Sabah ikizleri uyandırmak için odalarına girdim. ‘’Uyanın bakalım uykucular.’’ dediğimde ikisi de yorganlarını başlarına çekip mızıldanmaya başladılar. Yorganlarını geri çektim. ‘’Hemen kalkmazsanız geziyi unutun.’’ Gözleri anında açıldı.
‘’Geziye mi gideceğiz?’’ dedi Çiğdem. Sevinmek için benden gelecek cevabı bekliyordu.
‘’Öğretmeniniz gezi düzenlemiş gitmezseniz olmaz.’’
İkisi de yataktan fırlayıp üzerime atlayınca hep beraber yere düştük. Yanaklarımdan öpüp duruyorlardı. ‘’Canım ablam.’’ diye de yağ çekiyorlardı.
Yerde debelenirken annem içeri gelmiş bizi izliyordu. ‘’Kızarttığım patatesleri de ben yiyeyim artık.’’ deyince ikizler üzerimden kalkıp koşarak mutfağa gittiler.
‘’Bir patates kızartmasına sattınız demek ablanızı.’’ diye arkalarından tatlı bir sitem gönderdim. Yerden kalkarken annemle gülerek birbirimize bakıyorduk. İkimizin de düşünceleri az çok aynıydı; geziye vereceğimiz para bizi zora sokmuştu ama onların bu mutluluğuna değerdi.
Kahvaltıdan sonra işe geldiğimde Suay Bey yanımıza geldi. ‘’İnci, Leyla beraber müşteriye gideceksiniz.’’ deyince ikimiz de ‘Tamam’ dedik. Bazen müşteriler eve çağırıyordu biz de bir araba dolusu kıyafetle gidip alışverişlerini ayaklarına götürüyorduk.
‘’Gideceğiniz müşteri; İkbal Yavuz, altmış yaşında arkadaşının vereceği davet için kıyafet istedi. Ona göre seçim yapın Talha müşterinin evinden dönünce hemen yola çıkın.’’
Adres bilgisini aldıktan sonra götüreceğimiz elbiseleri seçtik. Talha gelince de elbiseleri arabaya yükleyip yola çıktık.
‘’Millet mağazayı ayaklarına çağırsın biz de parasızlıktan sürünelim.’’ Leyla yine başlamıştı sitem etmeye.
‘’Şikayet etme.’’ dedim cevap olarak. ‘’En azından çalışacak bir işimiz var.’’
‘’Senin şu iyimserliğinde beni bitirdi.’’
Sözlerine daha fazla cevap vermedim. Verilen adrese geldiğimizde eve baktım. Üç katlıydı ama aşırı büyüktü içinde olduğu bahçeyi de sayarsak küçük bir köy kadar yer kaplıyordu. Nöbet tutan korumalar bahçede belli aralıklarla bekliyordu.
Evin çalışanlarından biri karşılayıp yol gösterdiğinde kıyafetleri geniş salona taşıyıp seyyar askılığa özenle yerleştirdik. İçeri gelen kadına baktım. Boyu ne kısaydı ne de uzun, saçlarını tepesinde sıkı bir topuz yapmıştı. Yüzünde yaşına uygun hafif bir makyaj vardı. Dizlerinde bir etek ve üzerinde şık bir gömlek giymişti. Ayağındaki topuklu ayakkabılarla yürüyüşünde bile zenginliğinin verdiği bir hava vardı.
‘’Benim için neler getirdiniz bakalım?’’ dediğinde elbiseleri tek tek gösterdik. Birkaçını denemek için kenara ayırtmıştı.
Askılıktaki elbiseleri incelemeye devam ederken ‘’Anne, Yağız evde mi?’’ diye bir ses duyuldu. Sesin ardından içeri girenle göz göze geldik. Sarp’ın burada ne işi vardı? Gerçi anne diyerek gelmişti onun evinde miydim? Beni gördüğünde o da şaşırmıştı.
İkbal Hanım içeri gelene döndü. ‘’Bir saat önce çıkmıştı oğlum, hayırdır sıkıntı mı var?’’
‘’Son yaptığımız işle ilgili bir şey soracaktım.’’ Bakışları hala üzerimdeydi. Annesine yaklaşıp kulağına bir şeyler söyledi. Ne söylediyse diğeri sadece başını sallamakla yetindi.
Çıkıp gittiğinde işime devam ettim ama biraz huzursuz olmuştum bu şekilde karşılaşmak istemezdim. Yaptığım işten utanmıyordum huzursuzluğum sebebi onu tersledikten sonra evinde karşılaşmamdı.
İkbal Hanım bir saatin sonunda beş farklı elbiseyi almaya karar vermişti. Faturayı kesip, elbiseleri toparladık ve tekrar mağazaya döndük. ‘’İnci, o adamla aranda ne var?’’
‘’Hangi adamla?’’ dedim Leyla’ya.
‘’Anladın işte. Önce üst üste mağazaya geldi ve gözü hep sendeydi gittiğimiz evde de yine sana bakıyordu.’’
‘’Saçma saçma konuşma ağabeyim olacak yaşta adam.’’
Sözlerimle gözlerini devirdi. ‘’Sanki kırk yaşında sen de abarttın.’’
İç çekip yanından uzaklaştım. Leyla karakteri gereği fazla rahat biriydi ne söylesem karşılığında bir cevabı olacaktı.
Günün geri kalanı sıradandı neyse ki Sarp yine buraya gelmek gibi bir eylemde bulunmamıştı. Akşam eve geldiğimde kardeşlerimi neşe içinde çanta hazırlarken buldum. Cıvıl cıvıl gezecekleri yerleri anlatıyorlardı. Önce babamın yanına gidip biraz sohbet ettim. Durumundan dolayı evden çıkaramıyorduk sadece yazları balkona bir yatak ayarlayıp oraya alıyorduk böylece temiz hava alabiliyordu ama kış gelince tamamen eve kapanıyordu ben de akşamları dışarıda gördüklerimi ona anlatıyordum.
Babamla sohbet ettikten sonra da kardeşlerimin yanına geçip onları dinlemeye başladım. Sanki gezi diye uzaya çıkacaklardı o kadar hevesliydiler ki! Onları böyle görünce içim biraz cız ediyordu daha fazlasını vermek isterdim ama elimden gelmiyordu. Babamın ihtiyaçlarını karşılamak biraz pahalıydı. Engelli maaşı vardı ama yetmiyordu. Hasta beziydi, ilaçlarıydı çok tutuyordu.
Annem akşam yemeğini hazırlarken ben de babamın yemeğini yediriyordum. Çorbasının son yudumunu içirdiğimde telefonum çalmaya başladı. Yabancı bir numara arıyordu. ‘’Efendim.’’ diyerek cevapladım.
‘’Merhaba, İnci ile görüşecektim.’’
‘’Benim buyurun.’’ Sesi yabancıydı. Tanımamıştım ve erkekti.
‘’Numaranızı Ayşe abladan aldım. Eşim hastanede acil doğuma aldılar annem gelene kadar yardım için gelebilir misiniz?’’
Bir an duraksadım ama geri çevirme lüksüm yoktu. ‘’Olur ama en fazla sabaha kadar kalabilirim sonrasında işe gideceğim.’’
‘’Annem yola çıktı otobüs sabah gelmiş olur hemen gelebilirseniz sevinirim.’’
Hangi hastanede olduğunu öğrenip telefonu kapattım. Babam yüzüme üzgün gözlerle bakıyordu. Yanağını öpüp kısa saçlarını okşadım. ‘’Ben iyiyim babam üzülme sakın. Ayrıca iyi bir işim var bu ek işi zevkine yapıyorum. Evde rahatça dinlenmek batıyor işte.’’ dedim gülerek. Onunda yüzünde bir gülümseme oluştu ama yalan söylediğimi biliyordu.
‘’Yorma kendini kızım size yük olmak zaten ağır geliyor.’’
‘’Baba, on sekiz yaşıma kadar sen çalışıp bana baktın ben ise sadece üç yıldır sana bakıyorum. Ödeşmemiz için önümüzde uzun yıllar var o yüzden evde tembellik yapmanın keyfini çıkar.’’
‘’Evin reisi sensin nasıl diyorsan öyle olsun.’’ dediğinde yanağından bir kez daha öpüp yanından ayrıldım.
Hızlıca karnımı doyurup kardeşlerimle vedalaştım. Yarın doğrudan işe geçeceğim için onları göremeyecektim. ‘’Öğretmeninizin sözünden çıkmayın tamam mı?’’
‘’Tamam abla.’’ dedi ikisi de aynı anda.
‘’Harçlığınızın hepsini harcayabilirsiniz ama geri dönene kadar yetecek şekilde harcayın.’’
Başlarını salladıklarında ikisini de öpüp hastaneye gitmek için yola çıktım.
Söylenilen odaya geldiğimde içeridekileri biraz karışık bir halde buldum. Figen evde düştüğü için kanaması olmuştu ve acil sezaryen yapılmıştı. Ayağı belden aşağıya tamamen alçıya alınmıştı ve ağrıları olduğu için de bebeğe pek bakabilecek durumda değildi. Yattığı yerde bile zor hareket ediyordu.
Kocası ne yapacağını pek bilemez haldeydi. Bebek acıkmıştı ama karısının tarifiyle mama yapmayı beceremiyordu. Kardeşlerim ikiz olunca annemle birlikte büyütmüştük. Alışkındım bu tür durumlara.
Hızlıca bebeğin mamasını hazırlayıp karnını doyurdum ve bezini değiştim zaten yeni doğduğu için sürekli uyuklar haldeydi. Figen için yapabileceğim pek bir şey yoktu kocası karısına yardımcı oluyordu sadece bebek konusunda fazla bilgisizdi.
‘’Annem gelene kadar Elmas’a baksanız yeter.’’ demişti Şükrü.
Çok tatlıydı minik Elmas para falan vermeyelim gel bak deseydi yine kabul ederdim. Arada cılız sesler çıkarıyor sonra yine uyuyordu.
Saat ilerleyince Şükrü ‘’Bekleme salonunda olacağım Figen’in bir ihtiyacı olursa çağırırsın.’’ diyerek odadan gitmişti. Ben varken burada kalmak istememişti ki kalması beni de rahatsız ederdi.
Figen sabaha kadar ağrılardan pek uyuyamamıştı ama kocasını çağırmamıştım yapılacak bir şey yoktu. Elmas’ın ihtiyaçlarını gidermekte kolaydı. Sabah erkenden annesi gelince ücretimi alıp hastaneden ayrılmıştım.
Mağazaya geldiğimde açılması için bir saat daha vardı. Personel dinlenme odasına geçip koltuğa uzandım biraz dinlenmek istiyordum.
Leyla’nın seslenmesiyle uyandığımda mağaza açılalı bir saat olmuştu. ‘’Uyuyakalmışım, neden daha erken uyandırmadın?’’ dedim.
‘’Suay Bey gelene kadar uyu dinlen istedim.’’
‘’Fark etti mi?’’ dediğimde başını hayır anlamında salladı.
‘’Gece hastanede miydin?’’
‘’Evet.’’ Koltuktan kalkıp hızlıca iş kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Hepimiz aynı renk pantolon ve gömleği giyiyorduk.
İşime geri döndüğümde her şey sıradandı. Neyse ki yarın bizim için de tatil günüydü de doğru düzgün dinlenebilecektim bu haftam aşırı yorucu geçmişti.
Gün bittiğinde mağazayı kapatmak üzereyken bir adam gelmiş elindeki çiçekleri bana teslim edip gitmişti. Üzerindeki notu alıp baktım.
‘Seni özledim. Sarp.’ yazıyordu.
‘’Hayırdır?’’ diyen Seçil’e baktım.
‘’Önemli değil.’’ dedim ve notu elimde buruşturdum çiçeği de bulduğum ilk çöpe attım.
Eve geldiğimde kardeşlerim olmayınca fazla sessiz gelmişti. Birbirlerine hem bağlıydılar hem de sürekli kavga ediyorlardı alışmıştık o seslerine.
Babam uyuduğunda annemle yine mutfakta oturuyorduk. Şükrü’nün verdiği parayı verdim. ‘’Mutfak için kullanırsın anne.’’ dedim.
‘’Alın terine sağlık kızım en azından birkaç gün makarna yemeyeceğiz.’’ deyince güldüm.
‘’Yemeyiz iş çıktıkça giderim yine.’’
Parayı mutfak parasını sakladığı kavanoza koydu. ‘’Bir kahve yapsan da karşılıklı içsek kızım.’’ deyince oturduğum yerden kalktım.
Kahveleri yaptığımda karşısına oturdum. ‘’İnci sana bir şey söyleyeceğim.’’ deyince yüzüne baktım biraz sıkıntılı gibiydi.
‘’Hayırdır anne.’’ dedim.
‘’Bugün evimize bir misafir geldi.’’
‘’Misafir?’’ diyerek sordum. Bize kimse gelmezdi yani apartmandan komşular vardı annemin evden çıkamadığını bildiklerinden keklerini, böreklerini alır dedikodu yapmaya gelirlerdi ama onları da misafirden saymazdım sonuçta yıllardır burada bir aradaydık.
‘’Tanımıyorum. Oğlu seni görmüş beğenmiş annesi de görüşmek için buraya gelmiş.’’
Annemin söyledikleriyle şaşkınca yüzüne bakıyordum. Kimdi ki evimi bile biliyordu? ‘’Bilmiyorum anne kimseyle görüşmüyorum.’’ dedim hissettiğim suçluluk duygusuyla.
‘’Asılmasın yüzün.’’ derken elimi tutmuştu. ‘’Senin kimseyle görüşmediğini biliyorum sevgilin olsa saklamaz söylersin.’’ Haklıydı olsa söylerdim annemden bir şey saklamazdım. ‘’Kadın çok hanımefendiydi. Giyiminden, konuşmasından anladığım kadarıyla durumları da iyi sanırım çalıştığın yerde oğlu seni görmüş oradan da bize kadar ulaşmışlar. Geri çevirmedim ama tamam da demedim senin ne düşündüğünü bilmek istiyorum.’’
‘’İstemiyorum.’’ Kendimden emin konuşmuştum. Ailemi tek başına bırakıp hiçbir yere gitmezdim.
‘’Kızım, ömrünün sonuna kadar bize bakamazsın en azından bir kez düşün.’’
‘’Anne ben evlenip gidersem siz ne yapacaksınız? Sen babamı evde tek bırakıp çalışamazsın, babamın engelli maaşı kendi ihtiyaçlarına bile yetmiyor. Kardeşlerim daha küçük okula gitmeleri gerekiyor ve bu yüzden masrafları çok, bana nasıl evlen dersin?’’ Biraz sert çıkmıştım ama söylediklerimde haklı olduğumu biliyordu.
‘’Bizim yüzümüzden hayatın bitti bunu kabullenemiyorum.’’
Yine ağlamaya başlamıştı. ‘’Ben şikayetçi değilim hayatımdan memnunum sen de daha fazla düşünüp kendini üzme ve bir kez daha gelen olursa kapıdan kovabilirsin.’’
Annemi mutfakta bırakıp odama gittim biraz daha karşı karşıya durursak ben de ağlayacaktım. Neden hepsi bana yük oluyormuş gibi hissediyordu ki? Ben onların kızıydım çalışıp aileme bakmam normaldi. Babam kazaya kadar bize bakmıştı ama bir kez olsun kendimi ona yük oluyormuşum gibi hissetmemiştim onların da bunu hissetmelerini istemiyordum.
Yatağa yattığımda gözümü zorlayan yaşları akmadan sildim. Gelen kadın kimdi bilmiyordum ama tahminim vardı. Aklıma gelen tek kişi Sarp’tı. Gerçekten arkadaş olalım deyip annesini görücü olarak mı göndermişti? Evlenmek için önümde hiç engel olmasa da adam benden büyüktü. Ben daha yirmi bir yaşındaydım o ise otuz yaşında falandı böyle bir ilişkiyi neden kabul edecektim ki?