gül avucuna şampuan döküp saçlarını yıkamaya başladı. Düşünmesi yersizdi. Hayatında düşünmesi gereken daha önemli şeyler vardı.