BERKAN
İnsan konuşma yetisini kaybedebilir miydi? Gözleri birer büyünün can bulmuş haliydi sanki. Ne gözlerimi çekebiliyordum ondan ne de yüreğimi başka bir yöne çevirebiliyordum. Zikrim de fikrim de o olmuştu.
Onu kaybetmeye ramak kalan anı düşündüm. O kadar çok tereddüt etmiştim ki keskin nişancıya işaret verirken. Tahir’in tüfeği şu zamana kadar bir kez bile geri tepmemişti. Hedefini her zaman on ikiden vururdu. Şaşmazdı. Fakat namlunun ucunda insanın bir de sevdiği olunca durum farklı oluyormuş, anlamıştım. Oysa bu zamana kadar emir verirken hiç arafta kaldığımı hissetmemiştim.
Asuman’ın büyüyü andıran gözlerine bir kez daha bakmış ve indir diye fısıldamıştım zar zor. O birkaç saniyelik zaman diliminde “Silahın geri tepmesin Tahir,” demiştim dua eder gibi.
Bazen bazı anlar insana ömür gibi gelirdi. Asuman duştayken ben de yaşadıklarımızı düşünüyordum. Sedat kafasına silah dayamış bir şekilde arabadan indikleri andan, Sedat’ın öldüğü ana kadar geçen on dakikalık zaman dilimi bir ömre sığan on ömür gibi gelmişti bana.
Sadece hoşlanma ve etkilenme olamazdı hissettiklerim. Öyle basit iki kelimeye sığdırılacak gibi değildi. Daha derin, daha derinden, daha özden bir şeydi. Aşk gibi. Öyle hercai bir aşk da değildi.
Asuman hayatıma öyle bir giriş yapmıştı ki gökyüzüm karanlığa bürünmüş, bir tek Asuman’ın yüzünü görür olmuştum koca kâinatta. Yıldızlar yalnızca onun gözlerinde parlar olmuştu. Yönünü kaybetmiş bir avare gibiydim ve gökyüzüm karanlıktı. Bir tek onun siması vardı. Pusulamsa onun gözbebeklerindeydi. İnsan birkaç günde böylesine aşık olur muydu? Yoksa daha onu ilk gördüğüm anda mı böyle mıh gibi kazılmıştı yüreğime?
Üstünde bornozla yanıma geldiğinde içimdeki karmaşayı çözmek istercesine kaçmak istedim. Böylesi büyük duygulara hazır mıydım bilmiyorum. Yüreğime gelip yerleşmişti ya, yine de bir umut sanki bu duygu yoğunluğundan kurtulmak istiyordum. Arkadaşlarından birini davet etmesini istemiştim ama reddetmişti. Beni öyle bir ikilemin ortasına atmıştı ki nefesim kesildi.
“Seviş benimle,” dedi. “Bu geceyi seninle seviştiğim ilk gece olarak hatırlamak istiyorum,” diyerek dudaklarıma uzandı. Öpücüğünü tüm benliğimle karşıladım. Okşar gibi gezindim dudaklarında. Aşık yanım bu ana hasret gibi kapılıp gitmek istiyor, duyguların yoğunluğundan korkan diğer yanım sırası değil diyordu.
Baş parmağımla yanağını okşadım. Dudaklarını usulca ayırıp gözlerimin en içine baktı. Büyülüydü gözleri, kilitlendiğim anda ondan başka bir yere dönmenin mümkünatı yoktu.
“Tenimde parmak izin kalsın Berkan. Benim ol, senin olayım bu gece...”
Kalbim ritmini şaşırdı. Günaha davet ediyordu dudaklarından çıkan her bir kelime. Kalbim çoktan diz çökmüştü önünde. İçimdeki duyguları, yüreğime mıh gibi kazınan adını fısıldamak istiyordum tenine.
Benim için sevişmek Asuman’ın düşündüğü gibi basit değildi. Al gülüm ver gülüm davası hiç değildi. Bunu ona da kanıtlamayı o kadar istiyordum ki davetine icabet ettim. Benim nezdimde sevişmek, sevdiğine sevişini göstermekti. Teninin her köşesine aşkın izini bırakmak, ait olmaktı. Sevdaya hürmet, aşka adanıştı. Yüreğe yerleşen sevdayı her bir dokunuşla tenine fısıldamaktı. Teninde kaybolup yeniden teninde can bulmaktı.
Yüreğimden gelen yoğun bir istekle uzandım dudaklarına. Alt dudağını dudaklarım arasına alıp dilimle okşadım. Tüm sevgimi, tüm hislerimi nefesimle nefesine aktarmak istedim. Yüreğime yer eden büyük sevdayı görsün, tanısın, bilsin ve kabullensin istedim. Bedeni gibi kalbini de bana versin ve bir daha kimselere açmasın istedim.
Erkeksi bir içgüdüyle artık yalnızca bana ait olmasını diliyor, benden başkasına kör ve sağır olsun diye diliyordum. Teninin tek adresi, tek vuslatı benim tenim olsundu. Geçmişi geçmişte bıraksın, benimle yeni bir dünya inşa etsin.
Her dokunuşum, her öpüşüm artık bir imzaydı teninde. Parmak uçlarım titrercesine dokunuyordu ulaştığı her yere. Bornozunun kemerini çözüp usulca omuzlarından indirdim. Bugüne kadar cinselliğe dair yaşadığı ne varsa unutturmak istiyordum. Erkekler sahiplenici ve kıskanç varlıklardı. Ben de öyleydim. İçimdeki bencil yanım kendini ve sevgisini kanıtlama derdindeydi. Asuman’a benden başka her şeyi unuttururcasına sahip olmak istiyordum.
Yerimden kalkıp eline uzandım. Puslanmış büyülü gözlerini üstüme dikti.
“Emin misin? İstiyor musun gerçekten?”
Üstündeki mahmurluğu atıp kaşlarını çattı. “İstemesem niye söyleyeyim Berkan? Eğer sen istemiyorsan söyle. Kendimi rezil etmiş olmayayım.”
Teni kızardı. Bu benim için o kadar beklenmedikti hayranlıkla yüzünü inceledim. Üstüne giyindiği tüm maskelerinden arınmış gibiydi. Çıplaklığı aklımı başımdan almış, bedenim istekle kıvranmaya başlamıştı.
“Sana adını dahi unutturacağım,” dedim yemin eder gibi.
Gülümsedi. Çapkın bir tavırla gözünü kırptı. “Hodri meydan.”
Elini tuttum ve birkaç gün önce kıyafet almak için girdiğimiz yatak odasına yöneldim. Acabaları, nasılları, nedenleri kapının arkasında bırakmaya karar vermiştim artık. Bir yola, birlikte bir ömre yola çıkmıştım onunla. Durağı yoktu, duracağım yoktu. Bundan gayrısı onun teninde soluklanmak, tenine sevdamı fısıldamak, dokunuşlarımı tenine, sevgimi yüreğine mühürlemekti.
Dudaklarından küçük bir nefes alıp yatağa uzanmasını sağladım. Aşk bir kurşun misali bir hızla girmişti bedenime fakat aşkımı ona aktarırken aceleci davranmayacaktım. Ona sunduğum, ondan alacağım yalnızca tensel bir istek olsaydı belki aceleci olurdum. Oysa ben sevdamı fısıldayacaktım tüm gece. Aşkımı görüp kabullenmesi, yüreğini bana açması için bir davetti bu. Sevdanın son durağıydı sevdiğinin teninde vuslata ermek.
Bakışlarım teninde geziniyor, bir yandan da soyunuyordum. Şimdi ikimizde çıplaktık. Yanına uzandım önce ve ardından dudaklarımı bir kez daha ismimi zikreden dudaklarıyla buluşturdum. Uzanıp elini tuttum. Parmaklarımızı birbirinin içine geçirdim.
Hoyratça, cinsel bir açlıkla değildi dokunuşlarım. Onun da an gelir zamanı gelirdi. Şimdi yüreğim dile geliyor Asuman’ın yüreğine akıtıyordu duygularımı. Dudaklarından zorlukla ayrıldım. Elini kaldırıp tek tek parmak uçlarını öptüm.
“Berkan,” diye fısıldadı Asuman. Bakışları hem yoğun hem merak doluydu. Ne yaptığımı belki de neden bu kadar yavaş hareket ettiğimi düşünüyordu.
“Parmak izin kalsın demedin mi? Dokunmadığım tek bir noktan kalmasın istiyorum.”
“Öl diyorsun yani?” dedi arzunun her tonunu bürünen sesiyle.
“Benimle can bul diyorum sevgilim, ne ölümü...”
Belki yalnızca bu geceye özeldi, belki bundan sonra hep böyle olurdu, emin değildim. Asuman üstüne giyindiği tüm maskelerden soyunmuş, teni gibi duyguları da çırılçıplak kalmıştı.
“Seninim,” diye fısıldadı başını geriye doğru atıp yeniden yastığa bırakarak.
“Benimsin. Benim senin olduğum kadar.”
Dudaklarım parmak uçlarından bileğine uzandı. Dilimle bir yol çizdim teninde. Boynunda soluklandım. Şah damarına yakıcı bir öpücük bıraktım. Ellerim usulca teninde geziniyor ve her bir kuytusunu, oyuntusunu keşfediyordu.
Dudaklarından küçük bir inilti çıktı. Sesi bir müziğin notaları gibi geliyordu kulağıma. O kıvrandıkça şahlandım, inledikçe alev aldım. Teni bir yangın gibiydi. Dokundukça beni de yakıyor, tüm ezberimi bana unutturuyordu. İnsan sevdiğiyle sevişirken her dokunuş, her öpüş farklı hissettiriyordu.
Bedenim sabrının son demlerindeydi. Kana kana içmek, bana sunduğu ne varsa almak için kıvranıyordum. Aletim patlayacak gibiydi. Boynundan göğüs çatalına indim. Bir elimle göğsünü avuçladım. Dolgun göğüsleri avuçlarıma sığmıyordu. Beyaz tenine inat pembe uçları sertleşmişti. Boştaki sol göğüs ucunu ağzıma aldım. Dilimle etrafında gezinip vakumladım. Altında atan kalbinin atışlarını dilimde hissediyordum.
“Daha ne kadar bana işkence etmeyi düşünüyorsun?” diye fısıldadı.
“Bu sana işkence gibi mi hissettiriyor?” diye sordum göğüslerinden aşağıya doğru kayarken. Bedenimi yatağın aşağısına doğru indirip başımı kadınlığının hizasına getirerek bacaklarını iyi yana ayırdım. Çenemi hafifçe kadınlığına sürttüm.
“Ben... Ah... Bilmiyorum...” Her bir öpücükle kesik kesik konuştu. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Dilimi hafifçe kadınlığına dokundurdum.
Parmakları saçlarımı kavrayıp beni bedenine bastırdı.
“Immm, nefis...”
“Seni hızlandırmak için büyülü bir söz falan var mı? Hayır yani, varsa söyleyeyim. Kıvrandırma daha fazla.”
“Adımı söyle,” dedim arsızca. Yeniden dilimi kadınlığında gezdirip emdim.
“Berkan, durayım deme sakın.” Haykırışı kulağıma ulaştığında oyunu bırakıp tamamen bana teslim olmuş tene gömüldüm. Asuman kadar ben de kendimden geçmiş vaziyetteydim. Kalçalarını avuçlayıp tenini ağzıma doğru kaldırdım. Dilimi her noktasında gezdirdim. Dur dese bile duracak gücü kendimde bulacağıma emin değildim. Bedenim vatanına kavuşmak istiyordu. Şu saatten sonra onun teninden başkası bana haramdı.
Aletim bir an önce içine girmenin isteğiyle kıvranıyordu. Vücudum bir an evvel boşalmak için sızlıyordu. Orgazmımla savaştım. Bu kadar erken boşalmayacaktım. O muhteşem gözlerin geriye doğru kaydığını görmek istiyordum. Ağzının açık kalmasını ve yüzünün “tamamen o anın içinde kaybolmuş” ifadesiyle parlamasını istiyordum. Kendini sevişmemize kaptırdığında, aklında benden başka hiçbir şeyin olmadığını bildiğim o andaki ifadesini.
İnanılmaz seksi sesler çıkarıyordu, sonra onlar birleşerek garip bir şarkı oluşturuyordu. İniltileri melodiydi, vücutlarımızın çarpışı seks ritmiydi, benim aklım başımdan gidene kadar kalplerimiz hepsine karıştı. Bütün hislerim onunla doldu. Onun sesi, onun kokusu, onun dokunuşu. O. Yalnızca o!
***
ASUMAN
Berkan’ın dudakları, elleri her yerdeydi. Beni bedeninin altına hapsetmiş, tenimde hüküm sürmeye başlamıştı. Aceleci olmayan halleri aklımı başımdan alıyor, düşünme yetimi kaybetmeme neden oluyordu. Sanki bedenimde krallığını ilan ediyordu. Hoyratça değildi öpüşleri ve dokunuşları. Tarumar etmiyor, tapınıyordu sanki. Bedenini bedenime adıyor. Tenimi tenine mühürlüyordu. Dilimden birçok itiraf dökülmek istiyor fakat kelimeleri yeniden içime gömüyordum. Bir gün itiraf edecektim elbette ama o an şimdi değildi.
O beni darmaduman ederken bencil yanım bunu bir başkasına da yapmış olabileceği gerçeğini kabullenemiyordu.
Dokunuşları karşısından cahildim. Bilmediğim bir dünyanın gizli kapılarını açıyordu sanki bana. Kızların karşısında her zaman cinsel konularla övünen ben kendimi tanımadığım okyanusun sularında bulmuştum. Sevişmek buysa yaşadıklarım neydi. Yaşadıklarım sevişmeyse şimdi yaşadığım neydi sorusu beynimin duvarlarına çarpıyordu.
Altında kıvranmak deyimi buradan gelmeydi belli ki. Can’ın bana dokunmasına zaten izin vermemiştim. Ben ona dokunmuştum yalnızca. Bekir ise her zaman aceleci ve yıkıcıydı. Dokunuşları sarsıcı olurdu.
Berkan bana tüm ezberimi, tüm bildiklerimi unutturmuştu. Berkan yalnızca dokunup geçmiyor, dokunduğu her yeri ateşe veriyordu. Tenim altında alev almıştı. Kadınlığım her bir öpüşüyle istekle atmaya başlamıştı. Bedenim daha fazlası için kıvranıyordu. Hem böyle devam etsin istiyordum hem de hızlansın.
Sızlandım. Ben de teninde soluklanmak, tadına bakmak istiyordum. Onun bana yaptıklarını ona uygulamalı ve bedenimin altında kıvranmalıydı.
Kendimi özel hissetmemi sağlıyordu. Sabrı hayranlık uyandırıcıydı. Kendinden çok bana odaklanmıştı. O kadar kendimden geçmiştim ki sadece aldığım zevk vardı. Daha fazlasını da istiyordu ama onun yavaş davranışları karşısında çaresizce bekliyordum.
Bacaklarımın iç kısmını yaladı, dişleriyle hafifçe ısırdı. Narin bir çiçek değilim diye itiraz etmek istiyordum ama o kadar mükemmel hissettiriyordu ki itiraz edemedim.
Sonunda doğrulup açık bacaklarımın arasına kayınca gözlerimi araladım. Cesaret veren bir bakışla Berkan'ın kara gözlerine baktım. Bakışları alev alevdi. İki kara alev topuydu sanki. Arzusunu, duygularını iliklerime kadar hissediyordum.
Dudaklarında küçük bir gülümseme oluştu. Gülümsemesi kendini içime doğru itmesiyle önce minik bir gerilmeye, sonra daha da huzur dolu bir iç çekişe dönüştü. O kadar ıslanmıştım ki aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen canım yanmamıştı.
Kendisini iyice içime doğru itti. Bir kolunu boynumun altına yerleştirip bedenini komple bedenimin üzerine örterek dudaklarıma uzandı. Sıcaklığını, sertliğini ve tüm gücünü hissediyordum. İki yarımdan bir bütün olmuş gibiydik. Kalbinin güçlü gümbürtüsünü kendi bedenimin içinde atıyormuş gibi hissediyordum.
Her şeyimle onun olmak ister gibi ellerimi boynuna sardım. Bacaklarının arasında hareket ettikçe dünya yok oldu. Evren yok oldu. Beni bir hamlede sırtımdan kaldırıp oturur pozisyona geçmemizi sağladı.
İnlemelerim arasında onun da hızlı nefes alışverişlerini hissedebiliyordum sadece. İkimizden başka her şey yok olmuştu. Yalnızca o ve ben... Bedenlerimizin birbirine çarpan sesleri ve soluklar. Ellerimi omuzlarına geçirdim. Bedenim ihtiyaç içindeydi. Zevk en yüksek mertebeye ulaşmıştı. Daha fazlasını istercesine üzerinde zıplıyor, onu tamamen içime alıyordum. Kalçalarımı kavrayıp daha hızlı hareket etmeme yardımcı oldu.
Onun uzun bir süredir bir kadınla olmadığını hissettim. “Asuman,” diye fısıldadı inlercesine. Adımı böyle yoğun bir bir duyguyla fısıldaması bile şu an beni tahrik ediyordu.
Yeniden beni bir hamlede yatağa devirip, bacaklarımı kavradı ve omuzlarına kaldırdı. Bir hamleyle içime girerken “evet…” dedi yavaşça. “Evet…” Bir kez daha aletini içime doğru iterek derinliklerime gömdü. İkimizde zevk dalgasıyla sarmalanmıştık. Dakikalar önceki nazik tavırları yerini artık yoğun bir isteğe bırakmıştı.
Artık hareketleri çok daha sert, çok daha güçlü bir baskı uyguluyordu. Ben de Berkan gibi o ana çok yaklaşmıştım. Bir kez daha adını haykırdım.
Berkan hızlı nefeslerinin arasında, “hızlı boşalsan iyi edersin,” diye fısıldadı. “Senin için öyle bir yanıyorum ki, birkaç hamleden fazla dayanamam.”
Ben de artık birkaç saniyeden fazla dayanıp dayanamayacağımı bile bilmiyordum. Klitorisim acı verecek bir şekilde şişmişti. Göğüslerim de öyle. Daha önce böyle bir seks yaşamamıştım ve bu anla ilgili her şey farklı, heyecan verici ve korkutucuydu. Vücudum tutuşmak için onun tek bir dokunuşun, öpüşüne ihtiyaç duyuyormuş meğerse.
Zirveye ulaşırken attığım çığlık duvarlara çarpıp sanki yeniden kulaklarıma ulaştı. Bu ben miydim? Vajinamdaki kasılmalar ve titremeler beynimi ele geçirmiş ve tüm düşüncelerden uzaklaştırmıştı. Gözlerimi kapattım ve hislerin beni tamamen ele geçirmesine izin verdim, baskı en sonunda bittiğinde keyiften bir bulutun üstünde süzülürken yumuşakça soludum. İç geçirip başımı yastığa gömdüm. Bedenimden geçen zevk kıpırtılarını hissetmeye devam ediyordum.
Ve Berkan da adımı haykırarak içime boşaldığında penisinin her bir titremesini bedenimde hissettim. Üstüme uzanıp başını boyun çukuruma gömdü. Dudakları tenimi gıdıklıyordu.
Birkaç dakika sonunda kendine geldiğinde içimden çıktı ve yanıma uzandı. Şakağıma bir öpücük kondurup kolunu başımın altından geçirerek beni kendine çekti.
Sözcükler sanki dilimizin ucuna asılmış gibiydi fakat gün yüzüne çıkmaya da direniyorlardı. İtiraf etmem gerekirse Berkan’la yaşadığım bu özel an dünyamı ters düz etmişti.
Bir seksten değil de duygu denizinin içine girip çıkmış gibi hissediyordum. Feleğim şaşmış, kalbim kapana sıkılmış ve bedenim ona çekilmişti. Kalbinin atışını kulaklarımda hissediyordum. Nefeslerimiz düzene girmiş olmasına rağmen ikimizin de kalbi hala gümbür gümbür atıyordu.
İçimdeki karmaşadan ölesiye bir korku duydum. Berkan usulca saçlarımı okşarken ilk kez bir erkekle uyuyacağım gerçeğini kendime sakladım. Daha arkadaşlarıma bile birçok şeyi itiraf edememişken Berkan’a nasıl itiraf edebilirdim? Belki de her şey yine bir yalandı ve sadece vakit geçirmek için hayatımdaydı. Ona güvenmeden içimi dökemeyecektim.
“Seni seviyorum.” Dünya durdu. Göğsünde gezinen elim hareketsiz kaldı. Hoşlanma ve etkilenme tamamdı da bu fazla olmamış mıydı?
“Bir şey söylemeni beklemiyorum,” dedi suskun kalıp gerildiğimi fark edince. “Kimisi için aşık olmak bir andır. Öyle aylar, yıllar gerekmez. Görürsün ve o olduğunu anlarsın. Ben de başta yalnızca etkilenme diye düşünmüştüm ama öyle değilmiş. Bu gece bir kez daha anladım. Başına dayalı silahı gördüğümde. Tahir’e indir işaretini verdiğimde. Gözlerini gördüğüm ilk an aşkın ilk tohumu düşmüş yüreğime. Ve bu gece kaybetmeye bu kadar yakınken. Ben ömrü hayatımda böyle bir an daha yaşamadım Asuman. Sana bir şey olması ihtimali bile nefesimi kesmeye yetti.”
“Henüz çok yeni,” diye fısıldadım. “Beni etkiliyorsun. Sen de biliyorsun zaten, inkar etmeyeceğim. Ama seviyorum gibi beylik laflar edecek de değilim. Birçok yeni duygu bıraktın avuçlarıma. Kendimi ve seni anlamam için bana zaman ver. Birbirimizi daha iyi tanıyalım.”
Etkiliyordu beni, gerçekten. Duruşu, tavrı, kendine güveni. Kalbim ona bakarken ısınıyor, tebessümleri yüzümü güldürüyordu.
“Tanıyalım ceylan gözlü. Ben tanımayalım mı dedim.”
İçimdeki kırgın yan olmasaydı, güvenim bu denli sarsılmış olmasaydı çok daha kolay aşık olabilirdim ona, eminim. Öyle bir bakışı oluyordu ki kimi zaman dizlerimi titretiyordu.
“Huysuzluğu kes,” dedim gülerek.
“Bir gün bana öyle aşık olacaksın ki, bir gün görmezsen özlemin canını yakacak. Demedi deme!”