ASUMAN
Beni kimse kolay kolay konuşamaz hale getiremezdi. Öyle en basit olayda nutku tutulan biri değildim. Berkan’ı bu konuda tebrik etmem gerekirdi çünkü ne diyeceğimi bilemedim. Dudaklarım hala onun dudaklarının etkisi altındaydı. Öpüşünü sevmiştim ama yeniden öpme isteğiyle kıvranmam da pek normal değildi.
Hangi ara benden hoşlanmaya başlamıştı acaba? Gördüğüm ilk andan beri ne demekti. Tuvalette aletini avuçlamam mı hoşuna gitmişti? Bana hakaret ederken bir yandan da hoşlandığını mı düşünmeye başlamıştı. Saçmalık!
Çalan telefon sesi ikimizi de kendimize getirdi. Berkan itirafından dolayı umutla bana bakıyor, bense itirafın amacını anlamaya çalışıyordum. Niyeti neydi bu polisin?
Telefonun ekranına bakmamla gözlerimi Berkan’ın gözlerine çevirdim. Ve telefonun ekranını onun yüzüne doğru tuttum.
Ekrandaki Sedat arıyor yazısı ikimizi de bozguna uğramıştı. “Aç,” dedi Berkan sıkkın bir sesle. Dizlerimin bağı çözülürken Berkan’dan uzaklaşıp koltuğa oturdum ve telefonu açtım. Zaten beni de normali bulmazdı arkadaş!
“Efendim.”
“Selam güzellik.”
“Selam,” derken Berkan işaretle sesi dışarı vermemi söyledi. Hoparlöre alıp telefonu ağzıma tuttum.
“Kaç gündür senden haber bekliyorum ama aramadın. Oysa ayrılırken yeniden görüşmek üzere demiştik.”
Kıkırdadım. Role girmek benim için sorun değildi. Hayatım rol üzerine kurulmuş gibiydi zaten. Cilveli bir sesle Sedat’ı yanıtladım.
“Tatlım ben de senin aramanı bekliyordum ama aramadın. Ben de haliyle görüşmek istemediğini, öylesine görüşürüz dediğini düşündüm. Böyle durumlarda ilk telefon eden erkekler olmuyor mu?”
Sedat boğuk sesiyle güler gibi bir ses çıkardı. “Haklısın aslında. Beklemek yerine aramalıydım. Neyse aradığıma göre görüşelim mi?”
Berkan’a baktım. İsteksizce olduğu belli bir şekilde başıyla onayladı. Elleri iki yanında yumruk olmuştu. Bu durumdan hoşlanmadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu.
“Olur canım. Ben de evdeyim canım sıkılıyordu. Nerede görüşelim?”
Verdiği bar ismini aklıma not edip vedalaşarak telefonu kapattım. Ben telefonu kapatır kapatmaz Berkan amirini aramıştı.
“Plan işe yaramadı değil mi?” diye sorup bir süre karşı tarafı dinledi.
“Asuman’ı aradı ve buluşmak istedi. Şimdi hazırlanıp çıkıyoruz yarım saate orada oluruz.”
Bir süre daha dinlendikten sonra “tamam, görüşürüz,” diyerek telefonu kapattı.
“Hazırlanalım,” derken sesi o kadar sıkkın geliyordu ki sanki beni buradan başka yere kaçırmak ister gibiydi. Bana tahsis edilen odaya geçip üzerimi değiştirdim. Mini bir etek ve üstüne askılı bir bluz giydim. Makyajımı da yaptıktan sonra saçlarımı kremleyip açık bıraktım. Berkan bu işten sıkılıyor olsa bile benim kadar sıkılıyor olamazdı. Çünkü namlunun ucunda o değil bendim. Biraz önceki konuşmamızsa havada asılı kalmıştı.
Arabaya bindiğimizde hayli sessizdi. Bir süre yol aldıktan sonra sıkılı dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu.
“Bu iş hiç hoşuma gitmiyor.”
“Lan ben çok meraklıyım sanki!” dedim sinirle. Hiç meraklı değildim aslında. Bir an önce evime kavuşmak, normal hayatıma dönmek istiyordum.
“Sen böyle artist artist konuşunca seni tutup öpesim geliyor.”
Güldüm. “Aletini avuçlarken mi benden hoşlanmaya karar verdin?” diye sordum merakla.
“Ben seni birkaç aydır görüyorum. O akşam seni ilk gördüğüm akşam değildi. Seninle konuşmak için kendimi hazırlamaya çalışıyordum fakat öyle bir yerde karşıma çıktın ki tüm laflarımı boğazıma dizdin. O akşam o kadar sert bir giriş yapma sebebim şaşkınlığımdandı. Seni öyle bir yerde görmeyi hiç ama hiç beklemiyordum. Dumura uğradım.”
Beni nerede gördüğünün merakı içimi sardı. O akşamki hâlime şaşırdığına göre barlarda falan görmemişti. Arabayı park edince sorularımı sonraya sakladım.
Berkan arabayı park edince kemerini çözüp bana döndü. “Sakin oluyorsun,” derken asıl sakin olması gerekenin kendisi olduğunu söylemedim. Ben içimde filler tepişse de sakinliğini koruyabilen biriydim. Öyle bir gülerdim ki mesela kimse içimin kan ağladığını anlayamazdı.
Yan taraftaki polis minibüsüne geçtik. Kısa bir selamlaşma ardından kendi aralarında konuşmaya başladılar. Berkan telefonumu benden alarak arkadaşına verdi. Beş dakikanın sonunda Berkan yeniden bana dönmüştü. Berkan
“İçeride barmenin yanında adamımız var. Dinleme cihazı yerleştirilmiş ayrıca telefonun da şu an dinleniyor. Buradan ayrılıp bir yerlere gitmek isterse kabul et ama istemezse sen sakın ısrar etme ve yeniden görüşmek üzere ayrıl. Senin ısrar etmen onu şüphelendirebilir. Eğer birlikte ayrılırsanız biz uzaktan takipte olacağız. Herhangi bir tehlike hissettiğin anda saati söyle. Saati söylediğinde hiçbir şeyi umursamaz operasyonu başlatırız. Her şeyi anladın değil mi?”
Berkan konuştukça beni sakinleştirmek yerine daha çok tedirgin ediyordu ama yine de güçlü durmaya çalıştım. Bu saçma kaçma kovalama son bulsun istiyordum.
“Anladım.”
“Tehlike hissettiğin anda ne yapacaksın?”
“Saati söyleyeceğim,” diyerek suratımı buruşturdum. Karşıdan bakınca salak biri gibi mi duruyordum acaba? Amir de dikkatli ol diye uyarınca başımla onayladım. Tam arabadan ineceğim sırada Berkan beni kendine çekip sarıldı ve ardından dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktı.
Arabadan inip bara yönelirken herkes kadar ben de şaşkındım. Daha ben bir yanıt vermeden Berkan kendi kendine gelin güvey olmuş gibiydi. Kafamda soru işaretleri içinde bardan içeriye girdim. Sedat yine masalar yerine barda oturuyordu. Yanına doğru ilerlerken hem tedirgindim hem de korkuyordum. Fakat korkularımı belli etmemek gerekiyordu. Adamın şüphelenmesi demek cenaze namazı demekti ve ben henüz ölmeye istekli değildim. Hem de bir kadın katili tarafından! Ecelimle ölmeyi tercih ederdim.
“Selam yakışıklı,” dedim yanına otururken. Beni görünce yüzü aydınlandı. Yüzüne şapşal şapşal baktım. Katil falandı ama fena karizmatik bir adamdı. Kadınları bu karizmasıyla etkilediğine kalıbımı basardım.
“Hoş geldin fıstık.” Uzanıp daha ben ne olduğunu anlamadan dudaklarıma yapıştı. Kendimi geriye çekmem demek onun şüphelenmesi demekti. Çekemedim. Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emerken onu itmemek için kendimi zoru tuttum. Berkan ile yaşadığım ana hiç benzemiyordu. Küçük bir nefes alıp minicik karşılık verdim ve sonunda kendimi ondan ayırdım.
“Gece yeni başlıyor, hızlı gitmenin alemi yok,” dedim göz kırparak.
“Dudakların beni öp diye yalvarıyordu,” diyerek sırıttı. Küfretmemek için kendimi zor tuttum. Yalvarıyormuş, yalancı pislik!
Sedat benim için bir içki söylerken, Berkan’ın şu an ne düşündüğünü merak etmem hiç normal değildi. Adam sevgilimdi sanki de tepkisini merak ediyordum. Allah hayretsin bana da oluyordu bir şeyler!
“Geçen gece kuzenin yüzünden keyfimiz yarım kalmıştı.” Gözleri beni tararcasına süzdü. Bir açık mı arıyordu? Çok beklerdi? Bir katil olup polisleri aylardır kandırıyor olabilirdi. Ben de yeni yetme değildim. Hele söz konusu duygular ve ifadeler olduğunda bir oyuncuyu bile alt edebilirdim. Sahtelik bana ailemden miras kalmıştı sonuçta, genetiğimde vardı.
“Hiç sorma. Çok yakınızdır biz. Sıklıkla benim evimde kalır. O yüzden çoğu arkadaşımı tanıdığı için ve seni de ilk kez gördüğü için hemen şüphelenip araya kaynadı. Huyudur onun.”
“Beraber mi yaşıyorsunuz?”
“Yani haftanın dört günü feneri benim evde söndürdüğünü düşünürsek beraber yaşıyoruz diyebiliriz sanırım. Teyzem umudunu kesti ondan, ben işte belki aklı başına gelir diye bekliyorum hala. Olur olmadık kişilerden hoşlanma gibi bir huyu var. Hoşlandığı yetmiyor kendi başına da gelin güvey oluyor. Sonra üzülüp kendini içkiye vuran o oluyor tabi.” Sırıttım. Berkan’ın kuzenim için söylediklerime ne diyeceğinin merakıyla kıvrandım. Şu anki yüz ifadesini görmek için neler vermezdim. Keşke söyleseydim de Nurşen kameraya çekseydi.
“Kuzenler baş belası oluyor. Siktir et kuzenini şimdi. Gereğinden uzun konuştuk onu. Bu akşam güzel bir kadın benimle tanışmak istedi. Fakat sen aklımı o kadar işgal ediyordun ki dönüp bakmak bile içimden gelmedi.”
Cilveli bir şekilde kahkaha attım. Sağ elimle flörtöz bir şekilde bacağına dokunup okşadım.
“İnanır mısın ben de üç gündür seni düşünüyorum. İlk gün aramayınca hayal kırıklığına uğradım. Dün de artık ümidi kestim ama bu akşam ekranda adını görünce kalbim güm güm attı.” Gerçekten de kalbim gümbürdemişti. Heyecandan değil ama korkudan!
Elini uzatıp yanağımı okşadı. “Senden çok etkilendim. Çağırmamla geldiğine göre hayatında biri olduğunu düşünmüyorum. Ben de bekâr bir adamım. Benim kadınım olur musun? Seninle daha sık görüşmek ve ilişkimizi ilerletmek istiyorum.”
Adam sevgilim olur musun bile demiyordu. Direkt kadını olmamı istiyordu. İlginç bir tarzı vardı. Eğer bir görev içinde olmasam yüzüne tükürür masadan kalkar giderdim. Hoş görevde olmasam onunla ikinci kez buluşuyor da olmazdım.
Gülümsedim. Eli hala yanağımdaydı ve baş parmağı hafif hafif boynumu okşuyordu. Sanırım ilk kesiği atmayı hedeflediği yer boynumdu. Aklımda bunlar dönerken gülümsemek de zordu.
“Bunu ben de isterim,” dedim gözlerinin içine bakarak.
“O zaman ilişkimize,” diye kadeh kaldırdı. Aslında kadeh kaldırmak yerine helvamı kavurmalıydık. Ben burada ne yapıyordum? Amacım neydi? Hayatım hangi ara bu kadar rayından çıkmıştı. Şu an babamın şirketinde yönetici olmam gerekirken aptal bir şirkette asistan olmam yetmiyormuş gibi, bir katili yakalatmak için av olmuştum. Bekir’den kaçarken beterin beterine düşmüş gibiydim. O orospu çocuğundan daha beterleri de var demek mi istiyordu hayat bana?
Bekir’in yana yakıla beni araması yetmiyormuş gibi bir de katilin tekini bile isteye musallat etmiştim başıma. Can ile geçirdiğimiz gece enişteme çok koymuş olacak ki Can’a beni nerede gördüğünü sormuştu. Geri zekalı! Sanki beni bulsa ne yapabilecekti? Babam istese beni çoktan bulurdu, bunu biliyordum. Babam benden uzak duruyordu ama bunun sebebini de doğrusu anlamıyordum. Annem ve ablamın zaten hiçbir zaman umurlarında olmamıştım da babamın beni arayacağını düşünmüştüm. Bulacağını... Neden kaçıp gittiğimin hesabını soracağını... Ama bunu yapmamıştı ve ben de kendime bir anlam çıkarmıştım. Bulunma Asuman! Yok ol Asuman! Kimsenin huzuru bozma Asuman! Bu yüzden polise yardım ediyordum. Çünkü beni bile isteye bulmak istemeyen babamın başına musallat olmak istemiyordum.
Her şeye rağmen her ay hesabıma gelen düzenli paraya dokunmamıştım bile. Benim paraya değil babaya ihtiyacım vardı. Çok bir şey de istemiyordum ondan. Küçükken yaptığı gibi göğsüne çekip saçlarımı okşasa yeterdi. Beni annem yerine de seven babamı özlemiştim. Annem bana ne kadar uzaksa babam hep yakın olmuştu. Ablam annemin, ben babamın kızıydım ve günün sonunda feda edilen kurban babasının kızı Asuman olmuştu. Annem bana ne zaman öfkelense, ne zaman sinirlense babasının kızı diye homurdanırdı. Merak ediyordum annem hayatının herhangi bir evresinden beni kızı olarak görmüş müydü? Hatayı yapan anasının kızı Ceren’di ama ceza kesilen babasının kızı Asuman olmuştu.
Hayatımdaki dört arkadaşım dışında herkes Asuman’ın hayatını sikmeye yemin etmiş gibiydi. Bir katilimiz eksikti, o da gelmiş tam olmuştu.
“İlişkimize canım,” diyerek kadehleri tokuşturdum. Eğer Berkan söz verdiği gibi beni kurtaramazsa helvamı da o kavururdu. Güzel yemek yapan adam bir helva kavurmayı da becerirdi artık!
İçkilerimiz bittikten sonra “biraz sahilde yürüyelim mi?” sorusuyla afalladım. Ben kesilmek üzere eve gitmeye hazırdım ama adam sahil diyordu. Cidden mi? Kesilmeden önce romantik bir yürüyüş mü yapacaktık?
Vay arkadaş! Katilin bile romantiği oluyormuş.
***
BERKAN
“Hay sikeyim böyle işi!” Erengül ve Nurşen ters ters bana baktı. Elimde değildi anasını satayım. Herifin benim öptüğüm dudaklara dokunması yetmezmiş gibi bir de yürüyüş çıkmıştı.
“Hastanedeki kadının dediklerini hatırlasana. Adam acele etmiyor. Bir sevgili gibi vakit geçiriyor. İlişkileri o raddeye gelene kadar bir ay sürmüş. Herifi anlamıyorum ama kendince bir prensibi var gibi.”
“Prensibine sokayım,” dedim sinirle. Ne bir ayı! Bir ay sürecek miydi bu işkence? Mümkünü yoktu dayanamazdım. Asuman hiç dayanamazdı. Aklımda deli sorular dönüyordu. Kadının verdiği ifadeyi hatırlayamıyordum bile.
“Peki,” dedim yutkunarak. “Bir ay içinde o gece hariç birliktelik olmuş mu?”
“Yok,” diyen Erengül’ün sesiyle rahat bir nefes aldım. “Kadın sadece o gece birlikte olduklarını daha öncesinde hep dışarıda vakit geçirdiklerini söyledi.”
“Niye bir ay?” diye homurdandım. “Belki de kadın öncesinde ilişkiyi kabul etmedi.”
“Bunu sorduk. Adam öncesinde hiç öyle bir talepte bulunmamış.”
Düşünüyordum. Bir yandan Asuman ve adamı izliyor, bir yandan düşünüyordum. Lanet olsun! O bir ay neden bir aydı? Muhakkak bir sebebi olmalıydı. Gözümüzden kaçan bir detayı! Katilin profilini çıkartmıştık. Yirmi beş otuz beş yaş arası kadınları seçiyordu. Her seferinde ilk tanışma bir barda gerçekleşiyordu. Tecavüz etmiyordu. Cinsel olarak zorlamaya hiç rastlamamıştık. Kadınlarla önce sevgili oluyordu. Bekar kadınları tercih ediyordu. Şu ana kadar öldürülen hiçbir kadının hayatında başka bir erkeğe rastlanmamıştı.
“Cinayet kayıtlarının olduğu dosya var mı kimsede?”
“Bilgisayarda olacaktı,” diyen Nurşen laptopu kucağına alıp bir yerlere girmeye başladı. Ben bakışlarımı hala yürüyen ikiliden alamıyordum. Asuman arabasının yakınlarda olduğunu söyleyerek çok uzaklaşmayalım demiş, adam da şükür kabul etmişti. Böylece gözümüzün önünden fazla kaybolmuyorlardı.
Asuman’a sarılan elini kırmak, tenine değen dudaklarını kızgın demirle yakmak istiyordum. Daha önce hiç, birini öldürmeyi bu kadar derinden arzulamamıştım. O herif ona dokundukça sanki birisi kalbimi kızgın demirle dağlıyordu. Ona kimsenin dokunmamasını, kokusunu kimsenin solumamasını istiyordum. Berkay aklıma gelince derin bir nefes aldım. Sevdiği kadın bir başkasıyla evliyken nasıl dayanabiliyordu? Nasıl katil olmadan hala yaşamaya devam ediyordu? Her yeni güne nasıl katlanıyordu? Bana şu an dakikalar bile işkence gelirken o ne yapıyordu? Ülkeye dönmek istememesine şaşmamak gerekirdi.
Orospu çocuğu bir kez daha dudaklarını sevdiğim kadının dudaklarıyla birleştirirken nefesim ciğerimde dondu kaldı.
Çatışma çıkıp çıkmaması artık umurumda değildi. Mesleğim umurumda değildi. Ahtım olsun, o piç kurusunu alnından tek bir kurşunla öldürecektim.