Geceyi yine hastanede geçirmiştim. Hastanede uyuyordum ama tam olarak dinlenmemi sağlayacak derin bir uykuya dalamıyordum bu da yormuştu. Zaten bu gece son kez gidecektim Şerife teyze yarın taburcu olacaktı.
Annem nasıl olduğumu sormak için her aradığında kendini yoruyorsun diye sitem ediyordu ama başka çarem yoktu. Eve gidemediğim bu dört gün içinde kazandığım para sayesinde uzun bir süre kardeşlerim ve babamın yiyecekleri yemekleri dert etmeyecektim. Annemle ben bir şekilde idare ederdik ama onlar edemezdi. İkisi daha çocuktu diğeri yatalak hastaydı sağlıklı beslenmeleri önemliydi.
Müşterilerle ilgilenirken Sarp denen o adam yine gelmişti. Gelen diğer müşterinin yanına kaçarcasına gittim ve Sarp ile ilgilenmesi için Seçil’den rica ettim. Kendi müşterimle ilgilenirken karar veremediği iki elbise arasında bocalamalarını dinliyordum.
Yarım saat boyunca hangisini alsam diye kendisiyle tartışmış son olarak ikisini de almaya karar vermişti. Ödemesini yaparken elbiseleri özenle paketleyip verdim.
‘’Kız, şu adam niye sürekli sana bakıyor?’’
Leyla’nın sorusuyla bakışlarım Sarp’a çevrildi. Neden hala gitmemişti ki? Seçil adama kıyafetleri anlatıp duruyordu da pek dinliyor gibi değildi. Göz göze geldiğimizde hemen başımı çevirdim. ‘’Ne bileyim neden bakıyor!’’ dedim ve gelen müşteriyle ilgilenmek için uzaklaştım.
Müşterim gittiğinde kabinde kalan elbiseleri askılığa yerleştirirken ‘’Merhaba!’’ diyen sesle Sarp’a baktım.
‘’Saatlerdir buradasınız alışveriş yapmayacaksanız lütfen gidin.’’ Sesim sertti.
‘’Seni bekliyordum.’’
Suay Bey’in keskin bakışlarını gördüğümde elimdeki elbiseyi hızlıca askılığa astım ve Sarp’a döndüm. ‘’İşimden kovdurmak istiyorsan beklemeye devam et böyle bir niyetin yoksa da bir daha buraya gelip beni zor durumda bırakma.’’ Arkamı dönüp yanından uzaklaştığımda sessizce gittiğini gördüm.
Akşama kadar ayakta koşturup durmuştum sonrasında da hastaneye gelmiştim. Şerife teyze beni görünce yüzünde geniş bir gülümseme oluşmuştu. ‘’Benim İnci kızım gelmiş.’’ dediğinde ben de gülümsedim.
Ayşe Abla hazırlanıp gittiğinde baş başa kalınca yanına oturdum. Kitaplarda yazmayan çok değişik hikayeler anlatıyordu. Laf arasında da televizyonlara saydırıyor; Bizim zamanımızda sohbet eder böyle masallar anlatırdık şimdi herkes o kutunun karşısında suspus oturuyor, diyordu. Ne diyebilirdim haklıydı!
Akşam ilerlerken yemeğini yedirip, bezini değişmiştim. Uzamış tırnaklarından şikayet edince de çantasında bulduğum tırnak makasıyla tırnaklarını kesmiştim.
Hiç tanımadığım birinin temel ihtiyaçlarını gidermekten iğrenmem gerekiyorsa bile iğrenmiyordum. Babamla birlikte alışmıştım bu duruma.
Uyuduğunda biraz dinlenmek için refakatçi koltuğuna kıvrıldım. Neyse ki odası tek kişilikti de içeride başka hasta yoktu. Gece yine kontrol etmek için sürekli uyanıp durmuştum sabah olduğunda da kahvaltısını yaptırırken Ayşe abla gelmişti.
‘’Ben devam ederim sen işine geç kalma.’’ deyince kahvaltı yaptırma işini ona bırakmıştım. Ücretimi verdiğinde ikisiyle de vedalaşıp hastaneden ayrıldım. Bugün taburcu olacakları için tekrar gelmeyecektim ama Ayşe abla benden çok memnun kaldığını yine hastaneye yatma gibi bir durum olursa arayacağını söylemişti. Umarım öyle bir durum olmazdı para kazanacağım diye birinin hasta olmasını istemezdim.
Günüm sıradan geçmişti. Sarp da neyseki bugün gelmemişti de zor durumda kalmamıştım. İşten çıktığımda dolmuş durağına yürürken yanımda bir araba durdu ve arka kapısı açıldı. ‘’Tekrar merhaba!’’ diyen sesle Sarp’a baktım. ‘’Sözünü dinledim işyerine gelmedim ama izin ver evine bırakayım.’’
‘’Deli misin, ne diye takıldın peşime? Rahat bıraksana beni!’’ Terslemiştim ama hak etmişti.
‘’Tanışmak istediğimi söylemiştim.’’
‘’İstemiyorum.’’ dedim ve yürümeye devam ettim.
Arabadan inip ardımdan geldi. ‘’İnsanlar arkadaş olmak için önce tanışırlar.’’
‘’Seninle arkadaş olmak istemiyorum.’’ Adımlarımı durdurmuş yüzüne bakıyordum. ‘’Sen gidip kendine aynı senin gibi zengin, şımarık birini bulsana ayrıca ağabeyim olacak yaştasın hiç mi utanmıyorsun?’’
Sözlerimle yüzüne bir gülümseme yayıldı. ‘’Ağabey deme kalbimi kırarsın gören de aramızda yirmi, otuz yaş var sanacak ne olmuş senden biraz büyüksem? Ayrıca ne yapayım zengin şımarık bir kadını senin gibi güzel, terbiyelisi dururken?’’
Ay yok bu sabrımı sınamak için çıkmıştı karşıma. ‘’Peki tanışalım.’’ diyerek elimi uzatınca anında karşılık verdi. ‘’Tanıştığıma memnun oldum Sarp ağabey, iyi günler.’’ diyerek elimi geri çektim ve yürümeye devam ettim. Bir kaç adım attığımda gelip karşıma geçti.
‘’Ciddi misin gerçekten ağabey mi? Büyük hakaret sayarım.’’
‘’Ağabey dememi istemiyorsan amca falan diyeyim.’’
‘’Yok artık!’’ Sesi sitemkardı. ‘’Abartmadın mı? Oldu olacak dede de.’’
Sözleriyle istemeden kahkaha attım. ‘’Olur.’’ deyince gözlerini devirdi. ‘’Şimdi çekil önümden eve geç kaldım.’’
‘’Tamam işte gel bırakayım eve hem yolda giderken şu önyargılarını kırarım.’’
İç çektim. ‘’Önyargım falan yok sadece istemiyorum bu kadar basit.’’
Yanından geçerek hızlı adımlarla durağa ulaştım. Arkamdan geliyordu ama O yetişene kadar ben dolmuşa binip yola çıkmıştım.
Hayatımda kimseyi istemiyordum. Özellikle evlenmeyi hiç düşünmüyordum. Bakmam gereken bir ailem varken onlara sırtımı dönüp gidemezdim. İkiz kardeşlerim daha on bir yaşındaydı ne zaman üniversiteyi bitirir, işlerini ellerine alıp benim yaptığım gibi annemle babama destek olacak duruma gelirlerdi belki o zaman düşünürdüm. Gerçi bu söylediklerim olduğunda da ben kırkımı devirmiş olurdum sonrasında da yaşlanmış annem, babam ve eve aldığım bir kediyle yaşamaya devam ederdim.
Dolmuştan biraz erken inip balıkçıya girdim ve hepimize yetecek kadar balık aldım. Eve geldiğimde annem mutfakta makarna pişiriyordu. ‘’Boş ver makarnayı annem hadi bu gece ziyafet çekelim.’’ dediğimde yanağımdan öpüp sıkıca sarıldı.
‘’Biz senin hakkını nasıl ödeyeceğiz kızım? Kaç gündür eve gelmedin gece gündüz çalışıyorsun.’’ Sesinden ağladığını anlayabiliyordum.
‘’Annem yapma böyle ama biz aile değil miyiz? Sanki senin karnında can bulup doğmamışım da yabancıymışım gibi neden mahçup oluyorsun ki?’’
‘’Baban o kazayı yapmış olmasaydı şimdi hukuk okuyor olacaktın ama üniversiteye gidip arkadaşlarınla vakit geçireceğin yılları çalışıp bize bakmakla harcıyorsun. Sizden bıktım deyip evi terk etsen vallahi arkandan kızıp, darılmam sadece haklıdır derim.’’
‘’Anne konuşma böyle.’’ dedim sırtını sıvazlayarak. ‘’Ben gayet mutluyum.’’
‘’Abla!’’ diyen sesle sarılmayı bırakıp geri çekildim. Annem de hızlıca gözlerini silip kendini toparladı.
‘’Efendim canım.’’ dedim kardeşim Çiğdem’e.
Elindeki kitabı uzattı. ‘’Biz bu soruyu çözemedik.’’
‘’Hadi gel odanızda bakalım.’’ Kardeşimle odaya geçip ikisinin de arasına oturdum ve sorunun çözümünü anlattım. Onlara yansıtmamaya çalışsak da birçok şeyin farkındaydılar ve karşılığını ders çalışarak veriyorlardı. Okuldan bir kez olsun yaramazlık yapıyorlar, dersi dinlemiyorlar, okuldan kaçıyorlar diye şikayet gelmemişti. Keşke arada bunları da yapsalardı daha çok mutlu olurdum.
Soruyu bitirdiğinde birbirlerini dürtüp duruyorlardı. ‘’Ne oldu?’’ dediğimde Çiğdem ‘’Söyleyelim.’’ dedi Çağatay’a ama kardeşim hemen ‘’Sussana.’’ dedi.
‘’Söyleyin çabuk ne oldu?’’ Sesim biraz sert çıkmıştı. Hâlâ kıvranıp duruyorlardı. ‘’Biriniz ne olduğunu söylesin sinirleniyorum.’’
Çiğdem başını önüne eğdi. ‘’Şey, abla.’’ deyip sustu.
‘’Başınızı belaya mı soktunuz?’’ dedim sabırsızca.
Bu defa Çağatay konuştu. ‘’Yok sadece hafta sonu öğretmenimiz bir gezi düzenliyor da…’’
‘’Eee?’’ Sesim fazla sert çıkmıştı. Konu her neyse bir türlü söyleyemiyorlardı.
Söze Çiğdem devam etti. ‘’Bir gece kalmalı, herkes gidiyor.’’
‘’Biz istemiyoruz.’’ dedi Çağatay. ‘’Ne yapalım gezide sıkılırız kesin.’’
Durumu şimdi anlamıştım. İkisinin de omzuna kolumu sarıp kendime çektim ve başlarından öptüm. ‘’Ücreti ne kadar?’’
İstenilen ücreti söylediklerinde derin bir nefes aldım. ‘’Bu konuyu sonra konuşalım tamam mı?’’ dediğimde hiç üstelemeden kabullendiler.
Akşam yemeğinde balıkları yerken gezi işini tamamen unutmuş gibilerdi sadece balıkların keyfini sürüyorlardı çünkü en son ne zaman yediğimizi ben bile hatırlamıyordum.
Herkes yatıp uyuduğunda annemle yine mutfakta oturmuştuk. Hastanedeki bakıcılık işinden aldığım para masanın üzerinde duruyordu. Çocukları geziye gönderirsem bu paranın büyük bir kısmını verecektim ve kalanını da tabii ki harçlık olarak ceplerine koymam gerekecekti. ‘’Ne yapalım annem?’’ dediğimde masaya dayadığı koluna başını yasladı.
‘’Makarnaya talim.’’ dediğinde çaresizliğin acısıyla gülümsedim.
‘’O zaman makarnaya talim.’’ dedim ve parayı kardeşlerime vermek için masanın üzerinden aldım.