‘’Hepsini deneyeceğim.’’ diyen müşterinin arkasında kucağım elbiselerle dolu ilerledim. Odam büyüklüğündeki deneme kabinine girdiğinde elbiseleri tek tek verip hepsini deneyene kadar bekledim. Bazılarını ‘bunu alıyorum.’ diyerek geri veriyordu bazılarını ‘bunu istemiyorum.’ diyerek.
Bir saatin sonunda kabinden çıkıp kasaya ilerledi. Seçtiği elbiseleri kasanın başındaki Leyla’ya verdim. Ödemeyi aldığında kadın ‘’Eve gönderirsiniz.’’ diyerek çekip gitti. Elbiselerin hepsini bir kutuya özenle hazırladım ve gideceği adresi üzerine etiket ile yapıştırdım. Evine götürmek Talha’nın işiydi.
‘’Nefret ediyorum şu zenginlerden.’’ Leyla başlamıştı yine söylenmeye.
‘’O zaman işi bırak.’’ dedim. Sonuçta çalıştığımız yer belliydi, işe girerken ne yapacağımızda burası sadece zenginlerin alışveriş yapabildiği ünlü bir markaya ait mağazaydı. İşe başladığımızda bile üç ay eğitimden geçmiş, müşteriye nasıl yaklaşacağımızı falan öğrenmiştik. Ee tabi onlarda haklıydı en ucuz ürünleri bile benim üç yıllık maaşıma denkti.
Bir yıldır burada çalışıyordum alışmıştım artık zenginlerin tavırlarına iyisi de vardı, kötüsü de bizden tek farkları ceplerindeki paraydı.
Akşam eve dönerken bugün yatan maaşımın tamamını çektim. Kardeşlerime birer tane çikolata aldım. Maaş günümü asla unutmazlardı ve alacağım çikolatayı beklerlerdi zaten maaş günüm dışında yeme imkanları olmuyordu.
‘’Ben geldim.’’ diyerek eve girdiğimde bıcırıklar koşarak geldiler. ‘’Abla.’’ diye bağırıyorlardı. Çantamdaki iki çikolatayı çıkarıp uzattığımda önce yanağımdan öptüler sonra çikolataları alıp koşarak gittiler.
Odaya girdiğimde üzerimi değişip salondaki hasta yatağında yatan babamın yanına gittim ve yanaklarından sulu sulu öptüm. ‘’Babam.’’ dediğimde yüzünde bir gülümseme oluştu.
‘’Güzel kızım.’’ derken bile sesi üzüntü doluydu. Bize yük olmayı sevememişti hiç ama biz şikayetçi değildik o kazadan sonra yaşadığı için şükrediyorduk. Bizi okutmak için inşaatlarda çalışırken yüksekten düşmüştü ve boyundan aşağısı felç kalınca annemle ona en iyi şekilde bakmak için çabalıyorduk.
‘’Hoş geldin kızım.’’ diyen annem mutfak havlusuyla ellerini sile sile salona girdi.
‘’Hoş buldum.’’
Akşam her zamanki gibi geçmişti; yemek yiyip, kardeşlerimin ödevlerine yardım etmiştim ve babamın günlük bakımını yapmıştık herkes uyuyunca da annem ile mutfakta oturmuş hesap kitaba dalmıştık. Faturaları, babamın bakım malzemeleriyle ilaçlarının parasını ayırdıktan sonra kalan paraya baktım gerçi pek bir şey de kalmamıştı.
‘’İkizlere bot almalıyız.’’ dedim. ‘’Sonbahar bitti, kış geldi yakında kar yağmaya başlar hala yazlık spor ayakkabılarla okula gidiyorlar.’’
‘’Peki sen?’’ dedi bana bakarak. ‘’Sen kendin için ne yapacaksın?’’ Yine gözleri dolmuştu.
‘’Anne.’’ Gözünden akan yaşı sildim. ‘’Ben iyiyim.’’
‘’Üniversiteye gitmen gerekirken çalışıp bütün aileye bakıyorsun bu nasıl iyi olmak!’’ Anneme ne söylersem söyleyeyim düşüncelerini değiştiremiyordum sürekli aynıydı hayatını mahvettik deyip duruyordu da ben şikayetçi değildim ki! Babam o kazayı bilerek yapmamıştı ve kardeşlerim daha on bir yaşındaydı okula gitmeleri gerekiyordu. Ben üniversite okumadan da bu hayatta tutunabilirdim ama onların daha ortaokuldu, liseydi önlerinde uzun bir yol vardı.
‘’Bir ihtiyacım olursa alırım.’’ dedim ama sözlerime inanmadığını biliyordum.
Artan paraya bakıp duruyordu. ‘’İkisine de bot alırsak bu ayı yine makarnayla geçirmek zorunda kalırız babanı evde tek bırakamıyorum yoksa ben de temizliğe falan gider biraz destek olurdum.’’
Annemin elini tutup öptüm. ‘’Annem, yirmi bir yaşında olabilirim ama çocuk değilim biraz kızına güven olur mu? Kardeşlerim gelişim çağında sürekli makarna yiyerek büyüyemezler ben bir şekilde halledeceğim.’’
Daha fazla konuşmadık. Masanın üzerindeki parayı anneme emanet edip odama gidip yattım.
~~~~
Sabah işe geldiğimde Leyla’nın yanına gittim. ‘’Leyla, şu senin akşamları yaptığın ek iş vardı ya bana da ayarlayabilir miyiz?’’
Bakışları yüzüme döndü. ‘’Emin misin kolay değil iğrenmeden yapabilecek misin?’’
‘’İğrenecek lüksümüz mü var Allah aşkına?’’ dedim sitem edercesine. ‘’Buradan aldığım maaş yetmiyor aileme bakmaya para lazım.’’
‘’Hangimize yetiyor ki, sıçayım böyle hayata kanka.’’ Biraz ağzı bozuktu canım arkadaşımın. Hayata karşı öfkesindendi hep. ‘’Sen merak etme akşama kalmadan birini ayarlamış olurum.’’
‘’O kadar çabuk mu?’’ Şaşırmıştım.
‘’Kimse kimsenin yükünü istemiyor sonra iş bizim gibilere kalıyor. Zor ama parası iyi dayanabilirsen elin rahatlar.’’
Gelen müşteriyle konuşmamız yarım kaldı. Zenginlerin biri gelip biri gidiyordu. Bunların kıyafetlere verdikleri parayla ben bir yıl rahatça yaşardım. Şefimiz Suay Bey sürekli etrafımızda bizi gözetliyor aksilik olmaması için dikkat ediyordu.
Müşterimi gönderdiğimde Suay Bey yanıma geldi. ‘’İnci erkek reyonundaki müşteri ile ilgilen.’’ dediğinde sessizce diğer tarafa yönelerek takım elbiselere bakan adamın yanına gittim.
‘’Hoş geldiniz Efendim.’’ dediğimde bakışları bir anlığına yüzüme kaydı. ‘’Arzu ettiğiniz özel bir model var mı?’’
Elindekini geri bırakıp bana doğru döndüğünde kolunu askılığa dayadı. ‘’Hepsinin yüzüne gülerek iltifat etmek zorunda olduğum sıkıcı insanlarla dolu bir davete hangi takım uygun olur?’’
Lacivert renkli bir takımı askılıktan aldım. ‘’Buna ne dersiniz?’’
‘’Yüzüm zorla gülecekse kalbimdeki boğucu karanlığı kıyafetimle yansıtayım diyorsun yani! Sevdim bu fikri.’’
Elimdeki takımı alıp elinde çevirerek baktı. ‘’İçine de bir gömlek ayarlarsan tamamdır.’’
‘’Denemeyecek misiniz?’’ diye sordum.
‘’Hayır, sen olur diyorsan olur.’’ Yüzünde bir gülümseme vardı.
Tepkisiz kalıp gömleklerin olduğu yerden beyaz bir gömlek çıkardım. ‘’Bedeninizi söylerseniz…’’ Sözümü tamamlayamadan gömleği elimden alıp baktı.
‘’Bir bakışla bedeni anlarım da diyorsun! Doğru beden.’’ diyerek gömleği ve takım elbiseyi kucağıma bıraktı.
Ardından kasaya gittim. Ödemeyi yaptığında gitmeden önce eli yakamdaki isimliğe uzandı. ‘’İnci! Aklımın bir köşesine yazdım.’’ dediğinde arkasını dönüp gitti. Bu neydi şimdi? Sarkıntılık etti diyecektim ama konuşması çok efendiceydi, efendi diyecektim sözleri sarkıntılık eder gibiydi ikisinin arasını tutturmayı nasıl başarmıştı acaba? Daha fazla düşünmemek için işime geri döndüm.
Akşama doğru Leyla yanıma geldi. ‘’Kanka sana iş ayarladım.’’ dedi ağzındaki sakızı şişirerek.
‘’Çıkar şu sakızı şimdi Suay Bey görecek.’’ dediğimde omuz silkti.
‘’Boş ver anlamaz.’’
‘’Çalışma saatleri uygun mu?’’
Başıyla onayladı. ‘’Buradan çıkıp doğrudan gideceksin sabah da buraya geleceksin. Eve gidecek zamanın olmayacak.’’
İdare edecektim mecbur. “Tamam sen ayrıntıları mesajla yazarsın.’’ Gelen müşterinin yanına gittim.
Birkaç saat sonra mağazayı kapatıp çıktığımızda yolda annemi aradım ve eve gelemeyeceğimi söyledim. Memnun olmadı biraz sitem etti yapma falan dedi ama o paraya ihtiyacımız olduğunu iyi biliyordu bu yüzden çok da üsteleyemedi.
Hastaneye geldiğimde mesajda yazan cerrahi servisine çıkıp 5613 numaralı odaya girdim. ‘’Merhaba.’’ dediğimde annemin yaşlarında bir kadın karşıladı.
‘’Merhaba.’’
‘’Ben İnci hastanıza bakmak için gelmiştim.’’
‘’Aa tamam, genç birinin geleceğini söylemişlerdi ama sen beklediğimden daha gençsin yapabilecek misin?’’
Hafifçe gülümsedim. ‘’Yaparım babam da aynı durumda alışkınım.’’
Leyla geceleri hastanede refakatçi ihtiyacı olan hastaların yanında kalıp ek gelir sağlıyordu mecbur kalınca ben de girmiştim bu yola. Babamla annem ilgilenebilirdi ben de buradaki hastaya bakar biraz para kazanırdım. Yorulacaktım, uykusuz kalacaktım ama başka çıkar yol aklıma gelmemişti.
Kadının ismi Ayşe’ydi. Hasta yatağında yatan doksan yaşındaki Şerife teyze de kaynanasıydı. Düşüp ayağını kırdığı için ameliyatla platin takılmış bir süre hastanede kalması gerekiyormuş. Ayşe ablanın evde okula giden çocukları olduğu için gündüzleri burada rahatça kalsa da akşamları çocukları için eve gitmesi gerektiğinden refakatçi kalacak birini istemişlerdi.
Sabah işe gitmem gereken saati biliyordu ve o zamana kadar gelmiş olacağını söylemişti acil durum için de telefon numarasını bırakmıştı. Şerife teyze çok tatlıydı. Boyu bir elli falandı küçük çocuk gibiydi. Beyazlamış kınalı saçları eşarbından dışarı taşmıştı.
Zorlu, nazlı bir hasta değildi sadece yemeğini yedirip birkaç kez altındaki bezini değişmem gerekmişti ilaçlarını zaten hemşireler takip ediyordu. Serumu bittiğinde de haber veriyordum onlar hallediyordu.
Gece rahat uyumuştu ama ben sürekli uyanıp iyi mi diye kontrol etmiştim. Bir insanın canını emanet alınca rahatça uyunmuyordu. Sabah yine bezini değiştirdikten sonra dağılmış saçlarını güzelce örüp toplamıştım ve eşarbını başına örtmüştüm. Kahvaltısını yaptırırken bir yandan da kendi çocukluk zamanlarını anlatıyordu. On iki yaşındayken yirmi yaşındaki kocasıyla evlendiğini ve gerdek gecesinde elindeki oyuncak bebeğiyle oynamak istediği için kaynanasından nasıl dayak yediğini anlatmıştı.
İleride evlenecek olursan kocanı değil kaynananı seç deyip durmuştu. ‘’Evlenmesem nasıl olur?’’ dediğimde güldü ve yanağımı okşadı.
‘’Daha gençsin zamanı geldiğinde o kalbin bir kuş olur sahibine uçar.’’
‘’Eh, kalbim şimdilik benim.’’ dedim.
Kapı açıldığında gelinini görünce yüzünde güller açtı. Laf arasında kaynanam hayırsızdı ama gelinim melek gibi deyip durmuştu.
‘’Nasılsın anne?’’ diyen gelinine gülerek bakıyordu.
‘’İyiyim. İnci kızım iyi baktı.’’
Biten kahvaltısından arta kalanları hızlıca toparladım. Montumu üzerime giyerken Ayşe abla yanıma gelip gecenin ücretini uzatınca biraz çekinerek aldım. ‘’Bu gece yine gelebilecek misin?’’ dediğinde ‘’Gelirim.’’ dedim.
Hastaneden ayrılıp koştur koştur işe geldim. ‘’Nasıldı gece?’’ diyen Leyla’ya baktım.
‘’Çok zorlanmadım bu gece yine çağırdılar.’’
‘’Kendini çok yorup da hasta olma.’’ dediğinde yanağından makas aldım.
‘’Merak etme zorlamam.’’
Müşteriler gelmeye başlayınca işe geri döndük. Saatler ilerlerken Suay Bey yanıma geldi. ‘’İnci, erkek bölümündeki bir müşteri özellikle senin ilgilenmeni istiyor.’’ deyince sessizce o tarafa yöneldim. Kadın müşterilerden bu duruma alışkındım da daha önce hiç özel ilgilenmemi isteyen erkek müşteri olmamıştı.
Bekleyen adamı gördüğümde tanımıştım, dün gelen müşteriydi. Beni görünce yüzünde bir gülümseme oluştu. ‘’Selam.’’ derken eli cebindeydi.
‘’Nasıl yardımcı olabilirim?’’ dedim resmi bir dille.
‘’Dün seçtiğin takım davette rol yapmamı kolaylaştırdı bugün benim için bir takım daha seçersin dedim.’’
‘’Nereye uygun olmasını istiyorsunuz?’’ Yine aynı resmiyetle konuşmuştum.
‘’İlk görüşte etkilendiğim bir kız var onunla tanışıp, arkadaş olmak istediğimi söyleyeceğim. Sence hangi elbise uygun olur?’’
Yüzüm sabit halde kıyafetlere yöneldim. Üzerinde yine takım elbise vardı. Sanırım sürekli böyle giyiniyordu. Siyah pantolon üzerine kahve tonlarında ceketi olan bir takımı çıkardım. ‘’Bunu denemek ister misiniz?’’ dediğimde elimde tuttuğum takıma baktı.
‘’İlk tanışma için bu takım diyorsun yani öyle olsun bakalım.’’ Kasada ödemesini yapıp gitti.
Nerede cins var gelip beni buluyordu zaten!
Akşam yine hastaneye gelmiş geceyi bir önceki gece gibi geçirmiştim. Ayşe abla taburcu olana kadar hafta içi geceleri gelmemi isteyince istekle kabul etmiştim. Bir gece için verdiği ücret az değildi ve iki gece gelmek bile bir haftalık mutfak ücretini çıkarmama yetmişti.
Gerçi uzun sürmeyecekti doktor iki güne taburcu ederiz bakımını evde yaparsınız demişti ama olsun haftada iki gün bile bir hasta bulup yanında kalsam bize her akşam krallara layık bir yemek sofrası kurdururdu.
Sabah işe geldiğimde bir saat bile geçmemişti ki dünkü yabancı karşımda belirdi. Üzerinde seçtiğim takım elbise vardı. “Merhaba.” derken tavırları rahattı.
“Buyurun?” diyen bakışlarım yüzüne çevrilmişti. Ela gözleri fazla açık tondaydı. Annem olsa bu gözlerle kesin nazar değdirir derdi. Kirli sakallarının boyu kısaydı, saçları yapılmış şekil verilmişti. Boyu benden uzundu. Tamam, kabul etmem gerekirse yakışıklıydı ama adam otuz yaşlarında olmalıydı yani benden en az on yaş büyüktü.
“Kabalığım için özür dilerim ama kabul ederseniz sizinle tanışmak istiyorum.”
Şaşkınca yüzüne baktım. “Alışveriş için gelmediyseniz lütfen gidin.” dediğimde önüme geçti.
“Bu üzerimdeki kıyafeti seçen güzel kadın bunu giyersem reddedilmeyeceğimi söylemişti.”
“Öyle bir şey söylemedim.” dedim sitemle ama sanki yüzümde bir gülümseme oluşmuştu.
“O zaman buraya gelen müşterilerini mi kandırıyorsun?” Alay eder tonda konuşmuştu. “Kendimi dolandırılmış gibi hissettim.”
“Lütfen, gider misiniz?” diyerek kenara bir adım atıp yolu gösterdim.
“Bir de kovuyor musun? Müşteri memnuniyetine ne oldu?”
“Müşteri olmadığınıza göre defolup gidebilirsiniz.” Sert çıkmıştım ama karşımdaki hala gülümsüyordu.
“Tanıştığıma memnun oldum İnci ben de Sarp ve bu tanışmadan sen de memnun olana kadar vazgeçmeyeceğim.” Göz kırpıp arkasını dönerek gitti.