PAŞA- KALFA

1043 Words
Mahalleye dönüşümüz oldukça sessiz ve sakin geçmişti. Ortam oldukça gergindi ve bu gerginliğin sebebini anlayamıyordum. Evin önünde durduğumuzda; "Teşekkürler." Gökçen hızla bana bakarak; "Hepimizle tanışmaları için akşam buluşmayı, kafeye gitmeye ne dersin?" Bakışlarım ikiliye döndüğünde Nur kollarını göğsünde kavuşturmuş sallanıyordu. Ona bakıp gülerek git dedim. Hızla arabadan inip eve geçerken Can fark etmez der gibi omuz silkmişti. "Nereye gideceğim Gökçen?" "Her zamanki yere gidelim. Ya da dur oraya gitmeyelim kareokeye gidelim ne dersiniz?" "Kareokeye yarın gidelim bugün olmaz." Bugün olmazdı çünkü Nur'un bugün şarkılardan uzak durması gerekiyordu. Can özellikle tembihlemiş ona sevdiğini hatırlatacak hiçbir şey yapmayacaktık. Aldatılmayı halen sindirememişti ve tekrar hatırladığı anda oturup ağlamaya başlıyor kendine sinirleniyordu. "Nedenini anlamadım ama o zaman direkt yarın buluşalım." Kafamı salladığımda arabadan inmeye başladık. Tam gidecekken kolumda hissettiğim el ile durdum. Elini arkaya uzatmış kolumu tutan Fatih'e baktım. "Efendim?" "Akşam annem yemeğe bekliyor." Kaşlarım kalktı. Anlamsızca ona baktım. Yüzünü öyle çok özlemiştim ki saatlerce baksam bu dört yılı dolduramazdım. "Arkadaşlarım varken doğru olmaz." "Semiha teyzen buna üzülür." Annesinden özellikle böyle bahsetmesinin sebebini biliyordum. Gitmeden önce ikinci annem diye onlardan çıkmazdım ama bunun bir sebebinin kendisi olduğunu biliyordu. Şimdi böyle ne yapmaya çalışıyordu? "Pekala akşam görüşürüz Fatih abi!" Yüzünün aldığı şeklin bozulması ile sırıtarak inip eve geçtim. Annem Can ile konuşuyordu. "Validem çocuk bir dinlenseydi?" Annem sanki düşmanını görmüş gibi yüzünü buruşturarak bana bakıp; "Hah geldi benim kedi yavrusu da bak mırlıyor." Can ile ikisi gülerken kaşlarımı çattım. "Validem demeyi bırakır anne derim!" Anında susup yüzüne sevimli bir gülümseme takınarak; "Sultanım gel otur." Yalandan güldüm, Can anlamamış gibi bize bakarken annem; "Bak oğlum burada kaldığınız vakit boyunca bana Mihrimah validem diyeceksiniz, Rüstem'e de hünkarım." Can afallayarak; "Babanın adı Ekrem değil miydi? Rüstem kim?" Çocuk şimdiden nereye düştüm der gibi bakıyordu. Ona sırıtırken; "Babamın evdeki lakabı Rüstem. Abime de Şehzade bana da Sultanım diyeceksiniz." Can dehşete düşmüş bakışlarını üzerimde tutarken annem; "Nur'a kalfa deriz, sana da paşa deriz. Nur kalfa ile Can Paşa. Hah mükemmel!" Can her an kalkıp şehri terk edecek gibi dururken elleri tuttuğu valizi daha sıkı kavradı. Şu an 4 yıl içinde yaşadığımız her şeyi gözden geçiriyor olmalıydı. Birazdan bitti bu arkadaşlık deyip kapıyı çarpıp çıkacaktı. Olaydan habersiz olan Nur işemiş olmasının verdiği rahatlıkla gülümseyerek içeri girdi. İçeri girmesi ile annemin önünde bir dizini eğerek referans yapıp; "Mihrimah Validem!" Dediğinde bu sefer Can ve ben birbirimize çiftleşen ayı ile kaplumbağa görmüş gibi baktık. Nur'un aradığı eğlence tam olarak annemdi. Daha kötüsü onların denekleri bizdik! * Akşam yemeği için anneme haber vermiş hazırlanmaya odama geçmiştim. Annemde Can ve Nur'u düşünmüş ama Saliha teyzeye ayıp olacağını söyleyerek gitmem gerektiğini belirtmişti. Ama misafir gibi gitmek istemediğim için erkenden gidip yemeklere yardım edecektim. Eskiden hep böyle yapardım. Dar paça kot pantolonum ve üstüne askılı crop giyerek saçlarımı elimle alttan kavrayarak kabarıklığını almaya çabaladım. Gözlerime sadece eyeliner ve rimel sürerek odadan çıktım. Bizimkilerde aşağıda sohbet ediyorlardı. Zaten abim yanıma gide gele onlarla arkadaş olmuştu. Annem ve babam geldiklerinde onları rahatsız etmemek için bir otelde kalıyorlardı bu yüzden merhaba merhabalardı. "Evet sayın saray halkı ben başka saraya görücüye aman misafirliğe gidiyorum." Abim, Can ve Nur gülerken annem kaşlarını çatarak babam ise ne oluyor der gibisinden bakıyordu. Annem; "Selam söyle Saliha'ya." "Tamam validem istersen yaz bir parşömen aracınız olayım?" "Ha?" Onunla daha fazla dalga geçmeden evden kaçtım çünkü Abimgil dediğimi duyar duymaz kahkaha atmaya başlamışlardı. Eğer kalsaydım annem dalga geçtiğimi anlayarak her an terlik fırlatabilirdi. Kendi kendime gülerek üç ev yana geçtim. Bahçeden gelen sesleri ile direkt bahçeye yöneldiğimde kulağıma ulaşan adım ile durdum. "Bak gel konuşalım Sultan ile, böyle nereye kadar oğlum?" "Anne! Bunu sana söylediğime pişman etme beni! Hem o eskisi gibi değil." "Sultan bizim Sultan. Sen aptallık ediyorsun Fatih! Sana o zaman da dil döktüm, bu kızı üzme o benim de kızım sayılır dedim dinlemedin. Şimdi pişman oldun sürünüyorsun!" "Sana yanımda ol dedim sen beni karşına alıyorsun anne! Demek ki o zaman ona böyle hissetmiyormuşum." Duyduğum cümleler beynime balyoz yemişim gibi hissettirince bir adım geriledim. Şimdi bana farklı hissediyordu. Bana nasıl farklı hissedebilirdi? Yalan olabilir miydi? Yutkunup yeni gelmişim gibi; "Saliha teyze?" Bahçeye geçerken kendi kendime telkinler veriyordum. İçeri geçmemle bana bakan üçlüye baktım. Gökçen oda buradaydı, biliyordu. Aramıza giren kilometreler ve abisiydi. Şimdi yan yana olmamıza rağmen çok uzaktık. Bir daha da yakınlaşamayacaktık. "Kuzum, ne zaman geldin?" Saliha teyzenin titrek sesi olanları duymasam bile beni düşündürtürdü bu yüzden; "Yeni, bir şey mi oldu? Neden öyle bakıyorsunuz?" Gökçen; "Akşam gelirsin demiştik." "Misafir gibi sadece yemeğe gelmeye gönlüm el vermedi. Her zamanki gibi erkenden gelip yardım etmek istemiştim. Bu bir sorun mu oldu?" Kimse cevap vermezken bir adım gerileyerek; "En iyisi akşam geleyim." Arkamı döndüğümde Saliha teyze kolumu tutarak; "Ay yok deli kız nereye gel. Biz de Fatih'in bir sorununu çözmeye çalışıyorduk. Ondan seni görünce afalladık." Şimdi sorunu sormasam duyduğumu anlarlardı, sorsam da fazla meraklı görünmemeliydim. "Hayırdır ne sorunu var ki Fatih abinin?" Üçü hızla bakıştı. Gökçen; "Annem işte bilirsin evlen diye tutturdu." Anladım der gibi kafa sallayarak onayladım. "Annemde aynı abime yapıyor, çok iyi anlıyorum." Gülümseyerek söylediklerime güldüler. Evet, potansiyel gelin olduğumun bilincindeydim ama şu an onu buraya yansıtmak aptallık olurdu. Ve onunla bir gelecek neden eskisi gibi heyecanlandırmıyordu beni. "Sen ne düşünüyorsun?" Saliha teyzenin sorusu ile afallayarak ona baktım. "Evlilik hakkında mı abim hakkında mı?" "İkisi de." "Abim severek evlenmek istiyor ki bende öyle. Birini sevmeden yapılan evlilik sadece iki tarafa eziyet bence. Abim için zamanı gelmiştir ya da gelmemiştir bilemem ama benim için çok erken daha yaşım kaç?" Saliha teyze; "Niye öyle diyorsun kızım? Aşk, sevgi ne zaman olacağı belli mi olur? Bir bakmışsın tutulmuşsun ya da zaten varmış." İmalı sözlerine gülümsedim. "Yaşı olmaz zaten bir şey demiyorum ki ona teyzem. Sadece insan doğru insanı bulduğuna da emin olmalı bir hayattan bahsediyoruz. Eskisi gibi görücü usulü ile dönmüyor ki işler. Öyle olsa çoktan evlenmiştim." Gülerek söylediklerimle hepsi şaşırarak bana bakakaldılar. Fatih; "Ne? Bu ne demek şimdi?" "Hastanedeki teyzeler gelenin parmağına bakmayı severler, torunlarının fotoğrafları hep yanlarında olur. Bekar hemşirelere gösterirler. Çok kez başıma geldi." Ben gülümserken onlar gülmüyordu. Tuhaf olan Gökçen bile suratsızdı. Bana bakıp; "Neyse zaten önemli olan aşk , sevgi değil mi? Yakalanmışsındır sen belki de." Yüzsüz gibi ikinci kez itiraf etmemi mi bekliyorlardı benden? Bunu yapacak biri değildim. Bir kere gururumu incitmişti bir kere daha bunu yapmasına izin vermeyecektim. Ben dimdik ayaktaydım, gözüme bakan oydu.  "Yakalanmadım sanırım. Hayranlık beslediğim olmuştu ama aşk sanmıyorum." 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD