?Rüzgar demek?

1049 Words
Boran Lavin'i kucağına alıp "Ne oldu?" diye sordu genç kadına. "Beşikten düştü" dedi Sibel korka korka. Çadırdan çıkan adamın arkasından gitti. Birlikte arabaya bindiler. Sibel kucağına aldığı Lavin'i acemi bir tavırla pış pışlıyordu. Lavin bebek kucağında bayılınca Sibel'in korkusu alevlendi. Bebeğin öldüğünü sandı. Çenesi titredi dehşet içinde kalmıştı. "Öldü mü?" kendini kaybedip ağlamaya başladı. Boran arabayı sürerken Lavin'in nabzını yokladı. Kaşları çatıldı nabzın attığını duyunca bıyıklı dudakları kıvrıldı "Korkma yaşıyor" Sibel derin bir nefes çekti. Boran diğer arabalarla yarışa girmiş gibiydi. Kurşun hızıyla geçiyordu yanlarından. Hastanenin acil kapısında durup arabadan indi. Lavin'i Sibel'in kucağından alıp acilin kapısından koşarak girdi. Hemşirenin biri hızlıca yanlarına gelince "Beşikten devrildi" diye hızlı hızlı konuştu Boran. Hemşireler Lavin'i sedyeye uzandırıp hızlıca yanlarından götürdüler. Sibel titreyerek "Bir şey olmaz değil mi?" diye sordu. Boran cevap verecekti ki telefonu çaldı "Hastanedeyiz Rojda korkma bir şeyi yok Lavin'in." Lavin'in beyin tomografisi çekildikten sonra doktor her ikisini yanına çağırdı. Sibel'de konuşacak mecal olmayınca Boran'la konuşmayı tercih edip Lavin'in korkulacak bir şeyin olmadığını alnının köşesindeki şişkinlik ve morarma için merhem yazdığını söyledi. Rojda acile girip "Kızım nerede?" diye göğsü titreye titreye ağladı. Boran Rojda'nın sesini duyunca yanına gidip kuzenini kollarından tutup "Sakin ol bir şeyi yok bak burada uzanıyor Lavin" dedi. Rojda delirmiş gibi kızını öpüp sarıldı. Lavin'in nenesi "Sadece beş dakika yanından ayrıldım" dedi mahcupça Rojda kaynanasına döndü "Ya kızıma bir şey olsaydı anne ne yapardım o zaman ben" Bedran karısının omzuna elini atıp şefkatle okşadı. Yanına oturup kızını kucakladı "Allah'a şükür bir şeyi yok kızımızın" "Ben bir daha kızımın başından ayrılmam Lavin'i yerde bulmadım ben" "Geçmiş olsun" dedi Sibel. "Hanımefendi Lavin'in beşikten düştüğünü gördü." dedi Boran ilgiyle Sibel'e baktı. "O kurtardı Lavin'i." Sibel'de ona baktı. Sanki eskiden onu tanıyormuş gibi bir hisse kapıldı. Yabancı nasıl olur da tanıdıkmış gibi geliyordu ona anlam veremedi. "Gideyim ben tekrardan geçmiş olsun" dedi çekingen bir sesle "Allah ikinizden de razı olsun" dedi Rojda minnet dolu sesiyle. Sibel ses etmeden odadan çıktı. Otobüse binmek yerine yürümeyi tercih etti. Kaldırımda yürürken Orta yaşlı bir kadının gülüşünü duyunca başını hızla kaldırdı. Annesiydi. Genç bir kızın koluna girmiş gülüşerek yürüyorlardı. Genç kızın bacağının aksadığını görünce üvey kardeşi olduğunu anladı Sibel. Annesiyle hiçbir zaman kol kola yürümemişlerdi. İçini acıtan bir duygu vücuduna sarıldı birden . Annesi yanından geçerken baktı ona. "Sibel sen misin?" Sibel ses etmeden hızla geçti yanlarından. Makbule kızının kolunu sertçe tuttu. "Bırak beni" "Ne zaman çıktın hapisten?" "Çok da umurundaydı!" "Annenim ben senin" dedi Makbule kırgınca. "Sen benim değil Handan'ın annesisin" "İşte bu yüzden bıraktım sizi nankör evlatsınız ne yapsam yaranamıyorum" "Öff anne bırak şunu birde trip atıyor" "Haklısın kızım" Sibel param parça olmuş gibi dağıldı. Dudakları titredi O da Makbule'nin kızıydı. Ama ona hiçbir zaman içten kızım dememişti. Yıllar sonra bugün ilk kez karşılaştılar ama yine kızım demedi ona. İnsanı ölmekten beter eden bir şeydi bu duygu. Sibel göğsü tir tir titrerken "Sakın bir daha benimle konuşma adımı anma" dedi öfkeyle yanlarından geçip gitti. Sessiz gözyaşlarının akmasına izin verdi. Yolda kalabalık bir grubu görünce yanlarına gitti. Bir arabanın çarpıp öldürdüğü anne kediye baktı. Yavrusu başında acı bir şekilde miyavlıyordu. Yavru kediyi kucağına alıp uzaklaştı oradan. Kedinin küçük başını öptü. O kadar çok ağladı ki göz yaşlarından önünü göremeyecek hale geldi. Arkasında korna sesi çalınca irkilip arkasını döndü. Şoför kafasını camdan sarkıtıp "Abla eceline mi susadın? Ölmek istiyorsan kendini başka bir arabanın altına at!" deyip geçti yanından. "İyi görünmüyorsunuz gelin" Sibel başını yan tarafında ağır ağır giden arabaya çevirdi çadırdaki adamı görünce "Yok böyle iyiyim" dedi hıçkırarak. Ayağı tahta parçasına takılınca tökezledi birden. "Binin hadi evinize kadar götüreyim" dedi Boran arabayı durdurup. Sibel burnunu çekip boştaki eliyle göz yaşlarını kurulayıp arabaya bindi. "Sağ ol" "Önemli değil" Sibel yolu tarif etti. Meraklanarak "Rojda'nın nesi oluyorsun?" diye sordu. "Amcasının oğluyum onu ziyarete geldim" dedi Boran gözlerini yoldan çekmeden. "Yaa" "Peki ya sen?" "Rojda'nın ve diğer işçilerin çalıştığı tarlaların sahibi abim oluyor. Öylesine dolaşmak istedim Lavin'in sesini duyunca çadıra birden daldım. Allah korudu kızı." dedi gözleri adamın bakımlı ellerine törpülenmiş tırnaklarına kaydı. Birde kendi ellerine baktı. Bakımsızdı elleri. Bundan utandı. "Öyle." "Beni burada indirir misin?" "İsmin ne?" "Sibel" deyip arabanın kapısını açtı. "Peki senin ismin?" "Boran" Sibel'in kaşları merakla çatıldı "Boran" dedi mırıldanarak "Adının anlamı ne?" Boran'ın sakallı yüzünde tebessüm oluştu "Rüzgar demek" dedi . Adamın gözlerine yakından bakarken kehribar renkli olduğunu fark etti Sibel. Kumral tenliydi. Kemerli buruna ince keskin bir yüz hattına sahipti. Düz siyah saçları arkaya doğru taranmıştı. Ona bakarken yüzünün kızardığını burun kanatları titreştiğini fark etti. "Teşekkür ederim" deyip ayrıldı yanından hızlıca. Garip hoş bir duygu tüm vücudunu yaladı. Kalbi sanki ağzından fırlayacaktı. Eve girince Raif hızlıca ayaklandı "Neredeydin?" deyip sımsıkı sarıldı kardeşine. "Dolaştım biraz" dedi Sibel. "Allah aşkına bir daha habersiz gitme bir yere." "Abla her yerde seni aradık" dedi Mehmet. "Siz giderken bir yere haber veriyor musunuz? Çadırların oraya gittim dolaştım biraz." dedi Sibel. "Yine de haber ver" dedi Raif Sibel'i yanağından öperken. "Yavru kedi ne güzel" dedi Züleyha Sibel'in elindeki yavru kediyi alıp sevdi. "Annesine araba çarptı bende ortada kalmasın diye getirdim" "Pamuğa yeni bir arkadaş geldi beraber büyüyecekler." dedi Züleyha "Raif biberon ve süt tozu alır mısın?" "Alırım" dedi Raif. Züleyha yavru kediyi severken "Senin adında Yumak olsun" dedi gülümserken. Topladıkları domatesleri yıkadılar "Pera kızım domatesleri ikiye ayırman yeterli" dedi Hayriye. "Tamam" dedi Pera Mehmet'in yanına oturup leğendeki domateslerden bir tane alıp bıçakla ikiye böldü. "Maşallah kızımıza pekte hamarat" dedi Emine Pera'ya. Pera gülümsedi hafifçe. En çok domatesleri o kesmişti. Fark etmeden parmağını kesince bıçağı attı elinde "Ahh!" "Ne oldu kız?" dedi Hayriye Pera'nın parmağını kestiğine görünce "Ay nazara geldi kızcağız" dedi. Mehmet Para'nın kanayan işaret parmağını tuttu "Çok acıyor mu?" Raif "İçeride ecza dolabı var" dedi. Mehmet Pera'yla içeri gitmeye başladı. Raif'de arkalarından giderken Züleyha önüne geçip refleks olarak ellerini kocasının göğsüne dayadı "Baş başa bırak onları Mehmet halleder" dedi. Kocasının sıcak göğsü içini eritti. Kimseyi umursamadan baktı gözlerine Seviyordu kocasını. Mecburiyetten değil isteyerek duruyordu yanında. Raif ses etmeden geri çekilip oturdu yerine. "Çok kan geliyor acile mi gitsek?" "Yok ambulans çağır" dedi Pera gözlerini devirip "Abartma istersen Mehmet." deyip elini çekti. Kanı beyaz tişörtüne bulaşınca "Hiçbir şeyi doğru düzgün beceremiyorum" "Önce yara bandını yapıştıralım" dedi Mehmet Pera'nın parmağını silip ecza dolabından yara bandını çıkarıp dikkatle yapıştırıp yaralı parmağından öptü birden. "Dikkatli ol önemlisin benim için" "Ne kadar önemliyim senin için?" Pera'nın alnından öptü Mehmet "Senin önemin tartışılmaz ki. Sen olmazsan bende olmam anlıyor musun?" Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD