BERKAN
“Sakin mi olsan artık? Ben de karımla güzel bir yemekten çıkıp geldim ama senin kadar homurdanmıyorum.”
Bir hafta! Lanet olası görevin sona ermesine, şerefsiz herifi yakalamamıza yalnızca bir hafta kalmıştı. Asuman ile baş başa kalacağımız anlar Sedat şerefsizi tarafından yine sekteye uğramıştı. Gelen bir telefon güzel anların anında içine etmişti.
“Senin karın evde en azından. Asuman şu an o piç ile yemek yiyor.”
“Az kaldı. Biraz daha dişini sık.”
“Sıka sıka diş kalmadı amına koyayım.”
“Hah,” dedi Erengül. “Koydu yine. Adamdaki aletin maşallahı var, girmediği delik yok.”
Erengül’ün lafıyla ister istemez sırıttım. Yanında küfür edilmesinden hoşlanmıyordu fakat bende sinirliyken ağzımın ayarını tutturamıyordum. Artık alışmıştı benim bu hallerime ama arada laf sokmaktan geri kalmıyordu.
Telefonum çalınca kısa bir anlığına bakışlarımı zar zor gördüğüm ikiliden çektim. Kardeşim arıyordu. Aylar sonra aklına gelmiştik demek ki. Gittiğinden beri sadece üç kere konuşmuştuk.
“Vayy sen beni arar mıydın?” dedim sitemle. Araçtan inip Asuman ve Sedat’ı daha kolay görebileceğim şekilde kaldırımda ileri geri yürümeye başladım.
“Başlama hemen siteme? Zaten kafam yerinde değil.”
“Kafanı sikeyim. Gitmek çözüm oldu mu koçum? Yüreğin geri de falan kalabildi mi?”
“Hiçbir şey çözüm olmuyor anasını satayım ama en azından kafama estiği an evini basmaya niyetlenmiyorum. Bu iyi bir şey.”
Derin bir nefes aldım. Ona ne söylemem gerektiğini bile bilmiyordum. Kelin ilacı olsa kendi başına sürerdi. Berkay’ı, Asuman’ı tanıdıktan sonra daha iyi anlar olmuştum. Ben şu an sadece görev için bile olsa biriyle yakın olmasına katlanamazken onun sevdiği kadın artık bir başkasıyla evliydi.
Sevgisini itiraf etmiş olsaydı neler olurdu, ben de Berkay kadar Meral ediyordum aslında. Asuman’a bu kadar çabuk açılmamın sebebi tamamen Berkay’dı. Onun yaşadıklarını yaşamaktan bir ödlek gibi korkmuştum. Geç kalmak istememiştim. Duygularımı dışa vurmakta acele etmiştim. Zaten iki ay uzaktan izlemek zorunda kalmıştım ve daha fazlasına katlanamayacağımı düşünmüştüm. Dört buçuk yıldır o nasıl katlanıyordu anlamam zordu. İnsan bazı şeyleri yaşamadan anlamıyordu.
“Dönmeyecek misin?” diye sordum. Berkay gideli dört ay olmuştu ve yokluğu canımı sıkıyordu. Üniversiteye giderken ki çapkınlıklarından gına gelmişti ama şu an o hâllerini özler olmuştum. Keşke yine öyle olsaydı da bu şekilde acı çekmeseydi diye düşünürken buluyordum kendimi.
“Biraz daha sindirmeye ihtiyacım var sanırım. Döneceğim ama şimdi değil.”
“Toprak sana çok kızgın,” dedim. “Haber vermeden çekip gitmene hala öfkeli.”
“Bir gün aşık olduğunda beni anlayacaktır,” dedi.
“Annem seni çok özledi,” dedim bu kez.
“Yapma,” dedi derin bir nefes alıp. “Yeteri kadar canım yanıyor zaten. Sen de inadına yakmaya çalışıyor gibisin. Kendimden emin olduğumda, evini basmayacağıma kanaat getirdiğim de döneceğim.”
“Aşık ol. Yok mu oğlum hiç kız etrafında?”
“Biriyle neredeyse deniyordum,” dedi gülerek. “Ben kabul etsem vücudum kabul etmiyor ondan başkasını.”
Bir yandan Asuman ve Sedat’ı izlemeye devam ediyordum. Asuman’ın elini tutup dudağına götürdü.
“Sikicem o ağzını orospu çocuğu,” dedim sinirle.
“Noluyor ve!” Berkay ile telefonda olduğum beynime yeniden dank edince sakin olmayı denedim.
“Görevdeyim şu an. Birinin peşindeyiz. Şimdi kapatmam lazım koçum. En kısa zamanda yeniden ara ya da aradığım zaman bir zahmet aç şu telefonu!”
“Tamam komiserim kızma. Açarız. Hadi eyvallah. Annemi öp yerime.”
“Bizi daha çok bekletme. Gel de kendin öp.”
“Görüşürüz,” dedi başka bir şey söylemeyi reddedip.
“Görüşürüz. Dikkat et kendine.”
“Sen de abi!” Telefonu cebime soktum. Berkay kolay kolay abi demezdi bana. Aramızda bir buçuk yaş vardı sadece. Arabaya geçtim. Bu şekilde izlemek daha zordu. En azından ne konuştuklarını duymak daha iyi oluyordu.
İşkence gibi geçen yemek bitmişti neyse ki. Birlikte dışarıya çıktılar. Sedat bugün Asuman’ı kendisi almak istemişti. Biz uzaktan izlemiştik ve Sedat gelip Asuman’ı almıştı. Onu bu şekilde göndermek benim için o kadar zordu ki tarifi yoktu.
Birlikte arabaya bindiler. Biz de birkaç araba arkasından takibe başladık.
“Bana gelmek ister misin yoksa seni eve mi bırakayım?” diye soran Sedat ile kaşlarım çatıldı.
“Hani kimseyi davet etmiyordu bu adam?” Oturduğum yerde dikleştim.
“Sen ne yapmak istersin?” Asuman’ın sesinde her zamanki gibi hiçbir duygu yoktu. Bunu nasıl başardığını merak ediyordum. Nasıl bu kadar kendini saklayabiliyordu? Ya da neden saklıyordu? Aslında merak ettiğim o kadar çok şey vardı ki araştırmamak için kendimi zor tutuyordum. Asuman elbette bir gün kendini bana tamamen açacaktı. Onu sıkıştırmak ya da hazır olmadan sorguya çekmek istemiyordum. Ondan dinlemek varken de arkasından gizli gizli araştırma yapmam hoş olmazdı. Saygı duymam gerekiyordu. Zamana birbirimizi daha iyi tanıyacaktık nasılsa.
“Kuzenin sana gelecekti değil mi? Ara istersen. Beklememesi gerektiğini söyle.”
“Aramama gerek yok. Benim gelmememi önemsemez.”
“Bence ara,” diyen Sedat ile kaşlarım çatıldı. Adamın ses tonunda farklı bir şeyler vardı.
“Peki canım,” diyen Asuman telefonunu çıkardı.
“Hey ne yapıyorsun?” Asuman’ın itiraz dolu sesi kulağımıza doldu ve ardından çok geçmeden telefon camdan fırlatıldı.
“Allah kahretsin,” diye kükredim. “Herif bir şeyleri anlamış. Kahretsin.”
Asuman’ın içine takip cihazı yerleştirdiğimiz çantası da arabanın dışına fırlatıldığında kalbimin donduğunu hissettim.
“Beykoz bölgesi tüm ekiplerin dikkatine. Kod üç yüz yirmi bir siyah Passat araç, plakası otuz dört Sivas Erzurum iki yüz kırk sekiz. Şahıs silahlı olabilir.”
Nurşen acil kod bildirimi geçerken ne yerdeydim ne gökte. Sanki biri kalbime benzime dökmüş cayır cayır yanıyordum. Silahlarımı kontrol ederken geç kalmamak için dua ettim.
“Kurtaracağım seni ceylan gözlü. O piç kurusunun sana zarar vermesine izin vermeyeceğim,” diye kendime yemin ettim.
“İzini kaybedeyim,” deme diye bağırdım Eymen’e. Erengül laptopla uğraşıyordu. Hala o sikik aletle ne diye uğraşıyordu anlamış değildim.
“Herif cihazı attı. Siktiğim aletiyle uğraşıp ne yapıyorsun?” diye bağırdım.
“Sen bir sakin olsana!” diye tersledi beni. “Bak,” diyerek ekranı bana çevirdi. “Birkaç araba önümüzde ilerliyor.”
“Aracını kaç kez değiştirdiğine şahit olduk. Kaybetmemiz lazım. Kaybettiğimiz anda araç değiştirmediğini nasıl bileceğiz amına koyayım. Herif kendi telefonundan da kurtuldu.”
“Bu onun aracındaki değil. Asuman’ın sutyeninin içine diktiğimiz cihaz.”
“Onu hangi ara yaptınız?” dedim hayran kalarak. Bu hafif bir nefes almama yardımcı oldu. En azından izlerini kaybetmeyecektik.
“Biz de yapıyoruz işte bir şeyler.” Başımla onayladım. Gergin bir şekilde yolu izlemeye başladım.
Bu gece o herif son nefesini verecekti.
***
ASUMAN
Sakin ol, derin nefes al. Polisler arkanda diye diye içten içe kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Birden ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Tüm gece boyunca hiç şüphelendiğini anlamamıştım. Ne zaman öğrenmişti, nasıl öğrenmişti? Niyeti neydi?
“Kendinizi çok zeki sanıyorsunuz! Eee kuzenin peşimizde mi sence? Ya da polis mi demeliyim? Yoksa başka bir şeyin mi?” Yalan söylemeyi tercih ettim. Elbette doğruyu söyleyecek kendimi ele verecek değildim.
“Ben hiçbir şey bilmiyorum. Sen ne yapıyorsun şu an anlamıyorum. Ne polisi? Neden bahsettiğin hakkında fikrim yok. Beni korkutuyorsun.”
Bana sinirli bir bakış atıp aracı hızlandırdı. O kadar çok korkuyordum ki nefesim kesiliyordu. Bundan iki üç saat önce Berkan ile sevişme planları yapıyordum. Oysa şimdi neredeydim! Beni seven biriyle, beni gerçekten isteyen biriyle sevişmek istemiştim. Hem artık sevgilimdi. Gelen telefonunun beni böyle geceye çektiğini bilseydim o lanet telefonu asla açmazdım.
“Hala beni kandırabileceğini mi sanıyorsun gerçekten? Şu polisleri atlatalım, seninle hesabımızı sonra göreceğiz.”
Arabayı deli gibi kullanıyor, önüne gelen aracı sollayıp tam gaz devam ediyordu. Bu hızla giderse hiçbir şeye gerek kalmadan ölecektik. Yolun ilerisi polisler tarafından çevrilmişti. Arkamıza Berkanların olduğu minibüs hariç iki de ekip aracı katılmıştı. Ben köşeye sıkıştığını düşünürken o kahkaha attı.
“Beni ele geçireceklerini sanıyorlar,” dedi ve hızını yavaşlatmadan direksiyonu kırıp karşı şeride geçti. Geldiğimiz istikamete geri dönerken amacının ne olduğunu bildiğinden şüpheliydim.
“O şerefsiz herifi yemek esnasında fark etmeseydim niyetiniz neydi? Zekiceydi, tebrik etmek lazım. Minibüse bindiğini fark etmesem yine şüphelenmezdim. Kahretsin beni hazırlıksız yakaladılar ama sevinme ellerinden kurtulacağım ve seninle o zaman görüşeceğiz.”
Ah Berkan ah dedim içimden. Bok vardı araçtan çıkacak! Nasıl dikkatini çekmişti acaba? Benimle ilgilenmek yerine etrafını mi kesiyordu? Demek ki adamın yeterince dikkatini çekememiştim ki eli ben de gözü etraftaydı.
Bu şerefsizin elinden kurtulabilecek miydim? Polisler hala peşimizdeydi. Ve geçen her dakika Sedat şu ana kadar fark ettiğim tüm özgüvenini kaybediyor ve panikliyordu. Paniklemek ona hata yaptırırdı. Bu bir yönden iyi olmasına rağmen bir yönden çok kötü bir durumdu. Çünkü panik insana olmayacak şeyleri de yaptırırdı.
Berkan ne durumdaydı acaba? Çıldırdığına emindim. Sakin olması için dua ettim. Çünkü onun da sakinliğini kaybetmesi ona ve bana zarardı.
“Kahretsin,” diye yeniden bağıran Sedat’ın sesiyle yerimden sıçradım. Burada da yolu çevirmişlerdi. Artık kaçacak bir yeri yoktu. Sedat arabayı durdurup belinden silah çıkardı. Derin bir nefes aldım. O silah tüm gece orada mıydı? Neden daha önce fark etmemiştim? Fark etseydim belki kurtulmak için bir şansım olurdu. Bana doğru gelip silahı alnıma dayadı.
“Bir hata yaparsan beynini dağıtırım.”
Başımla onayladım. Benim tarafıma geçti ve kapıyı açıp dışarıya doğru ittirdi. Arabadan çıktım ve benimle beraber elinde silah o da araçtan çıktı. Bir elini boynuma dolayıp silahı başıma dayadı.
Berkan’ın öfkeli gözleri tam karşımdaydı. Aramızda üç dört metre anca vardı. Etrafımız tamamen çevrilmiş durumdaydı. Sedat sırtını aracına yaslamış, bir şekilde arkadan gelecek saldırıyı kendince engellemişti. Gözleri fıldır fıldır etrafını tarıyordu. Buradan kaçamayacağının farkında mıydı?
“Yolu açın, yoksa kız ölür.”
“En azından son cinayetin olmuş olur,” diyen Berkan ile soluğumun kesildiğini hissettim. Ne demek son cinayetin olur? “Çünkü onun kılına zarar verdiğin anda tek bir kurşunla beynini dağıtırım.”
“Onun ölecek olması umurunda değil mi gerçekten? Kimi kandırıyorsun sen! Ona nasıl baktığını şu an fark etmiyor muyum sanıyorsun? Bu bakışları o akşam görmüş olsaydım beni asla oyuna getiremezdin.”
Ben Berkan’ın gözlerinde yalnızca öfke görüyordum. Sedat ne görüyordu acaba?
“Ona bir şey yapamazsın. Yaptığın anda kendi ölüm fermanını da imzalamış olursun. En iyisi teslim olman.”
Gözlerim bir Berkan’ın gözlerine bir de elinde bize doğrulttuğu silaha gidiyordu. Kafamdaki silah yeterince kötü değilmiş gibi sanki tüm silahlar bana çevrilmiş gibi hissediyordum.
İyice tedirgin olmaya başlamıştım. O kadar polis etrafımızdaydı ama adama bir şey yapamıyorlardı. Adam beni tamamen önüne siper almış sırtını da arabaya yaslayıp kendini güvenceye almıştı. Bu cendereden nasıl kurtulacaktık? Geçip gitmemize izin vermemeleri gerekiyordu. Adama izin vermeleri demek benim ölmem demekti. Her türlü öleceksem burada olsun bitsindi artık.
Derken tek bir el silah sesi duyuldu. Çığlık atmamla aynı anda Sedat’ın boynumdaki eli gevşedi. Koşarak kendimi ondan uzaklaştırdım. Nasıl yaptım farkında bile değildim. Birinin bana dokunmasıyla yeniden çığlık attım. Berkan kollarını bana sardığında hala çığlık atıyor ve debeleniyordum.
“Sakin ol güzelim. Benim.” Alnıma bir buse kondurdu. Eliyle saçlarımı okşuyor ve kulağıma teskin edici sözler fısıldıyordu.
Hayatımda birçok şey yaşamış, kötü birçok olayla baş etmek zorunda kalmıştım. Hiçbiri bu geceki yaşadıklarımın yanından geçemezdi.
***
“Daha iyi misin?”
Emniyetteydik. Biraz olsun kendime gelmiş gibiydim. Sedat ölmüştü. Artık ne benim için ne de bir başkası için bir tehdit unsuruydu. Keskin nişancı tek bir kurşunla Sedat’ın ölümüne imzasını atmıştı.
Hala dehşet içindeydim. Sedat’ı ölü bir halde yerde görmek aklımı kaçırmama sebep olacaktı. Yarım saat önce beni tehdit eden adam artık hayatta yoktu. Bir kadın katili dünyadan temizlenmişti fakat mutlu değildim. O kadar korkmuştum ki kurtulduğuma sevinmek aklımın ucuna bile gelmiyordu.
“Ne kadar olabilirse,” diye mırıldandım. Berkan dudaklarını yeniden alnıma değdirdi.
“Bana on dakika müsaade et işlerimi halledeyim, çıkarız.”
Başımla onayladım. Hala uzun cümleler kuracak kadar iyi hissetmiyordum kendimi. Olanları düşünmek titrememe neden oluyordu.
Berkan geldiğinde emniyetten çıktık. Polislerden ve emniyetten uzaklaşmak belki bana iyi gelirdi.
“Eşyalarını yarın alırız istersen. Bu akşam için amirimle konuştum ifade işini de yarın halledeceğiz. Seni kendi evine götürmemi ister misin?”
“İyi olur aslında.”
Yarım saatin sonunda evime gelmiştik. Berkan kolumdan tutarak eve girmemi sağladı. Sanki içinden canı çekilmiş bir kukla gibiydim. Hareket etmek bile zordu.
Biraz oturduk. Berkan bize iki kahve yaptı. Sessizlik içinde kahvemizi içtik. Bu ölü toprağını üstümden atmak istiyordum. Ben tek başıma nelerin üstesinden gelmiştim. Bu olayın üstesinden gelemeyecek miydim. Kahvemi bitirdiğim sırada Berkan ekranı paramparça olmuş telefonumu uzattı.
“Yarın yenisini alırız.”
“O telefonu görmek istemiyorum zaten. Hatta ben en iyisi duş alayım. Üstümde o adama dair tek bir iz kalmasın.”
“Tek başına alabilir misin? İyi misin?” Sesi endişeliydi.
“Alamazsam çağırırım, yardımcı olursun,” dedim. Gülümsemeye çalıştı. Şaka yaptığımı falan sanıyordu sanırım. Oysa ben ciddiydim. Duşa girdim, suyu açıp kabinin içine oturdum. Gözyaşlarım suya karışmaya başladı. Kaç dakika ağladım bilmiyorum ama ağladıkça rahatladım. Kolay kolay kendime ağlama izni vermezdim. Uzun zamandır dıştan gülerken içten ağlamaya alışmıştım çünkü.
Ağlamak insanı rahatlatan bir duyguydu. İçindeki korkuyu, üzüntüyü, acıyı bir nebze de olsa dışarıya atmanıza yardımcı oluyordu. İçimi boşalttıktan sonra kalktım ve duşumu aldım. Bu geceyi bu olayla hatırlamak istemiyordum. Sedat’ın midemi kaldıran tüm dokunuşlarını ebediyen unutmak istiyordum.
Üstümde bornozla duştan çıktım. Kararımı vermiştim. Oturma odasına girdiğimde Berkan bakışlarını televizyonda ayırıp bana döndü.
“Sıhhatler olsun. Telefonunu açmayı başardım. İyi kötü ekran görünüyor. Arkadaşlarından birini aramak ister misin? Yalnız kalma bu gece.”
“Kimseye bu geceki yaşadıklarımı anlatmak istemiyorum. Sen neden kalmıyorsun? Bir yere mi gitmen gerekiyor?”
Neden kendi kalmak istemiyordu ki? Hele böyle bir gece yaşadıktan sonra beni yalnız bırakmaya içi nasıl el veriyordu?
“Rahatsız olabileceğini düşündüm.”
“Aksine. Senin varlığın beni rahatlatıyor.” Yanına geçerek oturdum. “Ayrıca benim başka bir fikrim var,” dedim gözlerinin içine bakarak.
“Nedir?”
“Seviş benimle,” dedim. “Bu geceyi seninle seviştiğim ilk gece olarak hatırlamak istiyorum,” diyerek dudaklarına yöneldim.