?Gül kokuyorsun?

1005 Words
Kocasının kollarında uyandı Züleyha. Sert göğsünü okşamaya başladı. Öptü boynundan. "Yorulmadın mı sen?" diye konuştu Raif uykulu sesiyle. Züleyha başını olumsuzca sallayıp "Binlerce kez bugünlerin hayali kurduğumdan haberin var mı senin? Benimle evliyken başka kadınlara gittiğinde kıskançlıktan kudurduğumu hiç mi göremedin?" Raif'e kızamıyordu da. Onu ilk başlarda istemeyen kendisiydi. Ondan kaçmış kocasını kendi elleriyle başka kadınlara vermişti. Raif Züleyha'yla severek isteyerek değil acıdığından evlenmişti. Züleyha o zamanlar ondan deli gibi korkuyor o eve geldiğinde ona dokunacağını zannedip odasına geçip kapıyı üstüne kilitliyordu. Karısının psikolojisinin bozulduğunu anlamış onu doktora götürmüştü Raif. Züleyha ona hep soğuk ve mesafeli davranmıştı. Aynı evde birbirini hiç tanımayan iki yabancıydılar. Durum böyle olunca Raif sabahın üçüne kadar eve gelmiyor kız arkadaşının evine gidip istediği kadar vakit geçiriyordu. Daha bir sürü kız arkadaşı olmuş onlarla yakınlaşmıştı. Züleyha istemeden ona nasıl dokunabilirdi ki? Züleyha'yı deli gibi istiyor karısının korkak ve savunmasız bakışları ondan uzaklaşmaya sebep oluyordu hep. Böylelikle aralarına aylar ve yıllar girmişti. Raif geçen zamanın hepsini telafi etmeye kararlıydı. "Gerçek bir kadınsın Züleyha" diye inledi Raif başını karsının göğüslerinin arasına koymuş soluklanırken. Eğilip kocasının dudaklarından öptü. "Durma lütfen. Hep sev beni Raif hiç bırakma" diye inledi Züleyha. Zaman nasıl geçti bilmedi ikisi de. Karısı bitkince uyuyunca kalkıp çarşafı aldı yerden. Yataktaki kana bir süre baktı. Karısının kanıydı. Üstünü örtüp saçlarına bir öpücük kondurup çıktı odasından Raif. ~~~~~~~~~ Belediye arabasının arkasına geçmiş megafondan seslenen bir adam "Sanat caddesine kuracağımız yazlık sinemamıza tüm halkımız davetlidir." diyordu "Ay hangi film mi verecekler acaba?" diye sordu Hayriye. "Vizonteleyi vereceklermiş" dedi Çetin kapıdan ellerinde ekmekle geçip. "Çok acıkmışım valla" dedi Sibel Çetin'in elindeki ekmekleri alırken. "Ağrın falan yok değil mi" diye sordu Mehmet. "Yok yok iyileştim çok şükür" dedi Sibel. "Bugün açıyorum eczaneyi" dedi Mehmet. Herkes hep birlikte "Hayırlı olsun dediler" Hayriye oğluna "Çok şükür artık ayrılmayacağız "dedi. "Sen üniversiteyi bitirene kadar ben dokuz doğurdum" Mehmet annesinin sözlerine gülümsedi. Pera'ya dönüp "Gelir misin benimle eczaneye" "Ne zaman açtın eczaneyi benim niye haberim yok?" Pera'nın sanki kocasına hesap sorar gibi konuşması, kaşlarını çatması hoşuna gitmişti Mehmet'in. Örtünün altından elini kavradı "Sana bir sürprizim var" "Acaba ne sürprizi yapacaksın bana?" ~~~~~~~~ Evine geçtiğinde abisiyle yengesini salonun ortasında tutkuyla öpüşürlerken görünce "Hiy!" diye irkildi. Onlar ayrılırken "Kapıyı kapatsanız bende böyle baskın yapar gibi girmesem eve olmaz mı yani?" Raif konuyu değiştirip "Ayağın nasıl oldu?" "İyi bak yürüyebiliyorum" dedi Sibel. "Raif Eylül'ü alacağız değil mi?" diye sordu Züleyha. "Eylül kim?" "Meltemin anasınıfından öğrencisi oluyor. Anne babası yokmuş kızın akrabası da yetimhaneye vereceğini söylemiş Meltem'e." "Bak Züleyha iyi düşün taşın belki bir gün bebeğin olur sonra Eylül'ü eskisi gibi sevmezsin belki. Boşuna umutlandırmayalım kızı" dedi Raif. "Kimsesizliğin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum ben Raif. Eylül'ü benden başkası anlayamaz. Hem bir sürü çocuğum olsa bile sevgim Eylül'e karşı hiç değişmeyecek. Ben o küçük savunmasız kızı görmeden sevdim çünkü." ~~~~~~~~ Abisiyle yengesi evden çıktıktan sonra odasına geçip gardıroptan şeritli, ince askılı, kırmızı beyaz renkli tulumunu çıkardı Sibel. Banyoya geçip yıkandı. Saçlarını kurulayıp kremledi. Düzleştiriciyi taktı prize. Bakımlı olmak istedi birden. Züleyha eve geldi mi onun kürlerden yüzüne maske yapmasını isteyecekti. Saçlarını düzleştirdi. Yıldızlı gümüş küpelerini taktı. Tulumunu giydi. Yeni aldığı beyaz spor ayakkabısını da ayaklarını geçirdikten sonra başının tepesine siyah güneş gözlüğünü taktı. Evden çıkıp kapıyı kilitleyip anahtarı sardunya ekili saksının altına koyup çıktı avludan. Kasabanın çarşısına inip hediyelik eşya satılan tezgahlara göz gezdirmeye başladı. Hasırdan yapılmış çanta aldı kendine. Sonra deniz kabuğundan yapılmış süsleri aldı. Bir anda içinden gelip çiçek almak istedi odasındaki masaya koymak için. Aldıklarının parasını ödeyip Manolya'nın çiçekçi dükkanına gitti. Manolyayı çiçekleriyle konuşurken gördü. "Anlıyorlar mı seni?" diye sordu. Manolya çiçekleriyle konuşmayı kesip Sibel'e döndü "Çiçeklerinde duyguları vardır" Çiçeklerin içinde oturup sohbete daldılar. Manolya beğeniyle Sibel'i süzüp "Bakıyorum da kendine bakmaya başlamışsın" dedi tebessüm edip. Sibel utangaç yüzünü yere eğdi. "Nihayet güzelliğini meydana çıkardın" Sibel başını kaldırıp "Güzel değilim ki ben" diye mırıldandı. "Saçmalama kendinle niye böyle konuşuyorsun ki?" "Doğru olanı söylüyorum o kadar" "Bir kadın güzel miyim değil miyim mi dert etmeye başlamışsa hayırlı bir iş var demektir" Sibel konuyu değiştirmek için "Çiçek almaya gelmiştim ben. Hem masama hem penceremin pervazına çiçek alacağım" dedi kalkıp çiçeklere göz gezdirmeye başladı. "Şu cam güzeli çiçeği ne güzelmiş. Birde şu turuncu balsam çiçeği çok hoşmuş" Manolya anlayışla gülümsedi. Biri vardı anlaşılan. "Çiçekler benden hediye olsun sana" "Yo olmaz öyle" "Sus kız alacam şimdi ayağımın altına ha" Sibel gülümseyip "Teşekkür ederim" dedi. Saksıları küçük kasaya yerleştirip çıktı dükkandan. Sahilde yürüyüşe çıktı. Bisiklet kiralayan gençlere imrendi. Birden ayaklanıp bisiklet kiraladı. Dengede durmaya çalışıp gidonları sıkıca tuttu. Pedalları çevirmeye başladı. Önüne bir kedi çıkınca heyecanlanıp dengesini kaybedip yere çakıldı. Üç beş tane ergen ona gülüp geçtiler yanından. "Bisiklete mi binmek istiyorsun?" Nereden çıkmıştı bu. Yoksa onu takip mi ediyordu. "Takip mi ediyorsun beni?" diye çıkıştı birden. Ayaklanıp üstünü silkelemeye başladı. "Takip falan etmiyorum Sibel hanım" dedi Boran. Bisikleti kaldırıp "Hadi geç otur önüme sahili boydan boya gezdireyim sana" "İstemez" "Ne inatçı bir kadınsın sen böyle." dedi Boran bisikletin koltuğuna oturup Sibel'i çekti yanına. "İnatçı keçi" "Ne yapıyorsun be" "Seni kurtarıp hastaneye götürdüm bana borçlu olduğunu illa hatırlatmam mı lazım?" "Kurtarmasaydın o zaman" "O zaman senden mahrum kalırdım" Sibel utanıp başka yöne çevirdi gözlerini. Hoşuna gitmişti söyledikleri. "Borcunu bisiklete oturmakla ödeyeceksin Sibel hanım" "Sen ciddisin" "Ciddiyim tabii ya. O kadar taşıdım seni kucağımda fıtık olacaktım neredeyse." Sibel hiddetlenip "Sen bana şişkomu diyorsun taş çatlasın kırk kiloyumdur" Boran tebessüm etti. Gönlünü almak ister gibi bakıp "Hadi gel" deyip elini uzattı. Uzatılan eli tuttu. Sıcacıktı elleri. Hoşuna gitmişti bu. Önüne oturdu. Saçları Boran'ın burnuna değdi. "Gül kokuyorsun" diye mırıldandı Boran. Pedallara bastı birden. Rüzgar Sibel'in yüzünü yalamaya başlamıştı. Saçları Boran'ın yüzüne uçuşuyordu. Birden gülmeye başladı. Kahkahasını sevdi Boran. Sibel martıları denizin hafif dalgalarını huzurla seyretti. "Çocuklarımın annesi sen olacaksın Sibel" kulaklarını dolduran sıcak ses ruhunu eritti Sibel'in. Kalbi titredi. Yüreğinin kapılarını açmak istedi. Boran iyiydi. Saçma sapan yaş farkına takılmıştı. Üç yaş. Sanki çok büyük farkmış gibi davranmıştı. Sibel hep erkeğin kadından büyük olduğu ilişkilere şahit olmuştu. Kadın erkekten küçük oldu mu sorun değildi. Ama erkek kadından küçük olunca insanlar şaşırmaya başlıyorlardı bunlara da şahit olmuştu. Her şeyi bir kenara bırakıp kendini Boran'a açmak istedi. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD