DENİZ .....
Kaç gündür abim etrafımda dolanıp duruyor ama ben ona ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Zaten doğru düzgün bir şeyde öğrenemedim. Şu Eren denen herifle Nil'in aralarında ne olduğunu bile bilmiyorum. Evet yakınlar ama sevgili olup olmadıklarını anlayamadım. Benimle dans ederken eli sürekli belimde dolanıp durdu, iki saat boyunca benden bir adım bile uzaklaşmadı ama Nil ile dans ederken başkaydı. Sevgili olmayan birileri böyle dans edebilir miydi? Amaaann... Bir an önce bir şeyler öğrenemezsem abimden önce ben kendimi yiyeceğim.
Telefonumu çıkartıp Nil'i aradım. Bir kaç kez çalıp açılmayınca tam kapatıyordum ki sesini duydum.
"Alo Deniz, az daha yetişemiyordum. Ne haber nasılsın?"
"İyiyim canım ııı şey bugün işin yoksa beraber bir şeyler yiyelim mi diye aramıştım"
"Ayy çok güzel olurdu da bu ara ben biraz yoğunum ama şöyle yapalım, iki gün sonra bizim kızlar toplantımız var sende gel çok eğlenceli geçer, sıkılmayacağını garanti ederim"
"Tamam gelirim sen bana yeri ve saati mesaj atarsın"
İşte bu çok güzel oldu. Kızı çevresiyle berber tanımak. Haydi ajan Deniz görev başına.
.............................
İki gün sonra Nil'in adresini verdiği yerdeyim. İçerisi oldukça kalabalık. Ben kapıda etrafıma bakınırken karşıdan el sallandığını gördüm. Nil bana doğru gelmeye başladı. Üzerinde koyu yeşil göğüs dekolteli, bol paça bir tulum vardı. Saçlarını açmış omuzlarından lüle lüle dökülüyordu. O bana doğru gelirken erkeklerin gözleri ona dönmüştü.
"Nil erkek olsaydım şu an sana aşık olmuştum. Bu ne güzellik"
"Sen beni hep spor gördüğün için sana öyle gelmiştir"
"Ya ya tabii"
Masaya geldiğimizde bizden hariç beş tane oldukça bakımlı kadın oturuyordu. Hepsi birbirinden şıktı. Nil sırayla onları benimle tanıştırdı. En sonda yanında oturan kadını göstererek "bu da Yaso içlerinde en yakın olduğum" dedi. Birbirlerini üniversiteden tanıyan arkadaşlarmış. Kimi Nil gibi balerin kimi oyuncu. İçlerinden bir tanesi İngiltere'de yaşıyor tatil için buraya gelmiş kızlarda fırsattan istifade onun için toplanmışlar. Uzakta olduğu için burada gelişen olaylardan habersiz sürekli sorular soruyordu.
"Ee Nilcim Turgut ne yapıyor?"
"Cehennemin dibinde mutlu mutlu yaşıyordur herhalde"
"Aa o ne demek öyle?"
"Üç yıl önce karşıma geçip "ben artık seni sevmiyorum" diyerek beni bok gibi bırakıp başka bir kadınla gitti demek"
Gözlerim ve ağzım açık Nil'e baka kaldım. Nil evlenip ayrılmış hatta terk mi edilmişti. Hay ben onu terk eden adamın aklın sıçayım. Libidosu sönesice pezevenk bu kadın aldatılır mı lan? Bu İngiltereli hatun Arzu daha çok soru soracaktı ama arkadaşları ustalıkla konuyu değiştirdiler. Belli ki konuşmaktan kaçındığı bir konuydu. Hangi kadın aldatılma hikayesini anlatmak ister ki? Biz masada hararetli hararetli sohbet ederken Yaso çığlığı bastı.
"Ay geldi hayallerimi süsleyen adam ama yine yanında bir sürtük var"
Hepimiz başımızı kapıya çevirdik. Eren her zamanki ihtişamıyla içeri girdi. Yanında da neredeyse giyinmeyi unutmuş tam Yaso'nun dediği gibi bir sürtük vardı. Adam o kadar karizma duruyordu ki kız yanında eğreti kalmış. Nil kolunu kaldırıp el salladı. Eren bir kaç masaya selam verip yanımıza geldi. "Selam kızlar" dedi ve Nil'in şakağından öptü daha sonra bana göz kırparak kendilerine ayrılan masaya doğru ilerlediler. Onun göz kırpmasıyla donup kaldım. Gözden kaybolana kadar arkasından onu takip ettim. Nil diziyle beni dürtüklediğinde kendime geldim ve masaya döndüm. Nil telefonuna mesaj gelince okudu ve güldü. Telefonu bana doğru çevirdi, Eren mesaj atmış "Yanındaki cadıya söyle beni takip etmesin" Hem utanmış hem de şaşırmıştım. Arkası dönükken onu takip ettiğimi nasıl görmüştü? Nil hemen cevap yazdı "Senin de gözün seyirdi galiba" cevap "seviyorum lan seni" İkimizde kıkırdamaya başlamıştık. Merakıma yenik düşmüştüm
"Nil ben senin Eren ile aranızdaki ilişkiyi anlamadım"
"Biz Eren ile çok iyi arkadaşız hatta kardeş gibiyiz. Rahat ol yani"
Neden rahat ol dediğini anlayıp utandım, önüme dönüp yemeğimle oynamaya başlayınca gülümseyerek çaktırmadan bana bir omuz attı.
NİL ......
Cumartesi sabahı tek minik balerinlerimle dersim vardı. En çok onlar ile ilgilenmeyi seviyorum. Küçük tütüleri ve tozluklarıyla çok tatlı oluyorlar. Hepsi ile teker teker ilgilendikten sonra anne babalarına teslim ettim artık gün bana kalmıştı. Önce gidip küvetimi doldurdum şampuanla suyu köpürttükten sonra sıcak suyun rahatlatıcı etkisine kendimi bıraktım. Tüm vücudumun yavaş yavaş çözüldüğünü hissedebiliyordum. Telefonumun çalmasıyla huzur bozuldu. Bir rahat yok.
"Efendim Naz"
"Ay Nil bizim yeni eve gidip köpeği besler misin? Zafer'in keyfi kaçık biz evden çıkamıyoruz"
"Tamam canım giderim"
Neymiş erkenden sevinmeyecekmişsin, gidip şu köpüşü doyuralım. Hem evin son halini de görmüş olurum. Kalkıp kurulandım saçlarımı da kurutup kendi dalgalı haline bıraktım. Ev şehrin biraz dışında olduğu için gidip gelmem biraz zaman alacaktı. Yarım saatlik yol trafik yüzünden tam elli dakika sürmüştü. Otoparkın anahtarı bende olmadığı için arabamı evin dışına park ettim. Yan yana bir sürü villa olan geniş lüks bir siteydi. Bahçeden içeri girdiğimde yapılan değişiklikler gözüme çarpmaya başladı. En güzeli bahçenin sağ tarafına yapılmış olan tahta çardaktı. Tıpkı annemlerin evindekine benziyordu. Çocukluğumuzu hatırlayarak içim yandı. Keşke yine küçük olsaydık. Hayatımda verdiğim her karar beni ailemden uzaklaştırdı şimdi sanki uzak akraba gibiydik. Derin bir nefes alıp aklımdaki yaralayıcı düşünceleri atarak eve doğru yürümeye başladım. Bizim aç köpüş kuyruk sallayarak bana doğru koşuyordu. O kadar büyüktü ki üzerime atlamasıyla yere yıkılmam bir oldu. Bir yandan beni yalıyor bir yandan da elimdeki yemek poşetini kokluyordu. Kalkıp üzerimi silkeledikten sonra kulübesinin yanına gidip yemeğini verdim. Bir süre beni rahat bırakırdı. Evin ön bahçesine geçtiğimde bahçe kapısının açılma sesini duydum. Naz gelemeyeceklerini söylemişti, biraz tedirgin oldum. Yavaşça tekrar arka bahçeye doğru yürüdüm. Evin kapısını açan adamı görünce korktum "sen de kimsin?" dedim. Adam arkasını döndüğünde yerimde çakılı kaldım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ağzımdan fısıltıyla "sen" diyebildim. O da karşımda donmuş ağzı açık kalmıştı.
"Bal gözlü?"
"Burak. Sen... Senin... ne işin var burada?"
"Ben bu evin iç mimarıyım teslim etmeden önce son kontrol için gelmiştim. Sen?"
"Bende bu evin sahibesi Naz'ın kardeşiyim. Köpeği beslemek için geldim"
Bir süre konuşamadan gözlerimizin içine bakarak durduk. Yaşadığımız şoktan ne söyleyeceğimizi ikimizde bilemedik.
"Evin içini görmek ister misin?"
"Evet... evet isterim"
Evin kapısını açarak önce benim girmem için kenara çekildi. Yanından geçerken o muhteşem erkeksi kokusunu duydum. Elim ayağım titremeye başladı. Kendimi toparlamak için gözlerimi evin içinde dolaştırmaya başladım. Evin her yerinde tasarım ürünleri vardı ama birbirlerine o kadar uyumluydu ki insana sanki yıllardır burada yaşıyor hissini uyandırıyordu.
"Muhteşem olmuş. Hepsini sen mi çizdin?"
"Evet ben çizdim. Gel üst katıda gör"
Beraber üst kata çıktık. Dört oda ve ortak bir banyo vardı. Odaları teker teker gezmeye başladık, hepsi birbirinden bağımsız dizayn edilmiş her biri farklı bir dünya gibiydi. tek bir oda boştu nedenini sormak için ona döndüm
"İleride çocukları olursa o zaman dizayn edilecek
Gözlerim parlamıştı. Ne ince ruhlu bir adam bu her ayrıntıyı düşünmüş. Evi bugün için değil geleceği düşünerek planlamış. Son odaya geldiğimizde elini kapı kolun uzattığında oranın yatak odası olduğunu tahmin ettim.
"Açma. Orası özel"
Gözlerimin içine baktı gülümseyerek başıyla onayladı.
"Her yeri en ince ayrıntısına kadar düşünmüşsün. Çok güzel olmuş"
"Teşekkür ederim beğendiğine sevindim. Gidelim mi?"
Merdivenlerden inerken ayrılma vaktimizin geldiğini anlayınca kalbim acıdı. Ondan ayrılmak istemiyordum. Sanki yıllardır görmediğim birine kavuşmuş gibiydim. Evin kapısını kilitlediğinde tüm cesaretimi toparladım
"Şey... eğer vaktin varsa bir kahve içelim mi?"
"Aslında benim karnım çok aç önce yemek yesek?"
Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Sevgilisiyle buluşan yeni yetme kızlar gibi heyecanlıydım. Unuttuğum duyguları yeniden yaşamak çok güzeldi. Aslında hiç bu kadar yoğun yaşadığımı hatırlamıyorum.
İki araba arka arkaya giderek deniz manzaralı bir restorana geldik. Kendi arabasının ve benim arabamın anahtarını valeye verdi. Restorandan içeri girdiğimizde kapıdaki garson "Hoş geldiniz Burak bey" diyerek bizi karşıladı. Demek ki sık sık buraya geliyordu. Boğaz manzaralı bir masaya oturduk. Gözlerini ben den hiç ayırmıyor ne zaman ona baksam göz göze geliyorduk. Ben onun kadar cesur olamıyor hep göz kaçıran ben oluyordum.
"Neden gözlerini benden kaçırıyorsun? Yoksa o gün yüzünden hala utanıyor musun?"
"Ay ne olur hatırlatma aklıma geldikçe kızarıyorum"
"Demek ara sıra aklına geliyorum"
"Yani ara sıra, bazen, sık sık"
"Ama hala resmimi çekmedin"
"Gerek yok tüm ayrıntılar aklımda"
Aman Allah'ım dilimin bağı çözüldü neler söyledim adama bir aşk itirafı yapmadığım kaldı. Eren haklı ağız ishali oldum ben. Neyse ki garson gelip beni kurtardı, siparişlerimizi verdik böylece konu değişmiş oldu. Yemek boyunca konuştuk, ikimizde birbirimize kendimizi anlattık. Zafer ile üniversiteden tanışıyorlarmış. Bölümleri farklı olmasına rağmen ikisi de okulun yüzme takımındaymış. Okuldan sonra görüşmemişler ta ki bizimkiler evlerini yeniletmeye karar verene kadar. Zafer'in Burak'ı bulması tesadüf olmuş, galiba bizim kaderimizde hep tesadüfler var. zamanın nasıl geçtiğini ikimizde anlamadık. Bıraksalar sabaha kadar konuşabilirdik. Artık restoranın kapanma saati gelmişti hesabı ödeyerek arabalarımıza bindik. Beni evime kadar takip etti ve kapıya kadar bana eşlik etti.
"Yemek ve sohbet için teşekkür ederim"
Elimi yanağıma koyarak baş parmağıyla yanağımı okşadı. İçimin ona aktığını hissettim.
"Bana hayatımın en güzel ikinci tesadüfünü yaşattığın için teşekkür ederim bal gözlü"
Arkasını dönüp arabasına bindi ve gitti. Elim yanağımda gidişini izledim. Sıcak elleri tenime değdiğinde su olup akacaktım. Acaba kalbimin anahtarı bu adamda mı?
BURAK ...
Zafer'in evine giderken aklımda bir sürü şey geçiyordu ama Nil ile karşılaşmak bunların içinde yoktu. Evin kapısını açarken arkamdan gelen ses beni gerçekten korkuttu. Döndüğümde gördüğüm bal gözler içimdeki korkunun yerini heyecana bıraktı. Hayatıma giren hiç bir kadın beni böyle heyecanlandırmadı. Onun nasıl etkilediğini anlamıyorum. Hemen ismimi söylemesi beni unutmadığının kanıtıydı. Kendimi toparlayıp neden orada olduğumu söyledim. O da aylardır tanıdığım beni canımdan bezdiren Naz'ın kardeşiymiş. Evi gezdirirken o evi inceledi bense onu. Zamanı uzatabilmek için evin gerekli gereksiz her yerini gezdirip her ayrıntıyı anlattım. Çıkarken "kahve içelim mi" dediğinde "yok güzelim o bir kere olur" demek istedim. Ben seni bir kahve içimlik kısa zamana sığdıramam. Yeni yemek yemiş olmama rağmen aç olduğumu söyledim. Yemek daha uzun sürer bende o bal gözlere doya doya bakabilirdim.
Restoranda otururken başlarda utangaç kız çocuğu gibiydi ama sonra sık sık aklına geldiğimi tüm ayrıntıların aklında olduğunu söyleyince bende gözlerini aklımdan çıkaramadım demek geldi içimden. Cesareti ve dürüstlüğü beni iyice kendine çekti. Bana işini, Zafer'i, ablasını anlattı. Anlattıklarından ne kadar inatçı ve hırslı olduğunu anlamamak mümkün değildi. Restoranda kimse kalmayıncaya kadar oturduk. Ne o ne de ben kalkmak istemiyorduk. Bir ara ona Deniz'in ajanlığını anlatmak istedim ama ne tepki vereceğini bilmediğim için cesaret edemedim, sustum. Ya çok kızıp benimle görüşmek istemezse ya bir daha onu göremezsem. Şu anda bu riske giremem daha sonra uygun bir zamanda anlatmaya karar verdim.
Evin kapısından ayrılırken ona sıkıca sarılıp öpmemek için kendimle iç savaş verdim. Bir yanım öp şu kızın kalemle çizilmiş gibi güzel dudaklarını diye bağırıyor diğer yanım yapma korkutma diyordu. Ona dokunmaktan kendimi alamadım, pürüzsüz yanaklarını dokunmak tarif edilemez. Dokunduğum onlarca kadın bu hazzı yaşatmadı. Biraz daha yanında durursam kendimi tutamayacağımı bildiğim için hemen arabama binip uzaklaştım. Dikiz aynasından baktığımda eli yanağında gidişimi izliyordu. Ah be bal gözlüm nasılda içime işledin.
EREN ...
Bugün cadının dans dersi var, gidip biraz kızdırsam mı? Siyah kirpiklerinin altından yeşil gözleri çok güzel bakıyor onları görmem lazım. Dersi sabote edersem Nil canıma okur. Girerken ya da çıkarken yakalamalıyım.
"EREEENNN"
Arkamdan ismimin bağırılmasıyla yerimden sıçradım. Sandalyemi çevirdiğimde Naz elleri belinde kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
"Ne bağırıyorsun kızım altıma sıçtım"
"Beş kere seslendim senin duyduğun sonuncusuydu canım. Beden burada ama kafa hangi kızın koynunda acaba?"
"Kimsenin koynunda değilim canım yer zaman ayarlaması yapıyordum"
"Ha tabii eminim öyledir. Bu arada Nil ile konuştun mu?"
"Hayır neden?"
"Bilmiyorum bir kaç gündür leyle gibi de bir baksana sana anlatır"
"Canını yiyim kız senin, bende bahane arıyordum"
Naz önce yüzüme salak bir bakış attı sonra başını iki yana sallayarak odamdan çıktı. İşlerimi toparladıktan sonra şirketten biraz erken çıktım. Planım önce Nil ile konuşmak sonrada cadı ile uğraşmaktı. Okula geldiğimde önce biraz şirine ile şakalaştık sonra yavru kuşumun odasına gittim. Elinde çayı camdan dışarı seyrediyordu. Şimdi korkutsam elinde çay var kendini yakar kıyamam onun yerine kapıyı tıklattım. Yavaşça dönüp o muhteşem gülümsemesini sundu.
"Hoş geldin. Hayırdır bu saatte"
"Seni özledim yavru kuşum biraz sohbet ederiz dedim"
"Şu anda kendimi kullanılıyormuş gibi hissettim acaba nedeni akşamki dans dersi olabilir mi?"
"Tamam iki nedenden gelmiştim birini ben söyledim diğerini sen yani kullanma yok. Şimdi anlat bakalım Naz senin için endişelenmiş ne oldu?"
"Eren... Ben onu gördüm"
"O?"
"Hani şu Venedik'teki Burak"
Karşılaşmalarını baştan sona anlattı. Adam meğerse bizim ortağın iç mimarı Burak'mış. Adam burnumuzun dibindeymiş de haberimiz yok. Nil öyle sakin ve naif anlatıyordu ki sanki o günü tekrar yaşıyordu. Sanırım bizim kız aşık oldu ama haberi yok. Onun mutlu olmasını en çok isteyenlerden biriyim eğer bu herif onu üzerse elimden çekeceği var. "tekrar görüşecek misin?" diye sorduğumda "Bilmiyorum telefonu yok bende" dedi. Kafayı yiyeceğim yine telefon alış verişi olmamış.
"Kızım adam seni aramak istese ne yapacak telefonunu Zafer'den mi alacak?"
"Burayı biliyor, kendi gelir"
"Ağır yapıyorsun yani, peki. Dersin kaçta?"
"Bugün yok, ertelendi"
"Tüh"