NİL ...
Uçağın tekerlekleri yere değdiğinde içimden bir ohh çektim. Her ne kadar tatile çıkmayı sevsem de evimi çok özlemiştim. Hem evimi hem işimi. Aslında ikisi aynı yerdi. İş yerim eski bir Rum eviydi. İlk iki katı iş yerim, üçüncü katı ve teras benim evimdi. Böylece işe geç kalmak ya da eve geç gitmek gibi bir sorunum olmuyor.
Naz evlenene kadar burada beraber yaşıyorduk. Evlendikten sonra ev tamamen bana kaldı. İlk önce özgürlüğümü ilan ettim diye düşündüm ama günler geçtikçe yalnızlık zor geldi. Her an istediğin her şeyi paylaşabileceğin kimse olmaması kendi kendime konuşmama neden oluyordu. Bir ara delirdiğimi zannetmeye başlamıştım. Zaman geçtikçe alışmaya başladım, kendi düzenimi kurabilmek için ufak değişiklikler yaptım. Önce evin şeklini değiştirdim sonra odaları değiştirdim. Şimdi evim beni biraz daha fazla yansıtıyor.
Bu ev Eren'e babaannesinden kalmış. Ben okulum için yer ararken burayı kullanabileceğimi söylediğinde önce kaşı çıktım. Gerçi evi gördüğümde aşık olmuştum. Tam benim istediğim gibi çok odalı, yüksek tavanlı otantik bir evdi. Hiç bir karşılık istemeden bana evi kullanabileceğimi söylediğinde itiraz ettim sadece kiracı olarak kullanmayı kabul edebilirdim. O da ne kadar inatçı olduğumu bildiği için üstelemedi 'tamam' dedi. Kira için hesap numarası istediğimde bana Türk Eğitim Vakfı'nın hesap numarasını verdi, benim kocaman yürekli arkadaşım.
Bavulumu alıp çıkış işlemlerini hallettikten sonra karşımdaki otomatik kapı açıldı. İki adım attıktan sonra karşımda Eren'i gördüm. Sarı saçları, mavi gözleri ile tüm yakışıklılığı ve çapkın gülüşüyle karşımda duruyordu. Onu görünce el sallayıp koşarak yanına gittim. O da kollarını açmış beni bekliyordu. Sıkı sıkı sarıldık birbirimize. Bizi karşıdan görenler yıllar sonra kavuşmuş sevgili zannetmişlerdir. Kollarımı beline dolayıp göğsüne kafamı yasladığım anda evimde olduğumu hissettim. Onun sıcaklığı, içten sarılışı özlemimin fark ettiğimden daha büyük olduğunu anlamama neden oldu. Bizi görenler hep sevgili sanırlardı. Hatta ablam bile ilk başlarda bizden şüphelenmişti ama zaman geçince abi kardeş gibi olduğumuzu anlamıştı. Bazen kıskançlık yaparak "senin kardeşin benim o değil" der.
"Eren çok özledim seni"
"Bende seni özledim ufaklık ama biraz daha sıkarsan nefessiz kalacağım"
Kollarımı gevşetip sevimli sevimli sırıttım. Bavulumu elimden alıp beni kolunun altına sıkıştırdı. Beraberce arabaya doğru yürüdük. Yolda giderken gördüğüm yerleri kısa kısa özet geçiyordum. O kadar çok anlatacağım şey vardı ki hepsini anlatmak istiyordum. Arada hızlı konuşmaktan boğazım kuruduğu oluyordu ama durmak bilmeden anlatmaya devam etim. Kırmızı ışıkta durduğumuzda Eren kaşlarını kaldırarak bana döndü.
"Kızım orada senin ağzını mı bağladılar. Bu ne böyle bir dur. Yarım saatte kafamı siktin. Akşam Naz ve Zafer ile sana geleceğiz. Terasında şaraplarımızı içerken bol bol anlatırsın. Şimdi günün geri kalanında bu kafaya ihtiyacım var, tamam mı yavru kuş"
Eğilip alnımın yanından öptü. Kaşlarımı çatıp dudaklarımı büzdüm. Karşımda sırıtmaya başlayınca "Ayy ben sana niye kızmıyorum acaba" diye söylendim ve yola devam ettik. Evime geldiğimizde kapıya kadar bavulumu taşımama yardım etti. Akşam buluşmak üzere ayrıldık.
Kapıdan içeri girdiğimde benim minik sekreterim çığlıklarla yanıma koştu. Bu kızın neşesine hayranım. Daha yirmi yaşında hayat dolu, gözlerinin içi gülen şirinem. Okula gelenler ilk onu görür bizde böylece daha ilk adımda artı bir puanı alırız.
"Ablacım hoş geldin"
"Hoş buldum şirinem. Nasılsın? Her şey yolunda mı?"
Aslında burada olmadığım her akşam onu arayarak o gün neler olduğu hakkında bilgi almıştım. Adettendir gelince de sordum. Diğer iki hoca derste olduğu için onları görmeyi sonraya bıraktım.
Önce evime çıktım, eşyalarımı bırakıp üzerimi değiştirdim daha sonra ofisime inerek bir haftalık birikmiş işleri düzene koymaya başladım. Ablamı aramayı ihmal etmedim tabii ki. Diğer iki hocanın dersi bittiğinde hemen yanıma geldiler, onları da çok özlemişim. Burada aile gibi olduğumuz için birbirimize uzak kalmak onlarında benimde özlemimizi katlamış. Zaten her ikisi de kendi branşlarında eğitimli ve deneyimli insanlar olduğu için gözüm arkada kalmamıştı. Bu gidişimde de bir kez daha kendilerini kanıtlamışlardı. Tüm dersler aynı düzeninde devam etmiş, yeni guruplar için planlamalar yapmışlar, sorunsuz bir hafta geçirmişlerdi. Onlarla sohbet ettikten sonra akşam olmuştu. Tüm dersler bitti herkes evlerine gitti.
Soyunma odasına giderek siyah tulumumu giydim, bale ayakkabılarımı ayağıma geçirip kurdelelerini itina ile bağladım. Üzerine pembe tozluklarımı giyip diz altına kadar çektim. Klasik müzik açıp aynanın karşına geçerek tahta barı tuttum. Önce ısınma hareketlerimi yapıp dans etmeye başladım. İşte şimdi gerçekten kendimi buldum. Ait olduğum yerdeydim. Vücudumu sağa sola savururken, dönerken, yükselirken huzur buldum.
Daha küçücük bir kızken annemin beni götürdüğü bale kursunda aşık oldum dansa ve dansın verdiği huzura. Sonra da kimse beni bu tutkudan ayıramadı. Ailemin karşı çıkmasına rağmen balerin oldum. Yaşadığım o berbat sakatlanma olmasaydı şimdi hayallerimi yaşıyordum. Hala dans edebiliyor olmak benim en büyük tesellim. Kapatılması gereken defterler zorda olsa kapatıldı ve okulumla yeni sayfa açtım.
Yaklaşık bir saat kadar dans ettim. Müziği kapatıp havlumu omzuma sardım salondan çıktığımda karşımda Naz, Zafer ve Eren vardı. Yedek anahtar ablamda olduğu için içeri sessizce girmişler. Benim burnumdan ter damlarken üçü de karşımda gayet şık tertemiz mis kokulu duruyordu. Kollarımı açıp ablama doğru hamle yaptığımda elini kaldırıp beni durdurdu
"Hop! orada dur küçük hanım. Önce duş al ben bu halinle sarılmam sana"
Elimden oyuncağı alınmış çocuk gibi kaldım. Halime gülen eniştem eğilip yanağımdan öptü
"Ohh tuzlu tuzlu. Benim ballı baldızım tuzlu baldız olmuş dedi ve gülüşerek yukarı çıktık. Onlar terasa ben duşa"
BURAK ...
Venedik'ten döneli tam bir hafta oldu. Yurt dışında alınan üçüncü proje olduğu için biraz daha deneyimliydik. İlk ikisinde her şeyle ben ilgilenmiştim artık omuzlarımdaki yükü paylaşmak istediğim için bu projeyi Deniz ile beraber yürütmeye karar verdim.
Deniz'in yeteneğinin farkındaydım ve ona çok güveniyorum bu nedenle bu kararı almam zor olmadı. Ekibimle yaptığım toplantıda işin ayrıntılarını anlattıktan sonra projeyi Deniz ile yürüteceğimi söyledim. Hay söylemez olaydım. Zaten çılgın yerinde durdurulması zor bir mimar ve iç mimar gurubum var.
Deniz'in kollarını yukarıya kaldırarak "işte buuu" diye bağırmasıyla toplantının tüm ciddi havası bozulmuş içinde kurtlar kaynayan bu ekipte ona uymuştu. Bu andan itibaren onları tekrar toparlamak imkansız. Deniz'e ters bir bakış atmam sadece onu sakinleştirmişti. Aslında onunda diğerlerinden farkı yoktu bunu unutmamam gerekirdi.
Bu ekibi kurmak uzun zamanımı almıştı. Hepsi teker teker kendi branşlarında çok başarılılardı. İmkansızı sözlüklerinden çıkarmış insanlardı. Onların tek tek başarılı olmaları yetmiyordu uyum içinde çalışmaları da gerekiyordu. Yeri geldiğinde egolarından arınmaları ve takım gibi çalışmaları gerekiyordu. Yaptıkları işlere bakmak onlarla çalışmakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi kanıtlıyor.
Toplantıyı bitirip odama giderken Deniz'de arkamdan geldi. Suç işlemiş çocuk gibi hiç sesi çıkmıyor, işiteceği azarı bilir gibi razı bir şekilde yürüyordu. Bu hali beni çok eğlendirse de ona belli etmedim. Odaya girdiğimde dosyaları masaya fırlatıp ona döndüm
"Bana bak Deniz, bir daha toplantıda böyle bir taşkınlık istemiyorum. Artık çocuk değilsin sorumlulukların var, bu sana ilk ve son uyarımdır. Tekrarında projeleri rüyanda görürsün"
"Tamam abi özür dilerim. Ne yapayım çok mutlu oldum. Aslında benim mutluluğum proje için değil, bana güvendiğin içindi"
Al işte yaptı yine yapacağını. Çocukluğumuzdan beri ne zaman benden azar işitse öyle bir konuşurdu ki vicdanımı ezerdi. Dayanamadım yine gidip sarıldım küçük kardeşime. O benim hayatımdaki tek ve en önemli insan. Ayakta kalmak için en önemli dayanağım.
Babam bizi terk ettiğinde ikimizde çok küçüktük. Babamızın gitmesini çok zor kabullenmişti. Aylarca gelecek diye camda beklemişti. Bense daha gittiği gün onu silmiş hayatımdan çıkartmıştım, babam benim için artık yoktu, içimde onu öldürmüştüm. Annem güçlü bir kadın olduğu için yıllarca bize hem annelik hem de babalık yaptı. Hiç bir zaman duygularını belli etmedi. Bazı geceler onu odasında ağlarken görmüştüm.
Ben okulumu bitirip iç mimar olduğumda arkadaşlarının tanıştırdığı Onur abi ile evlenmek için benden izin aldı. Yıllarca bizim için çalışıp didinen kadının artık rahat etmeyi hak ettiğini düşündüğüm için kararı ona bıraktım, ne isterse yapmaya hakkı vardı. Onunla evlenip Almanya'ya gitti. O günden sonrada ben, Deniz'in abisi, babası, arkadaşı oldum tabii ki o da benim hem kardeşim hem de arkadaşım oldu. Benim gibi iç mimar oldu ve beraber çalışmaya başladık. Onun başka bir yerde çalışmasını hiç bir zaman kabul etmedim.
Koltuğa oturup karşıma oturmasını istedim
"Deniz hatırlıyor musun sen küçükken ajan olmak isterdin"
"Ay evet hayaller kurardım sende benimle dalga geçerdin de nereden çıktı şimdi bu?"
"Şimdi hayallerini gerçekleştirme zamanı yavrucuk"
Yüzüme öyle bir baktı ki sanırım delirdiğimi düşünüyor.
"Eeee"
"Şimdi... Bir dans okulu var. Gidip oraya kayıt yaptırıyorsun ve sahibi olan kadınla arkadaş olup onunla ilgili her türlü bilgiyi bana getiriyorsun"
"Abicim birincisi benim bu konularda ne kadar kazma olduğumu biliyor musun? İkincisi dökül bakalım kim bu kadın? Çünkü genelde sen kadınların peşinden koşmazsın, genelde onlar senin kucağına atlamak için sıraya girerler"
"Düzgün konuş lan abinle ben kimsenin peşinden koşmuyorum. Ayrıca kadınlar cazibeme dayanamıyorsa ben ne yapabilirim?"
"Hadi bakalım bay ego ver şu adresi, nasıl olsa çıkar kokusu yakında"
İşte benim kardeşim. Her şeyi öğrenmeden rahat edemeyeceğini biliyorum ama o da bana bilgi getirmeden ağzımdan laf çıkmayacağını biliyor. Masamdan adresin yazılı olduğu kağıdı verdim. En kısa zamanda da gitmesi gerektiğini ekledim. Bana imalı bakışlar atarak odadan çıktı.
Bilgisayarımın başına geçtim. Adı Nil olup bale okulu olan birini internette bulma çokta zor olmamıştı. Dans ederken bir çok resmi vardı. Onu gördüğüm gün zarif hareketleri dikkatimi çekmişti. Nedeni balerin olmasıymış. Saçlarını topuz yapmış, uzun ince boynu ortaya çıkmış, mükemmel vücuduyla dans ederken çekilmiş resimlerine baktım. Uzun uzun resimleri inceledim. En son bir portre resmini buldum. Beni en çok etkileyen bal gözleri bu resimde belli oluyordu.
Bilgisayar ekranına dalmışken tüm benliğimle dikkatimi ekrana verdiğim için Tolga'nın içeri girdiğini duymadım. Sesini duymamla ekranı kapatmam bir oldu. Tolga tepemde durmuş elleri cebinde sırıtıyordu
"Hayırdır birader bütün hatunlar bitti internetten mi sevgili arıyorsun?"
"Saçmalama Tolga"
"Ama güzel kızmış"
"Sıçtırtma güzelliğine sana ne lan
Tolga gözlerini kısarak bana baktı ve karşımdaki siyah koltuğa oturdu.
"Eğer her şeyi şimdi bana anlatmazsan Deniz'i sıkıştırır öğrenirim"
"Deniz bir şey bilmiyor"
"Hah demek ki şu güzel kadınla ilgili bir durum var, anlat bakalım"
"Tamam be oğlum, hadi kalk gidelim bir şeyler içelim, orada anlatırım"
Tolga ile üniversiteden beri dostuz. Beni iyi tanır. Ondan kaçamayacağımı bildiğim için çok fazla direnmeden baştan sona her şeyi anlattım. Dikkat ile beni dinledikten sonra tek söylediği "hadi bakalım" oldu.