5.BERKAN&ASUMAN

2920 Words
BERKAN “Sakin ol.” Kenan amir elini omzuma koyarak yerime çakılmama sebep oldu. “Amirim,” diye direttim. Elim belimdeki silahıma gitmişti. “Berkan!” Başka hiçbir şey söylemesine gerek yoktu. Adımı bu şekilde sert bir tonla telaffuz etmesi tüm söyleyeceklerimi geri yutmama neden olmuştu. Ben bir polistim, katil değil. Karşımdaki orospu çocuğu da olsa çatışma ortasında kalmadan, o bize silah kaldırmadan ateş edemezdim. “Asuman’ı arabaya bırakıyor, kıza anahtar verme zekasını gösterdin değil mi?” diye soran Erengül ile suratımı buruşturdum. “Verdim tabii ki, salak mıyım ben!” “Salak değilsin de birkaç gündür aklın başında değil gibi.” Cevap vermedim. Aklım birkaç gündür haylinden fazla Asuman’daydı. Onunla aynı evde kalıp, aynı havayı soluyup uzak durmak zordu. Hele onun kokusunu soluklanıp uzak durmak ayrı bir zordu. Sedat’a söylediği kuzeniyle ilgili lafları üstüme alınmıyordum. Ben kendi kendime gelin güvey olmuyordum. Onun da benden etkilendiğini bakışlarından fark ediyordum. Yanlışlıkla olmuş gibi davrandığım temaslar sırasında vücudu bana tepki veriyordu. Aramızdaki elektriği inkar edemezdi. “Lan yine mi öpecek bu?” diye mırıldandım sinirle. Birkaç araba ötedeki manzaraya dişlerimi sıkarak baktım. Asuman bir hamle yapıp adamın boynuna sarıldı ve dudağını yanağına dokundurdu. “Akıllı kız,” dedim sırıtarak. Bugünü kazasız belasız atlatmıştık çok şükür. Asuman, Sedat ile vedalaşıp arabaya bindi ve çalıştırdı. Asuman olduğumuz yerden uzaklaşırken biz Sedat’ı takipteydik. Asuman’ı takip edip etmediğini anlamamız gerekiyordu. Herif köstebek gibiydi. Belki bir yere kadar adamı takip edebiliyorduk ama bir yerden sonra tıkanıyorduk. Arabasını park etti ve çıkmaz sokağa girdi. Eymen de park edip aracı durdurdu. “Bu kez ben şansımı deneyeceğim,” diyerek araçtan indim. Şans eseri beni yakalar ve silah dayardı da ben de hırsımı alırdım. “Bu gece takip yok Berkan,” diyen amire öfkeyle baktım. “Asuman’ı takip etmediğine emin olduğumuza göre dönelim. Hadi Eymen. Sen de rahat dur. Bu kadar yaklaşmışken bir hata istemiyorum.” Adam ya belli bir mesafeden sonra araç değiştiriyordu ya da bu gizli sokakta bir yerde kalıyordu. Henüz bulamamıştık. Bulsak bile bir şey elde edebileceğimizi sanmıyordum. Çünkü her seferinde en son adres olarak günlük kiralanmış evler çıkıyordu. Bir daha bir ormanda ceset bulmak istemiyordum. Bunun için sabırlı olmamız gerekiyorsa elimden geleni yapacaktım. Araç çalışır çalışmaz Asuman’ı aradım. “Neredesin? Eve gelebildin mi?” “Evet, şimdi içeriye giriyorum.” “On dakika sonra yanındayım,” dedim sıcak bir sesle. Konuşacaktık. Konuşmadığımız, yarım kalan birçok şey vardı. Emniyetin orada Nurşen ile başka bir sivil araç alıp eve doğru yola çıktık. Nurşen’den kurtulmam lazımdı. Bu gece Asuman ile baş başa olmalıydım. “Bana bir iyilik yap,” dedim hızı azaltıp. Nurşen elindeki telefondan başını kaldırıp bana baktı. Ne istediğimi anlamış olacak ki “amire ne diyeceksin?” diye sordu. “Annen rahatsızlandı ve sen eve geçmek zorunda kaldın.” “Sadece bir seferlik. Bir daha asla olmaz.” “Eyvallah.” Eve geldiğimde araçtan indim ve anahtarı Nurşen’e attım. “Hadi işin rast gele,” dedi sırıtarak. Araba uzaklaşırken arkasından baktım. Asuman ile işlerin kolay olacağını sanmıyordum, yine de içimde tarifi mümkün olmayan bir heyecan vardı. Kapıyı açıp içeriye girerken bir gün bu şekilde aynı evde yaşadığımızı hayal ettim. Hayali bile güzeldi. Hayali bile özeldi. Kalbim kıpır kıpır ediyor, bedenim ne olacağını bilmemenin verdiği bir merakla geriliyordu. İçeriye girdiğimde üstünde bornozla bir Asuman görmeyi beklemiyordum. Vücudum isyan etti. Bu da bir insana yapılmazdı. Yapılmamalıydı. Yazıktı, günahtı be! “Nurşen yok mu?” dedi rahat bir sesle. Ulan bu kızın rahatlığı bir gün beni katil edebilirdi. Sanki bornozla değil de pijamaylaymış gibi rahattı karşımda. “Annesi rahatsızlanmış eve gitmesi gerekti. Eğer senin için sorun olacaksa Erengül’ü çağırabilirim.” “Gerek yok. Isırmazmışsın. Nurşen öyle demişti ya! Çay suyu koydum. Sen geç ben üzerimi değiştirip geliyorum.” “Eyvallah,” dedim. Isırır mıyım ısırmaz mıydım Allah bilirdi. Asuman ile baş başa kalmak iyiydi hoştu da söz konusu rahat durmak olunca ben bile kendimden emin değildim. Kaldığım odaya geçip bornoz ve kıyafet alıp ben de duşa girdim. Kısa bir duş iyi gelirdi. Öncesinde otuz birle beraber. Banyoya girdiğimde derin bir nefes aldım. Duşa girmek hiç iyi fikir değildi. Lafımı geri alıyorum. Banyo tamamen Asuman kokuyordu. Hele onun biraz önce burada çıplak olduğunu düşünmek aletimin istekle sızlamasına neden oluyordu. Soyunup kendimi küvetin içine attım. Makinenin üstünde duran siyah tanga ve sutyen bana göz kırptı. Başımı fayansa vurdum. Hay lanet olsun! Asuman başka bir kadındı. Ne daha önce yaşadığım ilişkilerdeki sevgilerime benziyordu ne de tanıdığım başka birine. İnsanı çeken kendine has bir aurası vardı. Güzeldi ama sebep yalnızca bu değildi. Ona bakmak bile nefesimin kesilmesine neden oluyordu. Dokunmaksa tenimin karıncalanmasına, vücudumun alev almasına sebep oluyordu. İki kişi gibiydi, buna artık emindim. Fakat hangisi gerçekti onu anlamak mümkün değildi. Yalnız iki farklı kişi gibi davranmasına rağmen her daim kendinden emin bir duruşu vardı. Cazibesinin, güzelliğin farkındaydı. Zekiydi de! O güzel ceylan gözleriyle insanı süzerken içinizin bir tuhaf olmasına neden oluyordu. Kokusu burnuma doluyordu hala. Aletim kaya gibi olmuştu. Asuman ile sağlıklı bir şekilde sakin bir konuşma yapmak istiyorsam kendimi boşaltmam lazımdı. Üstüne saldıracak değildim elbet ama yine de aklımı yerinde tutmam için buna ihtiyacım vardı. Kapının açılmasıyla yerimden sıçradım. Şaşkın gözlerim Asuman ile buluştu. O da epeyce şaşkın görünüyordu. Beni şöyle bir süzdü. Hatta haddinden fazla süzdü. Makinenin üstündeki çamaşırlarını alıp “kusura bakma banyoya girdiğini bilmiyordum,” dedi. Ben hala şaşkın bir şekilde ona bakıyordum. “Çıkacak mısın?” demek zorunda kaldım. Donup kalmış gibiydi. Boğazını temizledi. “Ah elbette. Utanmana gerek yok. Daha önce görmediğim bir şey değil sonuçta,” diyerek beni dumura uğratıp arkasını döndü. Ben çıkıyor diye umarken yeniden gözlerime baktı. “Boyutu fena değilmiş.” Kahkaha atıp kapıyı çekti. Aman Allah’ım yemin ediyorum bu kızda utanma diye bir şey yoktu. Hem ne demek fena değildi. Gayet de iyiydi bence! *** ASUMAN Kaçarcasına kendimi mutfağa attım. Aman Ya Rabbi! Üstünde kıyafet varken tutmak kolaydı da, görmek ayrı bir olaydı. Adi herif! Banyoya girdiğini söyleyebilirdi. Kulaklarım sağır değildi sonuçta! Banyoya giriyorum dese duyar, paldır küldür banyoya dalmazdım. Normal bir olay yaşıyormuş gibi davranmak ne zordu. Tamam, daha önce görmüştüm elbette, Berkan’a dediğim gibi görmediğim bir şey değildi. En azından Berkan hariç iki tane görmüştüm sonuçta. Yine de onun karşısında kızarmamak için nefes egzersizi yapmak zorunda kalmıştım. Onu çıplak görmek yaşadığımız öpüşmeyi yeniden düşünmeme sebep olmuştu. Ve benden hoşlandığını söyleyen sesi yeniden kulağıma çalınmıştı. Aslında boyutu için bir şey söyleme gibi bir niyetim yoktu ama son anda şeytan dürtmüştü. Ortalamanın üstünde olduğuna emindim aslında. Dimdik dururken epey heybetli görünüyordu. Başımı iki yana salladım. Berkan’ı, aletini, uzun boyu ve kalıplı vücudunu düşünmemeye çalışarak çayı demleyip odama geçtim. Belime sıkıştırdığım iç çamaşırlarını çıkarıp kenara koydum. Aslında niyetim onları yıkayıp almaktı ama Berkan detayı hesapta yoktu. Berkan’ın bunları gördüğünü hesaba katmak da işimi hiç kolaylaştırmıyordu. Yine aklıma gelmişti işte. Daha önce erotik film izlerken uzun boyumdan dolayı kimse beni kucağına alıp beceremez diye düşünmüştüm. O kalıplı vücuduyla beni kucağında becerip beceremeyeceği düşüncesi saçma bir şekilde beynimi kemirmeye başladı. Berkan’ın öpücüğünden sonra Sedat’ın dudaklarıma yapışması midemi bulandırmıştı. Attan inip eşeğe binmek gibi bir şeydi. Aklım bu konuda epeyce karışmıştı. Sedat’tan iğrenmemin sebebi katil olduğunu biliyor olmam mıydı? Bekir’in öpücükleri bile Berkan’la yaşadığım o küçük öpücüğün verdiği hisleri vermemişti vücuduma. Gerçekten de Berkan’ın söylediği gibi tenlerimiz arasında bir elektriklenme vardı. Bunu inkar etmiyordum. Yatak odasından çıkıp yeniden mutfağa geçtim. Çayın yanına atıştırmalık çıkarıp tepsiye hazırladım. Berkan’ın nefesimi ensemde hissedince her şey kısa bir anlığına donmuş gibi oldu. Tam arkamdaydı. Bedeninin sıcaklığını bedenimde hissediyordum. Elimi tepsiye koyduğum bardaktan çabucak çektim. Titrediklerini görmesine hiç gerek yoktu. “Demek daha önce görmediğin bir şey değil! Demek boyutu fena değil.” Söz konusu olan alet bedenime değerken sağlıklı düşünmem mümkün değildi. Biraz ötede oynasa olmuyor muydu? Dibime girmesinin nedeni neydi? “Çay hazır,” dedim sesimin titremesine izin vermeden. “Biraz önce kahkaha atıyordun şimdi ne oldu? Karşılaştırma falan yapıyordun? Bu yaşta kaç tane görmüş olduğunu sormaya korkuyorum. Yaktın beni Asuman!” Sesindeki öfke hiç hoşuma gitmedi. Berkan karşılaştığımız andan beri bunu yapıyordu. Benim damarıma basacak şekilde konuşuyordu ve bu da tırnaklarımı çıkarmama sebep oluyordu. “Kaç tane gördüğümün ne önemi var? Sonuçta hepsinin işlevi aynı!” dedim damarına basmak istercesine. “Sana hepsinin aynı hissettirmediğini uygulamalı olarak kanıtlamak isterdim ama şimdi zamanı değil. Hadi çaylarımızı doldurayım, sonra şu havada kalan konuyu konuşuruz,” diyerek beni serbest bıraktı. “Sen geç çayları ben getiririm,” demesiyle kaçarcasına oturma odasına yöneldim. Berkan çok geçmeden tepsiye hazırladığım atıştırmalıklarla çayları getirdi. Beni nerede gördüğünü sormak istiyordum. Amacını öğrenmek istiyordum. Birinden etkilenmek ve hayatında istemek bu kadar kolay mıydı anlamak istiyordum. Çünkü ben Bekir’den sonra hayatımda kimseyi istememiştim. Birine güvenmek benim için o kadar zordu ki ister sevgili olsun ister dost, bu yüzden hayatıma kimseyi almıyordum. Hayatınızda ne kadar az ve öz insan varsa hayal kırıklığına uğramanız o kadar az oluyordu. Çayımdan bir yudum alıp ağzıma bir bisküvi attım. “Sen gerçekte hangisisin Asuman! İki farklı kişi gibisin. Anlamama yardımcı ol lütfen.” “Beni nerede gördüğünü bilirsem buna daha kolay cevap verebilirim bence. Ben de bunu merak ediyorum. Beni ne zaman nerede gördün?” diye sordum. Berkan sanki geçmişe gitmiş gibi yüzünde bir tebessüm oluştu. Çayından bir yudum alırken yüzündeki gülümsemeye takılı kalmıştım. Her daim sert görünen bu adamın yüzünde tebessüm oluşturan anısını merak ettim. Bence hep gülmeliydi. Yüz kasları gevşemiş sanki beş yaş gençleşmiş gibiydi. Yüzünde masum bir ifade oluşmuştu. Kalbim o gülümseye takılı kaldı nedensizce. Bana bakarken hep böyle gülsün istedim. Karşılaştığımız andan itibaren Berkan’ın her hali kimsenin dokunamadığı kalbime dokunuyordu. Kalbimin sert kabuklarla kendini korumaya aldığının farkındaydım. Kim en yakınları tarafından darbe üstüne darbe yemişken hayatına yeni insanlar almak isterdi ki? Yeni insan demek yeni can yaraları demekti. Yine de onca kabuğa rağmen Berkan’ın gülümsemesi o kabukların arasından içeriye sızıyor ve kalbimin karanlığına ışık tutuyordu. İçimin ısınmasını sağlayan her hali beni korkutuyordu. Kimsenin sert tavırları bu zamana kadar beni etkilemezken Berkan’ın ağzından duyduğum sert bir cümle damarıma dokunuyordu. Boşuna demiyordum, adamın her hali bir şekilde bana dokunuyordu. “Ebru teyzenin pastanesinde, iki ay önce. Hatta senden birisi için iş konusunda yardım istiyordu.” Sırtımı dikleştirdim. Neden iki farklı kişi olduğumu düşünmesi şu an daha çok anlam kazanmıştı. Ebru teyze gerçekten sevdiğim ve değer verdiğim bir kadındı. Tek başına iki evladını büyütmüş, küçük pastanesiyle ayakta kalmaya çalışan dul bir kadındı. Neyse ki patron kabul etmişti de yeni mezun olan oğlu bizim şirkette işe başlamıştı. “Bir şeyi yanlış anlıyorsun,” dedim Berkan’a. “Ebru teyze gündelik hayatımdan birisi. Ve yaşını başını almış kadın. Onun yanında seksten bahsedecek halim yok. Ya da çalıştığım yerde erkek avına çıkacak değilim. Neden iki kişi olduğumu düşündüğünü anlayabiliyorum ama bu yanlış. Gece ve gündüz neden farklıdır Berkan? Geceyi gündüzden ayıran şey güneşin doğması değil mi? Ay daima gökyüzündeyken gündüz göremeyiz. Çünkü güneş araya girmiş ve ayı saklanmıştır. Oysa geceleri tüm ihtişamını bize sunar. İşyerimde, hayatımda olan insanların yanında ben buyum. Her yerin kendine has kuralları vardır. Her kişinin de. Şirkette giydiğim bir kıyafeti bir barda giymem mesela. Ya da bara giderken giydiğim kıyafeti şirkette giymem. Yüz yüze baktığım insanlarla tek gecelik ilişkiler yaşamam. Anlayacağın ben iki kişi değilim. Ben aynı kişiyim. Sadece ne zaman nasıl davranacağımı biliyorum, o kadar.” Bakışlarımı Berkan’a çevirdiğimde içimi bir suçluluk duygusu kapladı. Oysa o kadar haklıydı ki söylediklerinde. Ben gökyüzündeki aydım aslında. Sevdiklerim yanında bile daima saklanıyordum. Güneşin arkasına gizlenen ay gibi. Araya giren güneş değildi benim hayatımda, saklanan bendim. Güneşin arkasına geçmeyi isteyen bendim. En yakınlarıma bile kendimi tamamen açamazken Berkan’a nasıl açabilirdim? Henüz benim nezdimde o güvene sahip değildi. Ve bu hayatta bildiğim bir şey varsa en çok kimi severseniz önce o giderdi. “Anlıyorum, sen de haklısın tabi. Ben de emniyetten kimseyle tek gecelik bir şey yaşamak istemem. Ama ben zaten öyle ilişkilerin adamı değilim. Benim hayatımda şu ana kadar üç kişi oldu. He onlarla cinsel bir bağ olmadı mı oldu. Ama hayatıma aldığım kimseyi sadece tek seferlik yatak arkadaşı olarak düşünmedim. Etkilenmediğim ya da hoşlanmadığım sıradan bir insanla o tarz ilişkilerim olmadı.” Gülümsedi ama gülümsemesi öyle mutluluktan değildi. Vereceği tepkiyi merak ediyordum. Benden hoşlandığını söylemişti. Etkilendiğini... Birçok ilişki yaşadığımı düşünürken vereceği tepkiyi gerçekten görmek istiyordum. Geri mi adım atacaktı yoksa itirafının arkasında mı duracaktı? Bir erkek için kolay kabullenir bir durum olmadığının farkındaydım. Hem de Berkan karakterinde birinin. Adam tek gecelik ilişkilere karşıyken hoşlandığı kişinin yaşaması hakkında ne düşünecekti? Yalan söylememiştim. İlişkilerim olmuştu. Sadece sayısını belirtmemiştim. Hem sayının gerçekten bir önemi var mıydı ki? Olmuştu işte! “Yani gerçekten de hayatında birçok tek gecelik ilişki oldu. Genelde durum tam tersi olur. Bak, ben hoşlandığım ve etkilendiğim konusunda ciddiyim. Seninle tanışmak için günlerce pastaneye geldim. Bir türlü cesaret edemedim. O gece seni orada, o durumda görmek beni cidden hem sarstı hem şaşırttı. O yüzden sanırım ağzımın ayarları bozuldu. Ben seninle gerçekten bir yola girmek istiyorum Asuman. Seni tanımak, seninle vakit geçirmek, seninle beraber olmak istiyorum. Bir sevgili gibi. Tek bir gece değil. Ve sen de benimle bu yola girmek istersen, hayatında yalnızca ben olmak isterim. Öncesi geçmişte kaldı der geleceğe bakarım.” Böyle bir tavır beklemiyordum. Bu olgunluğu gösterebileceğini hiç düşünmemiştim. İçim pır pır etti. İlk kez hayatımda biri, param için yaklaşmamıştı bana. İlk kez biri sadece yatmak için yakınlaşmamıştı. Kalbim kabuklarını parçalamak için can atıyordu. Berkan’ın güneşi kalbimi ısıtıyor, karanlığım aydınlanıyordu sanki. “Bana izin verirsen hayatında olmayı, hayatımda olmanı istiyorum. Severim Asuman. Güzel severim hem de. Peki sen, beni sevebilir misin?” Bekir paramı istemişti, Can bedenimi. Berkan ise kalbimi istiyordu. Yirmi altı yıllık hayatımda ilk kez biri benden kalbimi istiyordu. Beni seviyordu. Bedenimi ya da paramı değil. Beni! Asuman’ı... “Ben sevmeyi bilmem,” dedim. Elini uzatıp yanağımı okşadı. “İstersen ben öğretirim,” dedi. İstedim. Gerçek sevgiyi tatmak, ben olduğum için sevilmek istedim. Eli yanağımı ısıtıyordu, sözlerinin kalbimi ısıttığı gibi. Sevginin bu kadar can yakıcı bir şey olduğunu sonradan öğrenecektim. “İsterim.” Gülümsedim, gülümsedi. İçimde çiçekler açtı. “O Sedat’ı öldürmek istedim,” dedi baş parmağıyla dudağımı okşayıp. Sedat’ı hatırlamak suratımın buruşmasına neden oldu. “Hiç hatırlatmasaydın. Gelir gelmez o herif yüzünden duşa attım kendimi. İzlerini yok etmek istedim.” “Sen de keşke duşu hatırlatmasaydın şimdi,” demesiyle kahkaha attım. “Öp beni!” dedim gözlerine bakarak. “En son hatırladığım öpücük seninki olsun.” Berkan dudaklarıma uzandı. Üst dudağını yakaladım. İçim alev alevdi. Kalbim gümbür gümbür. Yeni bir ilişkiye bodoslama dalarken üç yanlışın bir doğruyu götürdüğünü unutmuştum. *** “Neden bir ay?” diye kükredim. Aman Ya Rabbi ben adamı bir kez daha görmeye tahammül edemezken bunlar bir aydan bahsediyordu. Erengül, Nurşen, Eymen ve Berkan ortaya çekilen masanın etrafına oturmuş toplantı yapıyordu. Çaylarını servis ederken duyduğum bir ay olduğum yerde donup kalmama sebep olmuştu. Berkan beni çekip yanındaki boş sandalyeye oturttu. Herkes çayını alırken Eymen getirdiği poğaça ve simitleri masada yer açıp ortaya koydu. “Ben yanındayım,” diyen Berkan’a baktım. “Tabi, şu an öylesin. Sedat ile yan yanayken yoksun ama. O adama tahammül edemiyorum. Bu lanet şey ne kadar sürecek.” “En kısa zamanda bitecek inşallah,” diyen Berkan herkes kahvaltı yaparken hala harıl harıl dosyalara bakıyordu. “Çok mantıksız. Cinayetler arasında böyle bir bağlantı var mı bilmiyoruz. Diğer kişiler ölü olduğu için çözmek zor. Çevrelerinden kesin bilgiler toplayamıyoruz. Yani cinayetler arasında bir ay var evet. Bulduğumuz tarihler ve tahmini ölüm saatleri ve günleri.” Bir kağıdı önüne çekti ve bize gösterdi. “Bu kadın öldürüldükten iki gün sonra bulunmuş mesela. Hem her kadınla bir ay ilişkisi sürmesi çok mantıksız. Diğerini öldürür öldürmez hemen diğeriyle mi çıkmaya başlıyor, hayır. Cinayetin üzerinden iki haftadan biraz fazla geçtikten sonra Asuman ile tanıştı.” Bir kağıdı kontrol edip, “on sekiz gün sonra tanıştı. ve aradan dört gün daha geçti,” dedi. Her ölüm arasında bir ay varsa, ilişkileri de hepsinde bir ay sürmüyorsa tek bir ihtimal kalıyordu bana göre. Birden aklıma gelmişti. Nereden gelmişti onu da anlamamıştım ama Berkan’a “ölüm tarihlerini kontrol et,” dedim. “Ayın kaçıncı günü diyorsun?” diyen Berkan önüne başka bir dosya çekerek tarihleri kontrol etmeye başladı. “Kahretsin! Biz bunu nasıl gözden kaçırdık? Yirmi üç Haziran. Yirmi üç temmuz. Yirmi üç Ağustos,” diye devam ederek tarihleri göstermeye devam etti. Berkan “işte benim kızım,” diyerek elini boynuma sardı ve dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Etraftakiler “ooo,” diye başlayınca “işinize bakın,” diye homurdandım. Berkan’a döndüm. “Sen de rahat dur.” “Bugün ayın kaçı peki?” diyen Erengül’ü Nurşen yanıtladı. “On yedi ekim!” “Altı gün sonra öleceğim yani. Pardon doğranıp kesileceğim.” Berkan kaşlarını çattı. “Bu kız normal değil, yemin ediyorum,” diyen Nurşen başını iki yana salladı. “Operasyon kızım bu! Armut toplamaya gitmiyoruz. Sana bir şey olmasına izin vermeyiz.” “Ama suç üstü yapmanız için benim nereye kadar sabretmem gerekiyor. Herif önce beceriyor dediniz. Yanlış mı hatırlıyorum?” “Sana dokunmayacak,” diye homurdanan Berkan’a döndüm. “O zaman nasıl bir suç üstü olacak bu? Benim zekam yetmiyor sanırım anlamıyorum.” “Adama vermeye zaten niyetin vardı,” diyen Nurşen’e, Berkan öfkeli bir bakış attı. Aslında yoktu ama bir şey demedim. “Nurşen, saçmalama istersen.” “Şaka yapıyorum,” dedi gülerek. “O hayatımda biri olmadan ve adamın katil olduğunu bilmeden önceydi.” “Bak önemli olan o anda onu yakalamak. Yerini keşfetmek. Çünkü biz kullandığı aletlerde ölen kadınlara dair izler bulacağımızı düşünüyoruz. Ayrıca hepsiyle ilişki yaşamamıştı. İkisinde herhangi bir ilişki bulgusu yoktu.” “Artık tarihi bildiğimize göre ona odaklanalım. Asuman sen de adamı ara. Hep ondan beklemek olmaz. Bakalım ne tepki verecek. Operasyon hız kazanıyor.” Nurşen’i de gidenlerle beraber postaladım. Akşama gelirdi sonuçta. Bugün tatildi ama her ihtimale karşı dışarı çıkamıyorduk. O yüzden Berkan ile anca bu koruma evinde yalnız kalabiliyorduk. “Eee kaldık baş başa, ne yapmak istersin?” “Sen ne yapmak istersin?” diye sordum göz kırparak. “Tahmin etmek istemezsin.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD