Melih'e yabancı cisim görmüş gibi bakışlarımız onu hiç etkilememiş aynı şekilde oynamaya devam etmişti. Sonra ilgi üzerimden dağılarak maç muhabbetine dönmüştü. Dondurmacıya girdiğimizde burayı da özlediğimi fark ettim. Lisedeyken her akşam böyle topluca gelirdik. 4 yıldır adımımı atmamıştım. Bakışlarım önümde bekleyen Hakan da durdu. Sırdaşımdı. Can'ı bilmesine rağmen ilk kez duyuyor gibi aynı ev olayına şaşırmıştı.
İyi ki vardı.
Ama asıl iyi ki olan Can'dı. O hep ağlarken benimle olandı. Arada çok ağlayıp, tişörtlerimi sümük yapıyorsun pis fakir senin paran yetmez bu tişörtten yeniden almaya diye bağırsa da onu çok seviyordum. Yanında salya sümük ağlayacak kadar.
Kardeşi Nur farklıydı.
O da abisi gibi hep yanımdaydı ama o daha çok iyi gün dostuydu. Beni elbiseye, eteğe, makyaja alıştıran oydu. Beni ben yapan Nur'du. O da benim için çok değerliydi ve onunla samimiyetim daha gözle görülür derecedeydi. Can biraz daha soğuktu, Nur tam tersi sevgisini belli eden bir insandı.
"Daldın yine?"
Bakışlarım Eren abiye döndü. Masada yanımda oturuyordu, herkes kendi halindeydi. Ona döndüm;
"Ne oldu senin yangın?"
Bakışları çaprazımdaki Zeynep'e kaydı. Derin bir iç çekti.
"Yanıyor, sönmez benim yangınım."
"Abi artık çıkıp söylesen mi? Sence de uzadıkça tehlikeli bir hal almıyor mu?"
"Doğru diyorsun Sultanım da ihtimaller beni öldüren. Şimdi yüzünü görüyorum, sesini duyuyorum, gülümsemesini görüyorum ya istemezse? O zaman bunları kaybederim."
"Ya isterse? Gülümsemesinin sebebi olursun."
"7.yılım hala korkuyorum. Benden adam olmaz."
Ona gülümsedim.
"Vazgeçmiyorsun da."
"Vazgeçmek o kadar kolay mı?"
Gözlerim Fatih'e kaydı. Bizi dinliyordu. Gerçekten bir insan 4 yıl içinde değişebilir miydi?
"Abi vazgeçmek kolay. Zor olan bunu kendine anlatman. Düşün ki sen yangınını yıllardır seviyorsun. Hiç bıkmadan durmadan koskoca 7 yıldır eğer ondan vazgeçersen o boşluğa düşmeyecek misin? Düşeceksin. Bazen herkesin iyiliği için vazgeçmek gerekir. Ben sana da yangınına da inanıyorum. Siz olacaksınız tek sıkıntı senin cesaretsizliğin."
Bakışlarını yüzümden çekip Fatih'e döndürdü. Hiç oyalanmadan bana geri baktı.
"Böyle mi vazgeçtin?"
Fısıltısı canımı yaktı. Yapamadım abi hala çok seviyorum diyemedim. Başımı sallamakla yetindim.
"Bazen olması gereken olur. Ve onunla benim hakkımda olması gereken de oydu."
Bana acı bir şekilde gülümsedi.
"Biz bile diyemiyorsun"
Tam konuşacakken Gökçen;
"Ya siz fısır fısır ne konuşuyorsunuz? Ayıp ama ya!"
Melih;
"Zilli haklı ben ömrümde böyle kahpelik görmedim."
Yine dayanamayıp onunla gülerken kafama vurdu;
"Salak sana laf sokuyorum sen esprilerime benimle gülüyorsun. İki gram beynin iki nöronunla nasıl hemşire oldun kızım sen?"
Tekrar omuz silkip ona bir bakış attım. Fatih;
"Çok değişmişsin."
Bu ne demekti şimdi? O değil miydi değişmemi isteyen? Bizzat bana; 'Kafa yapımız farklı, sen benim küçüğümsün, kardeşimsin. Sil at kafandan büyüdükçe değişirsin' dememiş miydi? Demişti. Şimdi neden böyle tuhaf davranıp saçma salak sorular soruyordu ki?
"Ne anlamda?"
Ruhsuz ve boş bir soru olduğunu biliyordum. Buradan giderken çok canlı, mahallenin delisi Sultan'ı burada bırakmıştım. Yeni ben onlara fazla ağır başlı geliyor olmalıydım.
"Eskiden de çok gülerdin ama o zaman gözlerinde gülerdi. Şimdi o gülüş sadece dudaklarında kalıyor, gözlerine yansımıyor."
Dalga mı geçiyor bu herif benle? Dangalak. Kaşlarımı çatmak yerine kaldırdım. Masadaki herkes bize odaklanmıştı. Gökçen, Zeynep ve Eren abi; Fatih'e, abim, Melih ve Hakan da bana bakıyordu.
"Çok normal, büyüdüm. Bu büyüme sadece yaş almakla olmadı, zihnen, bedenen, yıl olarak, olgunlaştım, büyüdüm. Artık hayatımda olan şeyler beni ilgilendirir oldu. Kimseye söz hakkı düşmediğini fark ettim. Melih; her zaman ki Melih. Ha bana laf sokmasına küsüp ortamı bozmuşum ha onunla gülmüşüm. Gözlerime ulaşsın ya da ulaşmasın gülmüşüm ve olay bitmiş."
Bana kaşlarını çattı.
"Ne büyüttü seni?"
Gerçekten puşt!
Bu sefer kaşlarımı çattım.
"Anlamadım?"
"Büyümene ne sebep oldu?"
"Sevdiğim biri, eskiden sevdiğim biri."
Melih gülerek;
"Ahmet Kural yan çar Sultan Boz. Eskiden sevdiğim kadın!"
Yine ortamı güldürürken gözlerimi ondan çekmedim. Eliyle sakallı çenesini kaşıdı. Gözleri kısılmış, bir şey düşünür gibi önündeki dondurmasına odaklanmıştı. Ona bakmayı kesip döndüm. Döner dönmez karşılaştığım Hakan'ın bakışlarına masumca öpücük attım. Kafasını iki yana sallayıp sonra görüşeceğiz derken tırstım. Ama yine de gülümsedim.
*
"SULTAN! Kalkma annem o yataktan hiç kalkma. Ben sana hizmet ederim! Evlenecek yaşa geldi hala götünü devirdi yatıyor! Bu kız benim sonum olacak!"
Gözlerimi zar zor kırpıştırırken kendi odamda uyanmak bana tuhaf hissettirmişti. Gece olaysız sakin bitmiş evlere dağılmıştık. Anında uyumuştum.
Şimdi de canım annem beni çok özlediği için evde resital veriyordu.
"Anne keşke 1 gün bekleseydin. Hayır özledim bunu ben doğurdum yazık deyip acısaydın be kadın!"
"Kadın değil validem diyeceksin!"
"Özür dilerim sayın Validem. Affedin!"
Kapı açıldığında hemen ellerimi dizlerime koydum. Bana sırıtıp;
"Affetmiyorum. Şehzadem, tez vurun kellesini!"
Nereden çıktığını bilmediğim abim üstüme atlayıp beni gıdıklamaya başlarken her şey normaldi.
Tabi ki ben tükürüğümü yutamayıp, boğulmaya başlayana kadar.
Annem söylenerek aşağı inerken abimle yatakta uzandık. Beni en çok onun özlediği hala dövmeye kalkışmamasından anlaşılıyordu. Uzun bir sessizlikten sonra;
"Fatih'ti değil mi?"
Sakince ona döndüm. Bakışlarımız buluştu. Konuşmadığımı görünce devam etti;
"Değişmene sebep olan, saçlarını kesmene sebep olan, buradan gitmene sebep olan oydu."
Ona hayatım boyunca hiç yalan söylememiştim. Şimdi de söylemezdim. Kafamla onayladım.
"Neden söylemedin abim? Bilsem içinin yangınını söndürmeye çabalamaz mıydım?"
"Arkadaşındı. Sana asla yalan söylemedim. Asla da söylemem ama o benim için hep sırdı. İçimde kalması gerekiyordu beceremedim. Aranı bozma istedim, ben gidecektim ama o kalacaktı."
Kaşlarını çatım dirsekleri üstüne doğruldu.
"Benim kardeşim sensin Sultan. Gidecek biri o, kalacak olan sen."
"Biliyorum, yine de anla beni abi."
Bakışları donuklaştı. Ona kolay kolay abi demezdim. Geri yatağa yaslanıp kolunu açarak beni göğsüne çekti. Eli kısa saçlarımda dolanırken;
"Anlat. En baştan ne yaptı sana o puşt?"
"Hiçbir şey. Mesele de bu ona söyledim ama o küçümsedi."
"Ne demek küçümsedi? Hem o zaman dün ki davranışlar ne? Ona abi dediğinde bozulmalar dur lan dur bunu sadece ben bilmiyordum değil mi?"
Kafamı sallamaya çalıştım ama saçlarımdaki eli engelledi.
"Gökçen ve Zeynep lisenin başında öğrendiler. Hakan ise onu bilirsin abi o hep kapalı kutuydu. Kızlara anlatamadığım ne varsa anlattım ona. Ama kimsenin bilmediği tek gün var. O da o gün ona açıldığım gün. Onun dediklerini yediremiyorum. Olmuyor gururumu geçip anlatamıyorum."
Çenesini başıma dayadı.
"Bir gün geçecek ve bana anlatman için hazırda bekleyeceğim. Ne olursa olsun senin yanındayım Sultanım. Karşımızda kimin ya da neyin olduğu zerre sikimde değil!"
Hızla kalkıp bağırdım;
"ANNE OĞLUN YANIMDA KÜFRETTİ!"
Bana şokla bakarken kapıyı hızla açan annem nasıl olduğunu anlamadığım hızla abimin kafasına terliği geçirmişti. Kahkaha atmaya başladığımda ikinci gıdıklama vakası geldiğinin bilincindeydim. Güne böyle başlamak başımı ağrıtmıştı ama yine de iyi ki vardı.
İnsana iyi ki abim var dedirtiyordu.
Annem;
"Kalkın da Padişah Rüstem kahvaltısını ederken dizinin dibinde oturun. Belki iki okşar başınızı!"
"Anne köpek miyiz biz?"
"Sus şehzadem! Validen ne diyorsa o."
Kaşlarımı çattım.
"Babama ne zaman Rüstem demeyi bırakırsın tahminen?"
"Adını değiştirip Rüstem yapana kadar bırakmam ama o zaman da bırakmam. Hayır yani ben Mihrimah 'ım onun Rüstem olması lazım ki kocam olsun. Hem Allah aşkına Ekrem ne ya?"
"Anne acaba muhteşem yüzyıl izlemeyi bıraksan mı? Adam 58 yıldır Ekrem de ondan diyorum."
"Sus! Anasına laf verir olmuş. Senin yaşındayken cariyeler üç beş doğuruyordu."
Abim;
"Yok artık anne!"
"Sus senin yaşında Fatih Sultan Mehmet çoktan İstanbul'u fethetmişti!"
O odadan çıkarken şokla arkasından bakakaldık. Hiçbir zaman bu fevri hareketlerine alışamayacaktım. Bir iki adım atmıştı ki sesi tüm evi doldurdu.
"DESTUR! MİHRİMAH SULTAN HAZRETLERİ!"