bc

Tesadüf Aşklar

book_age16+
1.5K
FOLLOW
5.7K
READ
possessive
independent
comedy
sweet
heavy
witty
city
first love
school
like
intro-logo
Blurb

Hayatınız boyunca karşınıza bir çok insan çıkar. Kimisi önemsiz gelip geçici kimisi hayatınıza kalın bir çizik atar ama bazıları vardır ki içinize işleyip size renk katar. Onlar hayatlarına renk katacak insanlarla karşılaştıklarını başta bilmiyorlardı. Tanıştılar , yaşadılar, üzüldüler, sevindiler, aşk dediler, nefret dediler. En son renk dediler...

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
Nil... Yine muhteşem bir Venedik günündeyim. Tam beş gündür bu güzel şehrin altını üstüne getirdim. Son gün, yarın ülkeme geri dönüyorum. Tek başıma tatilim göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Dünden gözüme kestirdiğim bu güzel kafede oturup önüme şehir rehberimi aldım gerçi bu kısa zamanda neredeyse görmediğim yer kalmadı ama son günümü nasıl değerlendiririm diye düşünürken kapiçino içmeyi ihmal etmiyorum. Zaten geldiğim günden beri kapuçino içiyorum, bu alışkanlık burada mı kalır yoksa İstanbul'da da devam mı eder onu zaman gösterecek. Meydanın solunda kalan bu küçük mekandan her yeri görebiliyorum. El ele yürüyenler, resim çektirenler. Her zaman ki gibi çok turist var. Güneş o kadar kuvvetli ki güneş gözlüğümü çantamdan çıkartıp takmak zorunda kaldım. Başımı eğip şehir rehberimi karıştırırken bir anda güneşim kesildi, bana kimin gölge yaptığını anlamak için başımı kaldırdım. O ne ya. Şu müzedeki heykellerden birini getirip önüme mi koydular. Gözlüklerim olmasına rağmen gözüme giren güneşten yüzünü tam göremiyorum ama uzun boy, geniş omuzlar, beyaz gömlekten seçebildiğim kadar ciddi bir kas kütlesi karşımda duruyor. "Ciao. Posso sede mi?" Şimdi bir şey söylemem gerekiyor galiba ama ne dediğini bilsem. Ağzımdan sadece "Hı" diye bir ses çıkınca karşımda hala insan olarak adlandıramadığım varlık yüzüne insanın aklını alan bir tebessüm yerleştirdi "Can I sit?" Aa adam benim masamda oturmak istiyor. Etrafıma bakındım. Tüm masalarda üçer dörder kişi oturuyor ve hepsi dolu sadece ben tek başıma oturuyorum. Masanın altından sandalyeyi iterek uzaklaştırdım ve elimle sandalyeyi gösterdim. Önce cebinden telefonunu çıkartıp masaya koydu sonrada karşıma oturdu. Yüzündeki tebessüm bir gülümsemeye dönüştü. Aynı hizaya gelince yüzünü görebildim. Simsiyah saçları adeta onunla yarışan koyu renk gözleri ve upuzun siyah kirpikleri vardı. Yüzüme bakarak gülümsemeye devam etti. Yapma arkadaş yapma karşımda böyle gülümsemeye devam edersen Venedik'in sularına karışmam an meselesi. Pes ediyorum ben daha fazla o gözlere bakamayacağım. Başımı tekrar öne eğip rehberimi karıştırmaya devam ettim. Tabii ki kaçamak bakışlar atmaktan kendimi alamadım. Uzun zamandır karşıma beni bu kadar etkileyen bir adam çıkmamıştı, içimde bir şeylerin kıpırdaması hoşuma gitti, unutmuşum. Sanki biri kalbimin kilidini tutmuş sallıyor. Açılması zor bir kilit sallayarak olmaz gerçek anahtar lazım. Elini kaldırıp garsona sipariş verdi. Bu adamla aynı dili konuşmamak ne iğrenç bir durum. Tamam İngilizce anlaşabiliriz ama kendini kendi diliyle anlatmasını dinlemek paha biçilemez olurdu. Garson gelip önüne kapuçino koydu. Vay şerefe dostum. Ben iç sesimle kendi kendime eğlenirken telefonum çaldı. Arayan mı? Kendi hatası yüzünden bana kendi tatilini hediye etmek zorunda kalan canım ablam. Dekore etmesi için iç mimara verdikleri evin bitiş tarihini yanlış anlayınca ev bitmeden bir ay önce evlendi. Bütün tarihler ve işler birbirine karışınca da yapacakları balayı tatili canım eniştem tarafından bana hediye edildi. Onların düğünü yüzünden bu sene tatil yapamayacaktım. Çünkü tüm tatil birikimim düğün zamanı suyunu çekti. Ama eniştelerin kralı ve telaşe ablam sayesinde buradayım. "Buyur tatil sponsorum" "Nil bir haftadır telefonlarımı böyle açıyorsun, geldiğinde saçını başını yolmamı istemiyorsan kes artık" Minik bir kahkaha attım. Çocukluğumuzdan beri onu kızdırmak en büyük eğlencemdi. Aramızda sadece iki yaş var. Ben işime geldiği zaman abla işime gelmedi mi Naz derim. Naz bana göre daha telaşlıdır bense temkinliyim. Hırs deyince yarışırız, inat konusunda şampiyon benim. Zaten başıma ne geldiyse hırs ve inadım yüzünden geldi.  "Tamam tamam ne haber?" "İyii seni özledim. Yarın uçağın kaçta? Gelip seni alalım" "Kuzuuummm ben de sizi çok özledim. Siz zahmet etmeyin Eren delisi alacak beni havaalanından" "Şşt baldız, Eren kızlara dalıp seni unutmasın" "Ayy eniştemm, sesini duymak ne güzel. Eren'e gelince risk alamaz biliyorsun, onun kıçını tek kurtarabilen benim" Karşılıklı kahkahalarla dolu konuşmamıza biraz daha devam edip karşılıklı kapattık. Eren, eniştem Zafer'in ortağı benimde kankam olur. Biraz çapkın bir o kadarda şanssız. Çıktığı kızların ya abisine ya babasına ya kuzenine mutlaka yakalanıyor ve "Nil kurtar beni" diyerek benim kapıma geliyor. Canım arkadaşım, zamanında bana o kadar çok destek oldu ki onun için yapamayacağım şey yok.  Gözümü uzaklara çevirip sevdiğim insanları düşünürken yüzümdeki tebessüme engel olamadım. Arada sırada karşımdaki yakışıklı ile gözlerimiz çarpışmaya devam ediyor. Telefonum tekrar çaldı. Zaten susmayan telefonum uzakta olunca aranma rekorları kırdı. "Merhaba Yaso. Evet bugünde gezeceğim son günüm, yarın dönüyorum ve hayır burada her yerde olduğu gibi sevgili yapmadım" Telefonu açar açmaz Yasemin'in neler soracağını tahmin ettiğim için uzatmadan cevapları sıraladım. Zavallı Yasom önce afallayıp sesiz kaldı sonra her zamanki gibi yüksek volümlü kahkahasını attı. Ses o kadar yüksekti ki telefonu kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kaldım, yüzüm sesten dolayı buruştu. Karşımdaki yakışıklı kaşlarını yukarı kaldırarak bana baktı ve gülümseyerek tekrar okuduğu gazetesine döndü. "Kızım sen delisi yaa. Venedik gibi romantik bir şehirde nasıl olur da yakışıklı bir İtalyan bulamazsın. Sap gibi duruyor musun orada?" "Vallahi Yasocum şu anda karşımda oturan adamı görsen bu sözleri bana sarf ettiğin için utanırsın" "Ne yani sevgili mi yaptın?" "Yok be kızım ne sevgilisi. Ben kafede oturuyordum, karşımdaki sandalyeye oturmak istedi bende izin verdim o kadar. Ama adam senin deyiminle taş. Her halde model falandır. Adam karşımda altın oran olarak oturuyor" "Ayy resmini göndersene çok merak ettim, sen kimseye böyle şeyler söylemezsin" "Allah aşkına Yaso nasıl adamın resmini çekeyim? Ne diyeceğim? Arkadaşım, Türkiye'de çok merak konusu oldun bir resmini çekeyim hatta beraber çekinelim mi?" Meraklı Yasom ısrar edince tamam çaktırmadan çekebilirsem gönderirim diyerek telefonu kapattım. Arkadaşımın meraklı hallerine gülerken karşımdaki adama baktım. Gazetesini kenara bırakmış telefonunda bir şeylere bakıyor ve gülüyordu. Herhalde sevgilisi ile yazışıyordur. Böyle birini kızlar yalnız bırakmaz, saçını başını yolduklarım. Bana ne oluyorsa artık. Ben gözlerimi ona dikmişken telefonunu bıraktı, kollarını bağlayarak masaya koydu, gözlerimin içine baktı.  "Arkadaşınız çok merak ettiyse resmimi çekebilirsiniz, benim için sakıncası yok" Allah'ım sana geliyorum. Adam Türk'müş. Ben hayatımda bu kadar rezil olduğumu hatırlamıyorum. Kaşlarım yukarıda, ağzım açık baka kaldım. Güneş gözlüklerimi çıkartıp iki elimi yüzüme kapattım. Şu anda yüzümün domates gibi kırmızı olduğuna eminim.  "Bu bir şaka olsun ya da yer yarılsın ben içine gireyim" Karşımda kahkaha atıyor ama ben ellerimi indiremiyorum. Hiç bu kadar utanmamıştım. "Tamam indirin ellerinizi artık. Utanmanıza ben sebep oldum, sesimi çıkarmasam bilmeyecektiniz" Ellerimi indirdim ama gözlerimi bir türlü açamıyordum. İçimdeki bando takımı 'reziill reziill' diye bağırıyor. Yavaş yavaş gözlerimi açtım, hala karşımda sırıtıyor. Sırıtmasana arkadaşım, zaten yakışıklılığın yüzünden oldu tüm bunlar.  "Ben çok özür dilerim, normalde böyle biri değilim ama bir haftadır kimse beni anlamadığı için rahat rahat konuşuyorum ama bir daha ağzımı açmayacağım" "Hadi artık rahatlayın. Madem bal gözlü bayandan böyle güzel iltifatlar aldım bir kahve ısmarlayabilirim miyim?" Bana bal gözlü dedi. Evet gözlerim bal rengi ama o söyleyince hoşuma gitti. Kalbimin kilidi daha hızlı sarsılmaya başladı. Gülümseyerek başımı evet anlamında salladım. Garsona iki kahve siparişi vererek bana döndü elini uzattı "Bu arada benim adım Burak" "Memnun oldum bende Nil" BURAK ...  İki güne sıkıştırılmış yoğun görüşmelerin ardından güzel bir anlaşma yapmanın rahatlığıyla bugün bir kaç saat kendime ayırmak istedim. Gerçi çok zamanım yok, akşam uçağım var ama burada olduğum süre içinde hep gittiğim kafeye gidip kapuçino içmeye karar verdim. Otelimden çıkıp ellerim cebimde yavaş yavaş yürüyerek meydana geldim. Etraf her zamanki gibi kalabalıktı. Kafeye yaklaştım, dışarıda hiç boş masa yok sadece bir masada bir bayan tek başına oturuyor. Yok öyle masaya tek başına sahip olmak, kay kenara bende oturacağım. Tabii ki bu şekilde söylemedim önce İtalyanca sordum. Gözünde güneş gözlüğü olduğu için gözlerini göremedim. Bir süre sessiz durup "hıı" dedi. Bu da turistmiş en iyisi İngilizce sorayım onu da anlamazsa çeker sandalyeyi otururum ne yapalım. İngilizce sorduktan sonra sandalye kendiliğinden geriye doğru hareket etti ve oturmam için eliyle işaret etti. Sihirbaz mısın kızım sen? Oturdum. Normalde iki güzel iltifat eder konuşmaya başlardım ama hem vaktim çok yok hem de bugünü kendime ayırmaya karar vermiştim. Bugün şanslı gününde değilmiş. Açık kumral saçları uçları lüle lüle omuzlarından aşağıya dökülüyor. Üzerinde, beyaz omuzu düşük bluz ince boynunu ortaya çıkarmış. Gözlükleri yüzünden gözlerini göremiyorum ama minik bir burnu, kalemle çizilmiş gibi düzgün dudakları var. İlgilenmiyormuş gibi yapıyorum ama her hareketi dikkatimi çekiyor. Hareketleri çok zarif, birde şu gözlüğünü çıkartsa tam olacak ama. Telefonu çalınca gülümseyerek açtı. Güzel dudaklarının arasından düzenle sıralanmış bembeyaz dişler çıktı. "Buyur tatil sponsorum" Hadi canım kız Türkçe konuşuyor. Oğlum döndün dolaştın yine Türk kızını buldun. Gazetemi okur gibi yaparak onu dinlemeye başladım. Tatil için gelmiş yarın dönüyor ama nereye dönüyor? Onu Eren diye bir hıyar karşılayacakmış. Kim ki bu herif? Aha kıçını kurtarmak dedi. Yemin ederim küfür bile yakıştı o güzel dudaklara. Telefonu kapattığında bir konu bulup konuşmak istedim ama tekrar arandı. Bu defa kim? Yaso. Konuşma gittikçe ilginç bir hal almaya başladı. Kıza beni anlatıyor. Taş dedi. Ah be güzelim maldan anlıyorsun. Telefonumla uğraşıyormuş gibi yaparak tüm konuşmasını dinledim, gülmeme hakim olamıyorum bu yüzden mesaj yazıyormuş gibi yaptım. Telefonu kapattığında artık dayanamadım kollarımı masaya dayayarak resim çekebileceğini söyledim. O anki hali gerçekten görmeye değerdi. Ağzı açık kaldı ve gözlüklerini çıkararak ellerini yüzüne kapattı. O kısa anda bal gözlerini gördüm. Bana taş dedi ama esas taş benim karşımda oturuyor. Gözlüklerini de çıkartınca tüm güzelliği ortaya çıktı. İnsan hiç sıkılmadan saatlerce o bal gözlere bakabilir ama utandığı için benden saklıyor. Çek güzelim o elleri, mahrum etme beni o güzelliğinden. Onu rahatlatmak için bir şeyler söyledim ama o kadar etkisinde kalmıştım ki ne söylediğimi tam olarak hatırlamıyorum. Bildiğim tek bir şey var ki oturduğumuz süreyi mümkün olduğunca uzatarak bu güzelliğin tadını çıkartmak istiyorum. Kadınlar beni kolay kolay etkilemez ama bu kız farklı. Elime kalemi alıp hayalimdeki kadını çizsem sanırım çıkan sonuç karşımdaki kadın olurdu. Adı Nil. Kahvelerin el verdiği kadar bir süre oturup sohbet ettik. Balerinmiş, dans okulu varmış. Ulan Burak bugün şanslı günün. O da benim gibi İstanbul'da yaşıyor. Elimdeki bu bilgilerle ben seni bulurum kızım. 

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
165.8K
bc

Leyl Tutkusu

read
424.0K
bc

Kalbimin Derininde

read
11.6K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
19.6K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
8.9K
bc

Ufaklık | Texting

read
2.8K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
12.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook