OTOGAR

1218 Words
Masaya geçtiğimizde hemen babamın yanaklarını öptüm. Gülerek  elime vururken annemin 'delici' bakışlarına maruz kalmış tırsarak hızla yerime sinmiştim. Kahvaltıya başladığımızda babam; "Can ile Nur nerede kalacaklar?" "Abisi de burada ya baba onunla kalırlar. Ama belki bugün burada kalabilirler yanlış hatırlamıyorsam abisi bir konferans için yurt dışındaydı." Annem bana bakış atıp; "Oh oh abisi ne doktoruydu?" "Ortopedi." "Tütütü maşallah Allah sahibine bağışlasın. Var mıymış sevdiği?" "He anne varmış" Salladığım için masanın altından vurduğunda dudaklarımı büzdüm. Resmen dayak yemek için dönmüş gibi hissediyordum. Babam; "İstedikleri kadar kalsınlar,  odamız var. Sen onlarda çok kaldın." "Ben de öyle dedim babacığım." Babam kafa sallarken annem ters ters bakmayı ihmal etmiyordu. Abim ise bize sırıtıyordu. "Şehzadem,  senin işin yok mu?" "Olmaz mı güzelim? Var ama bugün hafta sonu ya hani unuttuysan okullar tatil." Bana gülmeye başladıklarında dudak büzdüm. Ne vardı yani? Hem benim hafta sonu da dersim vardı. Belki onunda olurdu. Annem; "Yalnız hala şaşkınım." eli ile abimi gösterip devam etti. "Şunun kendine yetemeyen bir evlat olduğunu biliyorum ama gidip öğretmen oldu. Bu da yetmez gibi bayağı işinde de iyi. Hayır yani matematik hocası az çağırtmadı bizi okula bu çocuk sorunlu diye." Ben kıkırdarken babam kafasıyla annemi onaylıyordu. Annemin lazer saçan gözleri bana döndü. "Şu desen zaten ayrı kafada. İki gram aklı,  beyni var gitti hemşire oldu. Kız sen iğne günlerinde hastaneyi birbirine katardın. Kırk kişi tutardık seni yine durmazdın. Kan görünce küt diye bayılıyordun. Ne ara hemşire oldun?" Bu sefer abim gülüyor ben somurtuyordum. "Aşk olsun anne hem bunu sorgulamak için 4 yıl kadar geç kaldın." Bana bakıp hiç konuşmamışım gibi elindeki bıçakla peyniri böldü.  Gerçekten beni özlediğini çok hissettiriyordu! Daha ne kadar hissedebilirdim ki? Abim ve babam kahvaltıdan sonra dışarı çıktıklarında anneme yardım edip kahvaltıyı toparladım. Birazdan gelecek olan misafirlere kek karıp fırına attım.  Alarmım çalınca hızla koşup üstüme bir etek ve crop giydim. Kısa saçlarımı tarayarak bıraktım. Hızla bir nemlendirici krem,  eyeliner,  rimel sürüp küpelerimi ve saatimi takarak koşturdum. Aşağı indiğimde saat çoktan geçmişti. Anneme çıktığımı bağırarak haber verip evden koşar adımla ayrıldım. Resmen onlar geliyor diye erken kalkmama rağmen geç kalacaktım. Her zaman ki Sultan,  her zaman ki ben! Otobüse doğru yürürken gelen korna sesi ile yavaşça döndüm. Gökçen kafasını camdan çıkarmış el sallıyordu. Ona sırıtmadan yapamadım. Resmen şu an Golden bir yavru gibi duruyordu. Bakışlarım arabayı kullanan kişiye döndü. Gözünde gözlük olmasına rağmen bana baktığını hissedebiliyordum. Gökçen önümde durduklarında; "Atla nereye gidiyorsan bırakalım." "Otogara gidiyorum." "Ah, arkadaşların geliyordu değil mi?" Kafamı salladığımda Fatih'in sesini duydum. "Kısacık bir şey giymişsin hava hafif rüzgarlı bin ben bırakırım." Kaşlarımı kaldırarak; "Şort etek bu yani havalansa da sıkıntı yok Fatih abi." Benimle inatlaşırcasına; "Bin güzelim hadi, uzatmadan." Kafamı sallayıp arkaya yürüyerek arabaya bindim. Hala bir kelimesinde nasıl bu kadar heyecanlanabiliyordum? Nasıl her şeyi hemen unutabiliyordum? Bana ne yapıyordu? Gökçen; "Hadi gelen kişileri anlat." Kocaman gülümsedim. Can ve Nur'u düşünmek bile mutlu olmam için bir sebepti. "Can ve kardeşi Nur. Can bizden 2 yaş büyük." Fatih; "Neden abi demiyorsun?" "2 yaş için neden abi diyeyim ki? Hem o da Can dememi istiyor." "Saçmalık." "Sen abi dememi istiyorsun diye herkes isteyecek diye bir şey yok ki Fatih abi!" Sert bakışları dikiz aynasından beni bulduğunda sevimlice gülümsedim. Gözleri dudaklarıma kaydı. "Ha ben Fatih de desem abi demeyeceksin?" "Neden öyle bir şey diyesin ki? hem yılların alışkanlığı var zor olur." Bir şey demedi. Gökçen başını yaslamış ikimizi izliyordu. Bende anlatmaya devam ederek; "Can diyetisyen, Nur benim gibi hemşire ve bir de abileri var işte onun hastanesinde başlayacağız. O da doktor." Gökçen; "Hoy maşallah bu nasıl bir aile?" Kıkırdadım çünkü ilk duyduğumda bende aynı tepkiyi vermiştim. "Bir sebepten" düşündüm Can babasının vefat ettiğini bize söylerken bile zorlanmıştı. Sırf bu üzüntü yüzünden bir yıl her şeyi bırakmış, bir yılda kendini toparlamaya çalışarak iki sene boşa vermişti. Bunu söylemesem de olurdu. "işte bir sebepten iki yıl geç başlamış o yüzden aynı zamanda mezunuz." Gökçen kıskanç bir şekilde; "Peki Nur?" "Nur, kuzum benim ya. Yaşıtız ama daha çok kardeşim gibi çok tuhaf ama içten bir kız. Yani kendini bir şekilde sevdirir şeytan tüyü var. Gerçi beni ilk sevmemiş Can'ı paylaşmamak için direnmişti ama sonra benim için onunla kavga eder oldu." Kıkırdadığımda gülen sadece bendim. "Yani çok yakınsınız." Dudak büzerek söylediklerine göz devirmemek için zor durarak; "Çocukluk arkadaşımsın Gökçen, Nur'u kıskanmak için bir sebebin yok. Senin hayatında doğduğumdan beri varım Nur'u sadece dört yıldır tanıyorum." "Ama ondan bahsederken bile gülümsüyorsun." "Çünkü beni değiştirdiler. Ben oraya gittiğimde tamamen kapalı bir ruh haline sahiptim. Nur benim iyi olmam için çok çabaladı. Hayatımdaki yeri çok ayrı." Fatih tekrar bana bakıp; "Can mı Nur mu?" Can derken sanki tükürür gibiydi. "Can." Ortamı sessizliğe büründü. Otogara gelince; "Sizi de işinizden alıkoydum. Biz kendimiz döneriz." Gökçen; "İşimiz yok ki seni bırakmak için çıktık." Şaşkınlıkla ona bakınca o abisine bakıp ağzından kaçırmış gibi anında gözlerini çekip önüne döndü. Fatih; "Yani gideceğini bildiğimizden bırakalım otobüste sürünme istedik. Hem onlar nereye geçecekler onları da bırakırım." "Teşekkür ederim Fatih abi. Çok düşüncelisin, bize geliyorlar. Bizde kalacaklar." Bir hışımla bana döndü; "Nasıl bizde kalacaklar? Can'da? Sizde bayağı aynı evde?" "Evet, biz zaten aynı evde yaşıyorduk ya hani Antalya'da. Aynı odada demiyorum aynı evde diyorum ne bu tepki?" Kafasını sağa sola sallayarak önüne döndü. Bende arabadan inerken Gökçen'e gel diye dudaklarımı oynattım. O da benimle otogarın içine yürürken peşimizden kalan Fatih'in bizi izlediğine emindim. Bunu bir süreliğine unutmak ister gibi hızla gözlerimi etrafta gezdirdim. Geç kalmıştım ve onla inmiş olmalıydı. "AŞKIM!" Nur'un sesini duyunca kahkaha atarak ona döndüm. Bavullarını bırakmış koşarak bana geliyordu. Kollarımı iki yana açınca anında boynuma sarılıp beni bir iki adım geriletti. "Çok özledim seni çok çok." "Kızım dur üç gün oldu sadece." "O üç gün sensiz çok zordu." Ben kahkaha atarken o da gülüyordu. Onun mizacı böyleydi, sevdiği her canlıya yavşamayı mottosu yapmıştı. Benden kısa olduğu için çok minnoş duruyordu. Ama bunu ona söyleyince çıldırıyordu çünkü boy takıntısı olan bir manyaktı! Ondan ayrılınca peşinde valizlerle boğuşan Can'a baktım. Bunun yanında da benim takıntım oluşuyordu bu kadar uzun olmak zorunda mıydı? "Daha ne kadar inceleyeceksin beni? Eskidim kızım eskidim." Kaşlarımı çatıp kollarımı göğsümde birleştirdim. "Tek özleyenin ben olması ne acı!" Bana bakıp sırıttı. Kocaman kollarını iki yana açıp; "Gel buraya geri zekalı." Hızla ona koşup sarıldığımda elleri anında belimi bulmuştu. Ben kıkırdarken; "Senin şu meşhur Fatih ile ne zaman tanışırım diyordum da bu kadar erken beklemiyordum kızım ya." "Ne saçmalıyorsun oğlum?" "Şu an arkanda bana öldürecek gibi bakan bir it var. Gerçi bu Fatih olsa neden böyle baksın en son sen seviyor diyordun yok o değilse kim bu lan? Sen üç günde ne yaşadın aptal? Ben sana demedim mi bir şekere olmaz en az beş şekere git diye." Geri çekilip omzuna sertçe vurdum. O sahteden kaşlarını çatıp omzunu tutarken ben gülüyordum. Arkamı dönünce bahsettiği yerde Fatih'i gördüm ve ona; "Haklısın Fatih ile tanış." Diye fısıldadım. Sert adımlarla bize ilerlerken gözleri hala belimde olan eldeydi. Tam karşımızda durup sertçe yutkundu. Elini uzatıp Can'a bakarak; "Fatih!" Can da istediği buymuş gibi gıcık bir şekilde sırıttı. Belimden elini çekip ona uzatılan eli tuttu. "Can!" İkili el sıkışırken Fatih oldukça gergin Can oldukça rahat duruyordu. Uzun süren el sıkışmalarından kırmızı ellerle ayrıldıklarında Gökçen gülüyor, Nur olanı biteni anlamaya çalışıyor ben ise umursamazca izliyordum. Bu gerginliği bölen Nur oldu; "Şey hemen eve gitsek? Benim acilen gidermem gereken ihtiyaçlarım var." Tüm gözler ona dönünce olduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Hiçbirimiz ağzımızı açıp bir şey diyemedik.  Kimse bir şey demeyince de bağırarak; "Çişim var çişim hemen gitmezsek şuraya işeyeceğim!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD