3.BERKAN&ASUMAN

2311 Words
BERKAN “Senin için yok demek ki,” diye mırıldandım ağzımın içinde. Al gülüm ver gülüm mü? Cidden mi? Bu kadar mıydı? Ötesi berisi yok muydu bu işin? Ne kadar da kolaylıkla dökülüyordu sözcükler ağzından. Sanki seksten değil de sıradan anlık flörtlerden bahsediyorduk. Yaşadığım durum karşısında gerçekten nutkum tutulmuştu. İki aydır onu uzaktan uzağa izliyor, tanışmak için fırsat kolluyordum. Sırf onu görmek için her sabah istisnasız yolumun ters istikametindeki pastaneye gidiyordum. İlk gördüğüm gün anılarımda hala tazeliğini koruyordu. Her zamanki nöbet çıkışlarından biriydi ve son dakika bir olay çıkmıştı. Eymen, Nurşen ve Erengül soluğu olay yerinde almış, ardından mesaimizin devam edeceğinin bilincine vararak ayaküstü kahvaltı yapalım demiştik. İlk ses tonu çalınmıştı kulağıma... “İlahi Ebru teyze,” dedi. “Ben hiç seni üzer miyim kız! Ben bir söylerim patrona. Madem yeni mezun, ayarlarız bir iş. Sıkma canını...” Çekici ve dikkat çekici bir ses tonu vardı. İster istemez bakışlarım ona dönmüş kocaman ceylan gözlerini görünce kısa bir an olduğum yerde kalakalmıştım. Kadınla samimi sohbeti beş dakika falan sürmüştü ama o beş dakikada sesi ve gözleri aklıma mıh gibi çakılmıştı. Uzun boyluydu. Bir yetmiş, bir yetmiş beş civarlarındaydı. Allah özene bezene yaratmıştı mübarek. “Kendine gel lan, kız gitti!” diyen Eymen’in sesiyle çıkmıştım hayal dünyasından. O günden sonra o pastane uğrak yerim olmuş, kimi zaman boşa beklesem de kimi zaman hafızama işlenen yüzünü görme şerefine erişmiştim. Ebru teyzeyle samimiyet kurmayı da başarmış olmama rağmen Nuh demiş peygamber dememiş, ismini söylememişti. Çok merak ediyorsam kendin sorup öğrenirsin demişti. Kırk yıl düşünsem ismini Sedat’tan öğreneceğim de aklıma gelmezdi. Eli kanlı bir katilden! Sırf o yüzden tekrar sormuştum ismini. Hafızamda Sedat ile konuştuğu o anda duyduğum kalmasın istemiştim. O sıcak, samimi, sıradan, etrafına dönüp bakmayan kızla bu gece barda gördüğüm, elin katilini ayartmaya çalışan, her zaman yaptığı olağan bir şeymiş gibi aletimi avuçlayan kız aynı kişi miydi emin olamıyordum. İstediği kişiyle yattığını ima etmesi benim için son noktaydı. Bakın sorun bakirelik değildi. Sorun ilişkilerinde seks yaşaması da değildi. Ben önceki sevgilimle yaşamışken karşımdakinin bakire olup olmamasına takılmazdım. Sorun tek gecelik ilişkileri bu kadar normal ve sıradan görmesiydi. Benim için cinsellik al gülüm ver gülüm olayı değildi çünkü. Hayatımda hiçbir zaman tek gecelik ilişkiler olmamıştı. Etkilendiğim, hayatıma dahil ettiğim, sonradan yürümese de sevgilim dediğim kişilerle ilişkilerim olmuştu. Hiçbir kadına tek gecelik niyetiyle yaklaşmamıştım bu zamana kadar. Bana tersti. Oysa Asuman oldukça sıradan bir şeyden bahsediyor gibiydi. “Çıkalım mı?” dedim huzursuz bir sesle. “Tabi, hazırım.” Büyük valizi elinden aldım. O da kol çantasıyla küçük valizi aldı. Bu geceki olanlar karşısında hala aklımı toplamayı başarabilmiş değildim. Zamanı geri almanın bir yolu yok muydu gerçekten? Tanıdığım gibi kalsaydı ve bir katilin hedefinde olmasaydı güzel olmaz mıydı? Valizleri bagaja koyup arabaya bindik. “Gideceğimiz ev nerede?” “Polenezköy’de!” “Ama orası iş yerime çok uzak.” “Nurşen’le gidip geleceksiniz. Aracınız olacak. Zor olmaz.” “Kendi arabamı da alabilirdim,” dedi bakışlarını bana çevirip. Yanımda oturuyordu ve ben ona bakmamak için çabalamak zorunda kalıyordum. Ne kadar mümkün olursa tabi! “Senin kendi hayatından yeterince uzak tutmalıyız. Aslında bana kalsa işe de gitme ama gidicem diye tutturdun.” Katil onun hakkında ne kadar az gerçek bilirse o kadar iyiydi ama bunu ona anlatamıyordum. “İşime gitmem gerekiyor,” dedi inatla. “Canından daha mı önemli bu iş?” diye sordum sinirle. “Canımdan önemli değil, tabi. Ama en azından normal bir yaşam çizmem de gerekmez mi her ihtimale karşı?” “Göstermelik bir yer ayarlardık.” “Adamda şu an sadece numaram var. Hakkımda zaten bir şey bilmiyor ki!” “Riske atmaya değmez. Ne olursa olsun. Neden korkmuyorsun? Bir başkası olsa çoktan paçaları tutuşur, bayılır, ailesini yanına ister ve kesinlikle yem olmayı kabul etmezdi.” “Korku bana bir şey kazandırmaktan ziyade hata yaptırır. Ayrıca ne kadar süre saklanma gerekecek o bile belli değil. Adam ne zaman pes eder bilmiyorsunuz. Ne kadar süre öyle devam edebilirim ki? En iyisi kökten çözmek. Sence hakkımda hiçbir şey bilmezken beni bulması mümkün mü? Sadece numaram var. Onu da senin yüzünden verdim. O masadan direkt kalksaydım hakkımda hiçbir şey bilemez ve ben de hayatıma devam ederdim.” Korkmaması dediği gibi iyi bir şeydi. Ama karşımda iki farklı kişilikli biri olduğunu düşündüğüm için emin de olamıyordum. “Dahil olmasaydık nasıl çıkacaktın? Peşine düşme ihtimalini nasıl engelleyecektik? Numara vermek ya da onunla gitmek zorunda kalacaktın. Numaranı takip etme yollarını bilip bilmediğini bilmiyoruz. Onca kadın ölmüşken seni riske mi atsaydık? Ya da gelip tutuklasak ne olacak sanıyorsun? Delil yok. Sabah olmadan serbest kalacak. İhtimaller o kadar fazlayken seni riske atamazdım.” “Teşekkür ederim,” dedi ansızın. Bir an yanlış duyduğumu düşündüm. “Haklısın. Sen olmasan belki de dediklerinden herhangi biri gerçekleşebilirdi. Hayatımı kurtardın komiser.” “Berkan,” dedim bir an karşımda pastanedeki kızı görerek. “Anlamadım.” “Berkan. Adım Berkan. Berkan demeni tercih ederim Asuman.” Geçici evimizin önüne gelmiştik. Arabayı park edip yüzüne baktım. Gülümsedi. Öyle güzel gülüyordu ki gerçekten güldüğünde. Dünyam bir kez daha yerinden sarsıldı. “Pekala! Berkan. Baştaki öküzlüğünü yok sayarsak memnun oldum,” diyerek elini uzattı. Söylediğim laf ağırdı belki ama kabullenemiyordum. Elini tuttum ve hafifçe sıktım. Kaç kişiyle ilişkisi olmuştu sorusu bir fare gibi beynimi kemirmeye devam ediyordu. “Ben de memnun oldum Asuman. Ama keşke başka şartlarda memnun olsaydık.” Sen sadece o pastanedeki kız olsaydın mesela... Keşke yüzüne de söyleme cesaretim olsaydı. *** ASUMAN “Hoş geldin,” diyen Berkan’a bıkkın bir bakış attım. Nereye hoş gelmiştim arkadaş! Ne zaman bitecekti bu işkence? “Günün kötü geçti galiba?” Sorusu banaydı ama Nurşen’e bakıyordu. Sanki benim istemediğim bir şeyi Nurşen anlatırmış gibi! Yanından geçip elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. İstediğim zaman istediğim kişiyle arkadaşlık kurabilirdim. Arkadaşlık kurarken zorlanmazdım. Çünkü istediğimde çok samimi, cana yakın ve sevecen olurdum. Hayatımda az ve öz insan vardır esasında. Herkesi hayatıma almam. Başkasının hayatına da kolay kolay girmem. Geçip giden insanlar vardır ama. Yeri geldiğinde... Nurşen sevimli bir kızdı. Nasıl polis olmuştu hele nasıl organizeye girmişti akıl alır gibi değil. Gören korkmazdı ki ondan? Öyle sevimli sevimli konuşurken anca yanaklarını falan sıkmak isterdiniz. Nurşen’i kafalamıştım. Aslında günüm kötü geçmemişti. Bu bilinmezlik canımı sıkmaya başlamıştı. “Daha ne kadar bu katilin aramasını bekleyeceğiz?” diye sordum banyodan çıktığımda. Üç gün olmuştu ve adam aramamıştı. “Aslında artık beklemeyeceğiz. Bu akşam Erengül adamı kafalamaya çalışacak. Seni aramadığına göre belki de biz yanıldık. Şansımızı deneyeceğiz bu akşam.” Bu iyi bir haberdi. İnşallah yeni bir ava yönelirdi de bu saçma sapan oyun bir an önce biterdi. “Çok iyi,” dedim ve o sırada hazırlanan Nurşen’e baktım. “Sen nereye?” diye sordum şaşırarak. İki gündür bu evde üçümüz kalıyorduk ve beni bırakıp gitmiyorlardı. Burada kalmam bana hala saçma geliyordu. Adam evimi bilmiyordu aslında. Neyi neyden koruyorlardı anlamak mümkün değildi. “Ben operasyona katılacam.” “Ben bununla tek mi kalacağım?” “Merak etme ısırmaz,” dedi sırıtarak. Ve bana öpücük gönderip kapıdan çıkıp gitti. Şu an sevimli dediğim için kendimden utanıyordum. Nesi sevimliydi be! Beni tavırlarını çözemediğim adamla baş başa bırakıp gitmişti. Hay lanet! Bence ısırma ihtimali yüksekti. Çünkü bana bakışları farklıydı. Nurşen’e davrandığı gibi davranmıyordu. Tam bir polisti gerçekten! Devamlı ama devamlı merak ettiği bir şey oluyor ve her an soru soruyordu. Sırf konuşmak için mi soruyordu yoksa başka bir karın ağrısı mı vardı anlamıyordum. “Yemek hazır,” diye seslendi. İşin en iyi yanı kesinlikle buydu. Komik görünüyordu ama üç akşamdır yemeğimizi Berkan hazırlıyordu. Eli de lezzetliydi hani. Polis olmasa kesin aşçı olurmuş. “Eline sağlık,” dedim karşısına geçerken. Öyle makarna, hazır çorba gibi basit şeyler değildi. Yanımızda hep Nurşen de olduğu için soramamıştım ama bugün sorabilirdim. “Böyle yemek yapmayı nereden öğrendin Allah aşkına! Nurşen’in yanında soramadım kızarsın diye. Her erkek yemek yapmayı kendine yakıştırmaz da o yüzden.” “Niye kızayım? Annemden öğrendim.” “Yaa. Merakın var demek ki mutfak işlerine.” Suratını buruşturdu. Berkan değişik bir insandı. Dışarıdan çok sert ve ulaşılmaz görünüyordu ama aslında öyle değil gibiydi. Bazen tavırları çok sıcak gibiydi bazen de buz gibi. Anlamak zordu. Bir an geliyor kibar biri gibi davranıyor, bir an geliyor ana avrat düz gidiyordu. “Aslında sevmem mutfağa girmeyi. Biz iki erkek kardeşiz. Annem hep kızı olmadığına hayıflanırdı biz gençken. Bir yandan da ev işleriyle ilgilenmenin kızı erkeği olmaz derdi. Biz de onu üzmemek için zamanla alıştık düzenli olmaya ve ev işlerine yardım etmeye. Yarın öbür gün ölürüm, aç kalırsınız diye diye yemek yapmayı da öğretti. Mecbur kaldığımda yaparım yani.” “Bir yatkınlık varmış ama. Elin becerikli.” “Sen yapar mısın yemek?” diye sordu konuyu kendinden uzaklaştırmak için. Bu çabasına gülümsedim. “Eh,” dedim. “Mecbur kaldığımda.” Üniversiteye başlayana kadar mutfağa girmiş insan değildim. İki aşçı, dört hizmetçinin olduğu bir evde mutfağa girmeye çalışsaydım annem kalp krizi geçirirdi sanırım. Böyle bir tavrı hakaret kabul edeceğine yemin edebilirdim. Sohbet güzel gidiyordu. Ailesini anlattı. Kendisini... Kardeşini... Kendi halinde yaşayıp giden mesleğine aşık biriydi. O benim ailemi sorduğunda geçiştirmiş, başka şehirde yaşıyorlar demiştim. Benim karmaşık hayatım ona fazla gelirdi. Sevgilisi ve ablası tarafından sırtından bıçaklanmış ve sırf aleme rezil olmamak için samimi görüntüler sergilediğim Bekir’in sevgilim değil eniştem olduğunu söylemem istenmişti. Hem de yüzsüzce. Annem her şeyi tek eline almış, babamı olayın böyle olduğuna inandırmıştı. Zaten yüzümü zar zor gören adam da basit bir şekilde kabullenmişti yalanı. Sorgulamamıştı bile. Kime daha çok kızgındım bilmiyorum. Aldatanlara mı, sevgilimi eniştem kabul etmemi isteyen anneme mi yoksa ortamdaki tuhaflığı sorgulamadan çok sevdiği! karısının söylediklerini kabullenen babamı mı? Hala gerçeği bilseydi ne der diye merak ediyordum ister istemez. Bu kez savunur muydu beni biricik karısı ve kızına karşı? Artık önemli değildi. Bir insanın ailesinden bu kadar uzak olması bana eskiden tuhaf gelirdi. Fakat büyüdükçe annemin babam üstündeki gücünü gördükten sonra o tuhaflık benim için bir anlam kazanmıştı. İnsan nefes alamadığı evin içinde yaşayamıyordu gerçekten. Bu konuda babamdan şanslıydım. Ben kaçmayı başarmıştım. O ise annemin elinden kaçmayı sadece kısa bir süreliğine başarıyordu. Eve geç gelmeler anlam kazanmıştı o andan sonra. Çay içerken yan yana oturuyor ve televizyona bakıyorduk. Her şey sinir bozucu derecede normal görünüyordu. O sırada telefon çaldı. Arayan Firuze’ydi. O akşamın sabahında gruptan kızlara mesaj atmış, iyi bir gede geçirmiş izlenimini vermiştim. Onları da bu saçma olaya dahil etmek mantıklı gelmemişti. “Efendim güzellik?” “Neredesin sen?” diye sordu sinirli bir sesle. Birkaç ay önce nişanlısı ile ayrılmışlardı. Adı herif onun aldatmıştı. Bu adamların elindekiyle yetinmeme durumu neydi anlamıyordum. “Yakışıklı birini buldum vakit geçiriyoruz,” dedim kıkırdayarak. Berkan’a şaşkın şaşkın bana bakınca göz kırptım. “Selam söylüyor.” “Sen hiç böyle üst üste takılmazdın hayırdır? O akşamki adam mı?” “Sayılır,” dedim suratımı buruşturarak. “Bu pek senlik değil ayrıca tekrar takılma kurallara aykırı sanıyordum.” Tahmin etmeliydim. Kızların içinde her zaman sorgulayıcı olan Firuze’ydi. Berkan’a sigara içeceğimi işaret ederek kapıya doğru yürüdüm. Sigarayı yaktıktan sonra Firuze’ye söylenmeye başladım. “Kızım adam yanımda soru sorup duruyorsun ya! Kızlara söyleme. O akşam adamın işi çıktı ben de gözüme birini kestirdim. Gece güzeldi adam da yatakta iyiydi tamam mı?” Bir katille ikinci kere görüşme fikri yeterince kötüydü. Bu yüzden Firuze’ye gerçeğe yakın bir şey uydurmuştum. Firuze kahkaha attı. “Bu da pek senlik değil.” “Kızım rahat bıraksana beni! Allah Allah! Ne sordun ya sorgu meleği gibi.” “İyi be tamam. Keyfine bak! Görüşürüz.” Sigaramdan bir nefes çektim. “Demek yatakta iyiydi ha? Yani bunu arkadaşlarınla böyle rahat konuşman da bir tuhaf.” “Ne söylememi bekliyordun? O akşam kızlarla beraberdik ve adamla takılacağımı biliyorlardı. Adam katil çıktı, ben de polisin biriyle takılıyorum mu?” Paketinden bir sigara çekip yaktı. “Takılıyor gibi miyiz?” diye sordu. “Bana daha çok kendini tutsak hissediyormuşsun gibi geldi.” “Öyleyim zaten. Sizsiz adım atamaz oldum. Ama arkadaşıma ne diyecektim beni korumaya aldılar mı? Hiçbir şey bilmeleri gerekmiyor, bu daha fazla soru ve endişeden başka işe yaramaz.” “Geceni mahvettik, kusura bakma!” dedi sinirli bir ses tonuyla. Bunun benim gecelerimle derdi neydi Allah aşkına? Her fırsatta neden laf sokmaya çalışıyordu? “Telafi ederim,” dedim ben de. “Bu akşam eğer işe yararsa, özgür olabilirim artık.” Sigarayı söndürüp içeriye yöneldim. Berkan bir iple bana bağlıymış gibi yarım sigarasını atıp peşimden geldi. Ben ondan uzak durmaya çalıştıkça dibimde bitiyordu. Onunla yakın olmak istemiyordum. Ben de uyandırdığı hisler hoşuma gitmiyordu. “İlk fırsatta da feneri birinin koynunda söndürürsün artık!” “Allah aşkına!” dedim yüzümü ona dönerek. Salonun ortasında burun buruna gelmiştik neredeyse. “Senin benimle derdin ne, be adam?” Bu yakınlık iyi değildi. Hem de hiç. Bakışları içimi gıdıklıyor, heyecanlanmama neden oluyordu. Ve bu kendime öfkelenmeme sebep oluyordu. Aramızda sinir bozucu bir elektrik vardı. Bunu onunda hissedip hissetmediğini merak ediyordum. “Bir derdim yok.” Kaşları çatıldı. Sanki çok şey söylemek istiyor da kendisini frenliyor gibiydi. “O zaman hayatıma laf sokmaktan vazgeç. Devamlı iğnelemeye çalışıyorsun iki gündür. Benim hayatım beni ilgilendirir. ...” İki eliyle yüzümü kavrayıp konuşmamı bitirmeme izin vermeden dudaklarıma yapıştı. Öpüşündeki şefkat ve yumuşaklık duvarlarıma çarptı. İşin özü çok kişiyle birlikte olmamıştım. Tam olarak ilişki yaşadığım bir kişiydi yalnızca. Bir de intikam için birinin aletini ağzıma almıştım. Ama öpüşme konusunda listemde beş altı kişi vardı. Ve hep yatağa atmak ister gibi saldırgandı dudakları. Sadece üniversite birinci sınıfta sevgilim olan çocukla yaşadığım öpüşme masumdu. Berkan’ın öpüşü o kadar masum olmasa da niyeti beni yatağa atmak değildi. Kendimi ona karşılık verirken buldum. Kalbimi yoklayan kıpırtılar beni hazırlıksız yakaladı. Tamam etkileyici bir adamdı. Eli elime değdiğinde bile tenimde bir karıncalanma hissediyordum. Ama bu kadardı. Kalp bu işin içine girmemeliydi bence. Dudaklarımız birbirinden ayrıldı. Ve alnını alnıma yasladı. “Bundan sonra kimseyle sevişme!” Sözcükler havada asılı kaldı sanki. “Bu da ne demek?” diye düşündüm şaşkınca. Kiminle ne yaptığım yalnızca beni ilgilendirirdi. Bir başkasını değil. “Ne yaptığım beni ...” ilgilendirir diyecekken yine sözümü kesti. “Senden çok hoşlanıyorum. Gördüğüm ilk andan beri seni hayatımda istiyorum. Sen de aramızdaki tuhaf elektriği hissediyorsun biliyorum. Hayatında olmama izin ver. Ne yaşamak istiyorsan benimle yaşa. Sadece benimle...”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD