?Yabancı?

1230 Words
"Kızda nur gibi maşallah böylesini arasan bulamazsın" Sibel Hayriye yengesinin söylediklerine gülümsedi. "Anne Pera'nın yanında böyle konuşma kız zaten utanıyor sen böyle konuşmaya devam edersen gider sonra." "Ne dedim sanki hıh" "Ver bende oyayım biraz" dedi Sibel Hayriye yengenin kış için kurutmalık patlıcanları oymasına yardım etmeye başladı. "Mehmet as şunları" dedi Hayriye ipe dizdiği patlıcanları oğlunun ellerine verip. "Asma çardağının altına as" Patlıcanları astıktan sonra eve gitti Mehmet. Pera'nın odasının kapısına hafifçe vurdu. "Gel" "Günaydın güzelim" "Benimle öyle konuşma neden annene sevgilin olduğumu söyledin?" "Bir kadın bir erkek birbirlerini sevdi mi sevgili olurlar." Mehmet'in göz kırparak konuşmasına sinirlenip yastığını ona doğru fırlattı. "Uyandın mı kızım?" dedi Hayriye kapının eşiğinde dururken. Hayriye öyle içten kızım demişti ki Pera'nın içi sızladı birden. Kendi annesinden hiç duymadığı sözcüğü yabancı bir kadından duymak içini acıtmıştı. Ama aynı zamanda sözcüğün tadına bakmıştı. İçtenlikle zorlanmaksızın söylenmiş sözcüklerdi bunlar. "Hadi gel kahvaltı yapalım" Saate baktığında bir olduğunu gördü "Kahvaltı yapmadınız mı daha?" "Seni bekledik" "Beni mi?" Hayriye sıcacık gülümsedi Pera'ya. Aile içinde yetişmemiş bir kız olduğunu sezinlemişti. "Tabii seni bekledik ya" Kendi ailesiyle hiç böyle olamamıştı Pera. Yüzünü hangi tarafa dönse duvar gibi yüzlerle donuk bakışlarla karşılaşıyordu. Ailecek kahvaltı masasına oturdular. Züleyha Hayriye'ye yardım edip biber ve patates kızartmıştı. Sibel ekmekleri kesmeye başlamıştı. "Ne iyi bir kadın keşke çocukları da olsaydı" dedi Emine kapalı camın ardında durup, kucağına yavru bir kediyi almış seven Züleyha'ya. "Nasip" dedi Hayriye bardakları tepsiye dizip. "Hem daha gençler millet yetmişinde bile anne oluyor Emine." "Öyle de sen hiç Züleyha'nın hamilelik için doktora gittiğini duydun mu?" "Önceden çok gittiğini söyledi ya Züleyha." "İnandın mı sen?" "Başka ne olacak Emine?" "Hatırlamıyor musun Raif'in evine gittiğimizde koltukta uyuduğunu görmüştük." "Ne var canım bunda adam grip olmuş karısına bulaştırmak istemediği için koltukta uyumuştu." "Bu bize söylenenler." "Hadi hadi suyu bulandırma. Züleyha işveli bir kadın Raif ona hayır diyebilir mi? Güzelliği yüzünden az mı adam dövdü Raif ?" "Ne bilim Hayriye bir gün baktık Raif şehir dışına çıkmış Konyadan bize gelin getirmiş. Ne anasını tanıyoruz ne de babasını. Züleyha sır gibi bir kadın." "Aman Emine sende durduk yere nerden geliyor aklına bunlar." Birlikte kahvaltı masasına oturdular Çetin'le Burcu'da gelmişlerdi. "Kış için domates kurutacağım kahvaltıdan sonra tarlaya gidip toplayın." dedi Hayriye. Masal ağlayınca Züleyha Burcu'dan önce davranıp yanına gitti. "Ağlama benim güzel kızım" deyip kıvırcık saçlarını okşayıp gözyaşlarını sildi. "Allah sizede bir evlat nasip etsin." dedi Emine yenge. Raif'le Züleyha dışında herkes amin diye mırıldandılar. Züleyha Raif'e baktı o kadar yakın olacaklarını hiç sanmıyordu. Hiç çabalamamışlardı doğrusu. İçinden beni niye sevmiyor diye konuştu. Utangaç yüzünü yere eğdi birden. Sonra anneliğe hakkı olmadığını düşündü. O kadar kötülük yapan biri iyi bir anne olabilir miydi ki? İnsan doğduğu aileyi seçemiyordu ki. Züleyha'nın en büyük talihsizliği yanlış bir ailede doğmaktı. İzin verselerdi iyi bir insan olarak kalırdı. "Masalı bizim eve götürüp biraz sevebilir miyim Burcu." "Tabi yenge" dedi Burcu "Zaten domates toplamaya gideceğiz Masal sıcakta huysuzlanıyor" Züleyha'nın gözlerinin içi parladı "Teşekkür ederim" deyip Masal'la birlikte çıktılar. Yolda doya doya öptü yanaklarını. Evleri Hayriye ve Emine yengeyle yan yanalardı. Masal'ı kucağında pış pışladı. Kokusunu çekti içine hasretle. O da isterdi rahminde bir çocuk taşımayı göğüslerinin sütle dolmasını bir annenin evladı için hissettiği güzel duyguların hepsini tatmak isterdi. Raif'in o kadar iyiliği dokunmuştu ki birde ondan çocuk isteyemezdi. "Benim gibi bir kadından çocuğu olsun istemiyor belki de. Kim kötü geçmişi olan bir kadından çocuğu olsun ister ki? Kahvaltı tabaklarını kaldırmaya yardım etti Pera. Musluktan sıcak suyu akıtıp küçük leğeni önüne tuttu. Deterjanı döküp suyu karıştırdıktan sonra yıkamaya başladı bardakları. "Kız ne zahmet ediyorsun git otur ben yıkarım bulaşıkları." "Ne zahmeti hem ben alışığım bulaşık yıkamaya." dönüp Burcu'ya baktı Pera "Büyük bir restoranda bulaşıkçılık yaptım da." "Ellerinin bakımsızlığından anlamam lazımdı." "Evet çok bakımsızlar" dedi Pera. "Bakım yapsana Züleyha yenge cilt bakımı yapmaya bayılır kendine ait kürleri var" "Sonra yaptırırım." "Sen hangi bölümü okuyordun?" diye sordu Burcu Pera'nın uzattığı bardakları suda yıkayıp yerine koyarken. "Fotoğrafçılık ve kameramanlık bölümünü açıktan okudum" "Ya ne güzelmiş" "Sende okudun mu?" "Liseyi bitirdim kocamla tanışınca üniversite okumaktan vazgeçtim." "Hayırlısı olsun." Çetin başını mutfak kapısından uzatıp "Hadi gidelim tarlaya." Pikabın arkasına birkaç tane kova koydular. Çetin direksiyona Sibel onun yanına oturdu. Burcu'da Mehmet'le Pera yalnız kalsın diye pikabın önüne oturdu. Elini Pera'ya uzatıp onu yanına çekti Mehmet. "Annen çok tatlı bir kadın" diye itirafta bulundu Pera. "Öyledir." Tarlaya geldiklerinde birlikte domates toplamaya başladılar. Sibel dalından kopardığı domatesi kokladı birden. Çetin tarlanın yan tarafında zeytin ağaçlarının gölgesinde dinlenen Meltem'e baktı. Maalesef dedesi de oradaydı. Şimdi tarlalarına girse düşman girmiş gibi hiddetlenirdi Celal. Gerçi Celal düşman biliyordu onları. Raif Meltem'in babasından tarlalarının birçoğunu kumar masasında almıştı ellerinden. "Merhaba gençler" dedi Zeliş. Kin gütmeyen tatlı bir kadındı Zeliş. Kocası onu ve çocuklarını terk etmişti. Ne Raif'e ne de ailesine asla kızgın değildi. Raif hakkı olanı almıştı onların elinden. "Merhaba abla nasılsın?" diye sordu Sibel. "İyiyim seni gördüm daha iyi oldum" Çetin Meltem'e mesaj attı. Meltem mesajı okuyup ayaklandı birden. Dedesi işçilerle sohbete dalmışken o hızlı hızlı yürümeye başladı ağaçların arasından kayboldu birden. Baya uzaklaştıktan sonra etrafına bakındı. Sıcak titrek bir nefesi boynuna çarpınca "Hiy!" diye irkildi. "Şşş korkma benim." Sımsıkı sarıldı Çetin'e "Deli korkuttun beni." Kumral saçları ellerine alıp bal gözleri izledi Çetin. İnsanın kendini sevdiğinin gözlerinde görmenin mutluluğu bir başka oluyordu gerçekten. Öptü gözlerinden hasretle. Beyaz duru yüzünü sevdi. Burnunu fındık burnuna sürttü. "Çetin.." cesaret edip dudaklarını dudaklarına sürtmeye başladılar. "Özlemişim" pembe dudakları tutkuyla ağzının içine aldı Çetin. Öpüşleri sertleşince Meltem hızla geri çekildi "Anlayacaklar sonra." "Anlasınlar" Meltem'i bileğinden tutup kendine çekti tekrardan. "Anı yaşamak lazım" Karşı konulamaz bir tutkuyla Çetin'in dudaklarının seline kaptırdı kendini Meltem. Zeytin ağacına yaslanıp yere oturdular Meltem Çetin'in boynunu öpüp kokluyordu. Aniden çalan telefonla kendini toparladı. Nefesini düzene koymaya çalışırken "Alo?" dedi Meltem. Karşı tarafı dinledikten sonra kesin bir dille "Lütfen bir daha aramayın manken olmayı hiçbir zaman düşünmedim ve istemedim benim mankenlikle ne işim olur?" deyip telefonu karşı tarafın yüzüne kapattı. "Ne mankenliği Meltem neler oluyor?" Sevgilisinin huzursuzlandığını görünce "Sakin ol önemli bir şey değil. Bizim üniversiteden arkadaş iç giyim modelliği yapıyor bana da teklifi etti ret ettim bende. Belki ikna olurum diye ajansta çalışan kadınla tanıştırdı beni. Oydu arayan. Gördün işte terslediğimi." "Sana böyle bir şeyi mi teklif ettiler?" "Kız salaksa ben ne yapayım?" "Arkadaşlığını kes mesela" "Bana ne çıkışıyorsun zaten kızla arkadaşlığımı kestim." Çetin Meltem'i kucağından indirip ayaklandı. "Çetin ne oldu?" "Olan şu sen ne zaman benden uzak kalsan hep bir şeyler oluyor. Almanyaya kuzenlerinin yanına gittin görücülerin çıktı. Üniversiteye gittin mankenlik teklifi aldın." "Sevgimden şüphemi ediyorsun?" "Haşa!" başını esefle sallayıp "Ben ayrı kalmayalım diyorum seni koynuma almak istiyorum Meltem soyadımı taşıyan kadın sen ol istiyorum." "Bırakmazlar Çetin dedemin korkusunu bir türlü denetleyemiyorum. Herifin gözü döndü mü kimseye acımıyor. Sana zarar gelir diye korkuyorum" "Hiç kimsenin harcı değil bana zarar vermek. Korkuların yersiz Meltem." deyip alnından öptü sevdiğini. "Keşke her şeyden uzak olsak sadece ikimizin olduğu bir yer olsa mesela o zaman bağıra çağıra seni sevdiğimi söylerdim." diye mırıldanıp sevdiğini kokusunu çekti içine "Karın olmayı ne çok istiyorum bilsen" ~~~~~~~ Sibel kuzenlerine dönüp "Ben yürüyüşe çıkıyorum eve yürüyerek giderim sonra" deyip ayrıldı oradan. Çadırların olduğu tarafa yürüdü. Siyah lüks bir arabadan bir adamın indiğini gördü. Çocuklar sevinçle arabanın üstüne atlıyorlardı. Adama baktığında yaşlı bir adamla bilmediği bir dili konuştuğunu duydu. Yürüyüşe devam etti. Çadırların yanından geçerken bir bebeğin yürek yakan ağlayışını duyunca çadıra daldı birden. Lavin bebek beşikten düşmüş beşikte üstüne devrilmişti. Sibel fırtına gibi atılıp beşiği bebeğin üzerinden kaldırdı. Korkuyla çaresizce etrafına bakındı. "Lavin" Az önce gördüğü yabancı adam çadırın içine gelmişti. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD