GERİ DÖNÜŞ

1312 Words
SULTAN; Yüzümdeki yalandan gülümsemeyi derinleştirdim. Son 4 yılda epeyce ustalaşmıştım. Bugün benim içim milat sayabileceğimiz bir gündü. Ben bugün Antalya'dan evime İzmir'e dönüyordum. Derin bir nefes aldım. Okulumu bitirmiştim. Zar zor geçen bir 4 yıl. Mahalleden ayrılmak çok zor olmuştu. Ya da ailemden. Küçüklükten aşık olduğum mahallem büyüdükçe bana dar gelmeye, boğmaya başlamıştı. Bunda onun da payı vardı. Fatih! Gözümü açtığımda yanımdaydı. Büyüdüğümde yanımdaydı. Her zaman yanımdaydı. O benim en yakın arkadaşımın abisiydi. Aramızda 5 yaş vardı. Lise sonda büyük bir cesaretle karşısına çıkmış onu sevdiğimi söylemiştim. Hoş onun dışında herkes biliyordu. O da biliyordu! Gülmüştü. Acımasızca bana gülmüş 'Abim daha küçüksün duygularını anlamaman çok normal, hayranlıktır o.' Demiş sonra da saçlarımı karıştırarak sevmişti. Her şeye hazırdım. Reddedilmeye, kabullenmeye ama sevgimin küçümsenmesine hazır değildim. Sonrasında ondan kaçmıştım. Gökçen ile daha az buluşur, onlara gitmez olmuştum. Abisi ile konuştuğumu bilmesine rağmen içeriğini anlatamamıştım. Utanıştım. Çok geçmeden Fatih'in başka bir ile okumaya gideceğini öğrenmiştim. Liseden sonra okumamıştı ve bir anda okumak istemesi hepimizi şoka sokmuştu. Gökçen bana üzülerek hayatında biri olduğunu onun için onunla aynı yerde okumak istediği için okumak istediğinden bahsetmişti. Ona beni sevmediği için kızmıyordum. Ona kızma nedenim küçük görmesiydi. Sevgimi aşağılamasıydı. O gün gittiği o gün onu son görüşüm oldu. Vedalaşmamış ondan köşe bucak kaçmıştım. Gökçen onun üzüldüğünü söylemişti. Küçük kardeşi olarak beni görmek istediğinden bahsetmişti! Tam o gün bitirmiştim. Sevgiye dur diyemezdim ama onu frenlemeyi öğrenmeye başlamıştım. Önce ona abi demeye alıştım. Yıllarca içim acıyarak derdim. O zamandan sonra içimden gelen oydu. Seviyordum ama bu ona göstereceğim anlamına gelmiyordu. İçimde başlattığı o yangın sönmüyordu. Bir şey yapmamasına rağmen affedemiyordum. Liseyi bitirene kadar geldiği zamanlarda evden kaçmış, babaanneme kalmaya gitmiştim. Haberim yokmuş gibi davranmıştım. Bu durum bizimkileri kızdırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Sahi bizimkiler diyorum ya Gökçen; aynı sınıfta olan kayıp ikizim. Her şeyimiz benziyordu. Tek fark onun simsiyah olmasıydı. Siyaha aşıktı biraz da çatlaktı. Hakan; aynı sınıfta olan diğer kayıp ikizim. Sırdaşımdı. Belki de Gökçen'den çok onunla konuşurdum, kapalı kutuydu. Kardeşi Melih; grubumuzun haylaz çocuğu diyeceğimiz tipti. Eren abi; Fatih ile yakınlardı. O da o sebeple bizimle aynı gruptaydı. Benim gibi itmeyen gönül yangını vardı. Ve bunu sadece ben biliyordum. Dertlinin halinden dertli anlardı. Zeynep; bizim yangının adı. Eren abinin gönül yangını. Sessiz, sakin bir kızdı. Ama iyi dert ortağıydı. Ve en değerlim Selim. Namı değer şehzadem abim. Bende hep dertliydim! Liseyi bitirmemle bizimkilerle büyük bir kavgaya tutuşmuştum. Babam inatla şehir dışında okuyamazsın diyordu. Annem ise içimden geleni yapmamı. Tercih zamanı bizim gruptan kimseye haber etmeden halletmiştim. Babam da zamanla alışmıştı. Pılımı pırtımı toplayıp Antalya'ya okumaya göçmüştüm. 4 yıl boyunca annemler sık sık gelmiş, ben de tatillerde gitmiştim. Özellikle Gökçen ile konuşuyor o fark etmeden istediğimi öğrenip abisi yokken İzmir'e dönüyordum. Ama bu 4 yıl geride kalmıştı artık 22 yaşındaydım ve bir lise öğrencisi değil hemşireydim. Otobüs durduğunda gülümsedim. Mahalle her zamanki gibi adetlerini bırakmamış ve geri döndüğüm için sokakta boydan boya masalar kurulmuştu. Otobüsten indiğimde karşımda gördüğüm abimle hızlanıp kollarımı boynuna doladım. "Şehzadem!" "Ulan kızamıyorum da nasıl özlemişim." Kıkırdayarak ellerimi daha da sıktım. O da belimden kavradığında bir iki dakika öylece kaldık. Ayrıldığımızda kaşlarını çatarak; "Saçların nerede?" Kıkırdamadan yapamadım. "Antalya'da kalmak istediler bende getirmedim." Kaşları çatılı yüzümü inceledi. Sonra kocaman gözlerle; "Bu etek ne güzelim?" "Çok güzel değil mi şehzadem baksana efil efil." Bana bakıp göz devirirken bana takıldığını bildiğimden takmıyordum. Gözlerindeki ışıltı belli ediyordu. Özlemişti beni. En son 4 ay önce gelmişlerdi. Mezuniyetime aile katılımı olmadığından sadece onlara attığım fotoğraflardan görmüşlerdi. "Sultanım hadi." Kıkırdadım. Annem Mihrimah adını o kadar seviyordu ki abime Selim bana Sultan adını koymuştu. Bana sultanım abime de şehzadem diye geziniyordu. Ona da validem dememiz için zorluyordu. Yakında evde kaftan falan giydirmeye başlardı. "Ne kıkırdıyorsun kızım?" "Annemi düşünüyorum ne yapıyor?" "Valla iki gündür dört dönüyor. Semiha teyzenin burnundan getirdi." Gülümsemem düştü. Semiha teyze Gökçen ve Fatih'in annesi. Annemin en yakın arkadaşıydı. Artık mahalleye dönmüştüm illaki onu da ailesini de görecektim. Bu kadar düşünmeye gerek yoktu. Araba hızla mahalleye ilerlerken abimle klasik okul konuşmalarımızı yapıyorduk. "İş? Onu ne yapacaksın güzelim?" "Valla şehzadem biliyorsun Can'ın abisi doktor. O ben halledeceğim dedi. Dün de konuştum onun çalıştığı hastane de pazartesi iş başı yapacağım. Anlayacağın maaşımı doya doya yiyebiliriz, hadi yine iyisin." Kahkaha atarken onu izledim. Çok özlemiştim. Bana bakıp göz kırparak; "Çocukları da özledim." "Valla ayrılalı saatler oluyor ama bende." Dudaklarımı büzerken üzüldüm. Can, Nur, Demet, Esma ve Emir ev arkadaşlarımdı. Emir tıp okuyordu Can diyetetik kalanımız hemşirelikteydik. Abim ve babam önce karşı çıkmışlar devamında onları tanıyınca onaylamışlardı. Zaten Emir ve Demet nişanlılardı. Ofladım. Mahalleye girdiğimizde abim; "Gazan mübarek olsun sultanım." Ona kıkırdarken arabadan indim. İnmemle kocaman kalabalığın beni karşılaması bir oldu. Ve o kalabalığı yararak gelen annem; "SULTAAAAAAAN!" Ellerimle yüzümü kapatıp sakinleşmeye çalışarak bana koşan anneme yürüdüm ve sarıldım. O kadar sıkı sarılıyordu ki irkildim. Bir süre bana sarıldıktan sonra öpmüş koklamış ve sırasını savarak kenara çekilmişti. Babam kolunun altına alıp saçlarımı öperken bizimkilere baktım. Gökçen yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Ona göz kırpıp kolumu açtığımda aynı annem gibi koşmaya başlamıştı. Onun bana hızla çarpması ile bir iki adım geriledim. "Yavaş kızım, daha yeni bulduk kaybetmeyelim." Hakan'ın alaylı sesine güldüm. Gökçen ağlayarak çekilip; "Çok güzelleşmişsin, saçların çok yakışmış. Seni çok özledim." "Bende seni özledim kuzum." "Tabi canım ondan sürekli geldin!" Tam ağzımı açacakken abim; "Oho kızım sen buna laf yapıyorsan pazartesi iş başı yapıyormuş buna da küsersin." Dudaklarımı ısırırken Gökçen'in tepkisine baktım. Önce dudağını sarkıttı sonra gözleri dolu dolu bana baktı. "Ne demek pazartesi ya? Vermiyorum izin!" Ben ona kıkırdarken gelen herkesle bir bir sarıldım. Geriye kalan iki kişi vardı. ilk Eren abiye döndüm; "Eren abi." "Cimcime." Kollarına girdiğimde kısa saçlarımı karıştırdı ona kaş çatıp; "NE cimcimesi abi ya karıştırma şu saçlarımı!" O bana gülerken bende kalan diğer isime döndüm; "Fatih abi." Onu geçen 5 yıldan sonra ilk kez görüyordum. O da beni ilk kez görüyordu. Gözlerinde anlamdıramadığım o duygularla bana bakıyordu. Duraksadı. Herkesin durduğunu hissettim. Sesim onları şaşırtmıştı. Çünkü Eren'e nasıl sıradan abi dediysem ona da öyle demiştim. Tam 5 yıl buna çalışmıştım ben! Karşısında titreyecek halim yoktu ya. Kollarının arasına girip sarıldım. Kalbim artık hızlı atmıyordu. Bir şeyleri umut etmiyor, fazla düşüncelere kapılmıyordum. Abim yanıma gelip kolunun altına alarak masaya yürüttü. Tüm mahalleli ile selamlaşıp şakalaşıyordum. Masada Gökçen, Fatih, Melih karşıma; abim sağ yanıma Hakan sol yanıma onun yanına da Eren ve Zeynep oturdular. Zeynep gülerek; "Kız Antalya nasıldı? Özlersin şimdi." "Sorma kuşum daha şimdiden özledim." Kıkırdarken abim seslice nefes verip; "Hadi oradan özlediğinin Antalya olmadığını hepimiz biliyoruz." Masada kahkahalar artarken bende güldüm. Gözlerim onu bulduğunda gülmüyordu sadece beni izliyordu. Ona normal bir şekilde bakıp kafamı Gökçen'e çevirdim. O da kahkaha atıyordu. Hakan; "Abi açma konuyu bak aklıma o Can bozuntusu geldi." Benim kahkaham artarken onlar gülmüyordu. Bir de bu vardı. Hakan deli gibi Can'ı kıskanıyordu. Neymiş, beni elinden almış. Olmayan kardeşini tekrar kaybetmiş. Tam ağzımı açacakken çalan telefonumla sustum. İyi insan lafın üstüne arardı. Ya da iti an çomağı hazırla da diyebilirdim. "Efendim?" "Benim güzelim ne yapmış, indim diye aramadın zilli?" "Aman be Can kuşum abimi görünce hepinizi unuttum." Abim aferin deyip sırıtırken telefondan Can; "Hakan orada mı Hakan?" "Yanımda." "Selam söyle de ki beni çok özlemiş hasretimden dayanamadığından aynı hastaneye başvurmuş ve işe alınmış de." Kalakaldım. Bir an idrak edemeyerek boş boş bakındım. Sonra cırlayarak; "Ne?" "Kızım Nur'u da aldım geliyorum yanına." "Oha, oha, oha. Peki ya aileniz?" "Abisi yanında sence?" Kıkırdadım. Bunu hep unutuyordum. Nur ve Can kardeşti. "Çok heyecanlandım bekliyorum dört gözle." "Tamam bekle, konuşuruz. Hakan'a selam söyle ve dediklerimi ilet!" Telefonu kapattığında gülerek Hakan'a bakıyordum. "Ne oldu güzelim?" "Can buraya geliyormuş. Benim çalıştığım yerde işe başlamış." Masa derin sessizliğe kapanırken Zeynep, Gökçen ve ben gülüyorduk. Abim bunlarla uğraşılmaz der gibi kafasını sallıyordu. Gözüm yeniden ona kaydı. Bakışları yine bendeydi. Kaşlarımı kaldırdım. Ne oldu dercesine, hafifçe gülümsedi. Bende ona gülümseyip yemeklere döndüm. Bir şeyler döndüğü belliydi. Ve tüm masanın bildiği de. Benim bilmediğim bir şeyler vardı. Hepsinin üstümdeki bakışından bunu anlamak kolaydı. Ofladım, daha yeni gelmiştim ama sanki hiç ayrılmamış gibiydim. Dudaklarımı büzüp yemeğe odaklandım. Aşktan önce gelen bir şey vardı; Yemek! 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD