4. SONU GELMEZ TUFAN

1849 Words
GÜL'DEN... Hayat insana düşe kalka büyümeyi, eziyetler içindeyken bile şükretmeyi, işte bu son dendiğinde bile devamı olduğunu göstermeyi sever. Bana da en çetin yüzünü gösteriyordu. Sinan Korhan. Haldun abinin arkadaşı ve bana iş verecek olan kişi. Normalde gözüm kapalı güvenebilirdim ama uzun zamandır bunun tam bir ahmaklık olduğunu başıma vura vura öğretmişlerdi. Bu nedenle arama motorundan beni işe alıp kalacak yer verecek olan insanı araştırırken dikkatle yazılanları okuyordum. Sinan Korhan. 38 yaşında. Gıda ve inşaat alanında iki şirketi var. Boşanmış. Kızı ile karısı yurt dışında yaşıyor ve velayet davası çetin bir şekilde devam ediyor. Adamın resimleri boy boy servis edilmiş, başarıları sayfalarca önüme serilmişti. Yanında kendinden az biraz daha uzun ve kalıplı esmer bir adam daha vardı. Birçok fotoğrafta hep samimi pozlar vermişlerdi. Kahvaltı sofrasında başımı telefondan kaldırdığım da Haldun abiye "Abi, Sinan Bey'in yanında hep bir adam görünüyor. Resimleri sürekli yan yana. Bu kim? Tabi bundan banane ama merak ettim. Sen hep aksi bir adam anlaşılması zor dedin ya." Dediğimde çayından bir yudum alıp geri bıraktı. "O çocukluk arkadaşı -ki hala çok yakın dostlar- Timur Haktan. Aileler bile uzun yıllar bir aradaymış. Sinan'ın aksine Timur daha ılımlı ve yufka yüreklidir. Ama öyle pamuk gibi dediysem aldanma. İçinde demiri saklayan pamuklardan. Tersi aman aman görmeyeyim tarzında. İyi adamdır Timur. Kökü Mardin'e dayanıyor. İnanmayacaksın ama ağalık bile yapıyor. Orada ağa burada iş adamı. Değişik bir yaşam şekli var yani." Anladığımı belli edercesine başımı salladım. Dostlukları bakiymişki hala bir aradalar. Telefonun ekranını kapadığımda Haldun abi devam etti. "Dava günün belli oldu. Sabah mail gelmiş bana da. Kasım 30 saat bir de ilk duruşma görülecek. Ama senin burada artık beklemene gerek yok. Ben Sinan ile görüştüm. İstediğin an biletiniz alınacak ve yola çıkacaksınız. Kalacağınız yer için birkaç tadilat varmış ama onların bittiğini söyledi." Düşündüm. Ayakta kalabilmek için çalışmam lazımdı ve bunu Ayşe'yi yanlız bırakmadan yapmalıydım. Kaldı ki ne kadar süre daha Harun abilerde kalacaktım? Onlar için de yük konumuna düşmek istemiyordum. Şimdi karşımdaki adamın gözlerine bakarken başımı yine olumlu anlamda salladım. "Haklısın abi. Hafta sonu için bilet bakalım. Bende özel eğitime haber vereyim." Sultan abla "Sinan Bey gerçekten iyi insandır. Merhametlidir. Harun'un dediği gibi biraz aksi o kadar. Ben inanıyorum sana çok yardımı olacak." Derken içimden sadece 'inşallah' diyordum. Ayşe ile hafta sonuna kadar toparlandık. Zaten bir çok eşyamız ailemin evinde kalmıştı ve gizlice konuştuğum Aynur babam olacak o adamın hepsini yaktığını söylemişti. Her yerde onun gibi namussuz bir kızım yok değip duruyordu. Hoş hep şunu fark etmiştim. Kim bir şeyi diline çok doluyorsa o diline doladığı şeyden yoksundur. Namus, ar, edep, haya sadece kadına masus değildi. Erkek içinde aynı şeyler geçerli olsa da toplum olarak erkeğin yaptığına hata çapkınlık kadının yaptığında orospuluk damgası çok kolay vuruluyordu. Terminalde yolcular için anons yapılırken yine bir otobüs ve belirsizlik dolu yol bizi bekliyordu. "Hadi güzelim, inince hemen ara beni tamam mı merakta kalmayalım. Hatta uyanık olduğun her mola da mesaj at." "Tamam abi. Merak etmeyin inşallah bir sorun olmadan varacağız." İç çekti. "Ben Sinan'a iniş saatinizi haber verdim. Senle kızının resmini de attım. Sizi karşılaması daha kolay olsun diye. Dava süreci için asla kafanı takma bir şeye. Babanların davası için de verdiğin ifade şimdilik yeterli olsa da günü birlik uçakla gelip davaya katılman gerekebilir. Ben herşeyden seni haberdar edeceğim. Sinan bu konularda zorluk çıkarmayacaktır." Yerimize yerleşince beş dakika sonra araç hareket ederken gözlerim dolmuş içimdeki büyük tufan taşmak için cebelleşiyordu. Titrekçe nefes alıp el salladım. Kızım kucağındaki bez bebekle mırıl mırıl konuşurken dilimde dualar, yüreğime korku düştüm yollara. Akşam üzeri bindiğimiz için gece saatlerinde Ayşe çoktan uyumuş bense düşüncelere dalmıştım. Bazen aklımdan geçenler nefesimi kesse de güçlü durmak için sırtımı taşlara yaslamam gerekiyordu. Sabah ışıkları camdan içeri sızarken koluma sarılan meleğim kıpırdanmaya başladı. Tüm kaslarım gerilmiş, stres kaskatı kalmana neden olmuştu. Bacaklarım dahi ağrıyordu. İşte böyleydim. Düşünce sıkıntı koşturmaca derken toplanıyor sonra da dışarı vuruyordu. Acısını yine ben çekiyordum. Otobüsün hostesi İstanbul terminale giriş yaptığımızı haber verdiğinde sırt çantamı ve Ayşe'nin çantasını toparladım. Sonunda durup herkes inerken de ayaklandık. İşte yürümeyi öğrenen çocuklar gibi sendeliyordu her bir adımım. Sanki mütamediyen annemden yeniden doğuyordum da dünyanın pisliği sırtıma yapışıyordu. Merdivenleri için yola ayak bastığım an büyükçe bir nefes almak için başımı kaldırdım. Havanın kara bulutlu hali tıpkı örtü misali üzerime örtülürken yanağıma damlayan incecik damla kurumuş ruhuma cemre misali düşmüştü. Aracın hangar kısmına geçip çantamın gözünden çıkardığım numara kağıdını görevliye verip bavulu beklemeye başladık. Ayşe mırıltılar çıkarıp "Ayye mama, ayye mama" derken "Tamam meleğim az bekle bavulumuzu alalım yemek de yemeğe gideceğiz tamam mı?" Deyip tuttuğum elini öptüm. Tam görevlinin uzattığı bavulu alıyordum da büyükçe bir el uzanıp benden önce uzandı. Başımı hızla ve korku ile çevirirken saniyeler içinde binlerce felaket senaryosu üretmiş karşımdaki kişinin Selim olabilme düşüncesi kanımı dondurmuştu. "Gül Hanım?" İncecik bir nefesi içime çekebildiğimde karşımda gördüğüm yabancı yüz başımdan aşağı kaynar suların dökülmesine neden olmuştu. Hala yüzüme bakan adam kaşlarını çatarak diğer elindeki telefon ekranına bakıp yine bana döndüğünde "Gül Hanım iyi misiniz?" Diye sorusunu yeniledi. "Kimsiniz?" Sadece bunu sorabilmiştim. O an korkumun nededini anlayan adam "Kusura bakmayın korkuttum sizi. Ben Rasim. Sinan Bey sizi almamız için bizi görevlendirdi. Sizi eve götürmeye geldik." Diyerek açıklama yaparken kendime daha fazla geldim. "Şey ben sizi başkası zannettim. Kusura bakmayın." Mırıltılı çıkan sesimle hemen yanımda ilerleyen iki iri adamla birkaç metre ilerdeki siyah araca doğru yürümeye başladık. İstanbul'un bilindik gürültüsü, çiseleyen yağmuru ve kalabalığı hoş geldin dercesine kendini belli ederken Ayşe ile bize açılan kapıdan arabaya bindik. Bagaja yerleşen bavulumuzdan sonra öne geçen adının Rasim olduğunu öğrendiğim adam "Yolumuz biraz uzun. Umarım sıkılmazsınız" deyip saygı ile bakışlarını gözlerimden çektiğinde Ayşe koluma sarıldı. Hiç tanımadığı insanları görünce çekiniyor kabuğuna sığınan kaplumbağa gibi kendini güvene almaya çalışıyordu. "Yok, sorun değil. Size de zahmet oldu böyle teşekkür ederiz." "Ne zahmeti görevimiz." Gerisinde sessizlik hakim oldu. Dedikleri gibi yol uzundu. Trafiğe de kaldığımız için bir saat kadar sürmüş Ayşe o ara sıkılıp "Ayye mama, Ayye oyun" demeye başlamıştı. Eğilip kısık sesle "Fıstığım, merak etme inelim ben sana yemek yedireceğim ama birazcık sabret ne olur" diyor saçlarını öpüp elini avuçlarım içinde tutuyordum. Rasim " Küçük hanım acıktı galiba. On dakikalık yolumuz kaldı. Sabrederse Mualla teyzenin sabah kahvaltısından tadar." Dedi. Sıcak kanlı birine benziyordu. Sadece benle bir kez göz göze gelmiş sonrasındaysa sadece kısa temaslar kuruyordu. Dediği gibi on dakika sonra büyük beyaz bir evin önünde durup kapının açılmasını bekledik. Üç katlı ev beyaz ağırlık boyanmıştı ve aralarda siyah şeritler kendini belli ediyordu. Etrafında iki insan boyu duvarlar yükseliyor giriş kapısı ise demirden oluşuyordu. İç kısımda olan güvenlik kulübesinden çıkan başka bir adam elindeki kumandaya basıp kapının açılmasını sağladı. Bahçeye giriş yaptığımızda birkaç metre kadar ilerleyip ortasında fıskiye olan göbekten dönüp ahşap kapılı ve merdivenlerin olduğu kısımda durduk. İçimden dualar ediyordum. Kapı açıldığında bismillah değip sağ ayağımı dışarı attım. Benle inen Ayşe bacağıma sarıldığında onu yatıştırmak istercesine sırtını sıvazladım. Yarım saat sonra Mualla hanımın yardımı ile eşyalarımızı kalacağımız müştemilata bırakmış Ayşe'nin karnını doyurmuş şimdiyse büyük salonda Sinan Bey'i bekliyorduk. Gördüğüm tek şey paranın gücüydü. Pahalıyım diye bağıran koltukla oturmaya kıyamayacağım türdendi. Camlar boydan boya uzanmış, perdeler yere kadar serilmişti. Köşede şömine üzerinde bibloların olduğu raf, duvarda büyüklü küçüklü çerçeveler bulunuyordu. Ortada duran cam sehpanın üzerinde dergiler özenle üst üste dizilmiş yapay meyve tabağı kendini gösteriyordu. Bir iki resimde dikkat ettiğim şey arkadaşı ile olan pozlarıydı. Bazıların bu pozlara bir kız çocuğu eşlik etmiş kocaman gülümsemesi ile iki adamın arasında duruyordu. Merakımı bir köşeye iteleyip ayak seslerinin geldiği giriş kapısına gözlerimi çevirdim. Elalarım içeri adımlayan siyah pahalı ayakkabıları gördü önce. Sonra ayakkabı ile eş değer siyahlıkta pantolon ve beyaz gömlek devam etti. Sonunda yüzüne ulaştığımda yeni traş olduğu belli olan yanaklar, inceye yakın dudaklar, mavi gözler, kahve tonunda özenle şekil verilmiş saçlar kendini belli etti. Dik duruşlu adam öz güvenli yürüyüşü ile şömine yanındaki tekli koltuğa kendini bırakmadan evvel "Gül Hanım, hoş geldiniz" diyerek elini uzattı. Bende onun gibi omuzlarımı dikleştirmeye çalışarak elini sıkıp " Teşekkür ederim Sinan Bey hoş bulduk" dedim. Gözleri kızıma kaydığında mavileri hüzünle dalgalansa da anında kaşları çatılır gibi oldu. Duygularını perdeleyen ve belli etmeyen biri olduğu aşikardı. Oturup bacak bacak üstüne atarken "Mualla Hanım" diye seslendi. Bana oturmam için işaret verirken içeri giren kadına bakmadan "Çocukla ilgilenin, Gül Hanımla konuşmamız gerekiyor" deyip beklemeye başladı. Benden büyük olan kadın saygı ile "Tabi efendim" derken bize doğru gelip elini uzattı. Ayşe bana daha çok sokulurken çekindiğini anlamak güç değildi. Başımı kızıma eğip göz teması kurmaya çalışarak "Fıstığım, hadi sen Mualla teyze ile az önce gördüğümüz yavru köpeği sevmeye git olur mu? Bende hemen arkandan geleceğim. Köpekçik seni çok merak ediyormuş onunla tanışmanı istiyormuş" dedim. Köpeklere özellikle yavrulara ilgisi çok fazlaydı. Ona söylediklerim dikkatini çekmiş olacak ki küçük gözleri büyüdü ve sevinçle "Ayye kökek kökek" diye el çırpmaya başladı. Yüzümde oluşan tebessüme engel olamadım. Alnını öpüp "Evet fıstığım kökek seni bekliyor hadi koş bakalım" dediğimde ayaklanıp Mualla ablanın elini tuttu ve dışarı çıktılar. Bakışlarım Sinan Bey'e dönerken irislerindeki ifadeler seçilmiyordu. "Küçük hanım da gittiğine göre yüz yüze tanışabiliriz. Ben Sinan Korhan. Eğer bir sıkıntı çıkmazsa sizin patronunuzum." "Bende Gül Akın. Memnun oldum Sinan Bey." Geri yaslanıp kollarını koltuğun kolçaklarına koyan adam tek kaşı hafifçe havalanırken devam etti. "Harun abi ile biraz durumunuz hakkında konuştuk. Yine de olayları sizden açık açık dinlemek benim için daha önemli. Evim de iş vereceğim, konaklamasını sağlayacağım kişilerin yalansız ve gerekli bilgilerini bilmeyi istemek en doğal hakkım diye düşünüyorum. Haksızmıyım?" Yutkundum. Zor bir adam demişlerdi ama bu kadar zorunu beklemiyordum. Yine de haklıydı. Herkes çalışanının öz geçmişini bilmek isterdi. Başımı salladım. "Haklısınız. Harun abi size be kadarını anlattı bilmiyorum ama en başından kısaca özet geçmem en doğrusu olacak. Kötü bir evliliği bitirmeye uğraşıyorum. Eşim, nasıl desem zarar verebilecek biri ve ben kendi canımdan evvel kızımı düşünmek zorundayım. Artık ikimiz olduğumuz için de ayaklarımın üzerinde durmalıyım. Normal şartlarsa eşyam ve evim vardı ama benim memlekette olmamı fırsat bilen eşim eşyaları satıp evi boşalttı. İhanet, şiddetin her türlüsü mevcuttu. Elbette bu kadar sorunlu birini işe almak sizin için de zordur ama kızım için bu işe ihtiyacım var. Kızımın durumunu gördünüz. Özel bir çocuk ve onu bırakmadan çalışmam geçimimi sağlamam şart. Kısacası durumum bu." Kaşları duydukları ile çatılırken "Her eş boşanma aşamasında mutlaka diğerini suçlar. Eşiniz de sizin için benzer şeyler söylüyordur büyük ihtimalle. Tüm hepsi bir yana babası olarak kızını görmek istediğinde buna engel olacakmısınız?" Demesi ile göğsüm sıkıştı. Zaten onu babasından korumaya çalışırken görmeyi istemesi de nereden çıkmıştı. Nefesim hızlanırken cevap vermek için dudaklarımı ıslattım. "Diğer çiftler belki birbirini suçlayabilir ama benim sözlerim ayrılan bir kadının değil yaşamaya çalışan annenin beyanı. Kocam çocuğuma ya da bana zarar verebilecek potansiyel de. Bu nedenle görüşmeleri mümkün olamaz. Üstelik görmek isteyeceğini de zannetmiyorum çünkü kızı konusunda oldukça katı bir adamdı." Birden ayağa kalktı. "Her neyse. Tüm bunları zaman gösterecek. Bugünlük yerleşin ve dinlenin yarın sabahtan itibaren mutfakta Mualla Hanıma yardım edecek mütamediyen yemek konusundan siz sorumlusunuz. Çocuk için de mümkün olduğunca dikkat edin ki ayak altında dolaşmasın. Ha unutmadan sizi getiren korumalardan Rasim'e sigorta için gerekli evrakları teslim edin. Şimdilik iyi günler. Kalan bilgileri Mualla Hanımdan öğrenebilirsiniz." Bana sırtını dönüp cevap vermeme fırsat dahi tanımayan adam çıkıp giderken düşen omuzlarımla koltuğa geri oturdum. İşler sanki yeterince zor değilmiş gibi daha da zorlaşacağa benziyordu. Korhan evinde ilk günüm böylelikle başlarken, geçen her dakika sanki daha içinden kurtulamadığım tufanı biraz daha büyütüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD